"Kul kadere inanmadıkça iman etmiş olmaz." hadisini açıklar mısınız?

Tarih: 05.07.2011 - 00:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

"Kul, hayrıyla, şerriyle kadere inanmadıkça, kendine (hayır ve şerden) isabet edecek şeyi atlatamayacağını, (hayır ve şerden) kaçacak olan şeyi de yakalamayacağını bilmedikçe iman etmiş olmaz."
- Bu hadisi nasıl anlamalıyız, açıklar mısınız?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

"Bir kul, hayrıyla, şerriyle kadere iman etmedikçe; kendisine (hayır veya şerden) isabet eden bir şeyin yanlışlıkla onu atlamasının mümkün olmadığını ve kendisini atlamış olan bir şeyin de yanlışlıkla ona isabet etmesinin imkânsız olduğunu bilmedikçe iman etmiş olmaz." (Tirmizî, Kader, 10).

Allah'a iman eden bir kimse, elbette Allah'ın sonsuz ilminin bir nevi olan kadere de iman edecektir. Bu sebepledir ki, kadere iman da imanın şartlarından biridir.

Hayır olsun şer olsun, her şeyin Allah tarafından yaratılmış olduğu inancı, tevhit inancının da zorunlu bir sonucudur. Çünkü yaratma işine başka bir elin karışması şirk demektir. Kur'an'da,

"Allah, kendisine şirk / ortak koşma suçunu asla affetmeyecektir." (Nisa, 4/48)

diye buyurulmaktadır.

Ancak bu inanç, imtihanla ilgili alanda, insan iradesini ve sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Çünkü insan -zaten yaratma gücünde olmayan- özgür iradesiyle, iyi veya kötü bir şeyi kazanmak (kesp) ister, Allah da onu yaratır. Sorumluluğu ise tabii ki onu isteyene aittir.

Mesela, oruç tutmak isteyen insandır. Fakat ona oruç tutma gücünü yaratıp sağlayan ise Allah'tır. İnsan bu isteğinin karşılığı olarak sevabı hakkeder.

Yine bir insan, adam öldürmek isteyip de bu isteği doğrultusunda -Allah korusun- birisine bir kurşun sıksa ve adam ölse, bu insan sorumludur. Ölümü yaratan şüphesiz Allah'tır. Ancak katil olan insan, kendi özgür iradesiyle bu öldürme işini gerçekleştirmek istediği için, suçunun cezasını çekecektir.

Hadisin ikinci cümlesini şöyle anlayabiliriz:

Başımıza bir musibet geldiği zaman, bunun bizim için daha önce belirlenmiş, takdir edilmiş bir şey olduğuna, bunun yanlışlıkla hedefini şaşırıp bizi atlamasının mümkün olmadığına inanmak gerekir.

"Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen hiçbir musibet yoktur ki biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) yazılmış olmasın. Şüphesiz ki bu, Allah için çok kolaydır." (Hadid, 57/22)

mealindeki ayet de aynı hakikati ifade etmektedir.

Bu inanç aynı zamanda musibetleri hafifleten, musibetzedenin lüzumsuz yere "keşke böyle olsaydı, şöyle olsaydı, şayet şöyle yapsaydık, belki de bu başımıza gelmezdi" gibi üzüntüyü artıran hayıflanmasını sona erdiren bir formüldür.

Bunun içindir ki, hadis-i şerifte "Kadere iman, gam ve kederi giderir." (Kenzu'l-Ummal, h.no: 481) diye ifade edilmiştir. Demek ki, "Kadere iman eden kederden kurtulur."

Hadisin en son cümlesi ise, başımıza bir talih kuşu konduğu zaman "Bunu biz kendi bilgi ve becerilerimizle elde ettik, aklımızı kullandık da bunu kazandık." veya bir kazayı ucuz atlattığı zaman "Ben tedbirimi almıştım, şöyle şöyle yaptığım için bu zarardan kurtuldum." veya Kur'an'ın verdiği misalle; Karun gibi "Ben bu serveti kendi aklımla, bilgimle elde ettim." (bk. Kasas, 28/78) şeklindeki enaniyeti okşayan şımarıklığı önlemeye yöneliktir.

Not: Sitemizde bulunan "Kader ile ilgili cevapları" da okumanızı tavsiye ederiz.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun