İmadüddin Nesimi'nin İslam inancına aykırı fikirleri var mı?

Tarih: 07.12.2019 - 08:35 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

1339-1344 yılları arasında Bağdat'ın Nesim kasabasında doğduğu; idamının da 1417 veya 1419 yılında olduğu tahmin edilmektedir.

Şairin fikrî bakımdan en önemli özelliği Hurûfî düşüncesidir. Henüz Bedreddin eş-Şiblî’ye bağlı bir derviş iken Hurûfîliğin kurucusu Fazlullah-ı Hurûfî’ye intisap etmesi ve onun önde gelen halifesi konumuna gelmesi kendisini koyu bir Hurûfî şairi yapmıştır.

Fazlullah’ın Timur tarafından idam edilmesinin ardından Azerbaycan’dan ayrılıp Türkçe şiirleriyle tanındığı Anadolu’ya gelen Nesîmî’nin I. Murad devrinde Bursa’ya ulaştığı ve burada iyi karşılanmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca Hacı Bayrâm-ı Velî ile görüşmek için Ankara’ya gitmiş, Hurûfîlik’le ilgili fikirleri sebebiyle huzura kabul edilmemiştir.

Anadolu’da fikirlerini yayacak ortam bulamayan Nesîmî o tarihte Hurûfîlerin Suriye’deki en önemli merkezi olan Halep’e gider. İbn Hacer el-Askalânî, onun burada Hurûfî şeyhi olarak faaliyette bulunduğunu ve bağlılarının çoğaldığını belirtir.

Allah’ın ilkin Âdem’de, daha sonra genel olarak insanda, özel olarak da Fazlullah’ta tecelli ettiği düşüncesi, insan sûretinin ve organlarının kutsal ve sırlı olarak kabul edilmesi, hat ve nokta motifleri, sayıların kutsallığı şairde en sık rastlanan görüşlerdir.

Nesîmî’nin bir başka yönü de vahdet-i vücûdcu görüşleridir. Muhyiddin İbnü’l-Arabî tarafından sistemleştirilen bu telakkiyi Nesîmî Hurûfî düşüncelerle yoğurarak zengin bir içerikle ortaya koymuştur. Daha ilk mesnevisinde âşıkla mâşukun, secde edenle edilenin bir olduğunu,

“Küllî yer ile gök Hak oldu mutlak / Söyler def ü ceng ü ney enelhak.” beytiyle ifade etmiş (Divan, s. 53),

“Ey Nesîmî, Hak Teâlâ sendedir / Hem sıfâtı dilde zâtı candadır.” (Divan, s. 66) beytiyle de ilâhî zâtın kendi varlığıyla birleştiğini ileri sürmüştür.

Ayrıca “yaratan, hayat veren, her şeye sahip olan” (Divan, s. 88) gibi Allah’a ait sıfatlarla kendini nitelemiştir.

Dinin emirlerine aldırmayan bir Bâtınî-ibâhî gibi görünen Nesîmî’nin mensup olduğu Hurûfîlik, Bâtınîliğin alt kollarından birini oluşturur.

Nesîmî, İslâm’ın bazı inançlarını ve temel ibadetlerini hiçbir dil ve yorum kuralını dikkate almaksızın te’vil etmiştir. Meselâ Kur'an-ı Kerîm, onun şiirlerinde insanlara doğru yolu gösteren bir hidayet kitabı olmaktan çıkıp Hurûfîlik anlayışını temellendiren şifrelere dayalı bir kitap haline gelmiştir.

Kuran’ın nazmına hâkim olduğu görülen, şiirlerinin büyük çoğunluğunda ayetlere yer veren ve bu sebeple “Bâtınî Kur'an şairi” olarak da anılan Nesîmî’nin bütün yorumları ayetleri dil, mantık ve tefsir metodolojisinden ayrı Hurûfîlik istikametine çevirmesinden ibarettir.

Temel ibadetleri de aynı bakışla değerlendiren Nesîmî namaz, oruç, hac ve zekât gibi ibadetlerin gerçek mahiyetlerinin medresede okutulan ilimlerle öğrenilemeyeceğini, bunların bâtınî hedefler amaçladığını söylemiştir.

Birçok şiirinde başta Hz. Ali olmak üzere imamları öven Nesîmî, bazen vahdet-i vücûd anlayışının bir yansıması olarak Hz. Ali’ye ulûhiyet atfeden deyişlere de yer vermiş, bir şiirinde onu rahmân, rahîm, evvel, âhir, ahad, samed gibi Allah’a ait sıfatlarla nitelemiştir.

Nesîmî şairlik gücünü fikirlerini yaymak için kullanmıştır. Halep uleması, burada açıkladığımız düşüncelerini, ayrıca; onun uluhiyet iddia ettiğini, görüşlerinin İslam’a aykırı olduğunu ileri sürerek öldürülmesi için fetva verdi. Bu fetva, Memlük Sultanı el-Melikü’l-Müeyyed Şeyh el-Mahmûdî’nin onayını alan saltanat naibi Emîr Yeşbek tarafından boynu vurulup derisi yüzülmek suretiyle uygulandı.

Nesimi, şeriat ile tarikat arasında dengeyi kuramamış, söyledikleri, zahir şeriata göre suç teşkil eden ifadelerdir. (bk. Diyanet İslam Ansiklopedisi, Nesimi md.)

Bu hususta Said Nursî’nin şu değerlendirmesi de dikkate değerdir:

“Bir hadîs-i şerifte vârid olmuş ki: (اِنَّ اللهَ خَلَقَ اْلاِنْسَانَ عَلٰى صُورَةِ الرَّحْمٰنِ) Bu hadîs-i şerîfi, bir kısım ehl-i tarîkat, akâid-i imâniyeye münâsip düşmeyen acîb bir tarzda tefsir etmişler. Hattâ onlardan bir kısım ehl-i aşk, insanın sîmâ-i mânevîsine bir sûret-i Rahmân nazarıyla bakmışlar. Ehl-i tarîkatin ekserinde sekir ve ehl-i aşkın çoğunda istiğrak ve iltibas olduğundan, hakikate muhâlif telâkkîlerinde belki mâzurdurlar."

"Fakat, aklı başında olanlar, fikren, onların esas-ı akâide münâfi olan mânâlarını kabul edemez. Etse, hatâ eder.” (Nursî, Sözler, İstanbul, Envar Neşriyat, s. 13)

İlave bilgi için tıklayınız:

Nesimi'nin idam edilmesi ve derisinin yüzülmesi caiz mi?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun