"Atın cehenneme, her nankör, inatçı kâfiri:.."(Hud, 50/24-27) ayetlerini açıklar mısınız?

Tarih: 06.11.2011 - 20:25 | Güncelleme:

Soru Detayı
"Atın cehenneme, her nankör, inatçı kâfiri: hayra mani olan, haddi aşıp azan, şüpheye dalanı!.." (Hud, 50/24-27) - Bu ayetleri açıklar mısınız? - Şüpheye dalmak, şeytandan gelen vesveseleri mi kapsıyor?
Cevap

Değerli kardeşimiz,

Ayetlerin mealleri şöyledir:

“Her şahıs, yanında bir sürücü, bir de şahitle gelir. (Ona şöyle seslenilir:) 'Sen bu konuda tam bir gaflet içindeydin, artık gözünden perdeni kaldırdık, şimdi gözün keskindir.' Arkadaşı, 'İşte hep beraber olduğum şahıs burada.' der. (Ve şu emir gelir:) 'Atın cehenneme her inatçı kâfiri! İyiliği engelleyen, hak tanımayan, insanları şüpheye düşüren, Allah'ın yanına başka bir tanrı daha koyan kimseyi, atın onu dayanılmaz azaba!' Yandaşı, 'Rabbim! Onu ben azdırmadım, o kendisi apaçık bir sapıklık içinde idi.' der.” (Kaf, 50/21-27)

Âyetlerin oluşturduğu tablo şöyledir:

İnsanı yok iken yaratan Allah onun içini dışını, bütün gizliliklerini bilmektedir. İnsanların sağ ve sollarında bulunan, yapıp ettiklerini eksiksiz kaydetmekle yükümlü bulunan iki melek bu işi, "-hâşâ- Allah bilsin veya unutmasın" diye değil, kullar için bir belge olsun diye kaydetmektedir. Onlar bu kayıt işlemini yaparken, insana kendinden daha yakın olan Allah zaten her şeyi bilmektedir. 

Bir gün ecel gelip insan son anlarını yaşarken dünya ile şuur bağlantısı kesilecek, sekerat (ölüm sarhoşluğu) hali yaşanacaktır. Ölüm vuku bulduktan sonra insanlar, diriliş borusu çalıncaya kadar kabir (berzah) âleminde kalacaklar, dirilişten sonra mahşerde toplanacaklar, dünyada göremedikleri bir kısım gerçekleri (gayb âlemine ait olayları, melekleri, şeytanları) açıkça görecek, Kur'an'ın söylediklerinin doğru olduğunu gözlemleyerek anlayacaklardır. 

Sonra yanlarında bir "sürücü melek" (âdeta zaptiye, jandarma) bir de "tanık" (yazıcı melek veya amel defteri) ile teker teker ilâhî huzura alınacak, suçu başkalarına (meselâ şeytana) atmak suretiyle yapacağı savunmaya cevap verilecek, insanlar neyi hak ettiklerini anladıktan sonra cehenneme veya cennete gireceklerdir. 

Cehenneme gireceklerin yüzlerine karşı hüküm okunurken, hangi suçlardan ve günahlardan dolayı bu cezayı hak ettikleri ibret verici bîr üslûpla açıklanmaktadır:

Küfür ve inkârda inat ve ısrar etmek, iyiliği engellemek, hak tanımamak, hakka tecâvüz etmek, insanların inançlarım sarsmak için faaliyet göstermek, hepsinden ağır olarak da tevhid inancından sapmak, Allah'a ortak koşmak.

27. âyette insanın yandaşı ile aralarında geçen tartışma, İbrahim sûresinde (14/22), yandaşın kim olduğu da açıklanarak şöyle anlatılmıştır:

"Allah'ın hükmü yerine getirilince şeytan şöyle der: 'Şüphesiz Allah size gerçek bir vaadde bulunmuştu; ben de size bir söz verdim, ama yalancı çıktım. Aslında benim sizi zorlayacak gücüm yoktu; benim yaptığım size çağrıda bulunmaktan ibarettir; siz de benim çağrıma uydunuz. O halde beni kınamayın, kendinizi kınayın, Ne ben sizi kurtarabilirim ne de siz beni kurtarabilirsiniz. Ben daha önce de beni Allah'a ortak koşmanızı reddetmiştim.' Doğrusu zalimler için elem verici bir azap vardır." (bk. Kur’an Yolu, Heyet, ilgili ayetlerin tefsiri)

Ayette cehenenme atılacağı bildirilenlerin özelliklerine gelince:

Keffâr

Buradaki "keffâr"ın, küfran (nankörlük) masdarından gelmesi muhtemeldir. Buna göre mana, "çok nankör" şeklinde olur. Yine bunun küfür (inkâr) masdarından gelmesi de muhtemeldir. Bu takdirde manası, "küfrü çok şiddetli" şeklindedir. 

Anîd kelimesi ise, fa'îl vezninde olup, fail (ism-i fail) manasındadır. Bu kelime, iyî  masdarından gelir ki, "inâd" kelimesi de bundan türemedir. Buna göre, "keffâr" kelimesi eğer küfrân (nankörlük) masdarından gelmiş ise, bu, "Onca bolluğuna rağmen Allah'ın nimetlerini inkâr ettiği için anûd (inadçı) olmuş" demektir.

Mennâ 

Ayetteki "Hayra bütün hızıyla engel olan..." ifadesi ile ilgili iki izah vardır:

- Bu kelimenin anlamı, "edası (verilmesi) farz olan malı, alabildiğine engelleyen, vermeyen" şeklindedir. Eğer yukarıdaki "keffâr" kelimesi, küfür kökünden alınırsa, bu durumda bu kimse -bunca kuvvetine ve açıklığına rağmen Allah'ın vahdaniyyetinin delillerini inkâr etmiş, böylece de o, son derece kâfir ve inatçı biri olmuş olur. Şöyle ki o, apaçık olan, gerçeğin tâ kendisi, açık mı açık olan şeyi inkâr etmiştir. Böylece de, her nimete karşılık, o kişiden nankörlük südûr ettiği için, alabildiğine nankör birisi olmuştur. O aynı zamanda anîd (çok inatçı)dır. Çünkü bunca bolluğuna rağmen, bu nimetleri hakedip arzulayan kimseler için reddetmiş, vermek istememiştir.

- Bunun manası, "insanları imandan şiddetle alıkoyan" şeklindedir. Buna nöre ayetteki "hayır", imandır. Çünkü iman, kulların kalblerine girmesi hayrın ta kendisidir. Bu açıdan yukarıdaki "keffâr"ı, "küfür" masdarından alırsak, kuvvetli bir ilgi olur. Buna göre sanki Allah, "O Allah'ı inkâr etti, inkârıyla da kalmayıp, başkalarının hayrına (yani imanına) da engel olmaya çalıştı." der. 

Mu'tedî

Ayetteki "zalim-haddi aşan-hak tanımayan" kelimesiyle ilgili iki izah vardır: Birincisi, bu kelimenin, zekâtı çokça engelleyen, hiç vermeyen manasında olmak ve “mennâ'" kelimesiyle ilgili olmasıdır. Buna göre mana, "O, farz olanı edâ etmedi, hatta bunu da aştı, hatta, müşriklerin âdeti olduğu üzere, faiz ve hırsızlık gibi şeyler vasıtasıyla  haram aldı." şeklinde olur. 

İkincisi ise, bu kelimenin, insanların imana girmelerine engel olma manasında  olmak üzere "mennâ" kelimesiyle ilgili olmasıdır. Buna göre Cenâb-ı  Hak  sanki şöyle der: "O, imanı engelledi. Bununla da yetinmeyip, hatta bunu da aştı iman edenleri aşağılayıp, onlara eziyet etti; inkâr edene ise yardım edip barındırdı."

Mürîb

Ayetteki, "şüpheci..." kelimesiyle ilgili iki açıklama vardır:

- Bu, şüphe ile dopdolu manasındadır. Bu, "keffâr”, nankörlüğü çok olan; “menna” da zekâtını vermeyen anlamındadır, açıklamasına göredir. Buna göre Cenâb-ı Hak  sanki şöyle der: "O, zekâtı vermez. Çünkü âhiret ve mükâfaat konusunda şüphe içindedir. Şöyle der: Ben, karşılığını almadığım hiçbir mal vermem."

- Bu kelime, şüpheler atmak suretiyle başkalarını da şüphe içinde bırakan kimse, manasındadır. Böylece bu kelimenin masdarı, her iki manaya da gelmiş olur. (bk. Razi, Tefsir, ilgili ayetlerin açıklaması)

Ayette geçen şüphe, müminlere gelen vesvese anlamında değildir. İnanıp inanmamakta tereddüt yaşayan yani imanı olmayan demektir. İmanı olan bir kimsenin kalbine gelenler ise, sadece vesvesedir, imanına ve ibadetlerine hiçbir zararı yoktur.

Sonuç olarak, küfür ve tuğyanda ısrar ve inat; hayra karşı gelmek ve engellemek; saldırgan olup haklara tecavüzde bulunmak; Hakk'a karşı  hep şüpheci olmak veya başkalarına şüphe vermek; Allah'ı bırakıp başka şeyleri ilâh edinmek gibi kötü özellikler, cehenneme atılma nedenlerindendir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun