Nisa suresinin 101. ayetinde geçen "namazın kısaltılması" ne demektir?

Tarih: 31.03.2012 - 03:49 | Güncelleme:

Soru Detayı
- Namazın kısaltılmasından maksat rekat sayıları mıdır? - Namazın kısaltılması sadece savaşta mı olur, yoksa her türlü korku ve tehlike durumlarında da geçerli midir?
Cevap

Değerli kardeşimiz,

Ayetin meali:

“Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman kâfirlerin sizi gafil avlamalarından korkarsanız namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur. Şüphesiz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır.” (Nisa, 4/101)

Ayette geçen “Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman” ifadesinde "Allah yolunda" kaydı açıkça konmamıştır. Dolayısıyla dış görünüşüne göre bu âyet gerek cihad, gerek hicret, gerek ticaret ve gerek başka herhangi bir neden ve amaçla yapılmış olan seferlerin hepsini kapsar. Bunun için âyetin mutlak olarak "yolculuk namazı" hakkında olduğu söylenmiştir.

Bununla beraber âyetin yine cihad seferi ile ilgili olduğu sözün akışından açıkca anlaşılıyor. Bunun için burada mutlak olarak yolcu namazlarına bir işaret bulunsa bile asıl olarak daha sonra anlatılanların düşman korkusu ile ilgili olan savaş veya hicret yolculuğu olmasından âyetin hükmü, yolculuk halinde kılınan namazdan daha çok zaruret hallerindeki korku namazına dairdir. Yani savaş için yola çıkıp, yürüdüğünüz vakit kâfirlerin sizi fitne ve sıkıntıya düşüreceğinden korkarsanız namazı biraz kısa kesmenizde günah yoktur.

Ayette geçen namazı kısaltma işi iki şekilde düşünülebilir. Birisi rekatların sayısını kısaltıp dört yerine iki kılmak yani nicelikten kısaltmaktır ki, bir kısım tefsirciler bu mânâyı vermişlerdir. Fakat bu mânâ her namazda olmaz. Akşam ve sabah namazları bunun dışında kalır. Biri de namazda ayakta durma yerine oturma veya hayvan sırtında durma; rüku ve secde yerine de ima ile yetinmek gibi namazın sınırlarını, vasıflarını ve niteliklerini kısaltmak, yani nitelikten kısaltmaktır.

Öte yandan kasr, durdurma ve alıkoyma anlamına da gelir. Bu durumda bu âyetin mânâsı, namazın bir kısmını kazaya bırakmak demek olur.

Zâhiriyye bunun sadece ilk mânâda, yani rekatları kısaltmak mânâsında olduğunu söylemiş ve bu âyet gereğince seferde namazı kısaltmanın korku haline mahsus olduğu ve dolayısıyla seferde olan bir adamın kendisini güven içinde hissettiği durumlarda namazını tam kılması gerektiği görüşünü savunmuşlardır.

Şafiiler de âyeti bu şekilde yorumlamış ve fakat "korku" kaydını koymaksızın seferde olan bir adamın dört rekatlı namazları iki rekat kılması caiz, fakat tam kılmasının daha iyi olduğu görüşüne varmışlardır.

Hanefilere gelince, onlar burada üç mânâ ihtimal dahilinde olmakla beraber, âyetteki "kısaltma"dan maksadın ikinci mânâ, yani nitelikte kısaltma olması gerekeceğini ve esasen sefer halinde dört rekatlı namazların iki rekat kılınması bir kısaltma değil, tam kılma olduğunu ve dolayısıyla daha fazla kılmanın caiz olmadığını söylemişlerdir. (Elmalılı, Hak Dini, ilgili ayetin tefsiri)

İnsanların yaratılış amacı Allah'a kulluktur, namaz Allah'a kulluğun benzeri bulunmaz bir aracıdır. Şuuru yerinde olan her mümin, savaş halinde bile imkânların elverdiği ölçüde -eksilterek de olsa- namazı eda edecektir.

Esasla ilgili olarak bu açıklığın dışında kalan detayları da Hz. Peygamber'in sünneti tamamlamış, akla gelecek soruları o cevaplandırmıştır.

101 ve 102. âyetlerle ilgili hadisler birlikte ele alındığında karşımıza iki namaz şekli çıkmaktadır: Yolcu namazı (seferî namaz) ve korku namazı (salâtü'l-havf).

101. âyet korku namazı hakkında açık bir delil, bir tehlike söz konusu olmadan kısaltılan yolcu namazı hakkında ise nispeten üstü kapalı bir delildir; yolcu namazını sünnet açıklığa kavuşturmuştur. "Biz Kur'an'da korku namazıyla yolcu olmayanların namazını buluyoruz, fakat yolcu namazını göremiyoruz" şeklindeki bir soru üzerine Abdullah b. İbn Ömer'in yaptığı şu açıklama da bu anlayışı desteklemektedir:

"Biz hiçbir şey bilmez iken Allah Teâlâ Muhammed'i peygamber olarak gönderdi; biz ancak onun yaptığını görüp yapıyoruz." (Muvatta', Kasrü's-salât, 7)

Hz. Aişe'nin,

"Namaz yolculukta olsun, kişinin devamlı oturduğu yerde olsun ikişer rek'at olarak farz kılındı, sonra yolculukta iki rek'at olduğu gibi bırakıldı, yolcu olmayanlar için ise rek'atlar arttırıldı." (Muvatta', Kasrü's-salât, 8)

şeklindeki bir ifadesini de göz önüne alan tefsirciler âyeti şöyle açıklamışlardır: Dört rek'atlı farz namazlar başlangıçta ikişer rek'atlı idi. Hicretin başında öğle, ikindi ve yatsı namazlarının farzları dörder rek'ata çıkarıldı. İlk yıllarda genel olarak savaş ve sefer yoktu, birkaç yıl sonra savaş için seferler başlayınca bu âyet geldi ve "namazın kısaltılarak iki rek'at kılınmasında günah bulunmadığını" bildirdi. Hz. Âişe "Seferde olduğu gibi bırakıldı" derken "yolculukta, ilk farz kılınan rek'at âdetlerinin değiştirdilmediğini" ifade etmektedir; bundan da anlaşılan "hicretten sonra yolculukta namazın hiçbir zaman dört rekat olarak kılınmadığıdır."

Tefsircilerin cevap aradıkları bir soru da âyette geçen "korkarsanız" kaydıdır. Böyle bir korkunun bulunmaması halinde yani savaş maksadı ve tehlikesinin bulunmadığı yolculuklarda dört rek'atlı farzların iki rek'at olarak (kasredilerek) kılınmasının delili nedir?

Âyetten böyle bir delâlet çıkaramayan birkaç müctehid "Normal yolculuklarda namaz kısaltılamaz" demişlerdir. Ancak bunların ilgili hadisleri görmedikleri veya sahih bir yoldan elde edemedikleri anlaşılmaktadır. Çünkü Müslim'in rivayet ettiği bir hadise göre Ya'lâ b. Ümeyye bu konuyu Hz. Ömer'e şöyle sormuştu:

"Allah 'korkarsanız' diyor, ama artık bu durum ortadan kalktı, ne dersiniz?" Hz. Ömer'in cevabı şu olmuştur:

"Ben de senin gibi bu işi garip buldum ve Hz. Peygamber'e sordum; “Bu Allah'ın size bir sadakasıdır, öyleyse siz de O'nun sadakasını kabul edin" buyurdular" (Salâtü'l-müsâfirîn, 4). İbn Aşur, bu hadisten yola özetle şöyle demektedir: Korku ve tehlike bulunduğunda namazı kısaltmak ruhsattır, Allah'ın kulları için bir kolaylık lütfetmesidir. Tehlikesiz yolculuklarda namazı kısaltma izni ise bir sadakadır. O'nun ruhsatı da, sadakası da reddedilmemelidir. (İbn Aşur, ilgili ayetin tefsiri)

"Korku namazı gafil avlanma, baskına uğrama gibi muhtelif tehlikeye mi mahsustur yoksa fiilen çarpışma devam ederken de kıhnabilir mi?" sorusuna da müctehidler farklı cevaplar vermişlerdir.

Hanefîler'e göre fiilen çarpışma devam ederken namaz kılınamaz; çünkü Resûlullah Hendek Savaşı'nda dört namazı ertelemiş, çarpışma devam ederken kılmamıştır. (Meselâ bk. Buhârî, Megazî, 29; Muvaîta', Salâtü'l-havf, 4) Ayrıca çarpışmanın gerektirdiği hareketlerle namazı bağdaştırmak mümkün değildir; bu hareketler namazı bozar.

Diğer miictehidler içinde "Rükû ve secde yapamayacak durumda olanlar îmâ ile kılarlar", "Her rek'at yerine bir defa tekbir alarak kılmış olurlar", "Bir kere vurmak gibi az hareket namazı bozmaz, çok hareket bozar" diyenler olmuştur. (bk. Cessâs, II, 263)

Namazın belli vakitler içinde eda edilen bir ibadet olduğunu belirten âyet göz önüne alındığında, mazeret sebebiyle bazı kısımları eksik yapılsa bile savaş halinde de -imkânlar hangi şekilde kılmaya izin veriyorsa- o şekilde ve zamanında kılmanın maksada daha uygun olduğu ortaya çıkmaktadır. (bk. Kur’an Yolu, Heyet, ilgili ayetin tefsiri)

Korku namazı olarak bilinen ve sorunun sonunda geçen konu ise, düşman, sel, yangın, yırtıcı hayvan gibi bir engel karşısında bulunan bir cemaatin, iki grup halinde nöbetle kıldıkları bir namazdır.

Korku namazı hakkında bilgi için tıklayınız:

KORKU NAMAZI

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 100.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun