Müslüman olmayanlardan alınan vergiler nelerdir?
- Peygamber efendimiz döneminde ve sonrasında dört halife yönetimdeyken müşriklerden vergi nasıl alınıyordu?
- Müslüman olmayanlardan alınan vergiler nelerdir?
- Müslüman olmayan devletlerle, gümrük birliği olabilir mi?
- Gümrük birliği caiz midir?
Değerli kardeşimiz,
Cevap 1:
Malikilerin dışında diğer mezheplerin ittifakla kabul ettiklerine göre, Arap müşriklerinden vergi alınmaz. Onlar ya Müslüman olur ya da savaşa razı olurlar.
Malkilere göre, müşriklerle diğer kâfirler arasında bu konuda bir fark yoktur. Hepsinden vergi alınır. Bunların delili ise, Peygamber Efendimiz (asm)'in askeri birlik komutanlarına verdiği talimat içinde yer alan şu emirleridir. (bk. V. Zuhayli, el-Fıkhu’l-İslami, 6/442-443):
“Müşrik olan düşmanlarınızla karşılaştığınızda, onlara şu üç teklifte bulunun. Bunlardan hangisini kabul ederlerse siz de onu kabul edin: Önce İslam’a davet edin... Eğer kabul etmezlerse, onları cizye/vergi vermeye davet edin… Eğer bunu da kabul etmezlerse onlarla savaşın...” (Neylu’l-Evtar, 7/272).
- Yukarıdaki sahih hadisin ifadesine göre, müşriklerden de vergi alınır.
Ancak Hz. Peygamber (asm) onlardan vergi almadı. Çünkü cizye/vergi ile ilgili ayet Kur’an’ın en son inen Tevbe suresinde yer almıştır:
“Kendilerine kitap verilenlerden oldukları halde, Allah’a da âhiret gününe de iman etmeyen, Allah’ın ve Resulünün haram kıldığını haram tanımayan, hak dinini din olarak benimsemeyen kimselerle zelil bir vaziyette tam bir itaatle, cizye verinceye kadar savaşın.” (Tevbe, 9/29).
Daha önce böyle bir emir olmadığı için müşriklerden vergi alınmamıştır. Tevbe suresinden sonra da Arap müşrikleri Müslüman oldukları için, ne Hz. Peygamber (asm) ne de dört halife devrinde onlardan vergi alma fırsatı olmamıştır.
Cevap 2:
İslâm, yüce Allah'ın insanlık alemine son mesajıdır. Irk, renk, dil ve din farkı gözetmeksizin her ferdin mal, can, ırz ve inanç özgürlüğünü koruma altına almıştır. Bir İslâm toplumu açısından Kur'an-ı Kerîm'de gayri müslimler üçe ayrılmıştır;
Zimmî ve antlaşmalılar. Müste'menler (Pasaportlu yabancılar). Harbîler (Gayri müslim devletin vatandaşı olanlar).
Bu üç sınıfta Müslümanların özellikle vergi ilişkilerini şu şekilde açıklayabiliriz.
1) Zimmî ve Antlaşmalılar.
Zimmî veya zimmet ehli, İslâm'ın hakim olduğu bir beldede oturanlardan Hristiyan, Yahudi gibi Ehl-i kitap olarak kendileriyle anlaşma yapılanları ifade eder. Bu anlaşma, gayri müslimlerin mal, can, ırz ve inançlarının korunmasını ve dış saldırılara karşı İslâm Devleti tarafından savunulmasını kapsar. Gayri Müslimler de bu güvenceye karşılık "cizye" denilen bir vergiyi üstlenmiş olurlar."(İbnü'l-Hümam, Fethu'l-Kadîr, Mısır 1898, IV, 368; eş-Şirbinî, Muğnî'l-Muhtac, Mısır, t.y., IV, 243)
Bir İslâm toplumunda azınlığı teşkil eden gayrı Müslimlere, ihanet etmedikleri sürece bu güvenceler verilir. Hz. Peygamber (asm)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Dikkat ediniz! Kim bir zimmîye haksızlık eder veya onun haklarını eksiltir yahut ona gücünün üstünde yük yükler veyahut da ondan rızası dışında bir şey alırsa, kıyamet gününde onun karşısında hasmı ben olurum." (Ebü Davud, İmare, 33)
Hz. Ömer döneminde gayri müslimlerden üç sınıfa ayrılarak cizye vergisi alınmıştır. Zengin sayılanlardan 48 dirhem (5 dirhem yaklaşık bir koyun bedeli) orta hallilerden 24 ve çalışma gücü olan yoksullardan 12 dirhem yıllık vergi alınmış, ayrıca arazilerinden de maktu veya çıkan ürünün belli bir yüzdesi üzerinden "haraç" vergisi alınma yoluna gidilmiştir.
Diğer yandan zimmilerin dış ülkelerden ithal edeceği mallardan da yüzde beş oranında gümrük vergisi alındığı bilinmektedir.
Cizye akıllı, ergin, hür ve erkek zimmilerden alınırken, çocuklar, kadınlar, din adamları ve çalışamayacak durumda bulunan gayrı müslimler bu vergiden muaf tutulmuştur." (Kâsânî, el-Bedâyi', VII, 112; İbn Abidîn, Reddü'l-Muhtar, III,292; Ebü Yusuf, el-Harac, Kahire 1397, s. 131, 132.)
2) Müste'men (Pasaportlu yabancı)
Bir ülkeye belli bir süre giriş için yetkililerce kendisine izin verilen kimseye müste'men denir. Günümüzde pasaportlara vurulan vize, bir çeşit vize alınan ülkenin bu kimseye verdiği "eman-güvence" niteliğindedir. Bu yüzden müste'meni "vizesi yapılmış pasaport sahibi yabancı" diye tarif edebiliriz. Günümüzde bir ülkedeki bütün elçilik personeli, geçici pasaportla gelen tüm turistler, ziyaretçiler, ticaret amacıyla gelen iş adamları bu niteliktedir.
Müste'men'le ilgili düzenleme şu ayete dayanır:
"Ey Muhammed!. Müşriklerden birisi sana sığınırsa onu güvene al, ta ki Allah'ın sözünü dinleme fırsatı, bulsun, sonra onu güven içinde olacağı yere ulaştır. Çünkü onlar bilgisiz bir topluluktur.'' (Tevbe, 9/6)
Nitekim Hudeybiye anlaşmasından sonra Medine'ye gelen Ebü Süfyan'a eman verilmiş ve ona dokunulmamıştır.
Bir İslâm ülkesinden, izinli olarak gayri müslim ülkeye giden Müslümanlar da orada müste'men hükmündedir. Bunların elçilik mensubu, işçi, memur, tüccar, turist.. olması sonucu değiştirmez. Bunlar, gittiği gayrimüslim ülke halkının malına, canına veya ırzına karşı saldırıda bulunamaz. Ancak Ebü Hanife ve İmam Muhammed'e göre Müslüman daru'l-harp sayılan bu ülkede onların malını faiz veya İslâm'a göre fasit sayılan alış-veriş yoluyla alabilir. Çoğunluk müçtehitlere göre ise Müslüman, daru'l-harp'te de belirtilen konularda İslâm'ın ilkeleri dışına çıkamaz.
Bir İslâm ülkesinde vizeli pasaportla bulunan gayrimüslimler de mal, can, ırz koruması yanında dînî inanç ve ibadet hürriyetine sahip olurlar. Bunlar bir yıldan fazla ikamet ettikleri takdirde zimmet ehli olmayı kabul etmiş olurlar ve kendilerinden cizye vergisi alınmaya başlanır.
Diğer yandan müste'men, İslâm ülkesinden bir miktar öşür veya haraç arazisi satın alırsa, zimmi statüsünde kabul edilir ve buna göre vergi yükümlüsü olur.
3) Harbî ve daru'l-harp sayılan ülkelerle ilişkiler
Bir İslâm ülkesine göre zimmi, anlaşmalı müste'men statüsü dışında kalan gayri müslimelere "harbî", bunların ülkesine de darulharp denilmiştir
Bir İslâm ülkesinin darul harp sayılan gayrı müslim ülkelerle askerî, malî kültürel vb çeşitli alanlarda anlaşmalar yapması mümkündür. Karşı taraf anlaşma hükümlerine uyduğu sürece İslâm ülkesinin de uyması gerekir.
Allah Teala şöyle buyurur:
"Andlaşma yaptığınız zaman Allah'ın ahdini tam olarak yerine getirin. Pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayın. Çünkü Allah'ı üzerinize kefil (şahid) yaptınız, Allah yaptıklarınızı bilir. Bir topluluk, diğer bir topluluktan (sayı ve malca) daha çok olduğu için, yeminlerinizi aranızda bozucu bir araç yaparak, ipliğini kuvvetli büktükten sonra çözen kadın gibi olmayın. Çünkü Allah sizi bununla dener. Hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri kıyamet günü size açıklayacaktır." (Nahl, 16/91,92, bk. 93-95)
Diğer yandan gayrimüslim ülkenin antlaşmayı bozma emare ve işaretleri olursa, Müslümanların da bozma hakları doğar. Ayette şöyle buyurulur:
"Eğer bir kavmin andlaşmaya hıyanet etmesinden korkarsan, sen de onlara karşı ahdini boz; çünkü Allah hıyanet edenleri sevmez." (Enfâl, 8/58)
Müslüman ülke ile gayri müslim ülke arasında ticaret alanında çeşitli antlaşmaların yapılması da mümkündür. Bunların başında gümrük antlaşmaları gelir.
Gümrük vergisinin temeli İslâm'dan önce cahiliye devrine kadar uzanır. Hz. Peygamber (asm), Medine'ye hicret ettikten sonra çevredeki bir takım Arap toplulukları ile antlaşmalar yaparken, bunlarla olan ticaret ilişkilerinde gümrük vergisi (1/10) alınmayacağını şart koşuyordu. Bununla hicaz yöresinde ticaretin hareketlenmesi amaçlanıyordu Bununla birlikte dış ticarette onda bir veya başka oranda bir vergi uygulaması da vardı. (Ebû Ubeyd, el-Emval, No: 1618; M. Hamidullah, el-Vesâiku's-Siyasiyye, no: 48, 84, 90, 94, 122, 181, 189)
Gümrük vergi oranlarını ilk düzenleyen Hz. Ömer olmuştur. Hz Ömer ithalat yapan Müslümanlardan kırkta bir, zimmilerden yirmide bir ve dârülharp ülkesinin gayri müslim tebaasından ise onda bir oranında gümrük vergisi alıyordu. (Ebû Yusuf, el-Harac, 145 vdı; es-Serahsi, el-Mebsût, 11,199)
Hz. Ömer yabancı ülkelerin Müslümanlardan onda bir gümrük vergisi aldıklarını öğrenince, O da "mütekabiliyet (karşılıklılık esası)" prensibini uygulayarak yabancılardan aynı oranda vergi almıştır.
Sonuç olarak bir İslâm toplumu çevre ülke ve toplumlarla ithalat ve ihracat ilişkilerinde gümrük miktarlarını karşılıklı gümrük tarifeleri ve anlaşmalar çerçevesinde çözebilir.
Bir ortak pazar oluşturmak üzere gümrüklerin tam olarak kaldırılması da mümkündür. Ancak bütün bu anlaşmaların İslâm toplumunun aleyhine olmaması ve tek yanlı uygulamalarla İslâm toplumuna zarar verme hedefinin bulunmaması şarttır.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet