Kur'an'da anlatılan masalları, Muhammed önceki kitaplardan kopyalamış olamaz mı?
- Kur'an'ın kaynakları dediğimizde Müslümanlar şu şekilde savunma yaparlar:
“İslam dini ilk insan Adem'den beri vardır, Allah bu dini ilk insandan beri bildirmektedir. Dolayısıyla Kur'an'da anlatılan hikayelerin, ibadetlerin vb. Kur'an'dan önceki kaynaklarda da bulunması kadar doğal bir şey yoktur, bu Kur'an'ın eski kaynaklardan kopyalandığını göstermez, aksine Allah'ın ilk insandan beri İslam dinini vahyettiğinin kanıtıdır.”
- Tabi bu çok boş bir savunmadır. Birkaç kitapta anlatılanlar o kitaplardan daha eski kaynaklarda bulunabiliyorsa diyelim ki 3 kitap olsun bu kitaplardan hangisinin Tanrı'dan olduğunu bilemeyiz. Şöyle ki;
- Ben Muhammed'le aynı devirde yaşıyor olayım, ikimizin de eşit kaynaklara ulaşıp dilediğimiz gibi kopya etme imkanımız olsun. İkimiz de kitabımıza Tanrı vahyi diyelim. Bu durumda hangimiz doğru söylüyor olurduk?
- Sonuçta ikimiz de eski masalları kopyaladığımız bir kitaba Tanrı vahyi diyoruz?
- Benim yazdıklarım mı ilk insandan beri vahyediliyor olur yoksa Muhammed'in yazdıkları mı? Nasıl anlayacağız bunu?
- Yani eski kaynaklardan kopya çekmek için peygamber olmaya gerek yoktur. O dönemde yaşasaydım, biraz da imkanlı biri olsaydım rahatça eski masalları kitabıma kopyalayabilirdim. Dolayısıyla Kur'an'da anlatılan masallar Muhammed döneminde bilindiği için, Kur'an'dan daha eski oldukları için, Muhammed peygamber olmasa da o masalları kopyalayıp bir kitap yazabileceği için, Müslümanların savunmaları boşa çıkıyor.
Değerli kardeşimiz,
"Kur’an’ın eski kitaplardan kopyalandığı" iddiası dinsizlikten kaynaklanan boş bir hezeyandır. Hiçbir delili yoktur ve bulunamaz da...
Bir bilgi asrında bu kadar mesnetsiz konuşmak, dayanaksız atmasyonlara baş vurmak, dinsizlerin Kur’an karşısındaki yenilgilerinin açık bir göstergesidir. Çünkü, Kur’an’da binlerce hakikat vardır ki, önceki kitaplarda ya çok kısaca bahse konu olmuş veya hiç söz konusu edilmemiştir. Bu konuya birkaç ayeti misal vermekte yarar vardır:
1) Kur’an’da Hz. Nuh ve kavmi arasında cereyan eden tartışmalar ve nihayet tufan olayından söz edildikten sonra -mealen- şu ifadeye yer verilmiştir:
“(Resulüm!) İşte bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları, ne sen biliyordun ne de kavmin. O halde sabret. Şüphesiz ki mutlu son takvâ sahiplerinindir.” (Hud, 11/49)
Bu ayette, açıkça Kur’an’da geçen bu bilgilerin ne Hz. Muhammed (asm), ne de onun kavmi tarafından bilinen bir şey olmadığının altı çizilmiştir. Eğer bunun aksi bir durum söz konusu olsaydı, Kur’an’ın muarızları, daha Mekke’nin ilk yıllarında indirilmiş olan bu surede yer alan bu iddiaya karşı seslerini yükseltir ve kendilerinin de bunu bildiklerini haykırırlardı.
Bu konuda hiç kimseden bir ses çıkmaması, Kur’an’daki bu iddianın doğru olduğunun açık göstergesidir.
2) Al-i İmran suresinde, Hz. Meryem, Hz. İsa, Hz. Zekeriya ve Hz. Yahya’nın o harika hayat hikâyelerine yer verilmiş, ardından da:
“İşte bunlar gayb kabilinden haberler olup onları Biz sana vah yediyoruz. Yoksa onlar Meryem’i kimin himaye edeceğine dair kur’a çekerlerken ve birbirleriyle tartışırlarken sen yanlarında bulunmuyordun.” (Al-i İmran, 3/44)
mealindeki ayette bu bilginin gaybi bir haber olduğuna vurgu yapılmıştır.
Bu ayette, özellikle çok ince bir detay olan “Bir çocuk olan Meryem’i himayesine almak için insanların kalemleri atarak kur’a çektikleri” bilgisine de yer verilmiştir. Ve bu bilgilerin, ümmi olan/okuma-yazması olmayan Hz. Muhammed (asm)’in ve onun kavmi tarafından o güne kadar bilinmediğine işaret edilmiştir. (bk. Taberi, ilgili ayetin tefsiri)
- Bu ayette yer alan “(Onlar) kur’a çekerlerken ve birbirleriyle tartışırlarken sen yanlarında bulunmuyordun” ifadesinin ince nüktelerinden biri şudur ki: Kur’an’ın muarızları, Hz. Muhammed (asm)’in okuma-yazması olmadığı herkes tarafından bilindiği için, onun okuma-yazma yoluyla böyle bir bilgiye ulaşmasının mümkün olmadığını çok biliyorlardı. Onlar vahyi inkâr ettiklerine göre bu bilgilere ulaşmanın tek bir yolu kalır ki o da bizzat bu olayların yanında bulunup müşahede etmektir. Bu ihtimal de imkânsız olmakla beraber, onların bu gaybi haberlere rağmen Kur’an’ın vahiy olduğunu inkârda ısrar etmelerinin bir cehalet eseri olduğunu vurgulamak için bu üslup tercih edilmiştir. (bk. Razi, ilgili ayetin tefsiri)
3) Mekke’de inen Enam suresinde, Kur’an’ı inkâr eden müşriklerin yakında bu inkârın cezasını çekecekleri haber verilmiş ve birkaç yıl sonra Bedir’de bu gaybi haber tahakkuk etmiştir. (bk. Taberi, Razi, ilgili yer)
İlgili ayetlerin meali şöyledir:
“O göklerde de yerde de tek Allah’tır. O sizin gizlinizi, açığınızı ve yapmakta olduğunuzu bilir. Onlara ne zaman Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelse, mutlaka ondan yüz çevirirler. Hakikat kendilerine gelince onu yalan saydılar, alay ettiler; fakat alay ettikleri şeyin haberlerini, onunla alay etmenin ne demek olduğunu yakında öğrenirler!” (Enam, 6/3-5)
4) Hiç okuma-yazması olmayan Hz. Muhammed (asm)’in, Hz. Yusuf’un hayat hikâyesini çok detaylı bir şekilde anlatması mümkün müdür? Fakat elindeki Kur’an’da tam 111 ayetten ibaret olan Yusuf suresi adındaki bölümde bu bilgiler son derece doğru, mantıklı, makul ve bunları bilen ehl-i kitap alimleri tarafından asla yalanlanmayan bu bilgilerin varlığı elbette bir mucizedir ve Kur’an’ın Allah’ın kelamı olduğunun göstergesidir.
İşte bu gerçeğin altını çizen şu ayet de bu surede yer almıştır:
“İşte bu (Yusuf’un kıssası) gayb ile ilgili haberlerdendir. Onu sana vahyediyoruz. Onlar (Yususf’un kardeşleri), ittifakla kararlarını verip tuzak kurarken sen yanlarında değildin. Ama sen, ne kadar istesen de yine insanların çoğu iman edecek değillerdir.” (Yusuf, 12/102)
Burada bir gaybi haber daha vardır. O da “insanların çoğunun iman edip Müslüman olmamaları”dır.
5) Acaba Kur’an’ın haber verdiği -gelecekle ilgili- bazı gaybi haberlerin hangisi daha önceki kitapta vardır ki ondan kopyalanmış olsun.. Mesela:
“Bir kaç yıl içinde rumlar iranlılarla savaşacak ve onları yenecekler.” (Rum, 30/1-4)
diye ifade edilmiş ve bu haber aynen vuku bulmuştur.
Keza, iki sene önce Mekke’nin kesin olarak fethedileceği bildirilmiş (Fetih, 48/27) ve aynı tarihte fetih tahakkuk etmiştir.
Böyle gelecekten haber veren bir kitabın göz önündeki bu mucizeleri görüldükten sonra, akıl gözüyle bu kitabın Allah’ın sözü olduğuna kesin olarak iman etmek akl-ı selimin gereğidir.
- Kur’an’ın açık ifadesiyle; ayı iki parçaya bölen (Kamer, 54/1-3), (Bedir savaşında düşmana attığı bir avuç toprağın/çakıl taşının, bütün düşmanların gözüne girip onları hezimete uğratması (Enfal, 8/17) gibi insanüstü olayları gerçekleştiren Hz. Muhammed (asm)’in hak peygamber olduğunda tereddüt edilebilir mi?
Ve bu mucizelerden hangisi önceki kitaplardan kopyalanmış olabilir?
Allah akıl-fikir versin; ne diyelim!..
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Peygamberimizin Ad Elçisinin varlığını bir adamdan öğrenmesi nasıl açıklanabilir?
- “Bu eskilerin masallarıdır." diyenlerle, "Biz bunu önceki kitaplarda işitmedik." diyen kişiler arasında nasıl bir fark var?
- Kuran’ın ilahi bir kitap olduğuna dair kesin kanıt yok, onu ilahi yapan nedir?
- Kur'an, insanüstü bir varlığın, bir tanrının yazamayacağı kadar sıradan?
- Kur'an’ın, Nisa suresi 82.de meydan okuduğu, daha sonra da Al-i İmran suresi 7. ayet ile geri adım attığı iddiası doğru mudur?
- İslam dininin Arap kültürü ve diğer inanışların derlemesi olduğu iddiasına nasıl cevap verilebilir?
- Kur'an, kolay anlaşılsın ezberlensin diye yirmi üç senede indirildiği halde, İncil, Tevrat, Zebur neden sayfa sayfa inmemiştir?
- Kur'an, Tanrı tarafından gönderilmiş bir metin midir?
- Kuran’ın öncüsü meçhul kitap mı?
- İncil’de geçen alemin reisi, şeytan mıdır?