Niçin örtünmüyorum?

Tarih: 25.01.2024 - 14:33 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Örtünme konusunda endişelerim ve kendime göre gerekçelerim, mazeretlerim var, bunlara cevap verirseniz memnun olurum:
1. Örtünmem gerekiyor, ama geleceğimi düşünmek zorundayım.
2. Allah beni başı açık olarak da sever.
3. Kapanmak istiyorum ama ailem başımı açmamı istiyor.
4. Fazla açık olmadığım için günah olduğunu zannetmiyorum.
5. Genç yaşta da kapanmak olmaz ki... Yaşlanınca inşallah!
6. Örtünmek istiyorum ama içimden gelmiyor!
7. Bazı özgürlüklerimin kısıtlanacağı düşüncesiyle kapanmak istemiyorum.
8. Tekrar açılırım düşüncesiyle kapanmıyorum.
​9. Kapanmak önemli değil, önemli olan kalbinin temizliği.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

1. Örtünmem Gerekiyor, Ama Geleceğimi Düşünmek Zorundayım.

İnsan hep hayaller ile geleceğe bakar ona ulaşmak ister. Ama ne yazık ki sadece bugün o gelecek için hayaller kuran 350 bin insan, o geleceğe ulaşamadan ölüm onlara kavuştu. Yarın yine 350 bin insan vefat edecek. Eğer ki imkân olsa o ölenlerle konuşabilseydik ölümü bekleyen hastalar müstesna çoğu tıpkı bizim gibi, “Bizim ne hayallerimiz vardı gelecek için ne planlarımız vardı, ölüm bize çok erken geldi.” diyecektir.

Demek o geleceğe ulaşmak için elimizde bir senet yok. Ölüm her an gelebilir. Bugün belki dünyadaki son, ahiret âlemindeki hayatın ilk günü olabilir. Peki, biz hakiki gelecek ve istikbal olan kabirde, mahşerde de kendimizi böyle mi savunacağız? “Ey Rabbim! Ben dünyada kariyer yapacaktım, onun için açıldım.” mı diyeceğiz? “Dünyevi kariyerini düşündüğün kadar uhrevi kariyerini niçin düşünmedin?” denilirse ne yapacağız?

Bak, o gün kendilerini böyle savunanlara Rabbimiz ne diyor bir dinle;

“Onlar, orada şöyle feryat ederler: 'Ey Rabbimiz! Bizleri (cehennemden) çıkar, yapageldiklerimizden başka salih bir amel yapalım.' (Onlara): 'Size düşünecek olanın düşüneceği kadar bir ömür vermedik mi? Hem size uyarıcı da gelmişti. O hâlde azabı tadın. Çünkü zalimleri kurtaracak yoktur.' (denir)." (Fatır, 35/37)

Ölüm sana ulaşmadan, o arzu ettiğin istikbale ulaştığını varsayalım. Gelecekte ele geçireceğin makam, mevki, kariyer her ne ise… Bil ki, tüm bu dünyevi gelecekler kendisine ulaştığın anda mazi olacak kısa bir istikbaldir. Hakiki gelecek ise kendisine ulaştığında mazi olmayan daimî olan bir gelecektir.

Açık saçık giyinerek, istediğin geleceğe ne zaman ulaşacaksın? Velev ki ulaştın diyelim, istediğin makama kariyere ulaştığında örtüneceğin ne malum? O kariyere ulaştığında daha yükseğine ulaşmayı istemeyecek misin? Ona ulaştığında da bir üstüne ulaşmak isteyeceksin ve sen onlara ulaşamadan bir gün ölüm sana ulaşacak.

Kısacık dünyevi bir kariyer için, ebedî olan ahiret kariyerini harap etmeye değer mi? Hem seni Allah'ın emrini yerine getirmekten alıkoyan, açık olma günahına sevk eden bir kariyerin, sana gerçekten fayda vereceğini mi düşünüyorsun?

Evet, gelecekten endişe etme hissi çok kuvvetli bir duygudur. Acaba sonsuz hikmet sahibi olan Rabbin; böyle kuvvetli bir duyguyu, rızık cihetinde garanti altında olduğun, şu kısa dünyevi gelecek için mi vermiştir?

Allah Hakîm'dir, abes iş yapmaz. Böyle kuvvetli bir duyguyu şu kısa ve geçici olan; rızık cihetinde garanti altında dünyevi istikbal için değil, uzun ve daimî ve hakiki istikbal olan ve gafiller hakkında garanti altına alınmamış bir istikbal için vermiştir.

Evet, işte bu geleceğini düşünmek zorundasın ve onun için artık tesettüre girip örtünmelisin. Ta ki şu kısacık dünyevi hayatında kariyer yaparken ahiret kariyerini mahvetmeyesin!

2. Allah Beni Başı Açık Olarak da Sever.

Rabbimiz kitabında “Sakın şeytan sizi Allah ile kandırmasın.” (bk. Fatır, 35/5) buyurmaktadır. Yani “benim affıma benim merhametime dayanarak size günah işletmesin” buyurmaktadır. Bu söz yani Allah beni başı açık olarak da sever.” sözü şeytanın insanı Allah ile kandırmasına bir örnektir ve aslında çok tehlikeli bir sözdür.

Allah kimleri sevdiğini, kimleri sevmediğini kitabında beyan buyurmuştur. Dilerseniz nefsimizin sözlerini bir kenara koyalım. "Allah bizi başı açık olarak da sever mi?" sorusunun cevabını Rabbimize soralım. O kitabında ne demiş ona bakalım:

اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَّق۪ينَ Allah, kendine karşı gelmekten sakınanları sever. (Tevbe, 9/4)

Rabbimiz böyle derken bizler Allah’ın tesettür emrine başımızı açarak karşı geldiğimizin farkında mıyız?

وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَۚ Allah, muhsinleri; her işinde, her sözünde kendi rızasını gözetenleri sever. (Âl-i İmran, 3/134)

Allah, “Ben her işinde benim rızamı gözetenleri severim.” derken, bizler başımızı açmakla Allah’ın rızasını kazandığımızı ve sevgisine mazhar olduğumuzu sanmamız ne büyük bir yanılgıdır.

اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ التَّوَّاب۪ينَ Allah tövbe edenleri sever. (Bakara, 2/222)

Allah, “Ben günahtan sonra tövbe edenleri severim.” derken, biz bu günaha devam edip tövbe etmediğimiz hâlde Allah’ın bizi seveceğini söylemekle haddimizi aştığımızın farkında mıyız? 

Allah’ın kimleri sevdiğine dair daha bunlar gibi onlarca ayet zikredebiliriz. Dilerseniz bir de Allah kimleri sevmezmiş bununla ilgili ayetlere bakalım.

وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِد۪ينَ Allah, ifsat edicileri ve bozguncuları sevmez. (Maide, 5/64)

Peki, bizler tesettür emrine karşı gelmekle, açık saçıklığın yayılmasına ve nefislerin ve nesillerin ifsad edilip bozulmasına hizmet ediyorsak hâlimiz ne olur?

اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَد۪ينَ Allah, haddi aşanları, taşkınlık yapanları sevmez. (Bakara, 2/190)

Evet, ayette Rabbimiz “haddi aşanları sevmem” buyururken; tesettür emrine rağmen açık saçık giyinmekle haddi aşmıyor muyuz? Bu yetmezmiş gibi bu hâlimizden dolayı tövbe etmek gerekirken Allah’ın bizi seveceğini iddia etmekle daha büyük bir günah işlemiyor muyuz?

وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ كَفَّارٍ اَث۪يمٍ  Allah, küfürde ve günahta ısrar eden hiç kimseyi sevmez. (Bakara, 2/276)

Ayette Rabbimiz “Küfürde ve günahta ısrar edenleri sevmem.” buyururken ve bize düşen bu günahın utancı ile tövbe edip onun sevgisini kazanmak iken, hem bu günahta ısrar edip hem de Allah’ın bizi bu halimizle sevdiğini iddia etmek Allah’a karşı bir iftira değil midir?

Evet, belki kapanmak nefsimize ağır gelebilir “biz günahkârız” demeliyiz ama, “Allah beni bu hâlimle sever” diyerek bu günahtan daha büyük bir söz söylediğimizi fark etmeli ve nasıl bir zatın hakkında konuştuğumuzu bilip ve ayılmalıyız!

Ve şu ayete de kulak vermeliyiz: 

“Resulüm! De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.'” (Al-i İmran, 3/31)

Allah’ın sevgisine mazhar olmak ancak Resulüne (asm) tabi olmak ile mümkündür. “Bizler açık saçık giyinerek, Resule mi tabi oluyoruz, yoksa nefsimize mi?” sorusunun cevabını açık yüreklilikle cevaplamalıyız.

Bir insan günah işleyebilir. Ve günahkâr olur, tövbe ile affa mazhar olur. Günah işlemek ayrı bir şeydir. O günahı inkâr etmek farklı bir şeydir. Haramı işlemek farklı, haramı helal kabul etmek farklıdır. Birincisinde insan günahkâr olurken ikincisinde iman dairesinden çıkmaktadır.

Açık saçık giyinen kimse günah işlemiştir ve günahkârdır. Bu farklı bir şeydir. “Bu hâlimden Allah razı, Allah beni bu hâlimle de sever.” demek farklı bir şeydir. Çünkü bu sözde günahı yok saymak ve Allah’ın kendisini bu hâliyle sevdiğini söyleyerek Allah'a iftira atmak vardır. Çünkü Rabbimiz günahta ısrar edenleri sevmediğini açıkça beyan buyurmuştur. Buna rağmen sever demek, açık saçık giyinmekten daha kötü bir sözdür. Sevmek ayrı merhamet etmek ayrı bir şeydir. Bizler hâlâ günahta ısrar ederken; Rabbimiz bizi cezalandırmıyorsa, bize merhamet ettiğindendir.

Belki de bu sözü bize söyleten şey, bizler açık saçık bir vaziyette Allah’ın emrine karşı geldiğimiz halde hala başımıza bir azabın gelmemesidir. Unutmamalıyız ki; Allah çok merhametli ve çok halimdir; kullarının isyan ve günahlarına hemen ceza vermez ve tövbe için onlara imkân tanır, mühlet verir.

Bize düşen bu fırsatı ganimet bilip tövbe etmektir yoksa mühlet verildikçe “Bana bir şey olmuyor, Allah beni bu hâlimle de seviyor.” demek değildir. 

İşte sana bir fırsat: hemen tövbe et ve “Allah tövbe edenleri sever.” ayetine mazhar ol, ta ki Allah seni de sevsin…

3. Kapanmak İstiyorum Ama Ailem Başımı Açmamı İstiyor.

İnsan dini yaşamak istediğinde, ne acıdır ki bazen de en yakınındakilerin ve ailesinin baskısı ile karşılaşabiliyor. İmtihanın sırrı bazen de böyle tecelli ediyor. 

“Kapanmak istiyorum, ama ailem başımı açmamı istiyor, ne yapmalıyım?” diyen kardeşim! Bu konuda Rabbimiz şöyle buyuruyor. 

“Biz, insana, ana-babasına iyilik etmesini emrettik. Şayet onlar seni, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, bu takdirde onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak bana olacaktır ve ben yapmakta olduklarınızı size haber vereceğim.” (Ankebut, 29/8)

Evet, anne-babaların istek ve arzularını yerine getirmek, onlara karşı çıkmamak Allah'ın emridir. Fakat günahta anne babaya itaat edilmez. Ana-baba çocuğundan, Allah'a karşı gelmesini, onu inkâr etmesini, farz kıldığı bir şeyi yapmamasını, haram kıldığı şeyleri yapmasını emrederse; onların bu istekleri yerine getirilmez. Çünkü Allah'a isyan olan hususta, ana-baba da olsa, insanlara itaat edilmez. Âlemlerin Rabbi “örtün” derken, “hayır açılacaksın” demek, anne baba dâhil kimsenin haddi değildir. Ve bu konuda onlara itaat etmek ve onlara uymak insanı günahkâr eder.

Evet, Allah’ın emrine uyarak kapanmak isteyen kardeşim; bil ki, anne babanın senin üzerinde böyle bir hakkı olmadığı gibi; bu hususta onlara uymak zorunda da değilsin. Bugün seni bu günahtan koruması lazımken, günaha sevk eden ailen; hesap günü seni kurtaramayacak ve senden kaçacaktır. Rabbimiz Kur’an’da şöyle buyurmaktadır:

“Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır.” (Abese, 80/33-37)

Sana düşen “imanıma muhalif hareket edemem” diyerek, Hakk’ın hatırını hiçbir hatıra feda etmemek ve hemen Rabbimizin tesettür emrine uymak ve onların da ıslahı için dua etmektir.

4. Fazla Açık Olmadığım İçin Günah Olduğunu Zannetmiyorum.

Günahlar ve haramlar bizim zannımıza göre değil, Rabbimizin koyduğu ve Peygamber Efendimizin (asm) belirttiği ölçülere ve çizdiği sınırlara göredir. Elbette açık saçıklıkta dereceler olabilir. Bu sınırı aştıktan sonra az aşan veya çok aşan, derecesine göre ahirette bir azap çekecektir. Ama asıl önemli olan sınırın aşılmamasıdır. Mesela sınır bölgesini bir adım geçen ile bir kilometre geçen aynı muameleye tabi tutulur. Sen bir adım aştın diye ona ayrı bir muamele yapılmaz.

“Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin hanımlarına söyle, dışarı çıkarken üstlerine cilbablarını alsınlar. Bu, onların tanınmasını ve bundan dolayı incitilmemelerini sağlar. Allah, Gafurdur, Rahimdir.” (Ahzab, 33/59)

“Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Zinet yerlerini açmasınlar. Bunlardan kendiliğinden görünen kısmı müstesnadır. Başörtülerini yakalarının üstüne koysunlar. (Nur, 24/31)

Kadınların, yüzleri ile ellerinden başka bütün bedenleri avrettir, yani helalinden başkasına gösterilmemesi gereken mahrem yerlerdir. Eğer bir fitne korkusu varsa, el ve yüz de haramdır.

Gel nefsinin arzularını bırak ve “Fazla açık olmadığım için günah olduğunu zannetmiyorum.” diyerek kendini avutmaktan vazgeç. Nefsinin günahta kendinden daha açık olanlara bakıp, “onlar gibi açık değilim” diye kendini teselli etmeye çalıştığını gör. Sana düşen, hayırda, takvada daha ilerde olanlara bakıp onların hâline bürünmektir. Yoksa senden daha günahkâr olanlara bakıp, kendini masum görmek değil.

Hem madem çok açık olmadan da yapabiliyorsan, bunu bir adım daha ileriye götürüp Allah’ın da rızasına uygun olacak şekilde neden giyinmiyorsun? Gel, Rabbinin emrine, onun hükmüne boyun eğ! Eğ ki, hem dünyada, hem de ahirette bu günahın mesuliyetinden kurtulasın!

5. Genç Yaşta da Kapanmak Olmaz ki... Yaşlanınca İnşallah!

Gençlik; içinde sağlığın, sıhhatin, enerjinin olduğu büyük bir nimettir. Zannetme ki kapanınca bu nimetten mahrum kalacaksın. Bilakis o gençlik nimetini iffet ile istikamet ile geçirmenin, Rabbine teslim olmanın tarif edilmez lezzetini yüreğinde hissedeceksin. Bu öyle bir lezzettir ki, gençliğin gayrimeşru, gelip geçici hiçbir zevki ile kıyas edilemez. Gençlik bir uyku gibidir; hem hızlı hem gafletle geçip gider.

“Genç yaşta da kapanmak olmaz ki…” sözünü bize söyleten şey his ve heveslerimizdir. Gençlik damarı akıldan ziyade hisleri ve hevesleri dinler. His ve heves ise kördür, akıbeti görmez. Şimdi elde edeceği az bir lezzeti, ileride bir tadacağı bir büyük bir lezzete tercih eder.

“Genç yaşta da kapanmak olmaz ki… Yaşlanınca İnşallah!” derken acaba şu dünyada kaç sene yaşayacağını düşünüyorsun? Yaşlılığa kadar ömür süreceğinin bir garantisi var mı? Ya sen yaşlılığa kavuşamadan ölüm sana kavuşursa ne olacak? Her gün 350 bin insan şu dünyaya veda ederken, onlar da senin gibi senelerce yaşayacağını zannediyordu. Hayalleri, arzuları, emelleri vardı. Ama bak, onlar hayallerine kavuşamadan ölüm onlara kavuştu.

Hem zannetme ki sadece ihtiyarlar ölür! Görmüyor musun, babalar dururken evlatlara, dedeler dururken torunlara mezar kazılıyor. İnsan ölümü kendi üzerine konduramasa da ölüm bir gün onun üzerine konacak, ama iş işten geçmiş olacak.

Nefsinin seni bu şekilde kandırmasına izin verme. Gel, Allah için nefsinin arzularına karşı koy. Kulluğun tarif edilmez zevkini yüreğinde hisset ve gençliğini nefsine değil Allah’a sat. Ta ki ebedi bir gençlik kazanasın.

Evet, kadında güzelliğini gösterme arzusu ile beraber çirkinliği, kusuru gizleme arzusu da vardır. Gençliğinde güzelliğini gösterip; yaşlanıp çirkinleşmeye, cildin buruşup kırışmaya başladığında mı örtüneceksin? Elbette zararın neresinden dönülse kârdır ama en güzeli bunu gençken yapmak değil midir? Hem diyelim ki ihtiyarlığa ulaştın, bugün yapamadığını ihtiyarlayınca nasıl yapacaksın?

Şimdi kesemediğin nefis ağacını; o arzular bir ağaç gibi kök salıp kuvvet bulmuşken ve sen de güçten kuvvetten düşmüşken mi yapacağını zannediyorsun?

Nefsinin ve şeytanın seni bu bahanelerle oyaladığını görüyorsun. Onların bu bahaneleriyle kendini ne zamana kadar avutacaksın? Hem bu senin gözünde büyüttüğün kadar ağır bir şey midir? Rabbinin kimseye kaldıramayacağı bir yükü yüklemeyeceğini biliyorsun. (bk. Bakara, 2/286)

O hâlde ebedi dünyada kalacak gibi nazlanma ve Rabbinin sözlerini işit ve itaat et.

6. Örtünmek İstiyorum Ama İçimden Gelmiyor!

Örtünmek istiyorum ama içimden gelmiyor diyen kardeşim! Evvela şunu belirtmek gerekir ki başörtüsü İslam’ın farz kıldığı bir emirdir, rica değildir. Eğer ayette “Örtünür müsünüz?” veya “Dileyen örtünsün.” gibi bir istisna olsaydı belki içimden gelmiyor, gelince örtünürüm sözünün bir manası olurdu.

Dünyada bir amirinden aldığı bir emre karşı “içimden gelmiyor, gelince yaparım” diyemeyen ve kendine ağır da gelse o işi yapan bir insanın; Âlemlerin Rabbine karşı, “Sen emrettin ama içimden gelmiyor.” demesi ne kadar cüretkâr ve isyankâr bir sözdür.

Hem bil ki; “Örtünmek istiyorum ama içimden gelmiyor.” sözü senin kalbinin ve ruhunun değil nefsinin sözüdür. Çünkü nefis ancak keyfinin ve lezzetinin peşinde koşar. Kendini hür ve özgür zanneder. İbadetin ve farzların külfeti ona ağır gelir. Keyfine göre dilediği gibi bir hayat yaşamak ister. Emir dinlemek istemez. Hâlbuki bilse ki kendisi kuldur. Her ne kadar kendini özgür zannetse de onun özgürlüğü Kur'an'ın ve sünnetin kırmızı çizgilerinde bitmektedir. 

Hem bu söz şeytanın sana söylettiği bir sözdür. “Sen zaten örtünmek istiyorsun kalbin temiz niyetin halis” gibi sözlerle önce seni övdüğünü “ama bak içinden gelmiyor gelince yaparsın” gibi bir bahane ile sana bu ameli terk ettirdiğini fak etmelisin. “Madem örtünmek istiyorum o hâlde hemen Rabbimin bu emrine boyun eğmeliyim.” demeli ve örtünmelisin. İçinden gelerek yapman elbette güzeldir. Ama “içimden gelmiyor” sözü daha doğrusu “nefsime ağır geliyor sözü” bu ameli terk etmene asla ruhsat olamaz.

Hem kendine şu soruyu sor “Peki, ne zaman içimden gelecek?” ve yine açık yüreklilikle cevap ver. Güzelliğini kaybedip ihtiyarlayınca mı örtüneceksin? Güzelliğini örtmek ve saklamak için verilen tesettürü, ihtiyarladığında çirkinliğini örtmek için mi kullanacaksın yoksa?

Hem bu sözü söyleyenler “İçimden gelerek yapmazsam, sevabından mahrum kalırım.” gibi bir sözle kendilerini savunmaktadırlar. Halbuki nefse ağır gelen ibadetler hem sevap hem de Rabbimizin rızasını kazanmak cihetinde en kıymetli olanlardır. Şu açık saçıklık zamanında, hatta açık saçıklığın yerini çıplaklığa bıraktığı şu zamanda; sırf Allah emrettiği için tesettüre giren bir kulu, sonsuz merhamet sahibi olan Rabbinin sevaptan mahrum edeceğini ve senin tüm nefsi arzularına rağmen örtünmene karşı kayıtsız kalacağını mı sanıyorsun?

Gel, artık nefsinin ve şeytanın sana oynadığı bu oyunu gör ve boz. Sende çok iyi biliyorsun ki gerçekten örtünmek isteseydin hiçbir şey seni bu isteğinden alıkoyamazdı. Çünkü örtünüp tesettür emrine tabi olanlar gerçekten isteyenlerdir. Rabbinin “örtün” emrine karşı gelmekten artık sakın ve ona kul olmanın lezzetine talip ol! O zaman sende göreceksin ki sana zor gibi gelen bu amel, kulluktaki şeref ve lezzeti duyup asla vazgeçemeyeceğin bir amele dönüşecektir.

7. Bazı Özgürlüklerimin Kısıtlanacağı Düşüncesiyle Kapanmak İstemiyorum.

“Örtünmek istiyorum ama özgürlüklerim kısıtlanır düşüncesiyle kapanmak istemiyorum” diyen kardeşim. Sence insan şu dünya hanında, her istediğini yapıp keyfine göre bir hayat sürebilir mi? İnsan dilediği gibi kuralsızca yaşayabilir mi?

Eğer insan şu dünyaya geliş gayesini bilmiyorsa, kul olduğunu anlayamadıysa ve şu alemin sahibini tanıyamadıysa bu soruya; “Evet, insan dilediği gibi kuralsızca yaşayabilir.” diyebilir.

Aslında bizlere özgürlük şarkıları söyleten şey kendi kendimize sahip olduğumuzu zannetmemiz ve Rabbimizi tanıyamamızdır. Ama senin kapanmak niyetin gösteriyor ki; sen Allah’a inanmış, ona iman etmiş ve bu iman ile onu Rab olduğunu, şu Âlemin Sahibi ve Sultanı olduğunu ve bizlerin de onun kulu olduğunu kabul etmişsin.

Bilmelisin ki, kulun özgürlüğü ancak Sultanının müsaade ettiği kadardır. O hâlde bizim özgürlük dediğimiz şey kul olduğumuzu unutup, o sultanın memleketinde onun koyduğu kurallara ve kanunlara göre değil kendi nefsimize ve keyfimize göre hareket etmektir. Bu aslında özgürlük adı altında nefsin isyanı değil midir? Eğer bizlerden kendi keyfimize göre bir hayat yaşamamız istenseydi, bu Âlemin Rabbi olan Allah ne kitap indirir ne de peygamber gönderirdi. Bizi bize bırakır istediğimiz gibi yaşardık.

Ancak karıncaları ve arıları bile lidersiz bırakmayan Kudret-i Ezeliye, elbette, insanlığı da peygambersiz bırakmaz ve bırakmamıştır. Evet insan, ipi boğazına sarılıp istediği yerde otlamak için başıboş bırakılmamıştır.

Demek insan Allah’ın kuludur. Kulun özgürlüğü de ancak Allah’ın müsaade ettiği kadardır. Özgürlük, Allah’tan başka -nefsimiz dâhil- hiçbir mahlukun kulu ve kölesi olmamaktır.

Özgürlük anlayışı bilhassa bu asırda bize oldukça yanlış bir şekilde aktarılmıştır. Öyle ki insan başkalarına zarar vermemek kaydıyla her türlü ahlaksızlığı ve rezaleti yapabilir denilmiştir.

İşte bu tür insanlar, özgürlüğü yanlış anlatıyorlar. Özgürlük adı altında, günah ve rezaletlerini meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Aslında gerçek özgürlük, dinin emir ve yasaklarına uygun ve ahlaki değerlere saygılı bir şekilde yaşamaktır. O haramlardaki rezalet ve günahlardaki özgürlük, gerçek anlamda özgürlük değildir. Aksine hayvanca bir yaşamdır, şeytanın ve nefsin esiri olmaktır.

Demek, Allah’ın kendisine çizdiği helal daireyi bırakıp haram dairelerde gezerek özgürlüğü savunanlar; hakikatte nefis ve şeytanlarına esir olanlardır. Öyleyse Rabbinin emrine itaat edip tesettüre girmek özgürlük, ona asi olup, açılıp saçılmaksa nefis ve şeytanın esiri olmaktır.

Açılıp saçılmakla özgür olacağını düşünen kardeşim! Bu özgürlüğünle seni yaratan ve sana hayatı veren Rabbine asi olduğunu unutma. Nefsinin arzularına uyarsan; Allah'a kul olmaya bedel, şeytana ve nefsine esir olacağını unutma. Hem tesettüre girmekle kısıtlanacak hangi özgürlük var ki Rabbine asi olmaya değsin.

“Hani biz meleklere: Âdem'e secde edin, demiştik; İblis hariç olmak üzere, onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi; Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve onun soyunu mu dost ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu ne kötü bir değişmedir!”  (Kehf, 18/50)

8. Tekrar Açılırım Düşüncesiyle Kapanmıyorum.

Kapanmak ve Allah’ın tesettür emrine uymayı istemek elbette güzel ama “nefsime sahip olamam, tekrar açılırım” korkusuyla, ümitsizliğe düşmek de kötüdür.

Aslında bu sözü bize söyleten yaşayageldiğimiz şu hayatı kabullenmek, belki çevreye uyum sağlamak ve bunun dışına çıktığımızda yapamayacağımızı düşünmektir. Çünkü alıştığımız bir hayat tarzımız var ve herkes bizi böyle kabul etmiş ve maalesef nefsimizde bunu kabullenmiş.

İşte bu standartlarımızın dışına çıkmak bizi ümitsizliğe sevk ediyor ve kapandığımda ya tekrar açılırsam düşüncesi bizi örtünmekten men ediyor. Çünkü insan çevresinden, bulunduğu ortamdan etkilenen bir varlıktır. Su misali bulunduğu kaba uyum sağlayıp onun şeklini alır.

Hâlbuki bizler Müslümanız. Hayatımızı çevremize ve içinde yaşadığımız ortama ve zamana göre değil Kur’an’a ve sünnete göre ayarlamalı; hayatımızı, çevremizi ve ortamımızı Kuran ve sünnetin hükümleri şekillendirmelidir.

Aksi takdirde herkes faiz yiyor diye bizde mi yiyeceğiz? Bizler Müslümanız ve Hakka ayarlı bir duruşumuz olmalıdır. Herkes yalan söylüyor diye bizde mi yalan söyleyeceğiz? Herkes aldatıyor diye bizde mi aldatacağız? Herkes açılıyor diye bizde mi açılacağız? Elbette hayır!..

Çünkü zaman değişse de asır başkalaşsa da şu âlemde değişmeyen tek şey Allah’ın hükümleridir. Eğer bizler İslam’ın hükümlerini hayatımıza hayat yapmazsak önümüze konulan günahlar içindeki hayata inanmaya başlarız. Bizim asıl üzerinde düşünmemiz gereken konu “tekrar açılırım” korkusuyla kapanmamak değil de “Kapanamadan ölüm beni yakalarsa hâlim ne olur.” olmalıdır.

Bugün bu sözü söyleyip te ölümün kendisine geldiği insanların kabrin öbür tarafındaki pişmanlıklarını bir duyabilsek hâlâ kendimizi düzeltmemiz için Rabbimizin bize fırsat verdiğini anlayacağız. Ve nefsimizin bizi bu sözlerle oyaladığını fark edeceğiz.

9. Kapanmak Önemli Değil, Önemli Olan Kalbinin Temizliği.

Kalp temizliğini sadece insanlar hakkında kötü düşünmemek veya yardımsever olmak gibi sınırlı bir şekilde anlayanlar “Kapanmak önemli değil, önemli olan kalbin temizliği” diyerek birçok ibadeti terk etmekte ve ibadet sorumluluğundan kurtulduklarını zannetmektedirler. Bu düşünce aslında şeytanın oyunu ve nefsin tuzağıdır. 

Bu tür insanlardan “Benim kalbim temiz”, “Sen benim kalbime bak”, “İçin temiz olsun yeter” gibi sözleri çok duyarız. O hâlde kalp temizliği ne demektir, ilk önce bu kavramın üzerinde duralım. Kalbi yaratan kim ise kalbin temizliği hakkında da söz sahibi odur. Şimdi Rabbimiz bu konuda ne diyor dinleyelim:

“Siz kendinizi temize çıkarmayın. Kimin takva sahibi olduğunu en iyi O bilir.” (Necm, 53/32)

Şimdi Rabbimiz “Kendinizi temize çıkarmayın. Kimin takva sahibi olduğunu en iyi ben bilirim.” diyerek; asıl temizliğin takva olduğunu buyurduğu halde, takvadan uzak bir insanın kalp temizliğiyle övünmesi ne kadar gariptir. 

Takva; kişinin Allah’ın emirlerine sımsıkı yapışması ve günahlardan kaçmasıdır ki, asıl kalp temizliği budur. Şimdi bu cümleye tekrar bakalım. Kapanmak önemli değil, diyerek Allah’ın farz kıldığı bir emrini inkâr eden ve bu sözü ile iman dairesinden çıkıp küfre giren bir kimsenin daha sonra önemli olan kalbin temizliği diyerek imanın çıkıp küfrün girdiği kalbini temiz gibi göstermesi kişinin kendisini aldatması değil midir?

Şimdi başka bir ayete bakalım.

“İman edenler, kalpleri Allah’ı zikretmekle huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı zikir ile huzur bulur.” (Rad, 13/28)

Bu ayette de Rabbimiz “huzur bulan, mutmain olan, temiz olan kalplerin; ancak Allah’ı zikreden, onu hatırlayan, ayetlerini tefekkür edip onun sonsuz cemal ve kemalinin tecellilerini, şu âlem kitabının sayfalarında okuyup Rabbini tesbih eden ve anan kullardır” buyurmuştur. 

Kalbin temizliği ancak Allah’ı böyle anmakla mümkünken; Rabbinin namaz veya tesettür gibi bir emrini bile yerine getirmemek için temiz olmayan kalbini temiz gibi göstermek kalp temizliği midir? Yoksa kalbin iki yüzlülüğü müdür?

Veya kalp temizliği ancak Allah’ı zikir ile mümkünken, temizliği sadece kimseye kötülük yapmamak diye anlayan kimseler, aslında en büyük kötülüğü kendilerine yapmakta olduklarının farkında mıdırlar? Hani kalp temizdi, kimseye kötülük yapmıyordu? “Kapanmak önemli değil, önemli olan kalbin temizliği.” diyerek kendine nasıl bir kötülük yaptığını gör ve bu hâlinden tövbe et.

“Kalbini bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi istek ve tutkularına uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme.” (Kehf, 18/28)

Bu ayette de “nefsin arzularına uymanın kalbi gaflete düşürdüğü anlatılmaktadır. Kalbi gaflete düşen kimse de artık Allah’ı zikredemez onu anamaz” denilmiştir. Şimdi Allah’ın emrine uymak yerine nefsine uyan ve sonra kalbim temiz diye kendini avutan kardeşim! Rabbimiz “nefsine uyan kalpler gaflettedir” derken, senin “ben namaz kılmıyorum, örtünmüyorum” diyerek nefsine uyduğun hâlde “kalbim temiz” demen sence de garip değil midir?

Peygamberimiz (asm) de “Kalp bozuk olunca, bedenin işleri de hep bozuk olur." buyurmaktadır. (bk. Buhari, İman, 39; Müslim, Müsakat, 107)

Demek bir kimsenin kalbinin bozuk olup olmadığının ölçüsü, bedeni ile yapmış olduklarıdır. Bedenin açık saçık bir vaziyette erkeklerin şehvet nazarını celbederken kalbim temiz diyerek Allah Resulüne (asm) iftira attığının farkında mısın? Allah Resulü (asm) “Kişinin günaha girmesi, Rabbine karşı gelmesi, onun emirlerini yerine getirmemesi hep kalbin bozukluğundandır.” buyururken; senin hâlâ “kapanmak önemli değil, önemli olan kalp temizliği” demen kabinin ne kadar temiz değil ne kadar bozuk olduğunu göstermiyor mu?

Hem şunu bir düşün. Mütevazi olan bir kimse “Ben mütevazı bir kişiyim.” diyebilir mi? İhlaslı olan kişi “Ben ihlaslı bir insanım.” diyebilir mi? Elbette diyemez. Hatta “Ben mütevazı bir kişiyim” diyen birini görsen ne kadar kendini beğenmiş dersin. “Ben ihlaslıyım.” diyen birini görsen “bu ne kadar riyakâr” dersin. Tüm bunları sana söyleten şey ise kişinin kendinde olmayan bir şey ile kendini gösterme çabasıdır. Çünkü kim bu faziletleri sahiplenerek dile getirirse, bu onun o faziletlerden yoksun olduğuna işarettir. 

Peki, benim kalbim temiz dediğinde de tıpkı az önce ifade ettiğimiz gibi kendini temize ve öne çıkarmıyor musun? Ve senin bu sözünü dinleyenlerin nazarında bu faziletten mahrum olduğunu ne zaman anlayacaksın?  Kur’an’ın ifadesiyle, “Siz kendinizi temize çıkarmayın. Kimin takva sahibi olduğunu en iyi o bilir.” (Necm, 53/32) ayetine rağmen sırf ibadetlerden kaçmak için “sen kalbime bak, kalbim temiz” diyerek, kendilerini güzel bir Müslüman olarak göstermeye çalışmak ne kadar samimiyetsiz bir ifadedir.

Demek Kur'an'da anlatılan kalp temizliği, bazılarının anladığı sığ anlamda bir temizlik değildir. Bazı kişiler insanlara ara sıra yardım etmek, hayvanlara bakmak, komşularıyla güzel geçinmek gibi davranışlarıyla "iyi insan" olarak tanınabilirler. Bu tür davranışlar şüphesiz güzel ahlak örnekleridir. Ancak gerçek kurtuluşa ve Allah'ın rızasına ulaşmanın yolu, sadece dışarıda "iyi insan" olarak görünmek değil, Kur'an'ın tarif ettiği şekilde salih bir mümin olmaktan geçer. Kur'an'a göre kalbi temiz olan insan, Allah'a yönelen, ona itaat eden, onun emir ve yasaklarına uyan, ona teslim olmuş, samimi iman eden bir insandır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun