Şafi mezhebine göre namaz ile ilgili hükümler nelerdir?

İçindekiler

 

A)  Tanımı

Namaz, Arapça'da "salât" kelimesiyle ifade edilir. Salât, sözlükte "hayır dua" mânasına gelir. Istılahta ise "iftitah tekbiri ile başlayıp selâmla sona eren belli söz ve hareketlendir.

 

B)  Hükmü

Namazın farz oluşu Kitap, Sünnet ve icmâ ile sabittir. Kitaptaki delillerin bir kısmı şunlardır:

"Halbuki onlara, ancak dini Allah 'a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O'na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmiş­ti. İşte bu dosdoğru dindir.(Beyyine 93/5.)

"Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve Allah'a sarılın."  (Hac 22/78.)

"Namaz, müminlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır." (Nisa 4/103.)

Sünnetteki delillere gelince bu hususta birçok hadis-i şerif vardır. Biz an­cak burada üç tanesini nakletmekle yetineceğiz.

"İslâm beş esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka bir ilâh bulun m a-dığna ve Muhammed'in (s.a.v) Allah'ın peygamberi olduğuna şehadet etmek, namazı kılmak, zekâtı vermek, haccetmek ve ramazan orucunu tutmaktır.’’(Buhârî, imân, 2; Müslim, İmân, 5. )

"Beş vakit namaz var ki, Allah bunları kullarına farz kılmıştır. Bunları ha­fife almadan ve hiçbir kısmını zayi etmeden kılan kimse için Allah'ın, kendisi­ni cennete koyacağına dair vermiş olduğu bir sözü vardır." (Nesâî, Salât, 6; Dârimî, Salât, 208.)

Abdullah b. Abbas'tan (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: Hz. Peygamber (s.a.v), "Yalnızca Allah'a imanın ne demek olduğunu biliyor musunuz?" diye sordu. Yanında hazır bulunanların, "Allah ve Resulü daha iyi bilir" demeleri üzerine şöyle buyurdu: "İman, Allah'tan başka ilâh bulunmadığına, Muham-med'in Allah'ın resulü olduğuna şahitlik etmek, namazı dosdoğru kılmak, ze­kâtı vermek, ramazan orucunu tutmak ve ganimetlerin beşte birini vermeniz-dir.’’ (Buhârî, İmân, 41.)

İcmâ deliline gelince, bütün müslümanlar günde beş vakit namazın farz olduğu hususunda görüş birliği içindedir.Beş vakit namaz, hicretten bir buçuk sene önce gerçekleşen Mi'rac ge­cesinde farz kılınmıştır. Allah katında amellerin en sevimlisi olan namaz, mü­minin mi'racıdır. Mümin kişi namaz kılarken yüce Allah'ın huzuruna yüksele­rek O'nun manevî yakınlığına erer. Bilinçli bir şekilde kılınan namaz, insanı ol­gunlaştırır. Onu kötülük yapmaktan alıkor ve çirkinliklerden de uzak tutar. Bu­nu şu âyetten anlıyoruz:

"(Ey Muhammedi) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah'ı anmak el­bette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı biliyor.", (Ankebût 29/45.)

Namazı şartlarını ve rükünlerini yerine getirerek dosdoğru bir şekilde kı­lan kişi, Allah'ın hoşnutluğuna erer, imanı kuvvetlenir, manevî kirlerden arınır ve ebedî mutluluğu hak eder. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) bu konuda şöyle buyurmuştur: "Beş vakit namaz, sizden birinin evinin önünden akan, suyu bol ve tatlı bir nehre benzer, o kimse günde beş kez o nehre girer (ve yıkanır). Ne dersiniz, bu kimsenin (vücudunda) kir kalır mı?" Sahabenin, "Hayır, bir şey kalmaz" demeleri üzerine Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: "İşte beş vakit na­maz da böyledir; suyun bedendeki kirleri temizlediği gibi, namaz da günahla­rı temizler.", (Müslim, Mesâcid, 284.)

Namaz, insanı düzenli ve programlı bir hayata alıştırır. Belli vakitlerde kı­lınmakla insana vaktin ne derece önemli olduğunu öğretir. İnsanın zihnini Kur'an âyetleri ve Allah'ın azameti üzerinde yoğun bir şekilde düşünmeye sevkeder. Hele cemaatle kılınması halinde aynı safta durmakla insanlar, Al­lah'ın huzurunda eşit statüde olduklarını, hepsinin tek bir hedefe yönelmiş olduklarını idrak ederler. Cemaate gelenler birbirleriyle tanışma, dostluk kurma ve kardeşlik duygularını geliştirme imkânını bulurlar. Müslüman kişi farz na­mazlarını eksiksiz kılmalı, dinen geçerli mazereti olmaksızın tembellik edip de terketmemelidir.

Namazın ne derece önemli olduğunu sevgili Peygamberimiz (s.a.v) şöy­le belirtmiştir:

"Kıyamet gününde kulun ilk hesaba çekileceği şey, farz namazlardır. Kul bununla ilgili hesabını tam verirse ne ala! Aksi takdirde, 'Bakın bakalım bunun nafile namazları var mı?' denilir. Eğer nafileleri varsa, farzları bu nafilelerle ta­mamlanır. Sonra diğer farz amellere de aynı usul uygulanır.’’ (Makdisî, el-Ehâdîsü'l-Muhtareh, 6/222.)

C)  Namazın Çeşitleri

Namazlar iki çeşittir:

1.  Rükû, secde ve kıraat gibi kısımları içeren namazlar. Bunlar da kendi aralarında ikiye ayrılır:

a)  Farz namazlar.

b)  Nafile namazlar.

2.  Rükû ve secdesiz olan ancak iftitah tekbiri ve selâm gibi kısımları bu­lunan namaz. Cenaze namazı gibi.

D)  Namazın Şartları

Namazın şartları, vücûbunun şartları ve sıhhatinin şartları olmak üzere iki kısma ayrılır.

Vücûb Şartları

1. Hz. Peygamberin (s.a.v) davetinin yükümlüye ulaşmış olması.

2. Müslüman olmak.

3. Akıllı olmak.

4.  Ergen olmak.

5. Hayız ve nifas halinde bulunmamak.

6.  Duyu organlarının sakat veya hastalıklı olmaması.

Sıhhat Şartları:

1.  Vücudun iki hades (cünüplük ve abdestsizlik) halinden temiz olması.

2.  Vücudun, elbisenin ve namaz kılınacak yerin pisliklerden arınmış ol­ması.

3. Avret yerlerinin kapalı olması.

4. Kıbleye yönelmek.

5.  Namaz vaktinin girdiğinin bilinmesi. Bu da üç şekilde bilinir:

a) Bizzat bilmek veya güvenilir birinin haber vermesiyle bilmek.

b)  İctihad ederek bilmek.

c)  İctihad eden birini taklit ederek bilmek.

Gözü gören kimselerin kıble tesbitinde bu hususlara riayet etmeleri gere­kir. Âmâ olanlarsa bu hususta başkalarını taklit etmekle yetinirler.

6.  Namaz kılma şeklinin bilinmesi.

7.  Namazı bozucu işlerin yapılmaması.

E) Farz Namazların Vakitleri

Bilindiği gibi namazın şartlarından biri de vaktin girmesidir. Yükümlü kişi, vakti girdiğinde namazı eda etme hususunda süreli bir yükümlülük altına gi­rer. Yani vaktin girmesiyle hemen o anda namazı kılması sahih olup borçtan kurtulabileceği gibi, vaktin başlangıcında kılmadığı takdirde biraz gecikmesi nedeniyle de günahkâr olmaz. Vakit çıkmadan kılınması durumunda da gü­nahkâr olunmaz. Ama vaktin çıkmasından sonra kılınırsa, namaz sahih ol­makla birlikte vaktinden sonraya bırakılması nedeniyle günaha girilmiş olur.Kişi vakit içerisinde namazın bir rek'atını tamamlayamayacak olursa, kıl­dığı namaz eda değil kaza olarak kılınmış olur. Vakit içerisinde bir rek'atı tamarnlar ve sonra vakit sona ererse bu kişi günahkâr olur. Özetleyecek olur­sak namazın belirlenen vakit içerisinde eda edilmesi zorunludur. (Cezîrî, Mezâhib, 1/181.)

Hanefî mezhebine göre ise kişi, vakit çıkmadan iftitah tekbiriyle de olsa namazın bir bölümüne kavuşacak olursa namazını eda olarak kılmış olur. An­cak vakit çıkmadan namazını tamamlayamayacak olduğu için günahkâr olur. Yalnız bu günah, büyük günahlardan değil, küçük günahlardandır.

Namaz Vakitleri Ne ile Belirlenir?

Namaz vakitleri genelde şu beş şeyle belirlenir:

1.Saat.

2.  Güneşin zevali. Güneşin, göğün ortasına, tam tepe noktasına gelme­sidir. Öğle ve ikindi namazlarının vakitleri, zevalden sonra meydana gelen gölgeye göre belirlenir.

3. Güneşin batması. Bununla da akşam namazının vakti belirlenir.

4.  Güneşin batmasının ardından batı ufkundaki kırmızılığın gitmesi. Bu­nunla da yatsı namazının vakti girmiş olur.

İmam Ebû Hanîfe'ye göre ise yatsı namazının vakti, güneşin batmasın­dan sonra batı ufkundaki beyazlığın kaybolmasıyla girer.

5.  Gecenin sonunda sabaha doğru doğu ufkunda beliren beyazlık. Bu­nunla da sabah namazının vakti girer.Namaz vakitleriyle ilgili olarak rivayet edilen birçok hadisten en detaylı bil­giyi veren, ashaptan Câbir b. Abdullah'ın (r.a) rivayet etmiş olduğu şu hadis-i şeriftir:"Güneş zeval noktasına vardığında Cebrail, Hz. Peygamber'e (s.a.v) gel­di ve, 'Güneş (göğün tam ortasından batı tarafına biraz) meylettiğinde yâ Muhammed, kalk öğle namazını kıl' dedi; Peygamber Efendimiz de (o vakitte) öğle namazını kıldı. Sonra her şeyin gölgesi bir misline varıncaya kadar bek­ledi ve ikindi namazı için Resûlullah'a gelerek, 'Kalk, ikindi namazını kıl 'dedi. Sonra biraz daha bekledi, nihayet güneş battığında geldi ve "Kalk, akşam na­mazını kıl l" dedi. Resûl-i Ekrem de güneş tam olarak battığında akşam nama­zını kıldı. Sonra Cebrail biraz daha bekledi, nihayet (batı ufkundaki kızıl) şa­fak kaybolduğu anda geldi ve, 'Kalk, yatsı namazını kıl' dedi. Peygamber Efendimiz de kalkıp yatsı namazını kıldı. Daha sonra Cebrail sabahleyin tan yeri ağardığında Hz. Peygamber'e gelerek, 'Yâ Muhammed, kalk sabah na­mazını kıl' dedi." (Nesâî, Mevâkit, 17,45.)

Hadisin bu kısmında namaz vakitlerinin başlangıcı bildirilmektedir. Deva­mında anlatıldığına göre Cebrail (a.s) ertesi gün yine Peygamber Efendimiz'e gelerek, her şeyin gölgesi bir misline vardığında öğle namazını kılmasını, iki misli olunca ikindi namazını kılmasını, akşam namazını da ilk vaktinde kılma­sını, gecenin ilk üçte birlik kısmı sona erdiğinde yatsı namazını kılmasını, or­talık iyice aydınlandığında da sabah namazını kılmasını söyledi ve bundan sonra şöyle dedi:'Yâ Muhammed, dün söylemiş olduğum vakitlerle bugün söylemiş oldu­ğum vakitlerin aralan tamamıyla namaz vakitleridir."İslâm âlimleri namaz vakitlerini yukarıda nakletmiş olduğumuz hadise ve benzer ifadeler içeren diğer hadislere dayanarak belirlemişlerdir. Ancak vakit­lerin normal ölçülerde oluşmadığı kutup ve benzeri bölgeler için namaz vakit­leri, normal olarak vakitlerin oluştuğu yakın bölgelerin saatine göre belirlenir. Bu gibi yerlerin namaz vakitlerinin Mekke saatine göre ayarlanması gerektiği­ni savunanlar da vardır. (Zühaylî, el-Fıkhü'l-İslâmî, 1/664.)

Sabah Namazının Vakti

Sabah namazının vakti, doğu ufkunda yatay olarak yayılan gerçek bir ay­dınlığın görülmesi ile başlar ki bu aydınlığa da "fecr-i sâdık" (gerçek doğuş) denir. Bundan bir süre önce ufukta dikey olarak belirip bir müddet sonra kay­bolan geçici aydınlığa ise "fecr-i kâzib" (yalancı doğuş) denir ki, sabah nama­zının vaktinin belirlenmesinde fecr-i kâzib değil, fecr-i sâdık esas alınır. Fecr-i sâdıkın doğusuyla yatsı namazının vakti sona erip sabah namazının vakti gi­rer. Bu, aynı zamanda orucun da başlangıç vaktidir. Sabah namazının vakti güneşin doğusuyla sona erer.(Şirbînî, Mugni'l-Muhtâc, 1/302, 303.)

Nitekim bir hadis-i şerifte de şöyle buyrul-muştur: "Sabah namazının vakti fecrin doğuşundan itibaren başlar; güneş do­ğana kadar devam eder." (Müslim, Mesâcid, 173.)

Bu hadiste güneşin doğuşu sözüyle, doğmaya başlaması kastedilmiş­tir.(Şirbînî, Mugni'l-Muhtâc, 1/302, 303.)

Öğle Namazının Vakti

Güneşin göğün ortasında, tam tepe noktasından batıya doğru meyletme­sinden itibaren öğle namazının vakti başlar ve eşyanın gölgesi (fey-i zeval ha­riç) (Fey-i zeval: Güneş tam tepe noktasındayken eşyanın mevcut olan gölgesi demektir.) kendi misline ulaşıncaya kadar devam eder.İmam Ebû Hanîfe'ye göre eşyanın gölgesi iki katına ulaşıncaya kadar öğ­le namazının vakti devam eder ki, buna "asr-ı sânî" denir. (Tahtâvî, Haşiye alâ Merâkı'l-Felâh, s. 94.)

Âlimlerin çoğunluğuna göre öğle namazının üç vakti vardır:

1.  Fazilet vakti ki bu, öğle vaktinin başlangıç anıdır.

2.  İhtiyarî vakit. Bu, öğlenin sonuna kadar olan vakittir.

3.  Mazeret vakti. Bu da öğleyi ikindiye erteleyerek ikindi vaktiyle birlikte cem' ederek kılma vaktidir.

İkindi Namazının Vakti

İkindi namazının vakti, öğle namazı vaktinin çıkmasıyla başlayıp güneşin batışına kadar devam eder. Bununla ilgili olarak bir hadis-i şeritlerinde sevgi­li Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: "Güneş doğmadan sabah namazının bir rek'atına kavuşan kişi, sabah namazına kavuşmuş olur. Güneş batmadan ikindi namazının bir rek'atına kavuşan kişi de ikindi namazına kavuşmuş olur. (Buhârî, Mevâkit, 28; Müslim, Mesâcid, 163; Mâlik, el-Muvatta Vukutü's-Salât, 5; Tirmizî, Sa-lât, 137.)

Âlimlerin çoğunluğuna göre orta namaz (salât-ı vusta), ikindi namazıdır. Nitekim Hz. Aişe'nin rivayetine göre sevgili Peygamberimiz, "Namazlara ve orta namaza devam edin" (Bakara 2/238.)âyet-i kerîmesini okuduktan sonra, "Orta namaz, ikindi namazıdır" demiştir. (Ebû Davud, Salât, 5.)

Başka bir rivayette anlatıldığına göre Hendek Gazvesi'nde müslümanlar savaş nedeniyle ikindi namazını kılamadıkları için sevgili Peygamberimiz, "Al­lah mezarlarını ateşle doldursun. (Müşrikler) bizi ikindi namazından, yani orta namazdan alıkoydular" (Ebû Davud, Salât, 5; Müslim, 1/437 (205/627).) buyurmuştur.

Akşam Namazının Vakti

Akşam namazının vakti, güneş kursunun batı ufkunda tamamen kaybol­masından itibaren başlar, batı ufkundaki kızıllığın kaybolmasıyla sona erer.

İmam Ebû Hanîfe'ye göre akşam namazının vakti, batı ufkundaki kızıllık­tan sonra görülen beyazlığın kaybolmasına kadar devam eder.

Nitekim bir hadis-i şeriflerinde Hz. Peygamber (s.a.v), akşam namazının son vaktini şöyle açıklamışlardır: "Akşam namazının vakti, ufuktaki şafak (kı­zıllık) kaybolmadıkça devam eder." (Beyhakî, es-Sünenü'l-Kübrâ, 1/366; Ebû Avâne, 1/350)

Bir kişi vakit içinde akşam namazını kılmaya başlar da namazını tamam­lamadan batı ufkundaki kızıllık kaybolursa kuvvetli görüşe göre namazı sahih olur. Akşam namazının üç vakti vardır:

1.  Fazilet ve ihtiyar vakti. Bu, namaz vaktinin başlangıcıdır.

2.  Cevaz vakti. Bu, batı ufkundaki kızıllığın henüz kaybolmamış olduğu zamandır.

3.  Mazeret vakti. Bu da akşam namazını yatsıyla cem' ederek kılacaklar için yatsı vaktidir.

Yatsı Namazının Vakti

Yatsı namazının vakti, batı ufkundaki kızıllığın kaybolmasından itibaren başlar, fecr-i sâdıkın doğuşuna kadar devam eder.Namazları ilk vakitlerinde kılmak, sevap ve fazilet bakımından bir üstün­lüktür. Genelde namazların vakitleri sekiz kısma ayrılır:

1. Fazilet vakti. Bu, vaktin başlangıcından itibaren 45 dakika kadar sürer. Fazilet vaktinde namaz kılmanın müstehap oluşundan şu hususlar istisna edilmiştir:

a)  Sıcak bölgelerde öğle namazını fazilet vaktinde kılmayıp, duvarların gölgeleri yere vuruncaya kadar ertelemek mendup olur. Mescidde namaz kıl­mak isteyen kişi bu ertelemeyi yapabilir. Mescid çok uzakta olur da oraya git­mekle insandaki huşûun azalmasından veya yok olmasından korktuğu için namazı tek başına kılmak isteyen kişi de bu ertelemeyi yapabilir ve ortalık se­rinleyince de öğle namazını kılar.

b)  Cemaati bekleyen kişinin de namazı fazilet vaktinde kılmayıp ertele­mesi mendup olur.

c) Vaktin başlangıcında abdest almak için su bulamamış olan kişinin ab-dest almak için namazı geciktirmesi de böyledir.

d)  Haccın fevtinden veya ölünün dağılıp parçalanmasından korkulması halinde ya da boğulmakta olan birini kurtarma gibi amaçlarla namazı tama­men vaktinden sonraya bırakmak bazan vacip bile olur.

2.  İhtiyarî vakit. Bu da vaktin girişiyle başlayıp vaktin sonundan, namaz kılmaya yetecek kadar bir süre öncesine kadar devam eder. Bu vakit öğle na­mazında, ikindi vaktinden önce öğle namazı kılmaya yetecek bir vakte kadar devam eder. İkindide ise her şeyin gölgesinin iki misline varmasına kadar de­vam eder. Akşam namazında fazilet vaktinin sona ermesine kadar devam eder. Yatsı namazında gecenin ilk üçte birinin sona ermesine kadar devam eder. Sabah namazındaysa ortalığın aydınlanmasına kadar devam eder.

3. Kerâhetsiz olarak caiz olma vakti. Bu da ihtiyarî vakte eşit bir vakit olup onun hükmüne tâbidir. Ancak bu vakit, ikindi namazı için güneşin sararması­na; yatsı namazı içinse fecr-i kâzibin doğuşuna kadar devam eder. Sabah na­mazında da güneşin doğuşundan önce doğu ufkunda kızıllığın görünmesine kadar devam eder.

4.  Haram vakit. Bu, namaz vaktinin sonunda, namaz kılmaya yetecek ka­dar bir sürenin kalmadığı vakittir.

5. Zaruret vakti. Bu hayız, nifas, delirme veya bayılma gibi hallerinden bi­ri sona eren kişi için muteber olan vaktin sonudur. Bu, o kişinin iftitah tekbiri­ne yetecek kadar olan bir süredir. Bu durumda vaktin çıkmasıyla da namaz, o kişinin zimmetinde kalır ve kaza etmesi gerekir.

6.  İdrak vakti. Bu, vaktin başlangıcıyla engelin meydana gelmesi arasın­da sıkışan vakittir. Söz gelimi bir kadın, namaz vaktinin girmesinden itibaren abdest alıp namaz kılacak kadar bir süre geçer de abdest alıp namaz kılmaz ve âdet hali de başlarsa, bu namazı temizlendikten sonra kılması gerekir.

7. Özür vakti. Bu, yolculuk esnasında öğle ile ikindi ya da akşamla yatsı namazlarını cem' ederek birlikte kılma vaktidir.

8.  Kerahetle birlikte caiz olma vakti. İkindi namazında bu vaktin başlan­gıcı, güneşin sararmasından itibaren başlar. Vaktin sonunda namazı kılmaya yetecek kadar bir süre kalıncaya değin devam eder. Bu vakit, akşam nama­zında güneşin batışından 45 dakika sonra başlar. Yatsıdan önce, akşam na­mazını kılmaya yetecek bir süre kalıncaya değin devam eder.Yatsı namazında bu vaktin başlangıcı, fecr-i kâzibin doğusuyla başlar, fecr-i sâdıktan önce yatsı namazını kılmaya yetecek bir süre kalıncaya değin devam eder. Sabah namazındaysa bu vakit, güneşin doğuşundan önce doğu ufkunda kızıllığın görünmesiyle başlar; güneşin doğuşundan önce sabah na­mazını kılmaya yetecek bir süre kalıncaya değin devam eder.Namazın bir rek'atı kendi vakti içinde kılınırda kalanı vaktin dışına taşar­sa, esah görüşe göre bu namazın tamamı eda olarak kılınmış olur. Ama bir rek'atı bile vakti içinde kılınamamış, sonra da diğer vakit girmiş ise bu namaz, kaza olarak kılınmış olur.Namazın, vaktinden önce kılındığı kesin olarak anlaşılırsa, kaza edilme­si gerekir. Ama vaktinden önce kılındığı kesinlik kazanmazsa, kaza edilmesi gerekmez. Faraza bir kişi sabah namazını uzun süre hep vaktinden önce kıl-mışsa, daha sonra bunu anladığında sadece bir sabah namazını kaza etme­si gerekir. Çünkü ilk günde, vaktinde kılınmayan sabah namazı, bir sonraki günde vaktinden önce kılınan sabah namazı ile kaza edilmiş, ikinci gününki ise üçüncü günde kılınanla; üçüncü gününki de dördüncü günde kılınanla ka­za edilmiş olur ve bu hep böyle zincirleme devam eder. (Şirbînî, Mugni'l-Muhtâc, 1/307, 308.)

F) Namaz Kılmanın Mekruh Olduğu Vakitler

Beş vakit vardır ki, bu vakitlerde bir sebep olmaksızın namaz kılmak ya­saklanmıştır. Bunların üçü bir hadiste, ikisi de başka bir hadiste belirtilmiştir: Bu hadislerin ilki Ukbe b. Âmir-i Cühenî (r.a) tarafından rivayet edilmiştir:"Üç vakit vardır ki, Resûlullah (s.a.v) bizi o vakitlerde namaz kılmaktan veya ölülerimizi mezara gömmekten menetti:

• Güneş doğmaya başladığı andan yükselinceye kadar.

• Öğleyin güneş tepe noktasına gelince, (batı tarafına) meyledinceye ka­dar.

• Güneş batmaya meyledip batıncaya kadar." (Müslim, Müsâfirîn, 293; Ebû Davud, Cenâiz, 55; Tirmizî, Cenâiz, 41; Nesâî, Mevâkit, 31)

Kerahet vakitleriyle ilgili ikinci hadis de Ebû Saîd-i Hudrî (r.a) tarafından rivayet edilmiştir: "Sabah (namazını kıldık) tan sonra güneş yükselinceye ka­dar artık namaz yoktur. İkindi namazından sonra güneş batıncaya kadar artık namaz yoktur." (Buhârî, Mevâkit, 31; Müslim, Müsâfirîn, 288; Nesâî. Mevâkit, 35.)

Yukarıdaki hadisler ışığında beş kerahet vaktini şöyle sıralayabiliriz:

1.  Sabah namazından sonra güneşin doğuşundan 20 dakika sonrasına kadar.

2.  Sabah namazını kılmayan kişi için güneşin doğuşundan 20 dakika sonrasına kadar.

3. Günün yarısında güneşin göğün ortasında tam tepe noktasına gelişin­den itibaren öğle namazının vakti girinceye kadar.

4.  İkindiden sonra güneşin sararmasından itibaren guruba kadar.

5.  İkindi namazını kılmayan kişi için ikindi namazından sonra güneşin ba­tışına kadar.

Bu vakitlerin ilk üçünde namaz kılmak, mutemet görüşe göre tahrîmen, son ikisinde ise tenzîhen mekruhtur. Ama her iki halde de kılınan namaz ge­çerli olmayacağı gibi, kılan kişi de günahkâr olur. Tenzîhî mekruhluk genelde günahı terettüp ettirmese de, bu son iki vakitte namaz kılan kişi, fâsid bir iba­deti yapmaya giriştiği için günahkâr olur.

Hanefîler'in görüşüne göre kerahet vakitlerinin ilk üçünde mutlak surette hiçbir namaz kılınamaz. Yalnız, içinde bulunulan günün ikindi namazı güne­şin batışı esnasında da kılınabilir. Cuma günü zeval vakti de mutemet görüşe göre mekruh vakitlerden istisna edilmiştir.

Mekruh vakitlerde kılınan farz namazlar geçerli olmaz. Nâfilelerse tahrî­men mekruh olmakla birlikte geçerli olurlar. (İbnÂbidîn, Reddü'l-Muhtâr, 1/371-373.)

Bu beş kerahet vaktinin bazı istisnaları vardır ki onları şöyle açıklayabiliriz:

1.  Cuma günü güneşin öğle vaktinden önce tam tepe noktasına geldiği esnada namaz kılmak mekruh değildir. Kişi, cuma namazına gelse de gelme­se de bu vakitte namaz kılabilir.

2.  Mekke haremi. Kerahet vakitlerinde de olsa Mekke hareminde namaz kılmak, sahih görüşe göre mekruh değildir. Bununla ilgili olarak Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Ey Abdümenâfoğulları Geceleyin veya gündüzleyin dilediği herhangi bir saatte bu beyti tavaf edip namaz kılan bir kimseye en­gel olmayın." (Nesâî, Mevâkit, 41)

3. Sebepleri kendilerinden önce veya kendileriyle birlikte vuku bulan se­bepli namazlar da kerahet vakitlerinde kılınabilir. Örneğin kaza namazları, ta-hiyyetü'l-mescid namazı, abdest aldıktan sonra kılınan namaz, güneş tutul­ması namazı, yağmur duası için kılınan namaz, şükür namazı, iki rek'atlık ta­vaf namazı ve cenaze namazı gibi.Kazaya kalan farz veya nafile namazlar her vakitte kılınabilir.(Zühaylî, el-Fıkhü'l-İslâmî, 1/677, 681, 682; Şirbînî, Mugni'l-Muhtâc, 1/309-312.)

Nitekim bir hadis-i şeriflerinde sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: "Sizden biri namaz vaktinde uyumuş veya namaza karşı dalgınlık edip de (unutmuş ise) hatırlar hatırlamaz onu kılsın. Zira yüce Allah şöyle buyurmuştur: Beni anmak için namaz kıl." (Buhârî, Mevâkitü's-Salât, 37; Müslim, Mesâcid, 314, (684); Tirmizî, Salât, 131.)

Sebepleri kendilerinden sonra vuku bulan istihare namazı ile hac veya umre ihramına girerken kılınan namazlar, kerahet vakitlerinde kılındıkları tak­dirde geçerli olmazlar.Cemaatle farz namaz kılınmak üzere kamet getirilirken nafile namaza başlamak tahrîmen mekruhtur. Hz. Peygamber (s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: "Namaz için kamet getirildiğinde artık farzdan başka na­maz yoktur."' (Müslim, Müsâfirîn, 63; Ebû Davud, Salât, 294; Tirmizî, Salât, 312.)

Hanefîler ise sabah namazının sünnetini bundan ayrı tutmuşlardır. te-şehhüd esnasında da olsa imama yetişeceğine kanaat getiren kişinin, o es­nada sabah namazının sünnetini kılabileceğini söylemişlerdir.

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 50.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun