İmanın sevkiyle hayır kazanamamış kimdir?

Tarih: 04.05.2016 - 07:51 | Güncelleme:

Soru Detayı
[Müslim, İman 248, (157)] hadisinde geçen "İmanın sevkiyle hayır kazanamamış" kimdir?
Cevap

Değerli kardeşimiz,

İlgili hadisin meali şöyledir:

“Güneş battığı yerden doğmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Güneş battığı yerden doğduğu zaman bütün insanlar toptan iman edecek, fakat artık o gün: daha evvelden iman etmeyen yahut imanında bir hayır kazanmayan hiçbir kimseye (o günkü) imanı fayda vermeyecektir.” (Müslim, İman 248)

Bu hadiste, Kıyametin en son alameti olan “Güneşin batıdan doğması ile artık, imanın veya tövbenin kabul edilmeyeceği haber veriliyor.

Nitekim,

 "Bir kul can çekişmeye başlamadığı sürece, Allah Teâlâ onun tövbesini kabul eder." (Tirmizî, Daavât 98)

hadisiyle, canı boğaza gelen bir kimseye ahiret hayatı gösterildiği için, artık o kimsenin imanı nasıl kabul edilmez ise, güneşin batıdan doğduğunu görenlerin imanı ve tövbesi de kabul edilmez.

Hadiste geçen bu ifade,

 "Rabbinin bazı alâmetleri geldiği gün, önceden inanmayan veya imanıyla bir hayır kazanmayan kimseye, artık imanı fayda vermez." (En`am, 6/158)

mealindeki ayette de geçmektedir.

Demek ki, gerek tam can çıkarken ahiret hayatının gözle görülmesinden, gerekse kıyametin son işareti olan güneşin batından doğmasından sonra iman etmek fayda vermediği gibi, korkunç gerçeği artık iyice anlayan ve gözleriyle gören günahkâr müminlerin yaptıklarına pişman olarak tövbe ve istiğfar etmeye kalkmaları da bir fayda getirmez. Çünkü ina­nılması istenilen şeyler olduğu gibi ortaya çıkmış artık güzleriyle de görmüşlerdir. Bir şeye gözü ile gördükten sonra inanmaya ise iman denilmez. O hâlde, günahkâr müminlerin böyle bir zamanda yapacakları tövbe de geçersiz olacaktır.

Buna göre, önemli olan, her şeyi zamanında yapmaktır. Bir gün kıyametin kopacağını, ahiret hayatının başlayacağını ve insanların dünyada yaptıklarından dolayı orada hesaba çekileceklerini, daha hayat devam ederken anlamalı, kötü davranışlarını bırakmalı ve kendisine çekidüzen vermelidir.

Şu hâlde tövbe etmeyi geciktirmemeli, "daha sonra yaparım" diye düşünmemelidir. Çünkü ölümün bizi ne zaman yakalayacağı belli değildir. Ecelin kollarına düştükten, gerçekleri bütün açıklığı ile gördükten sonra tövbe etmenin faydası yoktur.

Bu gerçek bir ayette şöyle dile getirilmektedir:

“Kötülük işlemeye devam eden, ölüm gelip çatınca da "Artık tövbe ettim" diyen kimseler ile kâfir olarak ölenlerin tövbesi geçersizdir.” (Nisa, 4/18)

Demek ki yakayı ecele kaptırdıktan sonra tövbe etmenin faydası yoktur.

Eli ayağı tutarken zekatını vermeyen, fakat öleceği kesinleşince:

Rabbim! Ne olur, ölümümü biraz geciktirsen de sadaka verip iyilik edenlerden olsam.(Münafikun, 63/10)

diyen kimsenin de aynı şekilde sözüne değer verilmeyeceği ayette belirtilmektedir.

Zira değişmeyen bir gerçek vardır: Can boğaza gelip ya da kıyametin en son işareti olan güneşin batıdan doğup ahiret yolu bütün açıklığıyla görününce pişmanlık duymanın ve tövbe kapısı kapandıktan sonra tövbe etmeye kalkmanın hiçbir değeri yoktur.

Özetle:

- İnsan her fırsatta tövbe etmeli, Allah’ın kendisine lütfettiği “hatayı düzeltme yeteneği”ni göstermelidir.

- Allah, kulunun; kâfir ise her türlü inkârından, mümin ise her türlü günahından yapacağı tövbesini, can boğaza gelinceye veya kıyametin en son işareti olan güneşin batından doğmasına kadar kabul eder.

- İnsan ileride "nasıl olsa tövbe ederim" diye düşünmemeli, aklı ve şuuru yerinde iken, kâfir ise inkârından, mümin ise günahlarından tövbe etmeye bakmalıdır.

- Tövbe etmede asla tembel olmamalıdır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun