Kuran’ın bu zamanla çelişkisi mi var?

Tarih: 27.12.2022 - 20:01 | Güncelleme:

Soru Detayı

1) Sizin gece namazı için vakti belirleyemeyeceğinizi bilmektedir diyor Müzzemmil 20. ayette. Ama şu anda baktığımızda zamanı en ince ayrıntısına kadar belirleyebiliriz. Bu durum -haşa- Kuran’ın bu zamanla çelişkisi midir?
2) Gece namazının başlangıçta hem Hz. Peygamber’e hem de ümmete farz kılındığını, daha sonra halkın zorlandığı ortaya çıkınca onlar için nafile, Hz. Peygamber için farz haline getirildiği görüşünde olanlar da vardır (Şevkânî, V, 371-372) Müzzemmil 20. ayetin tefsirde bu ibare geçmekte. Peki, ümmete ağır olduğunu ve zamanı belirleyemeyeceğini Allah şüphesiz başta biliyordu, neden başta kaldırmadı da sonradan kaldırdı?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Cevap 1:

İlgili ayetin meali şöyledir:

(Resulüm!) Senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, (bazen) yarısını, (bazen de) üçte birini yatmadan (ibadetle) geçirdiğini ve beraberinde bulunanlardan bir topluluğun da (böyle yaptığını) Rabbin elbette biliyor. Gece ve gündüzü (içinde olup bitenleri iyiden iyiye) ölçüp biçen ancak Allah´tır. O sizin, bunu sayamayacağınızı bildiği için, sizi bağışladı. Artık, Kuran'dan kolayınıza geleni okuyun. Allah bilmektedir ki, içinizde hastalar bulunacak, bir kısmınız Allah’ın lütfundan (rızık) aramak üzere yeryüzünde yol tepecekler, diğer bir kısmınız da Allah yolunda çarpışacaklardır. O halde Kuran’dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a gönül hoşluğuyla ödünç verin. Kendiniz için önden (dünyada iken) ne iyilik hazırlarsanız Allah katında onu bulursunuz; hem de daha üstün ve mükâfatça daha büyük olmak üzere. Allah'tan mağfiret dileyin, şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Müzzemmil, 73/20)

Bu ayetin açıklamasında şu noktalara değinmekte fayda vardır:

a) Ayetin ilk cümlelerini oluşturan "sesleniş" sevgi yüklü ve güven aşılayıcıdır:

"(Resulüm!) Senin ve bazı arkadaşlarının, gecenin ya üçte ikisine yakın bölümünü ya yarısını ya da üçte birini ibadetle geçirdiğinizi Rabbin biliyor."

Rabbin seni ve arkadaşlarını görüyor. Yakın arkadaşlarınla birlikte geceleri uykusuz kalarak kıldığınız namaz Allah katında kabul edilmiştir. Rabbin, senin yakın arkadaşlarınla birlikte uykularınızı bölerek yataklarınızdan kalktığınızı, soğuk gecelerde ılık döşeklerinizden isteyerek uzaklaştığınızı, yüce Allah'ın çağrısına kulak verdiğinizi bilmektedir. Rabbin, bu şekilde yaptığınız ibadetin zorluğunu görüyor ve bu yüzden sana ve yakın arkadaşlarına acıyor ve taşıdığınız bu gece ibadeti yükümlülüğünü hafifletmek istiyor.

b) "Gecenin ve gündüzün sürelerini belirleyen Allah'tır."

Buna göre birinden alır, öbürüne ekler. Böylece geceler bazen uzun, bazen de kısa olur. Sen ve yakın arkadaşların kısa-uzun ayırımı yapmaksızın gecenin ya üçte ikiye yakın bölümünü ya yarısını ya da üçte birisini ibadetle geçirmeye devam etmek durumundasınız. Allah bunu sürdürmenin size zor geleceğini biliyor. O sizi sıkmak, sıkıntıya sokmak istemez. Onun istediği tek şey sizin ilerdeki mücadeleniz için azık biriktirmenizdir. Bu azığı biriktirdiğiniz görüldü. O halde bu yükümlülüğünüzü hafifletin, gece ibadetinizi kolaylaştırın.

c) "Bundan böyle kolayınıza gelecek kadar Kur'an okuyunuz."

Gece namazlarınızda uzun uzun Kur'an okuma uygulamasına son veriniz, kendinizi sıkıntıya düşürmeyiniz, aşırı derecede yorulmayınız.

Bu genel açıklamadan sonra sorudaki asıl meseleyi şöyle değerlendirebiliriz:

1) Şayet soruda yazıldığı gibi, ayette insanların gece vakitlerini bilmedikleri manası anlaşılıyorsa, yine de bunda şimdiki insanların bunu bilmeleri ile bir çelişki teşkil etmez. Zira, ayetteki muhatap bellidir. Bunlar Hz. Peygamber (asm) ve bir kısım sahabedir. Kuran’da gece vakitlerini belirlemenin mümkün olmadığını söylediği söz konusu muhataplarının bilmediğinde şüphe yoktur. Onun için ayetin ifadesinde bir çelişki bulunmamaktadır.

2) Ayette “len tuhsûha” cümlesi “sayamazsınız” manasına gelse de ayette ifade ettiği mana “üstesinden gelemezsiniz” şeklindedir.

Gece ve gündüzü takdir eden Allah’tır. İnsanlar inceden inceye gecenin yarısı, üçte ikisi veya üçte birini hesaplamaları çok zor veya imkansızdır.  Oysa basit bir hesap tablosunu takip etmeniz yeterlidir.

Örneğin; geceler uzamakta ve kısalmaktadır. Uzun olan zamanlarda siz de gece okuyuşunu uzun tutun, kısa olan zamanlarda da gece okuyuşunu kısa tutun. Ortalama olan zamanlarda gece ve gündüzün eşit olduğu dönemlerde de yarısını yapın. Yani aslında burada tek bir süreye hamledip de kendinizi zorlamayın. O sizin, bu ince hesapla kılı kırk yararcasına zamanı belirleyip namazınızı ona göre kılmanız zordur. Allah bunun üstesinden gelemeyeceğinizi bildiği için size rahmetiyle, mağfiretiyle, affıyla yöneldi. Artık bundan böyle kolayınıza gelecek şekilde Kuran okuyup namazını eda edin...

Demek ki, bu durum kıyamete kadar geçerlidir ve Kuran’ın bu zamanla veya başka bir zamanla çelişkisi yoktur ve olamaz.

Cevap 2:

İkinci soruda Allah her şeyi daha önceden bildiği gibi insanların gece namazları kılmalarının da zor olduğunu elbette biliyordu. Peki, neden buna rağmen önce Hz. Peygambere (asm) farz kılındığı gibi onlara da farz kılındı ve sonra nafileye çevirdi?

Bunun bir hikmetini şöyle açıklamak mümkündür:

Allah, bununla sonsuz rahmetini göstermek, dinde zorluğun olmadığını, bilakis kolaylığın olduğunu uygulamayla pratiğe dökmek istemiş olabilir.

- Mi'raçta namazın önce elli vakit olarak farz kıldıktan sonra beş vakte tenzil etmesi misalinde olduğu gibi, burada da gece namazını farzdan nafileye çevirmek suretiyle bu zorluktan kolaylık mertebesine tenzil etmiş olabilir.

- Önce genel olarak gece namazını müminlere farz kıldıktan sonra, onlardan bu ağır yükü nafileye çevirmekle hafiflettiği hâlde, Hz. Peygambere (asm) bu farziyeti devam ettirmekle onun hak peygamber olduğunu tescil ettirmek istemiş olabilir. Çünkü Hz. Peygamberin (asm) böyle ağır bir yükü hayatı boyunca taşımak zorunda kalması, bu görevin Allah tarafından kendisine verildiğini gösterir.

Diğer yandan -haşa- onun peygamber olmadığını düşünenlere, böyle ağır bir yükü omuzlamanın dünyevi menfaat bakımından ne gibi bir karşılığı olduğu gerçeğini zihinlerde bir istifham olarak kalmasını ve aklı tatmin edecek hiçbir gerekçenin gösterilemeyeceğini akıllara nakşetmek suretiyle nübüvvetini tasdik ettirmek istemiş olabilir.

- Kur'an-ı Kerim'de nesih konusu, tahsis konusu, tedriç konusu gibi gerçeklerin bulunmasının en önemli bir hikmeti, -detaylarını bilmesek bile- zamanlama açısından farklı hükümlerin konulması ve icra edilmesi elbette ilahi hikmetin öngördüğü birçok gerekçesi vardır. Talakın önce belli bir ev hapsi şeklinde ortaya konulduktan sonra, hükmün boşanmaya döndürülmesi de buna bir misal olabilir. 

Bu minval üzere meseleye bakıldığında pek çok hikmetinin anlaşılacağını ümit ediyoruz.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 100+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun