Kasti ve bilerek kendini öldüren veya bilerek büyük günah işleyen çocuğun ahiretteki durumu ne olacak?
Değerli kardeşimiz,
Böyle bir çocuk büluğ çağına girmemişse yaptığından mesul değildir. Bir işin günah olması için o işi yapan kimsenin bazı şartları taşıması gerekir.
Kişinin mükellefiyet altına girmesi ve dinî hükümlerden sorumlu tutulabilmesi için,
a. Müslüman,
b. Akıllı,
c. Büluğ / ergenlik çağına girmişolması şarttır.
Buna göre mükellefiyetin birinci şartı olarak, kişinin Müslüman olması gerekmektedir. Müslüman olmayan kimseler, Allah'a ve Peygambere îman edip İslâm dînine girmedikçe, Allah'ın ibâdetle ilgili emir ve yasaklarına muhatap değildirler.
Mükellefiyetin ikinci şartı da, âkıl olmaktır. Âkıl demek, ne yaptığını bilen, iyi ile kötüyü birbirinden ayırdedecek temyiz kabiliyetine sahip olan kimse demektir.
Mükellefiyetin son şartı da, kişinin bâliğ olması, yani, büluğa ermiş bulunmasıdır. Kız olsun, erkek olsun aklı başında bulunan bir Müslümana namazın farz olması için büluğ dediğimiz erginlik çağına ermiş olması gerekir. Genellikle erkek çocukları 12-15, kız çocukları ise 9-15 yaşlan arasında erginlik çağına girerler.
Erkek çocuğu buluğa erdiğini, ihtilam denilen rüyada iken cinsî boşalma ile; kız çocuğu ise aybaşı veya âdet denilen halin ortaya çıkmasıyla yani, rahimden kan gelmesiyle erginlik devresine girmiş olurlar. İnsanın bu devreden sonra namaz, oruç ve hac gibi ibadetleri yerine getirmesi farzdır.
Ancak namaz ve oruç gibi ibadetlerin daha önceki yaşlarda çocuğa öğretilip, alıştırılması tavsiye edilmiştir. Hayrı şerden, iyiyi kötüden ayırma yaşı olarak bilinen bu temyiz devresi hususunda çeşitli rivayetler vardır.
Mesela, bir hadis-i şerifte, kız-erkek ayırımı yapılmadan yedi yaşına gelen çocuğa namazın emredilmesi ifade edilir.(Ebû Dâvud, Salat: 25) "Çocuk sağını solunu tefrik edince namazı emredin." mealindeki haber de çocuğun belli bir anlayış seviyesine gelmesini esas almıştır. Çocuğun süt dişlerini dökmeye başlaması devresi veya yirmiye kadar sayabilmesi şartını namazı öğretme yaşı olarak ifâde edilmesi de birbirini destekleyen hususlardır.(İbni Ebî Şeybe, Musannaf, I/347)
Yani, bu devre ve yaşa gelen çocuğa namazla ilgili bilgiler verilir, namazın nasıl kılınacağı, farzları, vacipleri, sünnetleri, namazda okunacak sûre ve dualar öğretilir. Yavaş yavaş namaz kılmaya alıştırılır. On yaşını geçtikten sonra da artık namaz kılmasını temin edici tedbirler alınır, çocuğa namazın önemi anlatılır, bir yaratılış ve kulluk vazifesi olduğu açıklanır. İkna ederek, makul bir şekilde namaz kılması sağlanır. Çünkü, artık çocuk bu yaştan sonra her vakit büluğ çağına erebilir. Bu bir hazırlık devresi sayılır. Büluğ alametleri görülünce de farz olan vazifesini yapmaya devam eder.
Esas itibariyle namazın farz olması büluğ çağıyla başladığına göre, ancak ondan sonra kazaya kalan namazların kılınması farz olur. Çünkü, farz olan bir namazın edası gibi kazası da farzdır.
Kızların ilk âdeti görmeden, erkeklerin de ilk ihtilam olmadan önceki kılamadıkları namazları kaza etmesi farz olmamakla birlikte, kaza etmelerinde de bir mahzur yoktur. Kılınmasında sevap vardır.
Demek ki, bir insanın kaza borcu ancak büluğ devresinden itibaren başlar. Daha önce başlanacağına dâir söylenen sözlerin bir yeri yoktur.
Netice olarak, büluğ çağına girmiş akıllı her Müslümanın, İslam’ın emrettiği farzları yapması ve yasakladığı haramları terk etmesi gerekir. Bu şartları taşıyan biri, iyi veya kötü yaptığı her şeyin karşılığını görecektir.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Başı örtmenin hükmü nedir? Okumak, memur olmak için baş açılır mı?
- Kur'an-ı Kerim'de lanet edilen ağaç ve İsrailoğullarının azgınlığı hakkında bilgi verir misiniz?
- "Namaz Mü'min' in miracıdır." ne demektir?
- NAMAZ
- Namaz kılmayan birisi direkt cennete girebilir mi?
- Seferi olan kimse, mesbuk olarak imama uyarsa namazı nasıl tamamlar?
- Cevşenü'l-Kebir duasının kaynağı hakkında bilgi verir misiniz?
- Cemaate namaz kıldırıcak bir imamın niyetini nasıl yapması gerekir?
- Kur'anı makamla okumanın bir sakıncası var mıdır?
- Bazı kimseler dinimizde ibadetin şeklinin olmadığını, namazın da Kur'an-ı Kerim'de dua manasında kullanıldığını söylüyorlar; doğru mudur?