Craig Venter haşa yeni canlı yarattığını söylüyor. Bunun İslam'da yeri nedir? Konuyu bilim ve din açısından nasıl değerlendirmek gerekir?

Craig Venter, insandaki genetik dizilimi ortaya koyan ekibin başkanıdır. O, dizilimini değiştirdiği bir DNA’yı bir bakteriye enjekte etmiş, bakteri de bu dizilimi hücre şeklinde sentezlemiştir.

Aslında bu teknik yeni değildir. Serbest tabiatta, çok küçük yapıya sahip olan virüslerden bazıları asalaktırlar ve bakteri hücreleri içinde yaşayabilirler. Bakterilerde yaşayan virüslere faj adı verilir.

Bir bakteri hücresine tutunan fajın, genetik yapısını teşkil eden tek dizilimli DNA’sı bakteri hücresine geçer. Faj DNA’larının bakterinin içine girmesinden sonra bakteri biyosentez mekanizması, fajın çoğalmasının hizmetine girer ve bakterinin kendi kromozomu ve dolayısıyla DNA’sı imha edilir. Enfekte olan bakteri tarafından önce belli faj enzimleri üretilir, arkasında da faj DNA’ları ve fajların dolgu proteinleri sentez edilir. Genetik yapısı tamamlanan fajların etrafında faj örtüsü teşekkül eder. Böylece bakteri hücresi içerisinde çok sayıda faj, yani virüs teşekkül eder. Daha sonra bakteri çeperi yumuşatılarak bakteri patlatılır ve olgun fajlar serbest hale geçerler.

Serbest tabiatta cereyan eden bu olaydan, laboratuarda da faydalanılmakta, insülün gibi bazı maddelerin genetik yapıları bakteriye enjekte edilerek bu ürünün sentezi sağlanmakta idi. Anlaşılan o ki, bu gelinen noktada, mevcut virüsün DNA’sı yerine, DNA’nın bazı bölgelerindeki dizilimler değiştirilerek yeni dizilimli bir DNA elde ediliyor. Bu, bir bakteriye enjekte edilince, bakterinin genetik yapısı imha edilerek bu yeni DNA sentezleniyor. Hâsıl olan bu DNA’lar etrafında faj örtüsü teşekkül edince bakteri hücresi parçalanarak içerisinden fajlar, yani virüsler ortaya çıkıyor. Böylece yeni genetik dizilimli virüsler elde edilmiş oluyor.

Bu yeni bir canlı yaratma mıdır?

Yeni bir canlı yaratma değil, yeni bir canlıyı kopyalamadır. Craig Venter’in yaptığı bu çalışma, koyun kopyalama hadisesinin değişik bir şeklidir. Bunun bir değişik tarzı, kabak fidesi üzerine karpuz aşılayıp, tabanı kabak olan bitkiden karpuz elde etmedir. Kâinatta her şey Allah’ın ilim ve iradesi altındadır. Biz bilimsel çalışmalarla O’nun evrene koyduğu kanun ve prensiplerini açıklamaya ve anlamaya gayret ediyoruz.

Bu konunun bilim ve din açısından nasıl değerlendirebileceği soruluyor. Bu tip meselelerde bilimle İslâm dininin yaklaşımı farklı değildir. Bir başka ifade ile İslâmiyet’le bilimin çatışması söz konusu değildir. Çünkü İslâm dini, kâinatın tamamını âdeta bir kitap gibi kabul eder. Yani, 114 elementten yazılmış kâinat kitabı. Her bahar sanki bu kitabın bir sayfası, asırlar o kitabın formaları hükmündedir. İnsan da bu kitapta bir kelimedir. Bütün ilimlerin konusu, bu kâinat kitabıdır. Yani, taşıyla, toprağıyla, havasıyla ve suyuyla, bitkiler, hayvanlar ve insanlarıyla âlemi dolduran canlı ve cansız umum varlıkların yapısını, bağlı olduğu kanunları ortaya koyma görevi ilimlerindir.

İlimler, bir bakıma bu kâinat kitabını tefsir etmekte, yani açıklamaktadır. Atomdan galaksilere kadar her bir cismin yapısında ve tâbi olduğu kanunlarda; yüksek ve derin bir ilmin, geniş bir kavrayışın, engin ve sonsuz bir iradenin, son derece hassas bir ölçü ve plânlamanın, gayet merhametli ve sanatlı yapılışın varlığı görülmektedir. İşte, Allah’ın eseri ve sanatı olan bu kâinat kitabı, O’nu tanıttırmaktadır.

İslâm dini çalışmayı, araştırmayı teşvik eder. İslâm literatüründe, bilimde ne kadar çok terakki edilse, yani varlıklar hakkında ne kadar geniş bilgi sahibi olunsa, O’nun kâinattaki tasarrufunun, hikmet ve hâkimiyetinin bilinmesini sağlayacağı, dolayısıyla Allah’ın o kadar daha iyi tanınmış olacağı vurgulanır.

Cisimlerdeki bu ölçülü, bir maksat ve gayeye göre planlı yaratılışın düşünülmesi de “tefekkür”, fikir ve akıl yürütme, yorumlama olarak ifade edilir. Böyle bir saatlik akıl yürütme ve düşünmeyi, İslâmiyet bir sene nafile ibadetten üstün görmektedir. (Suyutî, Camiu’s-sağir, 2/127; Aclûnî, I/310)

Kur’an; “Düşünmüyor musunuz?” (Bakara, 2/76). “Aklınızı kullanmıyor musunuz?” (Bakara, 2/44) diyerek, akla havale eder. Akıllı düşünmeye teşvik eder.

“...Bu inceliği, ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar.” der.(Âl-i İmran, 3/7).

Allah’tan ilmimizin arttırılmasını istememizi öğütler:

“...'Rabbim, ilmimi arttır' de." (Tâhâ, 20/114).

Bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığına dikkat çekilir:

“...Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zumer, 39/9).

“...Düşünesiniz diye gerçekten size âyetleri açıkladık.” (Hadîd, 57/17).

Bilinmeyen bir şeyin sorulup araştırılarak öğrenilmesi istenmektedir:

“Eğer bilmiyorsanız, bilenlerden sorun” denmektedir.(Nahl, 16/43).

Hadislerde de ilme teşvik vardır:

“İlim talebi için yola çıkan kimse, dönünceye kadar Allah yolundadır.” (Tirmizî İlim 2, 2649; İbn Mâce, Mukaddime 17, 227).

“Kim ilim öğrenmeyi talep ederse, bu onun geçmişteki günahlarına kefaret olur.” (Tirmizî İlim 2, 2650).

“Hikmetli söz müminin yitiğidir. Onu nerede bulursa, hemen almaya en layık olandır.” (Tirmizî, İlim, 19, 2688).

“İlmin azalması, cehaletin artması” dünyanın sonu olarak belirtilmiştir. (Buhari, Kitabu’l-İlim, 71-72).

İslâm dininin uygun görmediği, varlıkların Allah’ın tasarrufundan çıkarılıp tesadüf ve sebeplere verilmesidir.

İlave bilgi için tıklayınız:

 "Sentetik Hücre" mi?

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Okunma sayısı : 100+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun