Müddessir suresi 30 ve 31. ayetleri açıklar mısınız?

Tarih: 23.04.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- On dokuz sayısının kafirler için bir imtihan vesilesi olması ne demektir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Müddessir suresi ayet 30 ve 31:

30. “Orada on dokuz görevli vardır.”

31. “Biz cehennemin işlerine bakmakla yalnız melekleri görevlendirmişizdir. Onların sayısını da inkâr edenler için sadece bir imtihan vesilesi yaptık ki, böylelikle kendilerine kitap verilenler kesin bilgi edinsinler, inananların imanı artsın; kendilerine kitap verilenler ve müminler şüpheye düşmesinler; kalplerinde hastalık bulunanlar ve inkârcılar da, 'Allah bu misalle ne demek istemiş olabilir?' desinler. İşte Allah böylece dilediğini sapkınlıkta bırakır, dilediğine de doğru yolu gösterir. Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez. İşte bu, insanlık için sadece bir öğüttür.”

Bir önceki ayet indiğinde müşrikler, alay yollu sözlerle kendilerinin kalabalık bir topluluk olduğunu, dolayısıyla on dokuz bekçinin güç yetirip onları cehenneme atamayacağını söylemişlerdi.

Ardından gelen bu âyetle cehennem işlerine bakmakla meleklerin görevlendirildiği bildirilerek, onların meleklere güç yetirmelerinin mümkün olmadığına dikkat çekilmiştir. Aslında inkârcıların hepsi bir araya gelse, bir meleğe bile güçleri yetmez.

Âyette on dokuz sayısının verilmesi, sadece bir imtihan vesilesi olarak gösterilmiştir.

"Kendilerine kitap verilenler iyiden iyiye öğrensinler" şeklinde çevirdiğimiz cümle bazı Ehl-i kitap mensuplarının, bu âyetlerde verilen bilgileri Tevrat ve İncil'in ruhuna uygun bulduklarını gösterir.

Çünkü müşriklerin aksine, Müslümanlar gibi Yahudiler ve Hristiyanlar da âhirete iman ederler.

Bu "on dokuz"un ne olduğunu açıklayan kelime zikredilmiyor. Ancak bundan sonraki âyetten bunun, o cehennemin korucuları olan melekler yani zebaniler olduğu anlaşılıyor. İnsanoğlunun ruhî ve ahlâkî kuvvetlerinin analizini yapıp sınıflandırarak bu sayının sır ve hikmetini açıklamaya çalışmak isteyenler olmuşsa da, doğrusu bunun akılla bilinebilecek bir ilim işi değil, mutlak bir iman işi olmak üzere bir sınama için olduğu ikinci âyette özellikle anlatılmıştır. Onun için bunun, kayıtsız şartsız bir iman ile inanılması istenen mutlak bir ilâhî haber olduğunu tasdik edip "yorumunu ve mânâsını Allah bilir" demek gerekir.

Özet olarak şöyle diyebiliriz:

Yüce Allah'ın şimdi sizin tam olarak bilip anlayamayacağınız ve ilerde ortaya çıkacak öyle kuvvet ve güçleri vardır ki onların hakikatini ancak kendisi bilir ve sizin ona mutlak surette inanmanız gerekir. İşte size onlardan bir örnek haber veriyor. Bu, şu anda imanı olmayan ve kalplerinde bir çürüklük bulunanlar için şaşırtıcı bir sır, bilinmez bir şey gibi gelir, "Böyle kapalı Allah sözü, peygamber duyurusu mu olur?" diye alay ve inkâra sapmalarına sebep olabilirse de, kitap ve peygamberin ne demek olduğunu ve gelecek işinin bugünkü işlere kıyas edilerek bilinemeyeceğini bilenlerin kuşkularını kesecek ve iman yeteneği olanların imanlarını artırarak onları başarı ve kurtuluşa götürecek en önemli sebeplerden, hatırlatma ve haber verme cümlesinden olduğu için bunların yorumuna çalışmayarak mutlak bir iman ile inanılması gerekir.

Bunun böyle olduğunu açıklamak için devamında şöyle buyruluyor: "Biz o ateşin muhafızlarını hep melekler yaptık. Sayılarını da ancak kâfirler için bir imtihan kıldık." Bu âyette geçen "ashab-ı nâr" sonsuza kadar o ateşin içinde kalıp yanacak olanlar mânâsına değil, o ateşe sahip olup koruyacak bekçiler, muhafızlar mânâsına olduğu açıktır ki maksat, kendilerine "cehennem bekçileri" denilen ve Tahrim sûresinde,

"Onun başında öyle melekler vardır ki iri mi iri, çetin mi çetin... Allah kendilerine ne emrettiyse isyan etmezler ve kendilerine ne emredilmişse onu yaparlar." (Tahrim, 66/6)

diye nitelenen ve başkanları malik olan zebani meleklerdir. Bu âyette geçen "onların sayısı" sözünden maksat da, zikredilen "on dokuz" sayısı olduğu açıktır. Yani bunların sayılarının ondokuz yapılması veya şahısları mı, türleri mi ne olduğu belirtilmeyerek sade ondokuz sayısıyla bir muamma, bir sır halinde ifade edilerek haber verilmesi sadece kâfirlere bir bela ve imtihan içindir.

"Kalplerinde hastalık bulunanların" kimler olduğuna dair iki farklı görüş vardır:

a) Bunlar münafıklardır; her ne kadar Mekke döneminde münafık yok idiyse de âyet ileride böyle bir grubun ortaya çıkacağını haber vermiştir. Nitekim Medine döneminde önemli bir münafıklar grubu vardı.

b) "Kalplerinde hastalık bulunanlar" Hz. Peygamber (asm)'e iman edip etmeme hususunda tereddütte kalan müşriklerdir. (Râzî, XXX, 207; Şevkânî, V, 380)

Müşriklerin, "Allah bu misalle ne demek istemiş olabilir?" anlamındaki sorusunda geçen misalden maksat, "cehennemin on dokuz görevlisiyle ilgili 30. âyetteki anlatımdır."

Âyetteki "mesel" kelimesi, "haber, söz, bilgi" şeklinde de yorumlanmıştır. Müşrikler bu soruyla cehennemin on dokuz bekçisinin bulunduğunu söyleyen sözün vahiy olduğuna, yani Allah'ın böyle bir söz söyleyeceğine inanmadıklarını anlatmak istemişlerdir. (İbn Âşûr, XXIX, 317) Zira onlar Kur'an'a inanmadıkları için Kur'an'ın verdiği bilgiyi doğru sayarak bu bilgiye dayalı samimi soru sormaları da mümkün değildir.

Allah Teâlâ kitapları ve peygamberleri vasıtasıyla insanlara doğru yolu göstermiştir. O'nun irşat ve yardımlarından yararlananlar doğru yolu bularak kurtuluşa ererler; kendi iradeleriyle Allah'ın emrine karşı geldikleri ve nefislerine uydukları için Allah'ın irşat ve yardımından faydalanamayanlar da sapkınlıklarına devam ederek bedbaht olurlar. İşte böylece Allah dilediğini sapkınlıkta bırakır, dilediğine de doğru yolu gösterir. (Bu konuda bilgi için bk. Bakara, 2/26)

"Rabbin ordularından" maksat genel anlamda Allah'ın iradesine teslim olup buyruklarını icra eden görünür ve görünmez varlıklar; özel olarak bu bağlamda cehennemdeki hizmetleri yerine getiren görevlilerdir.

Âyette cehennemin bekçilerinin sayısı konusunda Hz. Peygamber (asm)'le alay edenlere cevap verilmekte, gayb âleminden olan meleklerin sayılarını, güçlerini ve diğer özelliklerini Allah'tan başka kimsenin bilemeyeceği ifade edilmektedir.

"Rabbinin orduları" tanımlaması, aynı zamanda Hz. Peygamber (asm)'in şanının yüceliğine, bu ordulardan bir kısmının onun zaferi için yardımcı olacaklarına işaret eder. Âyetin son cümlesi, cehennem bekçileri, onların sayıları ve diğer anlatılanların tümünün insanlara Allah'ın gücünü hatırlatmak ve O'na itaat etmelerini sağlamak için bir öğüt ve nasihat olduğunu ifade etmektedir. (İlgili ayetlerin tefsiri için bk. Elmalılı, Hak dini; Diyanet Tefsiri, Kur’an Yolu:V/421422.)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

seyfettin13

Böyle konularda bizleri bilgilendiriyorsunuz. Allah'a emanet olun

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
sefiill

allah razı olsun sizlerden hocam

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
demilo11

Şimdi bu gece 100 rekat namaz kılınırsa kesinlikle bidat mı oluyor yani? Oturup namaz kılarak biz mi bidat etmiş oluruz yoksa bu adeti sünnet gibi gösteren mi?

Bildiğim kadarı ile bu gecenin ibadetle geçirilmesi hayrlı, niyetimiz halis. Hal böle iken yaptığımız çoğu büyük günahtan daha mı günah şimdi?

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editör (hasanfidan)

“Mübarek gecelerin ihyası ile ilgili hususi bir ibadet mevcut değildir. Namaz, tilavet–i Kur'ân, dua gibi bütün ibadet çeşitleri ile gece ihya edilebilir... Mübarek gecelerde kılınan bazı hususi namazlar sünnette mevcut değildir; muteber bir rivayete de istinad etmezler. Bu, “O gecelerde namaz kılmak mekruhtur” anlamına gelmez. Teheccüd ve nafile namazları teşvik eden rivayetler çoktur. Bunların mübarek gecelerde yapılması elbette daha faziletlidir.” (Canan, Kütüb–ü Sitte, 3/289). Kandil gecelerine ait olduğu kaydedilen namazları da ayrıca kılmakta ise bir beis yoktur; sevaptan hâli değildir.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun