İyi insan, kötü insan olmak bizim elimizde mi?

Tarih: 04.03.2016 - 07:09 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Ateistler Yakın bir Allah'a inanmadığını söylüyor. Aslında daha önce çok inançlı biriyken çok sevdiği bir abisinin inanmadığını öğrenmiş. Anlattığı kişinin çok yardımsever ahlaklı iyi kalpli biri olduğunu söylüyor. Daha sonra bu kişi öldükten sonra inanmayanların sonsuza kadar cehennemde kalacağını bildiğinden, bu durumu kabullenememiş, sürekli sorgulamaya başlamış. Bunun adaletsizlik olduğunu düşünüyor ve şunu söylüyor:
- Allah her şeyi kontrol ediyor ve her şeyden haberi varsa iyi insan ya da kötü insan olmak bizim seçimimiz değil diyor. Bunun bizim için sınav olduğunu söyleyince de Allah o adama daha çok akıl verseymiş o zaman, diyor. Ben onu ikna edemiyorum ve anlatmakta yetersiz kalıyorum.
- Kalpten inanıyorum ama benim de aklımı karıştırmasını istemiyorum. Arkadaşıma nasıl yardımcı olabilirim?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bu konuyu birkaç madde halinde açıklamaya çalışacağız:

a) Cehennem azabının âdil olup olmadığını kendi daracık akıl ve duygularımızla tartamayız. Bu sebeple, her şeyden önce insana düşen görev, Allah’a ve Kur’an’a iman etmektir.

Bu kâinatın yaratıcısına iman eden, onun sonsuz ilim, kudret, hikmet, merhamet ve adaletine de iman etmek zorundadır. Zira bütün varlıklar kâinatın içindeki çok faydalı konumlarıyla Allah’ın sonsuz ilmine, kudretine ve hikmetine işaret etmektedir.

Keza bütün kâinat çapında ilmin tasdik ettiği bir dengenin varlığı sonsuz bir adaletten haber vermektedir. Ontolojik, kozmik, jeolojik, biyolojik, ekolojik dengeler bu adaletin birer yansımasıdır.

Örneğin insanın anatomisi, hücreleriyle, sinir sistemiyle, elektronik sinyalleriyle, göz-kulak, el-ayak gibi organların simetrik yapılarıyla yaratıcının her yerde dengeleri gözettiğini ve bütün işlerini adalet ölçüsüne göre yaptığını göstermektedir.

b) İslam’da -ayet ve hadislerin verdiği bilgiye göre- Allah’a karşı sorumlu olmak için üç temel husus vardır: Bunlar akıl, büluğ / erginlik ve tebliğin duyulması. Buna göre;

- Aklı olmayan/deli bir kimse, ister mümin bir ailede, ister kâfir bir çevrede yaşasın/ister mümin olsun, ister kâfir olsun asla sorumlu değildir.

- Yine, büluğ / erginlik çağına gelmemiş bir çocuk -ister Müslüman bir ailenin, ister kâfir bir ailenin çocuğu olsun- hiçbir eyleminden dolayı sorumlu tutulmaz.

- Keza, Allah mülkün yegâne sahibi olarak hiç kimseye verecek bir hesabı yoktur. Çünkü mülkün sahibi mülkünde dilediği gibi tasarruf hakkına sahiptir. Bununla beraber, Allah’ın gönderdiği vahyi ve peygamberin tebliğini duymamış hiç bir kimse yaptıklarından sorumlu değildir.

“Kim doğru yolu seçerse, kendisi için seçmiş olur; kim de doğru yoldan saparsa, kendi aleyhine sapmış olur. Hiçbir kimse başkasının günah yükünü taşımaz. Biz peygamber göndermediğimiz hiçbir halkı cezalandırmayız.” (İsra, 17/15)

mealindeki ayette bu gerçeğin altı çizilmiştir.

c) Allah Kur’an’ın pek çok ayetinde kendini “âdil” bir ilah olarak tanıtmaktadır. Bu adaletinin bir tezahürü olarak da insanları peşin suçlu veya suçsuz ilan etmemiş, onlara kitaplar ve peygamberler göndermiştir. Ve özellikle kıyamete kadar hükmü devam eden Kur’an’ın üzerine mucizelik mührünü vurmuştur.

Kırk yönden mucize olduğu ispat edilen bu Kur’an’da insanların aklına hitap edilmiştir. Aklı olmayanlar muhatap kabul edilmemiştir. Nitekim delilerin hiçbir sorumluluğu yoktur.

İşe karar veren akıldır, fakat o işi yürürlüğe koyan ise özgür iradedir. İnsanın herhangi bir iş seçiminde bu özgür iradesini ortadan kaldıran bir  olayın  varlığı o kişiyi sorumluluktan kurtaran bir faktördür. Bu sebepledir ki, İslam hukukunda “Mükreh” (iradesi dışında zorla kendisine kötü bir iş yaptırılan kimse) sorumlu olmaz. Örneğin ölüm tehdidi altında içki içse günahkâr olmaz.

- İmtihanın adil yapılması için, hem imtihanın kazanmasına, hem de kaybetmesine yardımcı olacak unsurların bulunması gerekir. Bu açıdan bakıldığı zaman, Allah  imtihana tabi tuttuğu insanlara -imtihanı kazanmaları yönünde-merhametini, yardımını esirgememiş, onlara akıl, fikir, vahiy gibi çok kuvvetli unsurlarla destek sağlamıştır.

d) Soruda yer alan “Allah her şeyi kontrol ediyor ve her şeyden haberi varsa iyi insan ya da kötü insan olmak bizim seçimimiz değil” ifadesi yanlıştır.

Doğrusu “bazı insanlar özgür iradelerini kullanarak tercihlerini dinsizlik tarafına kullanıyorlar.”

İmtihanın adil olmasının gereği olarak Allah -buna razı olmadığı halde- onların bu tercihlerine izin veriyor. Tabii ki imtihanda kazananlar yanında kazanmayanlar da olacaktır..

- Örneğin; “Ben cinleri ve insanları sırf beni tanıyıp yalnız Bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 51/56) mealindeki  ayette “bütün insanları bana kulluk etmeye zorlayacağım” demiyor. Böyle bir şey imtihan sırrına da aykırıdır.

İfade edilen husus şudur:

Allah insanları kulluk görevlerini yerine getirsinler diye yaratmıştır. Kulluk görevleri ise, Allah’ı tanımaları, ona iman etmeleri, peygamberlerine ve kitaplarına iman etmeleri ve hayatlarını bu imanın doğrultusunda sürdürmeleridir.

e) Allah kimin kulluk edip etmeyeceğini ezeli ilmiyle elbette bilir.

(Çünkü onun bilmemesini düşünmek ona cehaleti isnat etmek olur ki bu, kâinatın şahadet ettiği sonsuz ilmini inkâr etmekten kaynaklanan bir küfürdür. Allah ezeli ilmiyle geçmiş, gelecek ve hazır zamanda olan ve olacak her şeyi bilir. Allah kimin özgür iradesiyle aklını yanlış tarafta kullanacağını da bilir. Fakat Allah’ın her şeyi önceden bilmesi, insanları iş yapmaya zorlamaz. Çünkü ilim sıfatının yaptırım gücü yoktur. İlim maluma tabidir. Bir şey nasıl olacaksa Allah onu öyle bilir.)

Ancak Allah bu imtihan işini değerlendirirken ezeli ilmine göre değil, ortaya çıkan sonuçlara göre davranır. Çünkü Allah’ın  sonsuz ilmi yanında sonsuz adaleti de vardır. Adalet ise, imtihan sonucunu esas alır.

Demek ki bazı insanların iman edip kulluk görevlerini yerine getirmemeleri onların imtihana tabi tutulup kullukla görevlendirilmelerine aykırı değildir. Nitekim, başta Üniversite imtihanı olmak üzere dünyada çeşitli imtihanlar yapılır ve genellikle imtihanı kazananlar kazanmayanlara göre azınlıkta kalır. Buna rağmen kimse kalkıp da bu imtihan yanlıştır demez.

f) Dikkat edilmesi gereken bir nokta da şudur: İnsanları ilgilendiren konularda, her olayın iki yönü vardır:

Biri: Allah'ın yaratmasına bakan icat noktalarıdır. Yani hayrın da şerrin de yaratıcısı Allah'tır. Tevhit/Allah'ın birlik sıfatı bunu gerektiriyor.

Diğeri: İnsanların kesbine, kazancına bakan ve içinde yaratma işi olmayan tasarruflar, meyiller ve Allah'ın yaratmasına bir vesile hükmünde olan şeylerdir. Özgür bir iradeyle imtihanın yapılmasını sağlamak ve sonuçtan insanları sorumlu tutmak için, insana bu cüzî iradenin verilmesi şarttır ve adaletin gerçekleşmesi adına kullara verilmiştir.

g)  “İşte o gün kişi kardeşinden, annesinden ve babasından, eşinden ve evlatlarından bile kaçar.” (Abese, 80/34-36) mealindeki ayetlerde ifade edildiği üzere, hesap günü herkes yalnız kendisini kurtarmak için çaba gösterecek, şu andaki duygular altüst olacak...

Suçlu olan kimse, o günün azabından sırf kendini kurtarmak için, oğullarını/çocuklarını, eşini ve kardeşini, kendisini barındıran, yetiştiren tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak vermek ister." (Meâric, 70/11-14)

mealindeki ayetlerin verdiği haberler doğrultusunda bir ruh haleti ortaya çıkacaktır. Onun için nazlanmaya gerek yok. “Gemisini kurtaran, kaptandır.”

h) Allah’ın ibadete, tanınmaya elbette ihtiyacı yoktur. Fakat Allah, bunların olmasını istiyor. Çünkü, insanoğlunun aklına ve şuuruna çarpan öyle harika bir varlık düzeni, öyle eşsiz bir kâinat modeli, öyle yokuş-yukarı olaylar var ki, hayret etmemek, şaşkınlık göstermemek mümkün değildir.

İşte insanoğlu,  aklının sınırlarını zorlayan ve duygularını sarsan dehşet verici olaylar karşısında  kâinatın işleyişindeki kaderin hikmetli elini görüp çözümleyemediği için, korkunç bir psikolojik bunalıma giremeye mahkumdur.

Bütün bu müthiş olayların, varlıkların, durumların karşısında ancak bunların yaratıcısına ve sahibine iman ederek, onu hatırlayarak ve  onun aşkın hikmetini medh-u sena ederek ve tespih ederek ona sığınmak suretiyle ruhen teneffüs edebilir.

- Yerküresini sarsıntıdan koruyan, zeminin kalbinden çıkan dağlar ve dağların volkanik teneffüsleri olduğu gibi, insanın psikolojik zeminini sarsmaktan koruyan da, onun kalbinin zemininden çıkan, ruh ve akıl bacasından nefes almasına imkân veren, “her şeyin anahtarı yanında, her şeyin dizgini elinde”, sonsuz ilim, kudret ve adalet sahibi olan Allah’a iman etmektir.

Rabbimiz, hepimize hidayet nasip etsin, hidayette olanları da o yolda daim ve kaim eylesin. Âmin!..

İlave bilgi için tıklayınız:

Kâfirlerin ebedi cehennemde kalması nasıl adalet olur?
Kâfirlerin cehennemde yanmaları adalet midir?
Cehennem azabı, işlenen günahlara göre fazla değil mi?
Yaradan istese, herkesi dinine düşkün ya da cennet ehlinden ...
Merhamet ve cehennem, ikisi bir çelişki değil midir?
Bizim ne yapacağımız kaderimizde yazılmış ise, ne suçumuz var ...

Kader ile ilgili sesli ve görüntülü cevaplar...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun