İtikadi mezheplerde hüküm, kişinin mezhebine göre mi verilecektir?

Tarih: 31.10.2014 - 00:39 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Yani Maturidilere göre kişinin Allah'ı kendi bilmesi lazımken, Eşarilere göre kişi Allah'ı kendi bilemez. Bu konuya nasıl bakmamız gerekir?
- Eğer Maturidiler’in dediği doğruysa Allah'ı tanımayan bilmeyen bir insan Allah'a iman etmediğinden dolayı sorumludur. Eğer Eşariler’in dediği doğruysa sorumlu değildir. Bu konuda kesin bir hüküm yok mu?
- Allah-u Teala nasıl hükmeder?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Başka birçok konuda olduğu gibi, kişinin aklıyla Allah’a iman etmesinin gerekliliği konusunda da insanlar ancak kendi bildiklerini savunurlar, delillerini ortaya korlar. Ameli mezheplerde de farklı görüşler, değişik ihtilaflar vardır. Her mezhep sahibi veya mensubu kendi mezhebine göre amel etmek zorundadır.

- Bizim gibi avamın durumu hariç, gerçekte ameli veya itikadi mezhepleri kabul edenler belli bir delile dayalı olarak kabul etmişlerdir. Dinde teklif-i ma la yutak / insan gücünün üstünde bir sorumluluk olmadığına göre, herkes kendi aklınca, fikrince doğru gördüğü ile amel etmesi gerekir. Elinde delil olduğu halde bunun tersine hareket eden kimse günahkâr olur.

- İtikadi mezheplerin “akıl ile Allah’a iman etme” meselesi, İslam dinini bilmeyen, tebligatını almayan kimseler için söz konusudur. İslam dininin dairesine giren herkes Kur’an ve Sünnete göre iman etmesi gerekir.

Kitap ve sünneti anlamak için de elbette akıl gerekir. İslam’da akıl hastalarının ve çocukların sorumlu tutulmamasının manası da budur.

Bu sebeple, dinde muhatap kabul edilen herkes, dinin gereklerini -ister aklıyla idrak etsin, ister etmesin- yerine getirmek zorundadır. Taabbüdi / hikmetlerini bilemediğimiz ibadetlerin yeri budur. Bu ise aklın dindeki yerinin belirlenmesi bakımından önemlidir.

- Hiç kimse Allah’ın hangi mezhebin görüşünü doğru kabul edeceğini bilemez. Onu ancak Allah bilir.

“Ameller niyetlere göredir...” (Buhârî, Bedü’l-Vahy, 1; Müslim, İmare, 155; Ebu Davud, Talak, 11)

 hadisinde ifade edildiği üzere, insanlar gerek itikadi gerek ameli konulardaki hareket noktasındaki samimiyeti büyük öne arzeder.

Bir kimse samimi olarak Kitap ve sünnette yaptığı derin araştırmalar sonucunda “insanların kendi akıllarıyla Allah’ı bulmak zorunda olduğu”na inanırsa, bu konuda sevap kazanır ve kıyamet günü bundan dolayı ücretini alır.

 Başka bir kimse de aynı minval üzere insanların akıllarıyla Allah’ı bulmak zorunda olmadığına inanırsa onun mükâfatı vardır.

- Ancak şu noktaya dikkat etmek gerekir ki: İki farklı görüş arasında İslam inancı bakımından küfür-iman gibi bir zıtlığın olmaması esastır. Örneğin: Bir kimse bütün samimiyetiyle Kur'an’ın Allah’ın kelamı olmadığına inanırsa, bu kimse -bu samimiyetine rağmen- kıyamet günü kâfir damgası yemekten kurtulamaz. Mesela, mutezileler, birçok delile dayanarak samimi olarak kaderi ve Allah’ın sıfatlarını inkâr etmişler. Bu görüş Ehl-i sünnetin icmaına muhalif olduğu için bir dalalet / yoldan çıkmak olarak değerlendirilmiştir.

Halbuki, Ehl-i sünnetin itikadi ve ameli mezhepleri arasındaki ihtilaflar bu riski taşımadığı için “her müctehit sevap kazanır: İçtihadında hata eden bir, isabet eden ise iki sevap kazanır.” düsturu söz konusu olmuştur.

Bizim konumuz böyle bir risk taşımamaktadır. İnsanların aklıyla Allah’a iman etmesinin gerekli olup olmaması, iman-küfür gibi zıt bir konu değildir. Aksine her biri kitap ve sünnetten de deliller getirerek bu sonuca varmıştır.

Bu sebeple her iki tarafın da bir hakkı ortaya koymak için yaptığı bir içtihat söz konusudur. Kimin hatalı, kimin isabetli olduğunu Allah bilir. Fakat onlar, hatalı veya isabetli içtihatlarının sevabını kazanmışlardır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun