Şafi mezhebine göre evlenme ve boşanma ile ilgili hükümler nelerdir?
İslâmiyet evlenmeyi emretmiş, onu sağlam temeller üzerine oturtarak toplumu korumayı, aile mutluluğunu sağlamayı, güzel ahlâkların topluma yayılmasını, ahlâkın ve insan neslinin korunmasını hedeflemiştir.Evlenmenin meşru kılınmasıyla ilgili olarak Kurân-ı Kerîm ve sünnette birçok delil bulunmasının yanı sıra icmâ-i ümmet de evliliğin dinî ve insanî birgörev olduğu konusunda görüş birliği içindedir. Konuyla ilgili olarak Kurân-ı Kerîm'de şöyle buyrulmaktadır:
"Size helâl olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın."(Nisa 4/3. Bu âyette geçen "nikahlayın" kelimesi, yerine getirilmesi zorunlu bir emir olmayıp ruhsat anlamını ifade etmektedir. Bundan da anlaşılıyor ki çok evlilik, İslâm'a göre bir kural değil, istisnadır.)
"Sizden bekâr olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden (kızlarınızdan) durumu uygun olanları evlendirin. Eğer bunlar yoksul iseler, Allah onları lut-fuyla zenginleştirir. Allah lutfu geniş olan ve her şeyi hakkıyla bilendir." (Nûr 24/32.)
Evlenmenin gereği ve faziletiyle ilgili olarak sevgili Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Ey gençleri Sizden kimin evlenmeye gücü yeterse evlensin. Çünkü evlenmek, gözü (haramdan) sakındırır, iffeti de korur. Kim evlenmeye muktedir olamazsa oruç tutmaya baksın. Zira oruç onun için şehvet kırıcıdır." (Buhârî, Nikâh, 2; Müslim, Nikâh, 1)
İnsanları evlenmeye teşvik eden bir hadis-i şerifte de şöyle buyrulmuştur: "Dört şey peygamberlerin sünnet/erindendir: Hayâlı olmak, güzel koku sürünmek, misvak kullanmak ve evlenmek." (Tirmizî, Nikâh, 1.)
Evlenilmesi haram olan kadınlar
İslâmiyet insanları evlenmeye teşvik etmiş olmakla beraber bazı kadınlarla evlenmeyi haram kılmıştır. Kendileriyle evlenilmesi haram kılınan kadınların bir kısmı sürekli, diğer kısmı ise geçici olarak haram kılınmıştır.
Evlenilmesi sürekli haram kılınan kadınlar
Kişi, hiçbir zaman ve hiçbir surette bu kadınlarla evlenemez. Bu haramlığın sebepleri dört tanedir:
1. Kan bağı.
2. Evlilik bağı.
3. Süt emme (radâ1) bağı.
4. Semavî bir dine inanmamak.
Kan bağından ötürü haram kılınanlar
1. Anne, anneanne, babaanne.
2. Kız, kızın kızı, oğlun kızı.
3. Kız kardeş, kız kardeşin kızı, erkek kardeşin kızı.
4. Hala, babanın halası, annenin halası.
5. Teyze, babanın teyzesi, annenin teyzesi.
Kişinin bunlardan biriyle evlenmesi caiz değildir. Evlenecek olursa nikâh; geçersizdir.
Kadının da babasıyla, dedesiyle, amcasıyla, dayısıyla, oğluyla, oğlunun oğluyla, kızının oğluyla, erkek kardeşiyle, erkek kardeşinin oğluyla, kız kardeşinin oğluyla ve torunlarıyla evlenmesi haramdır. Amcasının, dayısının ve halasının oğullarıyla evlenmesi ise caizdir.
Evlilik bağından ötürü haram olanlar
1. Baba ve dedenin karıları.
2. Oğlun karısı, torunun karısı.
3. Kayınvalide.
4. Üvey kız.
Süt emme (radâ') sebebiyle haram olanlar
1. Sütanne, sütannenin annesi ve dalları.
2. Süt kız kardeş.
Süt mahremliğinin oluşması için erkekle kızın aynı anneden süt emmiş olmaları yeterlidir. Eğer kız, erkeğin annesinden süt emmiş ise o erkeğe ve o erkeğin tüm kardeşlerine haram olur. Şayet erkek, kızın annesinden süt emmiş ise o kız ve kızın diğer kız kardeşleri o erkeğe haram olurlar. Ancak o kız ve onun kız kardeşleri o erkeğin erkek kardeşlerine helâldirler. Çünkü o kız, o erkeğin annesinin sütünü emmemiştir.
3. Süt kız kardeşin kızı.
4. Süt erkek kardeşin kızı.
5. Kişinin babası ile aynı kadından süt emen kız (süthala).
6. Kişinin annesi ile aynı kadından süt emen kız (sütteyze).
7. Kişinin karısından süt emen kız.
Kadının da sütbabası, sütoğlu, sütkardeşi ve sütkardeşinin oğluyla evlenmesi haramdır.
Semavî bir dine inanmamak sebebiyle haram olan kadınlar
Kişinin semavî dinlerden birine inanmayan dinsiz kadınlarla evlenmesi haramdır.
Evlenilmesi Geçici Olarak Haram Kılınan Kadınlar
Kendileriyle evlenilmesi geçici olarak haram kılınan kadınların mahremli-ği belli şartlara bağlıdır. Bu şartlar ortadan kalktıklarında mahremlik de sona erer ve bunlarla evlenmek o zaman mubah olur. Kendileriyle evlenmenin geçici olarak haram kılındığı kadınlar şunlardır:
1. İki kız kardeşi aynı erkeğin nikâhı altında bir araya getirmek. Bunların kardeşlikleri kan bağıyla da olsa süt bağıyla da olsa aynı zamanda aynı erkeğin nikâhı altında bir araya getirilmeleri haramdır. Aynı anda nikâhlanmaları durumunda her ikisinin de nikâhı geçersizdir. Ama önce biriyle evienilir de sonra diğeriyle evlenilirse, ikincinin nikâhı geçersiz olur. Şunu da belirtelim ki, kız kardeşlerden evli olan boşanır veya ölürse, kocasının diğeriyle evlenmesi caiz olur.
2. Kadının halası veya teyzesiyle de birlikte aynı kocanın nikâhı altında tutulması haramdır. Ayrıca kadını, oğlunun kızı veya kızının kızıyla birlikte aynı kocanın nikâhı altında bir araya getirmek de haramdır. Yani biri erkek diğeri kadın olsalardı evlenmeleri caiz olmayacak iki kadını aynı kocanın nikâhı altında bir araya getirmek haramdır.
Müşrik kadınla, evli kadınla, boşandığı veya kocası öldüğü için iddet beklemekte olan kadınla evlenmek de haramdır.
Nikâhın Rükünleri
Nikâhın beş rüknü vardır. Bu rükünleri şöyle sıralayabiliriz:
1. Sîga/Evlilik talep ve kararını ifade şekli.
2. Kadın.
3. Erkek.
4. Veli.
5. İki şahit.
1. Sîga. Sığadan maksat, kadının velisinin, "Şu kadını..." veya, "Falanın kızı falanı sana eş olarak verdim" yahut "...nikahladım" demesidir. Koca adayının sözünün, kızın velisinin sözünden önce olması yeğdir.
2. Kadın. Evlenecek kadın belli olmalı, kendisinde nikâha mani bir şey bulunmamalı, hac veya umre ihramında bulunmamalıdır.
3. Erkek. Evlenecek olan erkek belli olmalı, evleneceği kadının mahremlerinden olmamalı, hac veya umre ihramında bulunmamalıdır.
4. Veli. İster küçük, ister büyük, ister bakire, ister dul olsun, her kadının nikâh akdini yapacak bir velisinin bulunması gerekir. Hiçbir kadın kendi şahsının ve başka bir kadının nikâh akdini yapamaz. Bununla ilgili olarak sevgili Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Hiçbir kadın başka bir kadını evlendiremez. Kadın kendi kendini de evlendiremez." (Dârekutnî, Sünen, 3/227; İbn Mâce, Nikâh, 15.)
Velisi olmadan kendi nikâhını akdeden kadının evlilik akdi geçersizdir. Velisi olmayan kadına devletin yetkili kıldığı kişi velilik eder. Hadiste şöyle buyrulmuştur: "Devlet başkanı (veya görevlendireceği kişi), velisi bulunmayan kişinin velisidir." (Ebû Davud, Nikâh, 20; İbn Mâce, Nikâh, 15)
5. İki şahit. Nikâh akdi yapılırken veliden ayrı olarak iki erkek şahidin de hazır bulunması şarttır. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Bir veli ve iki âdil şahit olmadan kıyılan nikâh geçersizdir." (Dârekutnî; Sünen, 3/227; İbn Hibbân, Sahîh, nr. 1247.)
Nikâh akdi sahih olarak yapıldıktan sonra eşler bazı haklara sahip olmanın yanı sıra bazı vecibelerle de yükümlü olurlar. Şöyle ki:
1. Koca, karısına mehir vermekle yükümlü olur. Zira yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Kadınlara mehirlerini (bir görev olarak) gönül hoşluğuyla verin." (Nisa 4/4.)
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) evlenmek üzere olan bir erkeğe, evleneceği kadına mehir vermesini emrederek şöyle buyurmuştur: "Demirden bir yüzük de olsa ona ver." (Buhârî, Nikâh, 41.)
2. Koca, karısının geçimini temin etmekle yükümlü olur. Kadının nafakasını temin etmenin, kocanın yükümlülükleri arasında olduğu Kurân-ı Kerım'de şöyle ifade edilmektedir: "Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği, örfe uygun olarak babaya aittir." (Bakara 2/233.)
Kadının kocası üzerindeki haklarının neler olduğunu soran bir kişiye sevgili Peygamberimiz (s.a.v) şu cevabı vermiştir: "Yediğinde ona da yedireceksin, giydiğinde ona da giydireceksin. Yüzüne vurma, 'Allah seni çirkin (rezil) etsin' deme. İlla da küseceksen evin içinde kalarak ona küs." (Ebû Davud, Nikâh, 42.)
3. Çok evli olan erkek, eşlerine eşit muamelede bulunmakla yükümlü olur. Sevgili Peygamberimiz bu konuda şöyle buyurmuştur: "Bir erkeğin iki karısı olurda aralarında adaleti uygulamazsa, kıyamet gününde (vücudunun) bir tarafı çarpık olarak gelir." (Tirmizî, Nikâh 41.)
4. Eşlerden biri diğerinden meşru bir şekilde yararlanma hakkına sahip olur.
5. Kadın, şehevî açıdan yararlanabilmesi için kendini kocasına teslim etmek ve onun evini korumakla yükümlü olur.
6. Nesep sabit olur. Cinsel ilişkiden sonra hamileliğin bilinen müddeti içerisinde doğan çocuk, kocaya nisbet edilir. Hadiste, "Çocuk, döşek sahibinindir" (Buhârî, Büyü', 3. )buyrulmuştur.
7. Miras. Birbirleriyle evlenen eşler belli şartlar ve ölçüler çerçevesinde birbirlerine mirasçı olurlar.
Nikâh akdinin sünnetlerini şöyle sıralayabiliriz:
1. Nikâh akdinden önce hutbe okumak.
2. Eşler için dua etmek.
3. Nikâhı ilân etmek. Nikâhı alenî yapmak sünnet, gizli yapmak ise mekruhtur. Sevgili Peygamberimiz bu konuda şöyle buyurmuştur: "Şu nikâhı alenî yapın. Onu ilân etmek için de def çalın." (bn Mâce, Nikâh, 20.)
Nikâh münasebetiyle sevinç gösterileri yapmak ve oyun oynamak caizdir. Ancak şehvetleri tahrik etmeye yol açan sözleri içeren şarkılar söylemek haramdır. Meşru çerçevede eğlenip şarkılar söylemekte ise sakınca yoktur.Hz. Âişe (r.ah), ensardan yetim bir kızı evlendirmiş, düğünden döndüğünde Hz. Peygamber (s.a.v) ona, "Ey Âişe, neler söylediniz?" diye sormuş, Hz. Âişe de, "Gelini teslim ettik ve mübarek olması için dua ettik" deyince Resûl-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurmuştu: "Ensarda eğlenme âdeti vardır. Ey Âişe, şöyle deseydiniz ya: Size geldik, size geldik. Allah bize de size de hoş hayat versin." (ibn Mâce, Nikâh, 21.)
4. Düğün yemeği (velime) vermek. Evlenme münasebetiyle düğün yemeği vermek, müekked sünnetlerdendir. Sevgili Peygamberimiz, Abdurrahman b. Avf'a, "Bir koyun (keserek) de olsa düğün yemeği ver" buyurmuştur.( Buhârî, Nikâh, 7.)
5. Gerdeğe girerken dua edilmelidir. Gerdeğe girdiğinde damadın şu duayı okumasını sevgili Peygamberimiz tavsiye buyurmuştur: "Bismillah. EyAI-lahıml Bizi şeytandan uzak tut. Şeytanı da bize ihsan edeceğin çocuktan uzak tut." (Buhârî, Nikâh, 66.)
Eşlerin anlaşmazlığa düşmeleri (şikak)
Eşlerin birbirlerine iyi davranmaları, birbirlerinin haklarına saygılı olmaları, birbirlerini incitmekten sakınmaları, yuvanın huzurunu korumada duyarlılık göstermeleri, sevgili Peygamberimiz (s.a.v) tarafından şöyle tavsiye edilmiştir: "Sizin en hayırlınız, ailesi için en hayırlı olanınızdır. Ben, ailem hakkında sizin en hayırlınızım." (İbn Mâce, Nikâh, 50.)
Ancak eşler arasında zaman zaman ufak tefek anlaşmazlıkların, hatta kırgınlıkların meydana gelmesi de evliliğin cilvelerindendir. Yalnız bu anlaşmazlıkların dozunun kaçırılmaması ve geçimsizlik derecesine vardırılmaması gerekir. Ama bütün bunlara rağmen geçimsizlik şiddetlenir ve beraberliklerini sürdürmeleri imkânsız hale gelirse, yine de anlaşıp barışmalarını sağlamak umuduyla taraflar adına birer hakem görevlendirilir. Bu konuda yüce Allah şöyle buyuruyor: "Eğer karı kocanın arasının açılmasından endişe ederseniz, erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin. İki taraf (arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da onları uzlaştırır."*( Nisa 4/35.)
Tayin edilen hakemler, karı kocanın benimseyeceği kimselerden olmalıdırlar. Hakemler ikisinin arasını bulmaya çalışırlar. Bunu başarırlarsa ne alâ. Aksi halde karı koca, hakemlere vekâletlerini verirler. Hakemler de boşanmalarına karar verirlerse ayrılırlar.Mâliki mezhebine göre karı koca kendilerine vekâlet vermeseler bile hakemler, gerekli görürlerse onları birbirlerinden ayırıp evliliklerine son verebilirler. İmam Mâlik, hakemlerin yetkileriyle ilgili olarak Hz. Ali'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Eşleri bir arada tutma veya birbirinden ayırma kararını verme yetkisi hakemlere bırakılmıştır." (Zühaylî, el-Fıkhü'l-İslâmî, 9/7060-7061.)
Sözlükte "bağı çözmek ve serbest bırakmak" anlamına gelen talâk kelimesi, fıkıh ıstılahında "nikâh bağını çözmek ve evliliğe son vermek" mânasına gelir. Dinimizce hoş karşılanmamakla birlikte talâk, Kitap, Sünnet ve icmâ ile kabul edilmiş olup İslâm hukukunda yerini almıştır. Kur'ân-ı Kerîm'de talâkla ilgili âyet-i kerîmelerin bazıları şunlardır:"(Dönüş yapılabilecek) boşama iki defadır. Sonrası, ya iyilikle geçinmek yada güzellikle bırakmaktır." (Bakara 2/229.)
"Ey peygamber! Kadınları boşamak istediğinizde onları iddetlerini dikkate alarak (temizlik halinde) boşayın ve iddeti sayın. Rabbiniz olan Allah'a karşı gelmekten sakının." (Talâk 65/1.)
Sevgili Peygamberimiz boşamanın sevimsiz bir şey olduğu konusunda şöyle buyurmuştur: "Allah katında helâllerin en sevimsizi boşamadır." (Ebû Davud, Talâk, 3.)
Dinen hoş karşılanmayan sevimsiz bir şey olmakla birlikte boşanmanın câizliği konusunda müslümanlar görüş birliği içindedirler. Zorunluluk halinde boşanmanın bir çözüm yolu olacağını akıl da kabul etmektedir. Çünkü eşler arasında şiddetli geçimsizlik baş gösterip de evlilik çekilmez olunca, boşanmaları kaçınılmaz olur.
Boşamanın geçerli olması için gerekli olan şartları şöyle sıralayabiliriz:
1. Boşayan kişi, boşanan kadının kocası veya kocasının vekili olmalı, akıllı, ergen ve serbest iradeli olmalıdır. Buna göre delinin, söz ve hareketlerini kontrol edemeyecek derecede paniğe kapılmış veya aynı derecede öfkelenmiş kişinin ve baygın vaziyette olan şahsın boşaması geçersizdir.Hezeyan derecesine varacak derecede sarhoş olan kişi, ayıldıktan sonra neler söylediğini hatırlamıyorsa ve sarhoşluğu da ilâç kullanma veya tehdit altında kaldığı için içki içme gibi zaruri sebeplerden kaynaklanıyorsa, boşaması hiçbir mezhebe göre geçerli değildir. Ama sarhoş edici veya uyuşturucu bir nesneyi, hiçbir zaruret olmadan ve sarhoş olacağını bilerek kendi isteğiyle kullandığı için sarhoş olan kişinin boşaması -yaptığının bir cezası olarak-dört mezhebin kuvvetli görüşlerine göre geçerli olur.Ancak İmam Müzenî ile Hanefîler'den Züfer ve Tahâvî'ye, Ahmed b. Hanbel'den bir rivayete göre, her ne suretle olursa olsun sarhoşun boşaması geçerli değildir. Çünkü onun kastı, bilinci ve sahih iradesi yoktur; deli hükmündedir.Tehdit altında kalan kişinin boşaması geçerli değildir. Zira onun boşama kastı yoktur. O, kendisine yapılacak eza ve cefadan kurtulma amacıyla boşama kelimesi kullandığından boşaması geçerli olmaz. Bu konuda sevgili Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Şüphesiz Allah, ümmetimin y'anılarak, unutarak ve tehdit altında kalarak işledikleri günahları bağışlamıştır." (İbn Mâce, Talâk, 16.)
"Tehdit altında kalma durumunda yapılan boşama ve azat etme geçerli olmaz."(Ebû Davud,Talâk,16.)
Hanefî mezhebine göre ise zor ve tehdide maruz kalan kişinin boşaması geçerlidir.
2. Boşama kastının olması. Boşamanın geçerli olması için, boşama kelimesini telaffuz eden kişinin niyetinde boşama olmasa bile boşama kelimesini kullanma kastı bulunmalıdır. Meselâ karısına "hoşsun" demek istediği halde dili sürçtüğü için "boşsun" diyen kişinin karısı boşanmış sayılmaz.
İbn Kayyim-i Cevziyye ise, yapılmasını istediği bir işi yaptırmak veya yapılmasını istemediği bir işi yaptırmamak yada korkutmak maksadıyla bir kişi eşine, "Sen boşsun" derse, boşama kastı olmadığı için karısının boşanmış sayılmayacağını ifade etmiştir. (İbn Kayyim-i Cevziyye, İ'lâmü'l-Muvakkıîn, 3/55.)
3. Kocasının boşadığı kadının boşanmış sayılması için ric'î talâkla boşanma iddetini beklemekte de olsa, kocasına sahih bir nikâhla bağlı olması şarttır. Ama kadın bâin bir talâkla boşandığı için iddet beklemekteyse, yapılan müteakip boşama geçerli olmaz. Çünkü bu aşamada evlilik bağı zaten sona ermiştir. Yeniden evlenmek isterlerse usulüne uygun yeni bir nikâh akdi yapmaları gerekir.
Hanefî mezhebine göre ise bâin bir talâkla boşanmış olan kadın, iddet beklemekte olsa bile o esnada yapılan müteakip boşamalar geçerli olur.
4. Boşama kelimesinin, kadının kendisine izafe edilmesi şarttır. Meselâ bir kişi karısına, "Ben senden boşum" derse, bu sözü ile karısını boşamaya niyet etmiş olsa bile boşanma meydana gelmiş olmaz. Bu şart Hanefî mezhebine göredir. Şafiî mezhebine göre ise, bu sözü söyleyen kişinin karısı boşanmış olur.
5. Boşamada kullanılan kelimeler sarih veya kinayelidir. Sarih kelimeler söylenerek yapılan boşamalarda, boşamanın geçerli olması için, boşama sözünü sarfeden kişinin boşama niyetini taşıması şart değildir. Ama kinayeli sözler sarfederek karısını boşayan kişinin boşamasının geçerli olması için, boşama niyeti taşıması şarttır. Böyle bir niyet taşımaktaysa karısı boşanır. Aksi halde boşanmış olmaz. Kinayeli sözlere örnek olarak kişinin karısına, "Baban gile git", "Artık sen serbestsin", "Artık sen bana haramsın" gibi sözler gösterilebilir.
6. Karısının gıyabında boşama niyetiyle bir kişi, karısını boşadığını sarih bir ifadeyle yazarsa, karısı bu yazıyla boşanmış olur. (Şirbînî, Mugni'l-Muhtâc, 4/463.)
7. Konuşma yeteneğinden yoksun olan kişinin boşamaya delâlet eden işaretiyle karısı boşanmış olur.
Hanefî mezhebine göre ise konuşma yeteneğinden yoksun olan kişi, eğer anlaşılabilir bir şekilde yazı yazabiliyorsa, işaretle boşaması geçerli olmaz. (Zühaylî, el-Fıkhû'l-lslâmî, 9/6905.)
Dinimize göre evli bir kadın, kocasına üç nikâh bağıyla bağlıdır. Her bir boşamada bu bağlardan biri çözülür. Bu bağların biri veya ikisi çözüldüğünde, kadın iddet beklemekteyse eşler dilerlerse yeni bir nikâh akdetmeden evliliklerini devam ettirebilirler. İddet sona erdikten sonra ise, dilerlerse usulüne uygun yeni bir nikâh akdederek evliliklerini devam ettirebilirler. Ama bu bağların üçü de ortadan kalkınca, evlilikleri kesin olarak sona erer ve artık bir daha evlenemezler. Bu eşlerin yeniden evlenebilmek için anlaşmalı hülle yoluna başvurmaları ise dinimizin asla tasvip etmediği bir yöntemdir.
Kutsal evlilik bağının zulüm neticesinde ve çarçabuk çözülmesini önlemek amacıyla dinimizce boşamaya bazı kayıtlar getirilmiştir. Boşamada bu kayıtlara riayet edilirse boşama, dine uygun ve geçerli olur. Aksi halde boşama geçerli olmakla birlikte boşayan kişi günahkâr olur ve ilâhî gazaba maruz kalır. Bu kayıtlar üç tanedir:
1. Boşama, dinen kabul edilebilir bir ihtiyaçtan dolayı olmalıdır.
2. Boşama, kadının temizlik döneminde ve kendisiyle cinsel ilişkide bulunmazdan önce yapılmış olmalıdır.
3. Bir defada birden fazla sayıda talâkla boşama yapılmamalıdır.
Birinci şarta riayet edilmeden, yani mubah kılıcı bir ihtiyaç doğmadan yapılan boşama geçerli olmakla birlikte boşayan kişi günahkâr olur.
İkinci şarta riayet edilmeden, yani hayız veya nifas halindeyken yada temizlik döneminde olmakla birlikte kendisiyle cinsel ilişkide bulunduktan sonra kocası onu boşarsa, bu boşama dinen haramdır ve buna sünnete aykırı, "bid'î boşama" denir. Fakat yine de bu boşama geçerlidir.
Şiî-İmâmiyye, Zâhiriyye, İbn Teymiyye ve İbn Kayyim-i Cevziyye'ye göre böyle bir boşama hem haramdır hem de geçerli değildir. (Zühaylî, el-Fıkhü'l-İslâmİ, 9/6924,)
Üçüncü şarta riayet edilmeden yapılan boşama, yani boşama üç ayrı defada değil de bir defada üç talâk sözünü sarfederek boşamak geçerli olmakla birlikte sünnete aykırıdır. (Şirbînî, Mugni'l-Muhtâc, 4/502.)
Mâlikî ve Hanefîler'e, İbn Teymiyye ve İbn Kayyim-i Cevziyye'ye göre bu, mahzurlu ve bid'î bir boşama biçimidir.Bir defada üç talâk kelimesi kullanılarak yapılan boşama ile, dört mezhebe göre evlilik bağı tamamıyla ortadan kalkar.Şiî-İmâmiyye'ye göre bu durumda boşama meydana gelmez. Zeydîler'e, bazı Zâhirîler'e, İbn İshak, İbn Teymiyye ve İbn Kayyim'e göre bu durumda sadece bir talâkla boşanma meydana gelir.
Bir şarta bağlayarak boşama durumunda, şart gerçekleştiğinde boşama da gerçekleşir. Meselâ bir kişi karısına, "Falan adamla konuşursan boşsun!" veya, "Babanlara gidersen boşsun!" yada, "Kardeşin bizim eve gelirse boşsun!" derse, şart yerine geldiğinde boşama da meydana gelir ve karısı kendisinden boşanmış olur. Boşamanın kendisine bağlandığı şart oluşmadıkça boşama gerçekleşmez. Bu şart gerçekleşinceye kadar karı kocalık ilişkileri devam eder.Şartın gerçekleşeceği kesin olsa bile, şart gerçekleşmeden önce boşama meydana gelmez. Meselâ karısına, "Ramazan ayına girildiğinde benden boşsun!" diyen kişinin boşaması, ramazandan önce gerçekleşmez.Boşamanın bağlandığı şart gerçekleştiğinde boşama sözünü yeniden kullanmaya gerek kalmadan boşanma kendiliğinden gerçekleşir.
Kocası kaybolan kadının durumu
Koca kaybolur da karısı onun bu kayboluşundan zarar görür ve fitneye maruz kalmaktan korkarsa ondan ayrılıp başka bir erkekle evlenip evlenemeyeceği, mezhepler arasında ihtilâf konusu olmuştur. Şafiî ve Hanefî mezheplerine göre kocanın kayıplık süresi uzasa bile karısı ondan ayrılma talebiyle mahkemeye başvurma hakkına sahip değildir.Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre, geçimini temin etmesi için kocası kendisine nafaka bırakmış olsa bile uzun süreli kayıplıkta kadın mutazarrır olursa, ayrılma talebiyle mahkemeye başvurabilir. Bu iki mezhep bu konuda görüş birliği içinde olmakla birlikte kocanın kayıplığının çeşidi, süresi, ayrılmanın hemen mi yoksa bir süre sonra mı olacağı ve ayrılmanın türü konusunda farklı görüşler ortaya koymuşlardır.Mâlikî mezhebine göre kocanın kayıplığı ilim tahsili veya ticaret gibi bir mazeret sebebiyle de olsa kadına, ayrılma talebinde bulunma hakkını verir. Bu mezhebin mutemet görüşüne göre uzun süreli kayıplık bir sene veya daha fazla süren kayıplıktır. Kocanın nerede olduğu bilinemiyorsa, kadının ayrılma talebinde bulunması üzerine hâkim evliliklerine son vererek onları birbirinden ayırır.Yeri biliniyorsa, eşinin yanına gelip kocalık görevini yapması veya nafaka göndermesi yada karısını boşaması için hâkim ona ihtarda bulunur. Bu ihtarın gereğini yapması için de kendi takdirine göre ona bir süre tanır. Aksi takdirde hâkim onları ayırır ve bu bir bâin talâk sayılır.Hanbelî mezhebine göre kocanın kayıplığı herhangi bir mazerete dayalı değilse ve kayıplık süresi de altı ay veya daha fazla sürmüş ise kadın, ayrılma talebiyle mahkemeye başvurabilir. İddiasını ispatlarsa hâkim, nikâhlarını feshederek evliliklerini sona erdirir ve onları birbirinden ayırır.
Kocası hapsedilen kadının durumu
Uzun süreli de olsa kocası hapsedilen kadın, eşinden ayrılma talebinde bulunma hakkına sahip değildir. Ancak önce de ifade edildiği gibi sadece Mâ-likîler, bir mazerete dayalı olsa da olmasa da kocası bir sene veya daha uzun süre ile karısından ayrı yerde kalan kadın, eşinden ayrılma talebiyle mahkemeye başvurabilir. Buna göre kocası bir sene veya daha fazla müddetle hapsedilen kadın, ayrılma talebiyle mahkemeye başvurabilir. Bu başvuru üzerine hâkim, kocaya ihtarda bulunmadan ve süre tanımadan onları birbirinden ayırır ve bu ayırma bir bâin talâk sayılır.( Zühaylî, el-Fıkhü'l-İslâmî, 9/7066-7069.)
Ric'at (boşanan kadına kocasının geri dönmesi)
Kocanın boşadığı karısına geri dönmesini mümkün kılan ve kılmayan olmak üzere boşamalar iki kısma ayrılır. Kocanın karısına yeni bir nikâha gerek kalmaksızın geri dönmesini mümkün kılan boşamaya ric'î, yeni bir nikâhla geri dönmeyi mümkün kılan veya hiçbir şekilde mümkün kılmayan boşamaya ise bâin boşama denir.
Karısını boşayan kişi için şu dört durumdan biri söz konusudur:
1. Karısını kendisiyle hiç cinsel ilişkide bulunmadan boşamıştır.
2. Cinsel ilişkiden önce veya sonra mal karşılığında boşamıştır.
3. Cinsel ilişkiden sonra normal bir şekilde bir veya iki talâkla boşamıştır.
4. Normal bir şekilde üç talâkla boşamıştır.
Karısını birinci maddeye göre boşayan kişi artık ona geri dönemez. Çünkü bu kadının iddet beklemesi gerekmez. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler! Mümin kadınları nikahlayıp, sonra onlara dokunmadan (cinsel ilişkide bulunmadan) kendilerini boşadığınızda, onlar üzerinde sizin sayacağınız bir iddet göreviniz yoktur. Bu durumda onlara mut'a (Mut'a, koca tarafından, boşadığı eşine verilen para veya maldır.)verin ve kendilerini güzel bir şekilde bırakın." (Ahzâb, 33/49.)
Cinsel ilişkiden önce bir veya iki talâkla boşamış olsa bile koca, karısına geri dönemez. Bu durumda kadın eğer razı olursa, yeni bir nikâh ve yeni bir mehirle evlenebilirler. Eğer koca, karısını üç talâkla boşamış ise, evlilik artık tamamen sona ermiş olur.Karısını ikinci maddeye göre boşayan kişi, ancak yeni bir nikâh ve mehir-le ona dönebilir. Mal karşılığında boşamanın, cinsel ilişkiden önce veya sonra olması hükmü değiştirmez.Karısını üçüncü maddeye göre boşayan kişi, iddet tamamlanmadan önce karısına geri dönebilir. İddet tamamlandıktan sonra ise karısının da razı olması şartıyla yeni bir nikâh akdi yaparak evliliklerini devam ettirebilirler. Bu hususta yüce Allah şöyle buyurmuştur: "(Dönüş yapılabilecek) boşama iki defadır. Sonrası, ya iyilikle geçinmek ya da güzellikle bırakmak gerekir." (Bakara 2/249.)
İki talâktan sonra iyilikle tutmak, ancak kocanın karısına geri dönmesiyle mümkün olabilir. Bu konuda Hz. Ömer'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Re-sûlullah (s.a.v) Hafsa'yı (bir talâkla) boşadı. Sonra ona geri döndü." (Nesâî, Talâk, 76.)
Karısını dördüncü maddeye göre boşayan kişi, nikâhın üç bağını da çözmüş olduğundan evliliği devam ettirmesi imkânsızdır. Karısına geri dönmesi ancak hülle yoluyla mümkün olur. Önce de belirttiğimiz gibi hülle yaptırmak, İslâm'ın asla hoş karşılamadığı bir yöntemdir.
Ric'atin (boşanan kadına geri dönmenin) şekli
Karısını normal bir şekilde bir veya iki talâkla boşayan kişi, ona geri dönmek istediğinde ona, "Sana geri döndüm" veya, "Seni geri aldım" yahut, "Seni nikâhıma geri döndürdüm" demesi, evliliklerini devam ettirmeleri için yeterli olur. Bu sözleri iki âdil şahit huzurunda söylemesi şart değil, müstehaptır. Bunu şu âyetten anlıyoruz: "Boşanan kadınlar iddetlerinin sonuna varınca onları güzelce tutun yahut onlardan güzelce ayrılın. İçinizden iki âdil kimseyi şahit tutun." (Talâk 65/2.)
Bir veya iki talâkla boşadıktan sonra karısına geri dönen kişinin; bir talâk ile boşamışsa iki talâk hakkı, iki talâk ile boşamışsa bir talâk hakkı vardır ve evlilikleri geride kalan bir veya iki talâk ile devam eder.
Karısını bir veya iki talâkla boşayan kişi iddet tamamlanmadan karısına yeni bir nikâh akdetmeden geri dönebilir. İddet tamamlandıktan sonra ise geri dönme hakkı ancak kadının razı olması ve yeni bir nikâh akdi ile mümkün olur. Bu durumda yeni bir mehir de gerekir. Bununla ilgili olarak Kurân-ı Kerîm'de şöyle buyrulmaktadır: "Kadınları boşadığınız ve onlarda bekleme sürelerini bitirdikleri zaman kendi aralarında aklın ve dinin gereklerine uygun olarak güzellikle anlaştıkları takdirde, eşleriyle (yeniden) evlenmelerine engel olmayın." (Bakara 2/232.)
Kocanın, boşadığı karısına geri dönme hakkı olduğu sürece karısı başka bir erkekle evlenemez.(Şirbînî, Mugni'l-Muhtâc, 5/4-5.)
A) Tanımı
ilâ kelimesi sözlükte "yemin" mânasına gelir. Istılahta ise, "boşama yetkisine sahip olan kocanın, karısıyla cinsel ilişkide bulunmayacağına yemin etmesidir. İlâ ile ilgili olarak Kurân-ı Kerîm'de şöyle buyrulmaktadır: "Eşlerine yaklaşmamaya yemin edenler için dört ay bekleme süresi vardır. Eğer (bu süre içinde) dönerlerse şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Şayet (yemin edenler yeminlerinden dönmeyip kadınlarını) boşamaya karar verirlerse (ayrılırlar). Biliniz ki, Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir." (Bakara 2/226-227.)
Bu konuyla ilgili olarak Hz. Ali'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bir kişi karısına îlâ yapar (onunla cinsel ilişkide bulunmamaya yemin eder) ise, aradan dört ay geçse dahi boşanma meydana gelmez. Ya karısına döner yada boşar." (Mâlik, el-Muvatta', 2/556.)
B) Hükmü
Karısıyla cinsel ilişkide bulunmamaya yemin (îlâ) eden kişi için, yemin vaktinden itibaren dört aylık süre vardır. Bu süre içinde karısıyla cinsel ilişkide bulunursa yemini çözülür ve yemin kefareti vermesi gerekir. Bundan sonra başka bir şey yapması gerekmez. Ama bu süre içinde cinsel ilişkide bulunmazsa, karısı kendisine geri dönmesini veya boşamasını talep edebilir. Kocası ona geri dönmez yahut boşamazsa durumu mahkemeye intikal ettirir. Hâkim de onu ric'î bir talâkla boşar.Karısının kendisine geri dönmesi için talepte bulunmasından sonra dönüp karısıyla cinsel ilişkide bulunursa, yemini eğer Allah'ın ad ve sıfatlarındanbiri üzerine ise yemin kefareti vermesi gerekir. Ama adak ve benzeri bir şeyi taahhüt şeklinde yemin etmişse, bu durumda taahhüdünü yerine getirmesi veya yemin kefareti vermesi icap eder. (Şirbînî, Mugni'l-Muhtâc, 5/26-28.)
BENZER SORULAR
- Şafi mezhebine göre, eşinden boşanan kişi tekrar onunla evlenebilir mi?
- Şafi mezhebine göre iddet bekleme ile ilgili hükümler nelerdir?
- TALÂK (Boşamak / Boşanmak)
- TALÂK
- Nişanlı iken dini nikah yapanlar nasıl boşanır?
- ÖFKE İLE BOŞAMAK
- Şafi mezhebine göre zıhâr ile ilgili hükümler nelerdir?
- Şafi mezhebine göre nafaka ile ilgili hükümler nelerdir?
- HULLE-HULLECİ
- BİD'Î TALÂK