Namazda Tahiyyat okurken, "es-selâmü aleyke eyyühennebiyyü", demek şirk midir?

Tarih: 20.08.2014 - 09:41 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Namazda okuduğumuz Tahiyyat ile ilgili "Ey peygamber! Selâm, Allah’ın rahmeti ve bereketleri senin üzerine olsun." şeklinde bir bölüm olduğunu, alıntı olarak devam edersek de;

- "Namaz; yalnız ve yalnız Allah’a yönelinen, O’na niyaz edilen, bu niyazın gönülden ve bedenle huşu içinde ifade edildiği bir ibadettir. Dolayısıyla namaz ve niyazda Allah’ın yanında başka hiçbir şeye dua edilmez. Allah’tan başka hiçbir şey ve hiçbir kimse muhatap alınmaz. Tekbirden selâma kadar namaz içinde muhatap sadece Allah’tır. Peygamber de olsa namaz içinde hiç kimse muhatap alınamaz, ona seslenilemez."

- Yine aynı yazı içerisinde "ESSELÂMÜ ALEYKE EYYÜHENNEBİYYÜ" bölümü için alıntı olarak "Burada sanki peygamber de karşımızdaymış gibi ona selâm verilmektedir. Sonra, Allah ile sanki yüz yüze yapılan bir diyalogda Peygamberin işi nedir?" şeklinde bir yazı okudum. Bu konudaki değerlendirmeniz nedir?

- Ek olarak; "(4) Ka’dede Tahiyyat Okumak (175) Abdullah ibni Mesud (Radiyallahu Anh) şöyle demiştir: “Elim, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in elinin içinde olduğu halde teşehhüdü bana öğretti. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bana Kur’an’dan bir sure öğretir gibi şu teşehhüdü öğretti: ‘Et-Tahiyyatu Lillahi ves-Salavatu vet-Tayyibatu, Es-Selamu Aleyke Eyyuhen-Nebiyyu ve Rahmetullahi ve Berekâtuhu, Es-Selamu Aleyna ve Ala İbadillahis-Salihin. Eşhedü Ella İlahe İllallah ve Eşhedü Enne Muhammeden Abduhu ve Rasuluh.’ Biz bu duayı, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) aramızda iken böyle söylerdik, ruhu kabzolunduktan sonra: ‘Es-Selamu Alen-Nebiyyi’ demeye başladık...” (Buhari 6208, Müslim 402/55, Ebu Avane 2/228, Ebu Davud 968, Nesei 1169, Tirmizi 289, İbni Mace 899, Beyhaki 2/138, İbni Ebi Şeybe 1/326/5, Albânî İrva 321)"

- Namaz içinde veya dışında Tahiyyatta "ESSELÂMÜ ALEYKE EYYÜHENNEBİYYÜ" bölümü yerine yukarıda geçtiği gibi ‘Es-Selamu Alen-Nebiyyi’ demenin namazımız için ve dinen herhangi bir sakıncası var mıdır? Caiz midir? 

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- İbadetleri insanların kendi fikirlerine göre düzenleyemeyiz. Biz namazın nasıl kılınacağını doğrudan Allah’tan/Kur’an’dan  öğrenmedik. Namazı Hz. Peygamber (asm)'den öğrendik. Nitekim, Hanefi olarak okumakta olduğumuz Tehiyyatı, İbn Mesud; Şafii olarak okumakta olduğumuz Tehiyyatı ise İbn Abbas vasıtasıyla Hz. Peygamber (asm)'den öğrenmişiz.

Öyleyse, namazda “Allah’tan başka kimseye hitap edilmez.” sözü indi, keyfi bir düşüncedir. Zira Tahiyyatla ilgili hiç bir hadiste peygamberimizin böyle bir şey dediğini bilemiyoruz.

- Kaldı ki, İbn Mesud’un “Biz Resulullah hayatta iken “esselamu aleyke eyyühe’n-nebi” diyorduk, “vefatından sonra “esselamu ale’n-nebi” derdik” ifadelerinin her ikisinde de Hz. Peygambere (asm) hitap vardır. İki ifade arasındaki hitap biri muhataba (ikinci şahsa) hitap, biri gaibe (üçüncü şahsa) hitap vardır. Üçüncü şahıs da olsa -bu hadislere göre- Allah’tan başkasının da namaz içinde yer aldığı kaçınılmazdır.

- Bununla beraber, Tehiyyatta: “Selam bizim ve Allah’ın salih kullarının üzerine olsun” manasındaki ifadesinde de hem namaz kılan olarak biz hem de başka kullar da yer almaktadır. Buna göre, “Namazda Allah’tan başkasına yer yoktur.” şeklindeki yargının yanlış olduğu ortadadır.

Kaldı ki Tahiyyatın sonunda dua etmek sünnettir. “Rabbena atina” ve ana-babamızın da içinde olduğu “Rabbena’ğfirli” ve benzeri dualar, İslam aleminin ittifakla kabul ettiği ve -hadislere dayanarak- fiilen devam ettirdiği hususu bilinen bir gerçektir.

- Burada asıl mesele, Vehhabilerin düşünce tarzını savunma adına naslardan bir şeyler cımbızlamaktır. O da şu yanlış düşüncedir: “Hz. Peygamber vefat ettikten sonra artık kimseyi işitmez, duymaz.. Hem de ölü olan kimselere böyle hitap etmek şirktir…”

Ehl-i sünnet alimlerine göre, peygamberler şehitlerin üstünde bir mertebeye sahiptir. Bütün vefat edenler, berzah aleminde ruhanî hayatlarını devam ettirdikleri gibi, peygamberler ve şehitler de diğerlerinden daha fazla bir hayat mertebesine sahiptir. O halde, bizler bu şekilde, berzah hayatında olanlara selam ve dua göndermiş oluyoruz.

- Eğer namazda bir şey şirk ise namazın dışında da şirktir. Eğer namazda Hz. Peygambere “Allah’ın selamı senin üzerine olsun.” ifadesi şirk ise, bir kimsenin herhangi bir zamanda ölmüş babasına hitaben “Allah’ın selamı, mağfireti, rahmeti senin üzerine olsun.” demesinin de şirk olması gerekir. Çünkü bu da ölüdür.

Görüldüğü gibi bu iddia ciddiye alınamayacak kadar ciddi bir saçmalıktır.

- Şunu unutmayalım ki, ölüm faktörü bir şirk unsuru değildir. Bir kimsenin ölüsüne tapmak şirk olduğu gibi, dirisine tapmak da şirktir.

- Hz. Peygamber (asm)'in öldükten sonra da -diğer insanlardan farklı- bir hayat mertebesinde olduğunu gösteren rivayetler vardır:

- Hz. Ebu Hüreyre’den gelen rivayete göre, Peygamberimiz (asm) şöyle buyurdu:

“Herhangi bir kimse bana selam verdiğinde Allah ruhumu bana iade edecek, ben de onun selamını alırım/selamına selam ile mukabele ederim.” (bk. Ebu Davud, Menasik, 100)

-Yine Ebu Hureyre’den gelen bir diğer hadis rivayetinde Peygamberimiz (asm) şöyle buyurdu:

“… Bana salavat getirin, çünkü siz nerede olursanız olun, salavatınız bana ulaşır.(Ebu Davud, a.y)

- Ebu Davud ve daha başka hadis kaynaklarında yer alan “..Cuma günü bana salâvatınızı çoğaltınız! Çünkü, salâvatınız bana arz olunur…” hadisin açıklamasını yapan alimlerin bildirdiğine göre, Hz. Peygamber (asm) ümmetinin yaptığı iyi amellerinden ötürü sevinir, kötü amellerinden ötürü üzülür. İbn Hacer el-Mekkî’nin belirttiğine göre, bütün peygamberler kabirlerinde hayattadır, namaz kılarlar, yalnız yemek yemez ve içmezler, bir nevi melek hayatını yaşıyorlar. Beyhakî bu konuda hususî bir kitap yazmıştır. (Geniş bilgi için bk. Avnu’l-Mabud, ilgili hadislerin şerhi)

- Bu konuya ışık tutacak bazı ip uçları, Bediüzzaman Hazretlerinin soru-cevap sitili içinde yaptığı açıklamalarda görebiliriz:

“Eğer desen: Madem o Habibullahtır. Bu kadar salavat ve duaya ne ihtiyacı var?

"Elcevab: O Zât (asm) umum ümmetinin saadetiyle alâkadar ve bütün efrad-ı ümmetinin her nevi saadetleriyle hissedardır ve her nevi musibetleriyle endişedardır. İşte kendi hakkında meratib-i saadet ve kemalât hadsiz olmakla beraber; hadsiz efrad-ı ümmetinin, hadsiz bir zamanda, hadsiz enva'-ı saadetlerini hararetle arzu eden ve hadsiz enva'-ı şekavetlerinden müteessir olan bir zât, elbette hadsiz salavat ve dua ve rahmete lâyıktır ve muhtaçtır.” (bk. Mektubat, Yirmi Dördüncü Mektup, Birinci Zeyl)

- Bununla beraber, bazı alimlere göre, burada doğrudan Hz. Peygambere (asm) hitap etmek, namaz kılanın içinde bulunduğu ruh haletini yansıtan bir durumdur. Adeta kişi namazda Allah’ın huzurunda olduğunu ve böyle bir şerefe nail olmasının vesilesi Hz. Peygamber olduğunu idrak edince doğrudan (Kur’an’da çokça kullanılan gaibten hitaba geçen bir iltifat sanatı içinde) Hz. Peygambere olan kuvvetli saygı, sevgi ve bağlılığından dolayı onu yanında hazır gibi hissettiği bir an olduğu için “Ey Nebî! Allah’ın selamı senin üzerine olsun” derler. (bk. İbn Hacer, Fethu’l-Bari, 2/314)

Bu gibi hikmetleri nazara alan alimler, “Namazda başka insanlara hitap etmek caiz olmaz, ama Hz. Peygambere hitap etmek ona mahsus bir durumdur.” demişlerdir. (bk. İbn Hacer, a.g.y)

- Şunu da belirtelim ki, Tahiyyatta “es-selamu aleyke eyyuhe’n-nebi” yerine “es-selamu ale’n-nebi” demekte bir sakınca yoktur. (bk. İbn Hacer, a.g.y)

Not: On beş asırdan beri bütün müçtehit imamların, milyonlarca alimlerin, evliyaların Tehiyatta -sahih hadislerde belirtilen- “es-selamu aleyke eyyuhe’n-nebi” ifadesini okumalarını yanlış telakki etmek, onları cahillikle suçlamak, hatta -bilmeden de olsa- onları şirkle damgalamak cehaletin ve aymazlığın en antika versiyonudur.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun