Karısını zina ederken yakalayan kişinin, karısını ve onunla zina edeni öldürmesi caiz midir?
- Karısını yabancı kişi ile zina ederken yakalayan kişi öldürürmüş. Neden o zaman 4 şahide gerek duyulmuş. Her yakalayan öldürür.
- Ayrıca İslamdaki öldürme İslam devletine verilmiş fert yada gurup el kesemez zinacı taşlayamaz kaos olur hatta bir hadiste Sad bin Ubeyde şahit mi getireceğiz diyor. Resulullah (sav) de evet diyor. O hadisi de göz önüne alarak cevaplar mısınız?
Değerli kardeşimiz,
Zinayı ispatta dört şahit şartı aranır... Bununla birlikte burada pek önemli bir nokta vardır. Bir kişi bir zinayı görecek olursa, o bir yabancının zinası olduğu takdirde kendisine bir ar gerektirmeyeceğinden, gizlemesi daha uygun olur. Fakat zevcesi olduğu takdirde ar gelir, nesebi bozulur, sabredemez, o halde başka şahit bulmak da mümkün değil gibidir. Bundan dolayı burada şöyle bir soru vardır:
Rivayet edildiğine göre kazif âyeti indirilip okunduğu zaman Ensar'dan Sa'd b. Ubâde ve Asım b. Adiy, birisi ayağa kalkıp,
"Bir adam karısı ile birisini görse ne olacak? Dava etse seksen değnek vurulacak ve şehadeti reddedilecek, fasıklığına hükmolunacak; vurup öldürürse katlolunacak; dört şahit bulup getirinceye kadar ise işini bitirecek, bir açıklık getir Allah'ım!" dedi.
Çıkar çıkmaz damadı Hilâl b. Ümeyye veya Uveymir kendini karşıladı, "Ne var?" dedi. "Şer var, karımı Şüreyk b. Semha ile buldum." dedi ki, amcası oğlu idi. "Vallahi dedi bu benim sualim, ne çabuk mübtela oldum." Bunun üzerine ikisi bir Resulullah'a vardılar, haber verdiler. Resulullah kadını getirtip sorguya çekti, kadın inkâr etti, ashab toplanmıştı. Koca, önceki ayet gereğince kazif cezasına mahkum olacaktı. "Gözlerimle gördüm, kulaklarımla dinledim, Allah biliyor ki ben doğruyum, ancak hakkı söyledim, herhâlde Allah'ın buna açıklık getireceğini ümid ederim." diyordu.
Derken Resulullah (asm)'a vahy gelmeye başladı, ashab bunu işaretlerden tanıyorlardı, hepsi sustular, beklediler, o zaman şu Liân âyetleri indirilmişti ki kazf âyetinin genelinden bir istisna niteliğinde ve özellikle kocaların kendi zevcelerine kazfi hakkındadır:
"Kendi zevcelerine zina isnat edip de kendilerinden başka şahitleri olmayanlara gelince, onların her birinin şahitliği, yani o eşlerden herhangi birinin kazif cezasından kurtulması için, şeran dikkate değer bulunacak meşru ve uygun şehadeti kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ederek şahitlik etmesidir." (Nur, 24/6-7)
Yani şehadet ederim, billahi hiç şüphesiz ona attığım sözde kesinlikle doğruyum, diye tekrar tekrar dört kere yemin etmesidir.
"Beşincisi de eğer yalan söyleyenlerden ise Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını dilemesidir."
Yani beşinci defa da böyle şehadet edecek: Eğer o zina isnadında bulunmada ve şehadette yalan söyledi ise Allah'ın laneti muhakkak üzerine olsun, diyecek ki bu, bir yemin-i münakidedir. Bu ayette ilahi kelâmın üslubu dikkat olunursa, kocanın yalanı takdirinde Allah tarafından lanete uğratılmasını ifade eder bir şekildedir. Nitekim Resulullah (asm) da bu beşinci "mucib, yani gerekçedir" buyurmuştur.
Koca böyle beş kere şehadetle liân yapınca kazif cezasından kurtulur, ithamı karısına yönelir. Zevceden de azabı, yani o dünyada verilecek azabı -ki sonu evliler hakkında zina cezasının neticesi olan recimdir- o zevcenin kendisinin şöyle şehadet etmesi üzerinden kaldırır:
Kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ile şahitlik etmesi, beşincisi de eğer (kocası) doğru söyleyenlerden ise Allah'ın gazabının kendi üzerine olmasını dilemesi, yani koca, sözünde doğru ise Allah'ın gazabını zevce kendi üzerine alacak; erkek tarafında lanet, kadın tarafında gazab üzerine on yemin verilmesi kadınlar üzerine gazabın lanetten daha tesirli olmasındandır. Böylece zevce de bu beş yemin ile şehadet ederse, zina cezasını kendi üzerinden kaldırmış olur ve artık karı koca arasında ayrılık meydana gelir.
Fakat zevce, bu beş şehadeti yapmaz da liân yapmaktan kaçınırsa, azabı defedemez. O halde ne yapılır? Burası âyetin mefhûm-i muhâlifine aittir. Şâfiî hemen had cezasının yapılmasına hüküm vermiş, fakat Hanefiler kesinlik gerekli olan böyle yerlerde yalnız mefhüm-ı muhalif ile amel etmeyi caiz görmediklerinden dört şahit yok iken ikrar da bulunmayınca zinanın sabit olmasıyla hadd cezasının yerine getirilmesine hüküm verilemeyeceğini ve bundan dolayı ya liânı kabul veya hadd yerine getirilmek üzere ikrar edinceye kadar hapse hükmetmişlerdir.
Netice olarak kazif, zina gibi çok çirkin, karı kocalık namusu da çok önemli olduğundan, bir taraf açısından kazif cezası, diğer taraf açısından da zina cezası yerine geçecek olacak liân da böyle önemli bir kurtuluş çaresidir ki, bunları Allah Teâlâ emir ve hüküm buyurdu; Allah'ın size bol lütfu ve merhameti olmasaydı da kendi kendinize kalsaydınız ve Allah tövbeleri kabul eden hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı da tövbelerinizi kabul etmeseydi, hikmetsiz hükümlere, nizamsız idarelere bırakıverseydi, neler olmazdı neler... (Elmalılı, Nur Suresi 4. ayetin tefsiri)
Evet, kendi eşlerine zina suçu atıp da, kendi eşlerine zinâkârlık isnadında bulunup da; kendileri dışında şahitleri olmayan kimselerin şahitliği kendilerinin doğru sözlülerden olduğuna dair dört defa şahit tutmalarıdır. Yani “Allah adına yemin ediyorum ki karım falanla zina etmiştir.” diyerek dört defa yemin eder, beşincisinde ise eğer bu sözümde yalancıysam, yalan söylüyorsam “Allah’ın lâneti benim üzerime olsun.” der ve bunu kabul eder. Onun bu yeminleri dört şahit yerine geçmektedir. Bir erkek gelip karısı hakkında bunu söyleyince karısına sorulur. Eğer karısı onun bu isnadını kabullenirse, evet kocam doğru söylüyor, diye ikrar ederse iş biter. Ama karısı da dört defa hayır, kocam yalan söylüyor, ben böyle bir şeyi yapmadım derse dört defa, beşincide de eğer ben yalan söylüyorsam “Allah’ın lâneti benim üzerime olsun.” derse, o kadından ceza kaldırılır ki bunun adına lian denir. Böylece kadın ve erkek birbirlerinden ayrılırlar. Ve artık ebedîyen bir daha bir araya gelmeleri mümkün değildir.
Allah’ın Resûlü (asm) pek çok lian uygulamasında bulunur. Lânetleşen kadın ve erkeği uyarır ve şöyle buyururdu:
“Bu yeminleri yaparken Allah’tan korkun. Muhakkak ki ikinizden birisi yalan söylüyor. Lianın gerçekleşmesinden sonra da adama dönerek, artık o senin değildir, bu kadının seninle bir ilgisi kalmamıştır. Ona hiçbir şekilde intikam alıcı bir davranışta bulunamazsın. Mehirini de geri almaya hakkın yoktur.” (Buhârî, Müslim, Ebu Dâvûd)
Lian ayetlerinde (Nur, 24/6-9) de görüldüğü üzere, karısını zina ederken gören erkek bu yola başvurması gerekir. Ancak erkek o esnada karısını öldürmesi halinde, kocaya kısas gerekmediği hususu fıkıh kitaplarında geçmektedir. Şöyle ki:
Kısası gerektirecek öldürme kasden yapılan öldürmedir. Kefareti gerektirecek öldürme de hata ile öldürmedir.
Kısas ve kefaret gerektirmeyen öldürmeler de şunlardır: Haklı olarak öldürme (kısas, irtidat ve recm edilerek öldürülmesi), mazeretli öldürme (Kocanın zina halinde bulduğu hanımını ve karısıyla birlikte olan erkeği öldürmesi mazerettir. Çünkü o, o anda şuur ve iradesini kaybetmiştir.) (bk. İslam Fıkhı, Vehbe Zuhayli, 10/331)
Mubah olan öldürme: Kısas uygulanacak kişiyi öldürmek meşru savunma ölçüleri içinde canını korumak ve savunmak için öldürme de bu türdendir. Hanefîler şunu da mubah öldürme çeşitlerinden saymıştır. Bir adam evine girdiğinde karısı veya mahremi olan bir kadınla bir erkeği zina ederken bulup adamı öldürse, bu onun için helâldir ve onun hakkında kısas gerekmez. (ed-Dürrü'l-Muhtâr, III, 197, V, 397.) Bu aynı zamanda Hanbelî, Şafiî ve Malikilerin de görüşüdür. (el-Muğnî, VIII, 332; el-Mühezzeb, II, 225; eş-Şerhu'l Kebîr, IV, 357.) Kadın da kendi isteği ile zina etmiş ise, Hanefî ve Hanbelilere göre koca, her ikisini de öldürebilir. Eğer yabancı erkek kadını zinaya zorlamışsa ve bağırmak, vurmak gibi bir yolla kurtulma imkânı da bulunmuyorsa, kadının adamı öldürme hakkı vardır. Adamın kanı hederdir, o yüzden bir ceza gerekmez. Bir adamı kendisine helâl olmayan bir kadına tecavüze çalışırken yakalayan kişi, bağırmak, vurmak gibi silahtan daha hafif bir şeyle vazgeçiremeyeceğini bildiği takdirde öldürebilir. Ama bu gibi bir yolla vazgeçecek olsa artık onu öldürmek helâl değildir. (bk. İslam Fıkhı, Vehbe Zuhayli, 8/16)
Kaynaklarda geçen bu bilgilere göre, eşini zina ederken gören kimsenin, onu ve eşiyle zina eden kişiyi öldürmesinden sorumlu olmayacağı anlaşılıyor. Ancak, orada yer alan “Bir adam evine girdiğinde karısı veya mahremi olan bir kadınla bir erkeği zina ederken bulup adamı öldürse, bu onun için helâldir ve onun hakkında kısas gerekmez” ifadesi, bu öldürme işinin ona vacip veya mendup / sünnet / çok güzel bir iş olacağını değil, sadece bunun caiz olduğunu, öldüren adamın kısasa tabi tutulmayacağını göstermektedir.
Ayrıca, bu kimsenin yabancı bir erkeği karısı ile birlikte baş başa, yatakta veya çıplak olarak görmesi yetmez, bizzat onları cinsî ilişki halinde iken görmesi gerekir.
Buharî’nin rivayet ettiğine göre, bir konuşma esnasında S’ad b. Ubade “Allah’a yemin ederim, eğer bir adamı eşimle birlikte görsem, onu kılıcımla paralarım.” demiş; Hz. Peygamber (a.s.m) bunu duyunca şöyle buyurmuştur: "Siz S’ad’ın gayurluğuna mı şaşıyorsunuz? Allah’a yemin ederim ki, ben ondan daha gayurum, Allah da benden daha gayurdur; bu sebepledir ki, gizli-açık her türlü fuhşu yasaklamıştır." (Buharî, Tevhid, 20).
Alimler, bu hadisten şunu da anlamışlar ki; Peygamberimiz (a.s.m) S’ad’ı burada uyarıyor, kesin bir delil olmadan, İslam hukukunun ön gördüğü mahkeme safhaları olmadan, duygusal davranıp fevrî hareket etmenin yanlış olduğuna işaret etmiş oluyor (bk. İbn Hacer, ilgili hadisin şerhi).
İbn Hacer’in bu açıklamasından anlaşılıyor ki, Peygamberimiz(a.s.m), “ben ondan daha gayurum” demekle, "ben de hemen gördüğüm adamın kellesini alırım” demek istememiştir. Bilakis, “Ben ondan daha gayur olmama rağmen, onun gibi fevrî hareket etmem, Allah’ın ön gördüğü şartlar gerçekleşmeden öyle bir şeye tevessül etmem.” demek istemiştir. Buna ilave olarak kullandığı “Allah da benden daha gayurdur.” mealindeki cümlesi, bu hususu daha da açıklamaktadır. Çünkü Allah -herkesten daha gayur olduğu halde- cezası verilmesi için acele etmiyor, bu husus için dört şahit istiyor. Ayrıca sadece yanında görmekle cezanın verilemeyeceğini belirtiyor. Diğer taraftan, verilecek cezanın ibret olması için bazı insanların göreceği yerde olmasını istiyor.
İmamların böyle bir durumda, insanın kendi mahremiyle zinada yakaladığı kişiyi öldürebileceğine dair fetva verdikleri devirde, öldüren kimsenin herhangi bir cezaya çarpılması söz konusu değildir. Fakat bu gün böyle bir kimsenin bu öldürme işinden ötürü yıllarca hapiste yatması söz konusudur. Bu sebeple, çocuklarını kimsesiz bırakan, hayatını zindana çeviren böyle bir katil işine girmek akıllıca bir iş sayılmaz. Boşanma kapısı açıktır. Eğer kadın icbar edilmişse onun da suçu yoktur. Tabii ki, mizaçlar, hayat şartları farklıdır. Ama her halükârda İslam’da esas olan bu suçun mahkeme safahatıyla tespit edilmesi ve gereken cezanın da devlet tarafından verilmesidir. Çünkü değişik sebeplerle karısından ayrılmak isteyen vicdansız bazı kimselerin bir komplo kurarak böyle bir cinayet işlemesi veya özellikle bu yalancılık doruğundaki asrımızda her zaman mümkündür.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- LİÂN
- LİÂN (ZİNA SEBEBİYLE EVLİLİĞİ SONA ERDİRME)
- Zina eden karısını öldüren kocanın hükmü nedir?
- Töre ve namus adına kızı veya kadını öldürmek cinayet olur mu?
- Öldürmenin caiz ya da farz olduğu durumlar hakkında bilgi verir misiniz?
- Kur'an üzerine yalan yere yemin edilirse bunun kefareti ne olur? Bu günahı nasıl affettirebiliriz?..
- İnsan öldürmenin caiz olduğu durumlar nelerdir?
- UKÛBÂT
- BEYYİNE
- Karısını zina ederken yakalayan kişinin, karısını ve onunla zina edeni öldürmesi caiz midir?