Ezbere Arapça olarak okuduğumuz duaların Türkçe karşılıklarını bilmiyoruz. Bu durumda dualarımız ve namazlarımız kabul olur mu?
Değerli kardeşimiz,
Allah yolunda yapılan en küçük bir iş ve amel bile neticesiz kalmaz. Hele Kur’an okumak gibi kainatın en büyük bir hadisesi hiç sevapsız kalmayacaktır. Kur’an'ın yüzüne bakmak bile sevap olursa Kur’an'ın anlamını veren bir kitabı okumak elbette sevabı vardır.
Fakat Kur’an'ı aslından okumak ile mealinden okumak arasında fark vardır. Esas olan Kur’an okumayı aslından öğrenmek ve manasını anlamak için de mealden okumaktır. Ancak hiçbir Kur’an meali aslının yerini tutmayacağından namazda Kur’an yerine okunmaz. Namazımızda mutlaka Kur’an-ı Kerimi aslından okumalıyız. Allah kelamı olan Arapça olandır. Bunun yeri ve sevabı ayrıdır. Her harfine kat kat sevap verilir.
İlk bakışta müminin, kendi diliyle Rabbine kulluk etmesi akla, daha doğrusu hisse daha uygun gibi geliyor. Fakat mesele incelendiğinde, farklı boyutlara varılıyor:
Her şeyden önce dua ile namaz arasında açık bir ayırım yapmak gerekir. Namaz dışındaki duada bir mümin ihtiyaçlarını ve dileklerini Rabbine istediği dilde bildirir. Bu şahsi bir meseledir ve kulun, Halık'ına kendi ihtiyaçlarını ve arzularını doğrudan doğruya, vasıtasız olarak arz etmesiyle ilgilidir. Duada her insan kendi lisanıyla Rabbine iltica edebilir.
Namaz ise bundan çok farklıdır. Namazda hangi dilden ve ırktan olursa olsun, bütün Müslümanların bir tek vücut olarak birleşmeleri ve Allah’a topluca ibadet etmeleri söz konusudur. Bu ibadette gönüller gibi dillerin de birlik arz etmesi gerekir. Kaldı ki, ibadetler Allah nasıl emretmişse ve Allah Resulü (asm.) nasıl tarif etmişse öyle yapılacaktır.
Örneğin bir çekirdeğin aslını bozarak parçalara ayırsak, sonra da toprağa eksek ağaç olamayacaktır. Çünkü özellikleri kaybolmuştur. Bunun gibi Kur'an ayetleri, kelimeleri ve harfleri birer çekirdek gibidir. Başka dillere çevrilince özelliğini kaybedeceği için Kur'an olmayacaktır.
“Manasını anlamıyoruz” düşüncesine gelince, ister aslıyla isterse mealleriyle Kur'an'ın manasını anlamak ve onun hükümleriyle yaşamak, her Müslümanın görevidir. Zaten Kur'an anlaşılmak ve yaşanmak için gönderilmiştir. İngilizce bir kitabı bile anlamak için İngilizce öğrenen bir Müslümanın, Kur'an'ı anlamak için neden Arapça öğrenmediğini de bir düşünmek gerekir.
Ayrıca biz anlamasak da onun bize faydası vardır. Örneğin, dili tad alma özelliğini kaybetmiş bir insan yediği yemek ve gıdalardan faydalanamayacak mıdır? Dili tad almasa da yediği gıdalar gerekli organlarına gidecektir. Kur'an okumak da bunun gibidir. Aklı Kur'an'ın manasını anlamayan bir insan, onu ruhunun midesine atınca aklı anlamasa da ruhunun diğer özellikleri onun manalarını alacaktır.
Diğer taraftan Allah Kur'an'ın her harfine en az on sevap vereceğini söylüyor. Meallerin mutlaka faydası var, ama Kur'an yerine geçmeyeceği için, Kur'an'ın her harfinden alınan sevabını da alamayacaktır.
İslamiyet herhangi bir bölgenin, ırkın veya milletin dini olsaydı, hiç şüphesiz sadece bu bölgenin, bu ırkın veya bu milletin dili kullanılabilirdi. Fakat, dünyanın bütün noktalarında oturan, farklı ırklardan olup farklı dilleri konuşan müminler mevcuttur. Bunların tümünün birlikte namaz kılabilmeleri, aynı sureleri aynı dilden okumaları için tümünün aynı ibadet dilinde birleşmeleri gerekir.
Beynelmilel kongre ve toplantılarda da herkes kendi diliyle değil, umumun bildiği beynelmilel bir dille konuşmuyorlar mı?
Meselenin diğer bir cephesi de şudur: Hiçbir tercüme, asla orijinalinin yerini tutamaz. Kur’an, Allah kelamıdır ve Arapça nazil olmuştur. Allah’ın kudret sıfatından gelen şu varlıklar taklit edilemediği gibi, onun kelam sıfatından gelen Kur’an da taklit edilemez. Ve Kur’an'ın tercümesine Kur’an denmez. Kur’an'ın bir harfine en az on sevap verilmesi, Allah kelamını tekrar etmenin karşılığında kullara bir İlâhî ihsandır. Tercüme, Allah kelamı olmadığından bu mana orada kaybolur. İnsan, Kur’an mealini okumakla, Kur’an okumanın değil, ilim noktasında bir şeyler öğrenmenin sevabını alır.
Şu da var ki, namazda geçen kelimelerin bir kısmı konuşma dilimize geçmiştir. Allahu Ekber, hamd, tesbih, Rabbül alemin, Ehad, Samed’in ne demek olduğunu çoğu Müslüman bilmektedir.
Dünya işlerimiz için enflasyon, deflasyon, kur, ekonomi, döviz gibi nice yabancı kelimeleri ezberlediğimiz halde; ibadet için gerekli, az sayıda kelimeyi öğrenmemekte bilmem mazur sayılabilir miyiz?
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- İbadetlerimizi niçin Arapça yapıyoruz; Türkçe olarak yapsak olmaz mı?
- Kur'an-ı Kerim'i Türkçe mealinden okuduğumuzda da Arapça okuduğumuzdaki sevabı alıyor muyuz? Kur'an'ı okumaktaki amacımız anlamak ve öğrenmek değil mi?
- Kur'an-ı Kerim'in meali aslını tutar mı? Meal okuduğumuz zaman Kur'an okumuş sayılır mıyız, sevabı aynı yazılır mı?
- Secde ayetinin mealini okumakla da tilavet secdesi yapmak gerekir mi?
- Kur'an mealini dinlemenin sevabı olur mu? Abdestsiz Kur'an meali dinleyebilir miyiz?
- Neden Kur'an dili Arapça'dır?
- Kuran-ı Kerim'i Arapçasından okumak mı yoksa mealinden okumak mı daha iyidir?
- Kur'an-ı Kerim mealleri aslı gibi olur mu? Kur'an-ı Kerim'e abdestsiz el sürebilir miyiz?..
- Bilgisayardan dinleyerek Kuran hatmi olur mu?
- Mealini okuyarak anlayabildiğimiz net olan ayetlerle amel edebilir miyiz? Acaba her ayet müteşabih midir?..
Yorumlar
Yanıtınız çok çok güzel. Allah sizden razı olsun
Sağolun.