Neden zina ve hırsızlık gibi suçlar asla affedilemez ve cezalandırılması gerekirken, cinayet, kefaret ile affedilebilir?
- İslam'ı araştırıyorum. Zina ve hırsızlık, sonuçları daha sonradan telafi edilebilir günahlar iken, bir kişinin canını almak sonucu hiçbir şekilde geri alınamayacak bir suçtur. Ayrıca bildiğim kadarı ile İslam'da bir canı almak Tanrı'nın yetkisinde olduğu için bu suçu işlemek, şirkten sonra en büyük günahtır.
- Cinayet, aldatmaktan çok daha büyük suç iken, zina yapan insanların kırbaçlanmasını veya taşlanmasını; ancak cinayet işleyenin para ile affedilebilmesini kabul ediyor musunuz? Bu garip değil mi?
Değerli kardeşimiz,
Bu konunun hikmetini görmek için çok ciddi bir araştırmaya ihtiyaç vardır. Bununla beraber, şimdilik söyleyebileceğimiz birkaç noktayı aşağıda takdim edeceğiz:
Önce Katil ve Zina suçu:
a) Kısas konusunda suçlu tek taraftır. Bu sebeple, maktulün yakınları katili affetme yetkisine sahip kılınmıştır. Zina suçunda ise, suçlu çift taraflıdır. İşin suçsuz olmayan tarafı yok ki, birisi diğerini affetsin. Çünkü, hem kadın hem erkek suçludur. Bu iki suçun -katil meselesinde olduğu gibi- masum ve mağdur tarafı yoktur; her iki taraf da canidir.
b) Zina çok gizli yapılabilen bir suçtur. İslam dahi bunun gizli kalmasına taraftardır. Ancak, bunun gizli olarak işlenebilmesi, suçun fazlaca işlenmesine fırsat veren bir yan etkidir. Bir yandan dört şahit gibi, genellikle tahakkuk etmesi çok zor olan şartları ön gören İslam hukuku, diğer yandan bunun affına bir yol vermemek suretiyle de suç işlemenin caydırıcılık etkisini pekiştirmeyi hedeflemiş olabilir.
c) Katil cinayeti genellikle açıktan yapılan veya netice itibariyle açığa çıkan bir suçtur. Faili mechul cinayetler genellikle bir şahıs tarafından değil, resmi veya gayriresmi komitelerce işlenir ve bunların affı da söz konusu değildir. Bu sebeple genellikle -zina suçunnun akisne- açık olan veya açık olmaya aday olan bir cinayetin faili de genellikle malumdur. Gizlenmesi söz konusu olmayan katil cinayetini işleyen kimsenin canı da kısas olarak söz konusudur. Kısas da olsa yine de bir adamın öldürülmesi oldukça ağırdır.
İşte İslam hukuku, bir yandan açık suçlar grubuna giren katil cinayetinin cezasını kısas olarak belirleyip caydırıcı bir tedbir alırken, diğer yandan da bu çok ağır olan ve zamanla kan davasına dönüşme ihtimali gibi bir tehlikeyi de taşıyan bu cezanın yan etkilerini bertaraf etme adına af faktörünü de uygun görmüş olabilir.
Hırsızlık olayına gelince:
a) Hırsızlık çok cazibedar bir meslektir. Kısa zamanda önemli bir menfaatin kazanması söz konusdur. Bu sebeple, bu suça en ufak bir pirim vermek, mağdurların çoğalmasına ve hukuklarının çiğnenmesine bir davetiye hükmünde olur. Bu açıdan bakıldığı zaman bu suçun -dünya hayatı itibariyle- affa kabiliyeti yoktur.
b) Ömür boyu bir emeğin karşılığı olarak elde edilen bir sermayenin hırsızın eliyle yok olup gidiyor. Bu çok gaddar ve zalim bir hırsız tarafından gadre uğrayan mal sahibinden üstelik bu adamı affetmesini istemek, adamı ikinci kez vurmak anlamına gelir. Kaldı ki, böyle af faktörü telafisi imkânsız başka hırsızlıkları, başka mağduriyetlerin meydan gelmesine bir çağrı niteliğindedir.
c) Hırsızlık, hep gizlice yapılan bir suç olduğundan “sedd-i zerayi” kaidesi gereğince, bu suçun bütün kapılarını ve pencerelerini kapatmak hikmetin gereğidir.
Özetlersek; katil suçu aynı kişi hakkında ancak bir defa söz konusu olur. Aynı adamı birkaç defa öldürme imkânı yoktur. Bu sebeple, -yukarıda ifade edilen gerekçeler doğrultusunda- maktulun yakınları tarafından kâtilin affedilmesi, fazla yan etkisi olmayan bir maslahat olarak görülebilir.
Buna mukabil, zina ve hırsızlık suçu aynı kişilerle defalarca tekrar etme riskini taşımaktadır. Bu sebeple, zaten gizli olan ve tekrarlama potansiyeline sahip olan bu suçlara bir de af faktörü eklenirse, bu suçların daha kolay işlenmesine sebep olabilir.
Tekrar nüks etme riski olmayan ve genellikle açıktan yapılan katil suçuna bir hafifletme getirmek; buna karşılık, işin tabiatının gereği olarak gizlice yapılan ve her zaman tekrar etme riskini taşıyan zina ve hırsızlık suçuna bir hafifletme getirmemek, cezasının caydırıcılık vasfına uygundur.
Bununla beraber, zinanın sabit olması için dört şahidin gözleriyle eylemi görme şartına bağlanması, çok önemli bir hafifletici unsur olarak değerlendirilmelidir. Hatta bu işin dedikodusunu yapanlara yönelik teşhir ve seksen değnek cezanın ön görülmesi, bu konuda “şakk-ı şefe” etmemeleri için insanlar uyarılmış ve âdeta bununla; “Bu konuda dudaklarınızı açmayacaksınız.” denilmiştir. Bu tavır, işin başında suçun tespitine yönelik önemli zor şartlar getirilmesi, işin sonunda ayrıca bir af fırsatının verilmesine ihtiyaç bırakmamıştır. Çünkü, bu takdirde cezanın caydırıcılık vasfı tamamen ortadan kalkar.
Hırsızlık cezasının el kesme olması için, çalınan malın miktarı, korunmuş bir mekanda olması, hırsızın hayati bir ihtiyaç içinde olmaması gibi şartlar yanında, İmam-ı Azam ve İmam Muhammed’e göre, mahkemeye intikal etmeden önce malın iade edilmesi, malı sahibinin “hırsızlık olayını” inkâr etmesi, şahitlerin yalan söyledikleri bildirmesi gibi bazı unsurlar, önemli hafifletici sebeplerdir(bu konuda bk. el-Fıkhu’l-İslamî, 6/95, 126-127).
Konularla ilgili ayetlerin meallerini teberrüken aşağıya alıyoruz:
“Ey iman edenler! Öldürülen kimselerin hakkını almak için size kısas (yani cezayı vermek istediğiniz takdirde -başkasını değil- sadece katili öldürmek) farz kılındı. Hür hür ile köle köle ile dişi dişi ile kısas olunur. Ama kim, maktûlün velisi tarafından affedilirse kısas düşer. Bundan sonra, diyeti ona güzel bir şekilde ve tam olarak ödemek gerekir. Bu esneklik Rabbiniz tarafından bir kolaylık ve lütuftur. Artık kim bundan sonra karşıdakinin hakkına tecavüz ederse, Ona son derece acı bir azap vardır.” (Bakara, 2/178).
"Hırsız erkek ile hırsız kadının irtikâb ettikleri suça bir karşılık ve Allah tarafından insanlara ibret verici bir ukubet olmak üzere ellerini kesiniz. Allah azîz ve hakimdir/mutlak galiptir, tam hüküm ve hikmet sahibidir.” (Maide, 5/38).
“İmdi, zina eden kadın ve erkeğin her birine yüz değnek vurun. Eğer Allah’a ve âhirete iman ediyorsanız, Allah’ın hükmünü uygulama işinde sakın acıma hissi sizi etkisi altına alıp da uygulamayı engellemesin. Hem onların bu cezalandırılmalarında müminlerden bir cemaat da bulunup şahid olsun!” (Nur, 24/2).
Recim konusu sünnetle sabittir.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Ateistlerin Maide suresi 33. ayetini sorun olarak göstermelerini nasıl cevaplandırabiliriz?
- Lezbiyenlik ve gaylık cezası için kaç şahit gerekir?
- Cezası belli olmayan suçlar karşılıksız mı kalır?
- Kur’an, hırsızlık yapanların ve Maide 33’te geçen şeyleri yapanların ellerinin ve ayaklarının kesilmesini emrediyor. Acaba Kur’an burada firavunun müminlere uyguladığı cezayı mı emrediyor?
- Kur'an-ı Kerim'de hırsızlık yapanın elinin kesilmesi emredilmektedir. Bu hırsızlık suçun cesası, insan hakları açısından ağır bir ceza değil mi?
- Karısını zina ederken yakalayan kişinin, karısını ve onunla zina edeni öldürmesi caiz midir?
- Evli bir erkekle beraber olmak, daha çok mu günah?
- Modern hukukun, İslam hukukundan daha insani olduğunu savunan birine nasıl cevap verilebilir?
- YOL KESİCİLİK
- İKÂB