İlim ve kudret daireleri hakkında bilgi verir misiniz?
Değerli kardeşimiz,
ALLAH’IN (cc) kudreti de ilmi de ezelî ve ebedî... O hâlde, "daire-i ilim ve daire-i kudret"i nasıl anlamamız gerekiyor?
Daire-i ilim denilince akla hemen gelen mânâ şudur:
Bu varlık âlemi, güneşleri ve yıldızlarıyla, hayvanları ve insanlarıyla, cinleri ve melekleriyle henüz yaratılmamışken bütün bunların mahiyetleri Allah’ın (cc) ezelî ilminde mevcuttu. İşte, daire-i ilim bu "mahiyetler âlemi"dir. Bunlar, yaratılmaları dilendiğinde, ilâhî kudretle varlık sahasına çıkarılırlar. İşte, varlık âleminde boy gösteren bütün bu hakikatler âlemine de "daire-i kudret" deniliyor. Şu ifadelerde, "daire-i ilim ve kudrete" yeni bir mânâ verildiğini görüyoruz:
Buna göre, "daire-i ilim" gayb âlemi, "daire-i kudret" ise şehadet âlemi oluyor. Şu anda yağan yağmurlar, konuşan insanlar, ötüşen kuşlar,.., şehadet âlemindedirler ve daire-i kudrettedirler. İlâhî kudretle var olmuşlar ve vazifelerini ifa etmekteler. Kâinatın ilk tohumunun atıldığı andan, ta kıyamete, ta ahirete kadar yaratılacak bütün varlıklar ise şu anda gayb âlemindeler ve daire-i ilimde bulunuyorlar. Şu kudret dairesindeki eşya, vazifelerinin tamamlanmasıyla bu dünyadan göç ettiklerinde yine gayb âlemine göçmüş olacaklar. Yirminci Mektubun “İkinci Mebhas”ında şu harika çağlayanla karşılaşırız:
"Eşya zeval ve ademe gitmiyor, belki daire-i kudretten daire-i ilme geçiyor; âlem-i şehadetten, âlem-i gayba gidiyor; âlem-i tagayyür ve fenadan, âlem-i nura, bekaya müteveccih oluyor." (Nursi, B.S. Mektûbat. Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları-605, 2. Baskı, Ankara, 2016, s. 295-296.)
"Şu mevcudat, irade-i ilâhîye ile seyyaledir. Şu kâinat, emr-i Rabbanî ile seyyaredir. Şu mahlukat, izn-i ilâhî ile, zaman nehrinde mütemadiyen akıyor.. âlem-i gaybdan gönderiliyor, âlem-i şehadette vücud-u zahirî giydiriliyor, sonra âlem-i gayba muntazaman yağıyor, iniyor. Ve emr-i Rabbanî ile, mütemadiyen istikbalden gelip, hâle uğrayarak teneffüs eder, maziye dökülür." (Nursi, B.S. Mektûbat. s. 304.)
Zaman nehrinde akan bütün varlıkların şu görünen kısmı kudret dairesini, görünmeyen yani gayb âlemindeki bölümü ise ilim dairesini temsil eder. İlim ve hikmetin birbiriyle kaynaştığı bu harika tespitte, sadece canlıların değil, bütün mevcudatın zaman nehrinde aktığı, insanların ölüme, kâinatın da kıyamete doğru büyük bir süratle yol aldığı aklımıza işlenir ve hayalimizde canlandırılır. Bu akışın ve bu değişmenin en geniş dairesi ise, şu cümlelerle tefekkürümüze sunulur:
"En büyük daire olan zerrat âlemini bir tarla yapıp, her zaman kâinat kadar mahsulâtı; kudretiyle, hikmetiyle onda eker, biçer, kaldırır. Âlem-i şehadetten âlem-i gayba, daire-i kudretten daire-i ilme gönderir." (Nursi, B.S. Mektûbat. s. 295.)
Kâinatta mevcut bütün atomlar bir tarlaya benzetilirse, bunların bir an önceki ve sonraki hâlleri ayrı birer tarla görünümündedir. Her an şu kâinattan yine kâinat kadar bir mahsulât alınıyor. Bu onların birbirini takip etmesiyle başaklar oluşturuluyor ve büyütülüyor, insanlar doğup olgunlaştırılıyor, saçlar uzatılıyor ve ağarıyor, mevsimler değiştiriliyor, asırlar birbirini takip ediyor. Bütün bunlar, en geniş daire olan zerrat tarlasındaki faaliyetten haber veriyorlar. İşte böylece, zerreler âlemi, her an, kudret dairesinden ilim dairesine, yani şehadet âleminden gayb âlemine ayrı bir kâinat gönderiliyor.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- "Her şey zıddıyla bilinir." cümlesine binaen; yokluğu tatmamış olan bizler, varlığın kıymetini nasıl anlayabiliriz?
- "Eşya zeval ve ademe gitmiyor, belki daire-i kudretten daire-i ilme geçiyor; âlem-i şehadetten, âlem-i gayba gidiyor; âlem-i tağayyür ve fenadan, âlem-i nura, bekaya müteveccih oluyor." cümlesini izah eder misiniz?
- "Şimdi iki levha, iki daire görünüyor: Biri, gayet muhteşem, muntazam bir daire-i Rubûbiyet ve gayet musannâ, murassâ bir..." Bu paragrafın izahını yapar mısınız?
- DAİRE-İ İLİM
- "Geçmiş ve gelecek mahlûkatın hayat-ı mâneviyeleri hükmünde olan intizam ve nizam ve mâlûmiyet ve meşhudiyet ve taayyün ve evâmir-i tekviniyeyi imtisâle müheyyâ bir vaziyette bulunmalarını sırr-ı hayat iktizâ ediyor." cümlesini izah eder misiniz?
- "İ’lem Eyyühe’l-Azîz! Dünyada görülen bilhassa nebatî ve hayvanî hayatlarda müşahede edilen ademler, idamlar, tebeddül ve teceddüd-ü emsalden ibârettir. İmânlı olan kimselere göre zeval ve firakın acısı değil..." İzah eder misiniz?
- "Bir dane çürümekle ölür, yüz daneyi camî bir sümbülü yerinde bırakır." Bu cümleyi, fena ve zeval ve ademin "başka vücutların unvanları" olduğu konusu ile birlikte açar mısınız?
- "Evet, görüyoruz ki, herhangi muvazzaf bulunan bir şey, vazifesinden terhis edilmekle daire-i vücuttan çıkarsa, Fâtır-ı Hakîm onun çok suretlerini levh-i mahfuzlarda tesbit eder. Ve tarih-i hayatını, tohumunda ve neticesinde nakşeder.." İzah eder misiniz?
- Şu an harici bir vücudumuz var, ama yaratılmadan önce sadece ilmi vücudumuz vardı. Yani yaratıldıktan sonra esmaya daha fazla mazhar oluyoruz. İlmilik nasıl asıl oluyor?
- Her şey, yaratılmadan önce Allah'ın ilminde var mıdır?