Cennete girene, gökler ve yer kadar yer mi verilecek?

Tarih: 04.11.2015 - 07:46 | Güncelleme:

Soru Detayı

- İbnü Abbas ve Said b. Cübeyr ve cumhûr (çoğunluk) demişlerdir ki:
"Gökler ve yer, kumaş gibi yayılıp birbirine ulanınca cennetin enine bir ölçü olur. Uzunluğunu ise Allah'tan başka kimse bilmez."
- Bu görüşe göre cennet, semalardan daha büyük demektir. Bazı nebevî hadislerde de cennet, Arş-ı âzam (büyük Arş)ın altında ve semaların üstünde bulunduğu şeklinde varid olmuştur. Bunun için "bir kişiye düşen cennet" diye de açıklanmıştır. Bu ayet tefsirinde “Bunun için "bir kişiye düşen cennet" diye de açıklanmıştır.” açıklaması geçiyor, bunu anlayamadım açıklar mısınız?
- Yani cennete giren bir kişiye, “Gökler ve yer, kumaş gibi yayılıp birbirine ulanınca cennetin enine bir ölçü olur. Uzunluğunu ise Allah'tan başka kimse bilmez.” bu kadar Cennet mi verilecektir ve bura da geçen gökler ve yer yedi kat gökler ve yedi kat yerler midir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Kur’an’da cennetin genişliği şöyle ifade edilmiştir:

“Rabbinizin bağışlamasına ve genişliği göklerle yer kadar olan ve müttakiler için hazırlanmış bir cennete doğru yarışırcasına koşuşun!” (Al-i İmran, 3/133)

- Soruda yer alan “Gökler ve yer, kumaş gibi yayılıp birbirine ulanınca cennetin enine bir ölçü olur...” şeklinde yorum, bu ayetin bir nevi tefsiri hükmündedir. Çünkü ayette cennetin eninden/genişliğinden söz edilmiş fakat boyundan bahsedilmemiştir.

- Ayetten bu genişlikteki cennetin herkes için geçerli olduğunu göstermektedir. Çünkü ayetin başında yer alan “Rabbinizin bağışlamasına…” ifadesi, bir çoğul olmakla beraber, yarışma gruplar arasında değil, fertler arasında olur. Bu sebeple, -kanaatimize göre- buradaki yarış fertlere yöneliktir ve “Yani cennete giren bir kişiye, “Gökler ve yer, kumaş gibi yayılıp birbirine ulanınca cennetin enine bir ölçü olur. Uzunluğunu ise Allah'tan başka kimse bilmez.” yorumu da doğrudur.

“Bu kadar geniş bir yerin insanlara ne yararı var?” şeklinde akla gelen bir sorunun cevabını Bediüzzaman Hazretlerinden dinleyelim. Onun açıklamaları sorumuza da bir cevap teşkil edecektir:

"Sual: Ehâdis-i şerifede denilmiştir ki: 'Bazı ehl-i cennete dünya kadar bir yer veriliyor; yüz binler kasır, yüz binler huri ihsan ediliyor.' Bir tek adama bu kadar şeylerin ne lüzumu var, ne ihtiyacı var, nasıl olabilir ve ne demektir?"

"Elcevap: Eğer insan yalnız câmid bir vücut olsaydı veyahut yalnız mideden ibaret nebatî bir mahlûk olsaydı veyahut yalnız mukayyet, ağır ve muvakkat ve basit bir zât-ı cismaniye ve bir cism-i hayvanîden ibaret olsaydı, öyle çok kasırlara, çok hurilere lâyık ve mâlik olmazdı. Fakat insan öyle câmi bir mucize-i kudrettir ki, hattâ şu dünya-yı fânide, şu kısa bir ömürde, şu inkişaf etmemiş bazı letâifinin ihtiyacı cihetiyle, bütün dünyanın saltanatı, serveti ve lezâizi verilse, belki hırsı tok olmayacaktır."

"Halbuki, ebedî bir dâr-ı saadette, nihayetsiz istidada mâlik, nihayetsiz ihtiyaçlar lisanıyla, nihayetsiz arzular eliyle, nihayetsiz bir rahmetin kapısını çalan bir insan, elbette ehâdiste beyan olunan ihsânât-ı İlâhiyeye mazhariyeti makuldür ve haktır ve hakikattir. Ve şu hakikat-i ulviyeye bir temsil dürbünüyle rasat edeceğiz. Şöyle ki:"

"Bir dere bahçesi gibi, şu Barla bağ ve bahçelerinin herbirinin ayrı ayrı mâliki bulunduğu halde, Barla'da gıdası itibarıyla ancak bir avuç yeme mâlik olan her bir kuş, her bir serçe, her bir arı, 'Bütün Barla'nın bağ ve bostanları benim nüzhetgâhım ve seyrangâhımdır.' diyebilir. Barla'yı zaptedip daire-i mülküne dahil eder. Başkalarının iştiraki onun bu hükmünü bozmaz."

"Hem insan olan bir insan diyebilir ki: 'Benim Hâlıkım, bu dünyayı bana hane yapmış. Güneş benim bir lâmbamdır; yıldızlar benim elektriklerimdir; yeryüzü çiçekli miçekli halılarla serilmiş benim bir beşiğimdir.' der, Allah'a şükreder. Sair mahlûkatın iştiraki, onun bu hükmünü nakzetmez. Bilâkis, mahlûkat onun hanesini tezyin eder, hanenin müzeyyenâtı hükmünde kalırlar."

"Acaba, bu daracık dünyada, insan, insaniyet itibarıyla, hattâ bir kuş dahi, böyle bir daire-i azîmede bir nevi tasarruf dâvâ etse, cesîm bir nimete mazhar olsa, geniş ve ebedî bir dâr-ı saadette, ona beş yüz senelik bir mesafede bir mülk ihsan etmek nasıl istib'âd edilebilir?"

İdrâk-i maâlî bu küçük akla gerekmez, / Zira bu terazi o kadar sıkleti çekmez." (bk. Sözler, s. 501-502)

İlave bilgi için tıklayınız:

Cenneti tarif eden "eni gökle yerin genişliği kadar" (Hadid, 57/21) ayeti ...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun