Dinler birbirlerinin kopyası mıdır?

Tarih: 11.01.2016 - 08:18 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Dindarlar, dinlerin benzerliklerini, dinin ana kaynağının aynı olmasına bağlarlar. Oysa;
1. Birbirlerinin kopyasıdırlar.
2. Arızalı beyinler, benzer sanrılar görüyorlar. Biyolojik beynin arızaları da benzer.
3. Yeni çıkan dinler, öncekini tanır/hükmünün değiştiğini söyler. İsa, Musa'yı tanıdı, Muhammed İsa ve Musa'yı tanıdı, Bahaullah hepsini tanıdı.
4. Hazırda zaten uyutulmuş bir kitle var (yani daha önceden başka dine iman edenler), kim kaçırmak ister, o kitleyi..

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Cevap 1:

Semavi dinlerin kaynağı bir olduğu için, özellikle iman esaslarında benzerlik ve birliğin olması, bu dinlerin doğruluğunu göstermektedir.

Mesela bütün hak dinlerde “la ilahe illallah=Allah’tan başka ilah yoktur” hakikatinin ilan edilmesi, tevhid inancının tartışmasız bir gerçek olduğunun göstergesidir. Zira, binler sene içerisinde farklı zaman dilimlerinde ortaya çıkan hak dinlerin aynı noktaya parmak basması bu işin kaynağının gerçekliğine büyük bir kanıttır.

- Birbirlerini görmeyen bu dinlerin sahibi olan peygamberlerin bu görüşlerini daha önceki peygamberlerden kopya ettiklerini düşünmek, beşer aklını hafife almak demektir.

Özellikle okuma-yazması olmadığı herkes tarafından kabul edilen, Kur’an’da bu husus açıkça vurgulandığı halde, tarihin şahadetiyle muarızlarından hiç kimsenin buna karşı çıkmadığı bilinen ve çocukluğundan beri bulunduğu çevre halkı tarafından -asla yalana tenezzül etmeyen, en güvenilir bir kimse olduğunu unvanı olarak- kendisine “Muhammedu’l-emin” unvanı verilen Hz. Muhammed (asm)’in elindeki vahyin/Kur’an’ın eski kitaplardan kopya olduğunu iddia eden kimsenin -şayet akli muhakemesi yerindeyse- dinsizliğin verdiği ön yargı fanatizminin esir aldığı bir “zavallı” damgasını yemekten kurtulamayacaktır.

- Kur’an’ın daha önceki kitaplardan naklettiği bazı gerçekleri açıkça ifade etmesi, “kopyacılık” iddiasının bir safsata olduğunun açık göstergesidir. Çünkü, dürüstlüğüyle meşhur olmuş Hz. Muhammed (asm) kendisinden çok emindir. Allah’tan geldiğine inandığı eski kitapların ve suhufların, Allah’ın kitabı Kur’an’da referans verilmekten asla rahatsız olmaz.

Buna mukabil, yeri geldiğinde Tevrat’a bağlı din adamlarına -Kur’an lisanıyla- meydan okuyor ve “...eğer doğru isenin Tevrat’ı getirip okuyun bakalım!” (Al-i İmran, 3/93) demekten çekinmiyor. Bu cesur tavır, “kopyacılık” iddiasının açık bir yalan olduğunu göstermektedir.

Cevap 2:

“Arızalı beyinler, benzer sanrılar görüyorlar. Biyolojik beynin arızaları da benzer.” şeklindeki ifade, yazarın aleyhinedir. Şecaat arz ederken iki-üç yönden hezimete sürüklenmiştir:

Birincisi: “Arızalı beyinler, benzer sanrılar görüyorlar.” yargısı, tam da yazarın hayatında tecrübe ettiği, bizzat yaşadığı bir hükümdür.

İkincisi: Yazarın bu benzerliklere vurgu yapması, yalnız bugün bile iki milyara yakın Müslüman insanın beyin arızalısı olduğunu söylemek için ise, özellikle diğer din mensupları da buna dahil olduğuna göre, insanlık camiasının yaklaşık % 70-80’inin deli olması gerekir.

Bu kadar kocaman bir yalana cesaret eden kimsenin ne olabileceğine doktorlar karar vermelidir.

Üçüncüsü: Eğer bu benzetme ile vahiy kitaplarının birer kopya oldukları kastedilmişse, bu düşünce zifiri cehalet kılığına bürünmüş dinsizlik sara nöbetinin dışa vurmasıdır. Çünkü, insanlardaki arızalı beyin benzerliği varsa, sağlıklı beyinlerin benzerliği de vardır. Kalplerin de dahil olduğu insan organlarının birbirine nakledilebilmesi, bu benzerliğin açık göstergesidir.

Şu halde, bu adamın iddiasına göre, milyarlarca insanların bütün organları -benzer olduklarından- birbirinin kopyasıdır.

Biz de deriz ki, bu iddia sahibi, insanların organlarının birer kopya olduğunu ispat ederse, bu takdirde semavi kitapların da birer kopya olduklarına dair iddiasında bir arpa boyu kadar da olsa “evhamdan kaynaklanan” bir haklılık ihtimali olabilir.

Eğer bunu ispat etmezse, bu takdirde bütün insanların sayısı kadar/hatta organlarının sayısı kadar “yalancı-müfteri” damgasını yemekten kurtulamaz.

Cevap 3:

Semavi olan dinlerin birbirini tanıması, onların hak din olduklarının göstergesidir. Çünkü, farklı zaman diliminde gelen bu dinlerin birbirlerini desteklemesi, onların aynı kaynaktan beslendiğini gösterir.

Nitekim, değişik hayali kaynaklardan beslenen beşeri dinlerin birbirini desteklediğini kimse iddia edemez.

Cevap 4:

“Hazırda zaten uyutulmuş bir kitle var (yani daha önceden başka dine iman edenler), kim kaçırmak ister, o kitleyi...” ifadesi, ateistlerin yalancılıkta sınır tanımadığını, diğer bir ifadeyle “tanrı tanımazlık”, “iftirada sınır tanımazlık” anlamına geldiğini göstermektedir. Çünkü;

a) İslam dininin ilk müminleri olanlar, çoğunlukla, hiçbir dine bağlı olmayan puta tapan müşrikler idi. Demek ki (yani daha önceden başka dine iman edenler...), ifadesi yalanın ötesinde bir zırvanın zirvesini göstermektedir.

b) “Hazırda uyutulmuş bir kitlenin var olduğu” doğrudur. Fakat bu kitle dindar kesim değil, dinsiz kesimdir. Bunun en büyük delili, ateist rejimlerin yıkılmasından sonra insanların hızla dindarlığa dönmesidir.

Bunun manası şudur:

“Materyalist felsefe ile uyutulmuş ateist kitle, materyalist düşünce afyonundan kurtulur kurtulmaz, kendine geliyor, aklını başına alıyor, gerçekleri görüyor ve bir dine, özellikle de en son hak din olan İslam dinine intisap ediyor.”  

Bir gün, bu iddia sahibi de ateizm afyonundan paçayı kurtarıp, aklını başına devşirir,  “modern bilimin evrenin sonradan yaratıldığını kabul ettiğini, sonradan var olan her şeyin mutlaka bir var edeni olduğunu, bir iğnenin bile ustasız olmadığını, olamayacağını, bir tek harf bile yazarsız yazılamayacağını” düşünüp de kelime-i şahadet getirip Müslüman olabilir. Biz de onu bütün benliğimizle alkışlayacağız...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun