Koku / esans (parfüm) sürünme, kullanma sünneti ve bunun adabı hakkında bilgi verir misiniz?

Tarih: 30.11.2006 - 16:25 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Efendimiz (asm)'in güzel kokular sürdüğünü biliyoruz. Bu kokuyu nasıl sürerdi (hangi eline veya nerelerine ve nasıl) ve hangi kokuları daha çok sürerdi?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Resûlullah Efendimizin (asm) hoş ve güzel koku sürünmeleri ile, bu husustaki tavsiyeleri ve kendilerinin tabîî kokuları hakkında kısaca açıklama yapmak gerekiyor.

Tirmizî, bu konu ile ilgili olarak altı vesika kaydetmiştir. Diğer bir kısım temel kaynaklarda ise, konuyu açıklayıcı ve tamamlayıcı mâhiyetteki vesikalara da yer verilmiştir.

"Güzel koku sürünme" diye tercüme edebileceğimiz kelime "ta'attur" dur(1). Kelimenin kökü olan " 'ıtr" ise, hoş ve güzel koku (parfüm) demektir. Bunun içine, güzel kokulu her şey girmektedir. Nitekim dilimizde, bu işin ticâretinin yapıldığı yere ıtriyat mağazası (parfumerie) denir.

Fahr-i Kâinat Efendimiz (asm) yaradılıştan temizdi. O, hiç bir koku kullanmadıkları hâlde de mis gibiydi. Ne var ki, Cenâb-ı Zülcelâl'in kendilerine lütfetmiş oldukları Hak vergisi (dâd-ı Hüdâ) üstünlüklerini hiç belli etmezler ve dâima, sıfatsız sıradan bir insanın yapması gereken davranışları sergilerlerdi. İşte, hoş ve güzel koku sürünmeleri de, İnsanlara örnek teşkil edecek davranışları tütündendir.

Hz. Âişe (r.anhâ) validemiz, Resûlullah Efendimiz (asm)'in giyim kuşamı ve kılık kıyafeti ile birinci derecede ilgilenen güzide hanımlarındandı. Kendisi, hayâtının her safhasında Resûlullah Efendimizi (asm), "bulabildiği en güzel kokular" sürerek giydirirdi. Nitekim O, Veda Haccı'nda da zerîre adı verilen koku sürerek Hazreti Peygamber (asm)'in ihramını bizzat kendi eliyle giydirdiğini söyler(2).

Peygamber Efendimiz (asm), günlük hayâtında, yanında "sükke" tâbir edilen bir koku (kutusu) bulundurur ve gerektikçe ondan sürünürdü(3). Özellikle yolculuklarında birlikte götürülmesi mûtad olan eşyaları arasında bir de "koku şişesi" (kârûrefüd-dühn) yer almaktadır (4).

Bütün bu ve benzeri vesikalar, Hazreti Peygamber (asm)'in yaşayış tarzı içerisinde güzel kokunun ayrı bir yeri olduğunu göstermektedir.

Resûlullah Efendimizin (asm), ne zaman geleceği önceden bilinmeyen; ancak her an ve her yerde gelme durumu olan manevî misafirleri vardı. Bilhassa vahiy meleği Cebrail Aleyhisselâm bunların başında geliyordu. Meleklerin, güzel kokudan ve tertipli giyim-kuşamdan hoşlandıkları ifâde edilir.

Öte yandan Hazreti Peygamber (asm)'in; dış devlet temsilcilerinden kabile reislerine, devlet işlerine bakan sorumlu şahsiyetlerden tamamen görgüsüz bedevilere varıncaya kadar, her Allah'ın günü görüşüp temas kurduğu sayısız misafirleri oluyordu. İşte bütün bunlara karşı, giyim - kuşamındaki tertip düzenini her an muhafaza ederlerdi.

Peygamber Efendimizin (asm) bu değişmez davranışlarından ilham almış olmalılar ki, İslâm büyüklerinden pek çoğu: "İnsana yakışan, kendi gönlünce yemek; fakat halkın hoşuna gidecek şekilde giyinmektir!.." demişlerdir(5).

Hazreti Peygamber (asm)'in güzel koku ile ilgili davranışlarından biri de, O nun, ikram edilen kokuyu reddetmemesi idi (6). Bu tutumunda, güzel kokuyu sevmelerinin yanında, ikram eden kimsenin durumunu göz önünde bulunduruşunun da rolü vardı. Hadîs metinleri arasında, bu tutumunun gerekçesi de belirtilmiştir:

"Zîrâ koku, külfetsiz bir ikramdır!."(7)

Nitekim bir başka münâsebetle:

"Üç şey vardır ki, hiç reddedilmez: Yastık, güzel koku ve süt!.."(8)

buyurmaları da aynı hikmeti taşımaktadır.

Verilen hediyeyi ve yapılan ikramı küçümsememek; bilakis en basit ikramları bile umulmadık bir takdirle karşılamak, Peygamber Efendimiz (asm) için, değişmeyen ve ihmâl edilmemesi gereken bir nezâket kuralı idi. Yukarıda sayılanlar birer semboldür. Yoksa, koku reddedilmez de, başkaları reddedilebilir, demek değildir. Seçme imkânı olmayan ikramlar kesinlikle reddedilmemeli, ikram sahibi müşkül durumda bırakılmamalıdır.

Dilimizde, "çam sakızı, çoban armağanı" şeklinde ifâdesini bulan tâbir de aynı inceliği anlatmaktadır: Çoban, çam sakızı getirir; bu sakız reddedilmez, küçümsenmez. O, büyük bir hüsn-i kabulle alınır; karşılığında da, herkesin kendi şânına yakışır şekilde ağırlanır.

Peygamber Efendimizin (asm), içinde "güzel koku" ifâdesi de yer alan bir hadîsi vardır. Üç ayrı noktanın bir ifâde bütünlüğü içinde dile getirildiği bu hadîs, esasen İslâm kültürüne âşinâ olan çevrelerce bilinmektedir. Buyuruyorlar ki:

"Dünyâda bana, kadın ve güzel koku sevdirildi; namaz da gözümün nuru kılındı."(9).

İslâmî kaynaklarda, Hazreti Peygamber (asm)'in kendi tabîî kokuları hakkında da oldukça fazla bilgi yer almaktadır. Özellikle Kadı 'Iyâz, bunları büyük ölçüde bir yerde toplamış bulunmaktadır (10). Resûlullah Efendimizin (asm) bu yönü Şemâil'i doğrudan doğruya ilgilendirmemesine rağmen, biz, konu bütünlüğünü sağlamaya yardımı dokunacağı düşüncesiyle, bir kısım vesikalara yer vermeyi uygun bulduk:

Peygamber Efendimiz (asm) sokağa çıktıkları zaman, kokularının o kendine has güzelliği ile çevredeki insanlar tarafından hemen farkedilirdi. Bu durumu, Enes b. Mâlik (r.a) şöyle ifâde etmektedir:

"Resûlullah Efendimiz Medine sokaklarının birinden geçtiğinde O'nun misk gibi kokusu hemen sezildiğinden, halk, o yoldan Hazreti Peygamber (asm)'in geçtiğini söylerdi. Bizler, Peygamber Efendimiz(asm)'in gelişini, kokusunun güzelliğinden anlardık."(11).

Hazreti Peygamber (asm), yaradılıştan temiz olduğu gibi, vücutlarından çıkan fazlalıklarda da, diğer insanlarda olduğu gibi kokuşma yoktu. Süleyman Çelebi'nin Mevlid-i Şerîf'teki "Terlese, güller olurdu terleri." ifâdesi, ashabdan pek çoğu tarafından dile getirilmiştir. Nitekim, Peygamber Efendimiz (asm)'in terlerini, fırsat buldukça bir cam şişede toplayan sahâbî hanımların isimleri bize kadar ulaşmıştır (12).

Öte yandan, Fahr-i Kâinat Efendimizin (asm) başını sıvazladığı, yüzünü okşadığı çocukların, üzerlerine sinen o eşsiz kokudan dolayı çevrelerince hemen farkedildikleri gibi, bu neviden şanslıların, bir ömür boyu o kokularını muhafaza ettikleri de kaydedilmiştir. Öyle ki, ashab arasında, ileri yaşlarına rağmen hâlâ dinçliklerini, tazeliklerini ve terâvetlerini koruyan kimselerin, bu hâllerini, Resûlullah Efendimize (asm) borçlu olduklarını ifâde edişleri dikkati çekmektedir.(13)

Konuyla İlgili Rivayetler:

1) Enes b. Mâlik (r.a) anlatıyor: "Peygamber Efendimizin sükke tâbir edilen bir koku (kutu)'su vardı. İcap ettikçe ondan sürünürlerdi."(14)

2) Sümâme b. Abdullah (l5) naklediyor: Enes b. Mâlik (r.a) Hazretleri, kendisine ikram edilen kokuyu kat'iyyen reddetmez ve: "Resûlullah Efendimiz, kendilerine takdim edilen kokuyu hiç reddetmezlerdi." derdi.

3) Abdullah b. Ömer (r.a) anlatıyor: Peygamber Efendimiz: "Üç çeşit ikram vardır ki, hiç reddedilmez: Biri yastık, diğeri koku, öbürü de süt." buyurmuşlardır.

4) Ebû Hüreyre (r.a) naklediyor: Hazreti Peygamber: "Erkeklerin süründüğü kokular, kokusu duyulan ve rengi gözükmeyen türden; kadınların kullandıkları kokular ise, kokusu duyulmayan ve rengi gözüken cinsten olmalıdır." buyurmuşlardır.

5) Bu hadîs-i şerifin metni, yine Ebû Hüreyre'den olmak üzere, değişik bir sened ile başka bir yoldan da rivayet edilmiştir.

6) Ebû Osman en-Nehdî (16) rivayet ediyor : Resûlullah Efendimiz: "Herhangi birinize Reyhan (fesleğen) verilirse almamazlık etmesin. Zîrâ o, cennetten çıkmıştır." buyurmuşlardır.(17)

Koku sürmek ve koku ikram etmek sünnet olmakla beraber, bunun nasıl yapıldığına dair detaylı bir açıklama bulamadık.

Kaynaklar:

(1) bk. en-Nihâye fî Ğarîb'il-Hadîs, III/256, 257; Kâmûs, II, 546.
(2) bk. Buhârî, VII, 60, 61.
(3) Ibn Sa'd, I, 399; Ehû Dâvûd, IV, 107, nu: 4162.
(4) Behce, II, 256.
(5) Aclûnî, Keşfül-Hafâ, II, 171.
(6) bk. Buhârî, III, 133; VII, 61; Ebû Dâvûd, IV, 110, nu: 4172; Nesâî, VIII, 189; İbn Sa'd, I, 399.
(7) Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 320; Ebû Davûd ve Nesâî, aynı yerler.
(8) bk. Taberani, Mekarimu'l Ahlak, h. no 152.
(9) Nesâî, VII, 61, 62; İbn Sa'd, I, 398; el-Hâkim, el-Müstedrek, II, 160. Bu hadîs metni, yaygın haliyle, "Bana dünyânızdan uç şey sevdirildi" şeklindedir. Ancak, ilk devir kaynaklarında, "üç şey" ifâdesi hiç geçmez. Bu ilk kaynaklarda, "dünyânızdan" ifâdesi de, "dünyâdan" şeklindedir. Hattâ, Hâkim'in rivayeti ile, Nesâî'nin ikinci rivayetinde, "dünyâ" ifâdesi de yoktur. Aclûnî, bu hadîs üzerindeki değişik teknik bilgileri bir araya toplamıştır. bk. Kesfül-Hafâ, I, 405-408, nu: 1089.
(10) bk. eş-Şifâ, s. 48-51.
(11) Ibn Sa'd, Tabakat, I, 398-399; Mecme'uz-Zevâid, VIII, 282; el-Metâlib'ül-'Aliye, IV, 25.
(12) bk. eş-Şifâ, aynı yer.
(13) Tabakat kitaplarında bu durumu anlatan pek çok örnek vardır. Meselâ, Hz. Ömer devrinde (18/639) Kuzey Irak'tan îtibâren tâ Azerbaycan'a kadar olan bölgeyi İslâm adına fetheden ordunun başındaki başarılı fâtih kumandanlardan biri olan Utbe b. Ferkad'ın bu özelliği için bk. Taberânî, el-Mucem'üs-Sağîr, I, 38-39; Vsd'iil-Ğâbe, III, 365-366; el-İsâbe, II, 455; Mecme'uz-Zevâid, VIII, 282.
(14) Bu hadîs, Tirmizî dışında İbn Sa'd ve Ebû Dâvûd tarafından da, ilk üç râvisi müşterek olan senedlerle rivayet edilmiştir.
(15) Sümâme b. Abdullah , Enes b. Mâlik'in torunu olup, Basra kadılığı da yapmıştır. Ölüm târihi kesin olarak bilinmiyorsa da, 110/728 târihinde bu görevden alındığı bilinmektedir. bk. Tehzîb, II, 28-29.
(16) Esas adı Abdurrahmân olan Ebû Osman en-Nehdî, Küfe ve Basra havâlisinde yaşamış olup muhadramûndandır. Hz. Peygamber hayatta iken müslüman olmuşsa da O'nunla görüşemiştir. Hicrî 95-100 seneleri arasında 130 yaşında vefat etmiştir.
(17) Müslim'in tesbit ettiği Ebû Hüreyre rivayetinde; "cennetten çıkmıştır" yerine, "kokusu hoş külfetsiz bir ikramdır" ifadesi yer almaktadır. (bk. Müslim, IV, 1766, nu: 2253.)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun