Kader konusunda detaylı bilgi verir misiniz?
- Evlilikte külli irade mi yoksa cüz'i irade mi var?
- Yani anne babamız kendimiz seçemediğimiz gibi, evlenilecek kişi de Allah'ın iradesine mi (külli) giriyor?
Değerli kardeşimiz,
1. Kader konusunda aklınıza takılan her şeyi sorabilirsiniz. Bu durum kaderi inkar ettiğiniz anlamına gelmez. Nitekim Kur'an'dan öğrendiğimize göre, Hz. İbrahim aleyhisselam ölülerin nasıl diriltileceğini sormuş, sonra da "Allah'ım inanmadığımdan değil, kalbim tatmin olsun diye soruyorum." demiştir. Bu nedenle bizler de aklımıza takılan sorularımızı sorabiliriz. Biz de elimizden geldiği kadar cevap vermeye çalışırız.
2. Kaderin esas anlamı "Allah’ın, olmuş olacak her şeyi bilmesi" demektir. Dikkat edersek insan iradesini yok saymıyor. Bilmek ayrı, yapmak ayrıdır. Bilen Allah’tır, yapan kuldur. Bu konuya bir misal verelim;
Peygamberimiz (asm) İstanbul'un fethini ve komutanını yüz yıllar önce müjdelemiş ve haber vermiştir. Zamanı gelince de dediği gibi çıkmış. Şimdi, İstanbul Peygamberimiz (asm) dediği için mi fethedildi, yoksa fethedileceğini bildiği için mi söyledi. O zaman Fatih Sultan yatsaydı, çalışmasaydı, ordular hazırlatıp savaşmasaydı yine olacak mıydı? Demek ki Allah, Fatih'in çalışıp İstanbul’u fethedeceğini biliyordu ve bunu elçisi Hz. Peygamber (asm)'e bildirdi.
Buradaki ince nokta: Allah bildiği için yapmıyoruz. Biz yapacağımız için Allah biliyor. Zaten Allah’ın geleceği bilmemesi düşünülemez. Bilmese veya bilemese yaratıcı olamaz.
Buna bir örnek verelim; Allah dostu evliyadan bir öğretmen düşünelim. Öğrencilerinden birisine “Yarın seni şu kitaptan imtihan edeceğim.” diyor. Fakat öğretmen Allah’ın izniyle onun filim, maç, oyun, eğlence, derken sabah okula çalışmadan geleceğini bilerek, akşamdan karnesine “0” yazıyor. Ertesi sabah öğrenci sorulan sorulara cevap veremiyor ve sıfırı hak ettiğini bildiği anda, öğretmen cebinden not defterini çıkarıp “Senin çalışmayıp sıfır alacağını bildiğim için, önceden deftere sıfır yazmıştım.” diyor. Buna karşı öğrenci “Hocam sen sıfır yazdığın için ben sıfır aldım. Yoksa geçer puan yazsaydın geçerdim.” diyebilir mi?
Demek ki Allah yazdığı için biz yapmıyoruz, bizim yapacağımız şeyleri bilerek Allah yazıyor. İşte buna kader diyoruz.
3. Dünyaya gelen her insan bir kader programına tabidir. İnsanın ne yapacağını, başına ne geleceğini Yüce Allah ezeli ilminde biliyor. Ancak Allah’ın bilmiş olması, insanın o işi yapmasını zorlamaz. Çünkü Allah, insanın önüne sonsuz seçenekler koymuştur.
İnsan kendi iradesini kullanarak, hangi yolu tercih ederse, Allah onu yaratır. Dolayısıyla sorumlu olan insanın kendisidir.
Bu meselede şöyle bir örnek verilir: Bir apartmanın üst katının nimetlerle, bodrum katının ise işkence aletleriyle dolu olduğunu ve bir kişinin bu apartmanın asansörü içerisinde bulunduğunu farz edin. Kendisine, apartmanın bu durumu daha önce anlatılmış bulunan bu kişi, üst katın düğmesine bastığında nimetlere kavuşacak, alt katın düğmesine bastığında ise azaba uğrayacaktır.
Burada iradenin yaptığı tek şey, sadece hangi düğmeye basılacağına karar vermesi ve teşebbüse geçmesidir. Asansör ise, o kişinin gücü ve iradesiyle değil, belirli fizik ve mekanik kanunlarla hareket etmektedir. Yani, insan üst kata kendi gücüyle çıkmadığı gibi, alt kata da kendi gücüyle inmemektedir. Bununla beraber asansörün nereye gideceğinin belirlenmesi, içindeki kişinin iradesine bırakılmıştır.
İnsanın kendi iradesiyle yaptığı bütün işler, bu ölçüyle değerlendirilebilir. Mesela; Cenab-ı Hak, meyhaneye gitmenin günah, camiye gitmenin ise faziletli olduğunu bildirmiştir. İnsan ise kendi iradesiyle, örnekteki asansör gibi her iki yere de gitmeye müsaittir.
Hangi düğmeye basarsa, yani nereye gitmek isterse, beden oraya doğru hareket etmekte, dolayısıyla da gideceği yerin mükafatı veya cezası o insana ait olmaktadır.
Evlilik de böyledir. Evlenecek insanın önünde çok sayıda seçenekler vardır. Nasıl birisini istemek sizin elinizde. Tercihinize göre Cenab-ı Hak da yaratır. Allah’ın bilmesi böyle bir tercihte bulunmanızı zorlamaz.
Gayri müslim birisiyle evlenmede islam’ın getirdiği ölçü şöyle: Müslüman bir erkek Ehl-i kitap olan Musevi ve Hristiyan bir kadınla evlenebilirken, Ehl-i kitap olmayan gayri müslim bir kadınla evlenemez.
Bunun yanında, Müslüman bir kadının Ehl-i kitap da olsa gayri müslim bir erkekle evlenmesine izin vermiyor.
4. Kaderi ikiye ayırabiliriz: ızdırari kader, ihtiyari kader.
"Izdırari kader"de bizim hiçbir tesirimiz yok. O, tamamen irademiz dışında yazılmış. Dünyaya geleceğimiz yer, annemiz, babamız, şeklimiz, kabiliyetlerimiz ızdırari kaderimizin konusu. Bunlara kendimiz karar veremeyiz. Bu nevi kaderimizden dolayı mesuliyetimiz de yok.
İkinci kısım ihtiyari kader ise, irademize bağlıdır. Biz neye karar vereceksek ve ne yapacaksak, Allah ezeli ilmiyle bilmiş, öyle takdir etmiştir. Sizin sorduğunuz soru da bu alanda müzakere edilmektedir. Yani siz bir aday tipi belirliyorsunuz ve arıyorsunuz. Allah da sizin istediğiniz vasıflara sahip birkaç kişiyi önünüze çıkarıyor. Siz de bunlardan birini iradenizle beğenip kabul ediyorsunuz. Alah’ın alacağınız eşin kim olduğunu ezelde bilmesi kader, fakat sizin iradenizle seçmeniz cüz’i irade dediğimiz insanın mesuliyet sınırlarıdır.
Kalbimiz çarpıyor, kanımız temizleniyor, hücrelerimiz büyüyor, çoğalıyor, ölüyor. Vücudumuzda, bizim bilmediğimiz birçok işler yapılıyor. Bunların hiçbirini yapan biz değiliz. Uyuduğumuz zaman bile bu tür faaliyetler devam ediyor.
Ama şunu da çok iyi biliyoruz ki, kendi isteğimizle yaptığımız işler de var. Yemek, içmek, konuşmak, yürümek gibi fiillerde karar veren biziz. Zayıf da olsa bir irademiz, az da olsa bir ilmimiz, cılız da olsa bir gücümüz var.
Yol kavşağında hangi yoldan gideceğimize kendimiz karar veriyoruz. Hayat ise, yol kavşaklarıyla dolu.
- Şu halde, bilerek tercih ettiğimiz, hiçbir zorlamaya maruz kalmaksızın karar verip işlediğimiz bir suçu, kendimizden başka kime yükleyebiliriz?
İnsanın cüz'i ihtiyari adı verilen iradesi, önemsiz gibi görülmekle beraber, kainatta geçerli olan kanunlardan istifade ederek büyük işlerin meydana gelmesine sebep olmaktadır.
Kainattaki faaliyetlerde olduğu gibi, beden içindeki faaliyetlerde de insanın iradesi söz konusu olmamakta ve insan bedeni, kanun-u külli adı verilen ilahi kanunlarla hareket etmektedir. Fakat onun nereye gideceğinin tayini, insanın irade ve ihtiyarına bırakılmıştır. O hangi düğmeye basarsa, yani nereye gitmek isterse, beden oraya doğru hareket etmekte, dolayısıyla da gideceği yerin mükafatı veya cezası o insana ait olmaktadır.
Dikkat edilirse, kaderi bahane ederek, “Benim ne suçum var?” diyen kişinin, iradeyi yok saydığı görülür.
Eğer insan, “rüzgarın önünde sürüklenen bir yaprak” ise, seçme kabiliyeti yoksa, yaptığından mesul değilse, o zaman suçun ne manası kalır? Böyle diyen kişi, bir haksızlığa uğradığı zaman mahkemeye müracaat etmiyor mu?
Halbuki, anlayışına göre şöyle düşünmesi gerekirdi: “Bu adam benim evimi yaktı, namusuma dil uzattı, çocuğumu öldürdü, ama mazurdur. Kaderinde bu fiilleri işlemek varmış, ne yapsın, başka türlü davranmak elinden gelmezdi ki.”
Hakkı çiğnenenler gerçekten böyle mi düşünüyorlar?
İnsan yaptığından sorumlu olmasaydı, “iyi” ve “kötü” kelimeleri manasız olurdu. Kahramanları takdire, hainleri aşağılamaya gerek kalmazdı. Çünkü, her ikisi de yaptığını isteyerek yapmamış olurlardı. Halbuki hiç kimse böyle iddialarda bulunmaz. Vicdanen her insan, yaptıklarından sorumlu olduğunu ve rüzgarın önünde bir yaprak gibi olmadığını kabul eder.
5. Duanın çeşitleri var. Mesela, sizin yarın bir imtihanınız var. Bu imtihanın duası çalışmaktır. Buna fiili dua denir. Çalışmayı yaptıktan sonra ellerinizi kaldırır, “Ya Rabbi, bana hayırlısını nasip et!..” demeniz sözlü bir duadır. Safi ve halis bir şekilde ve neticeye kanaat ederek dua etmek gerekir. Çünkü, bazen istediğimiz bir şeyin hakkımızda hayırlı olmayacağını Allah bilir fakat biz bilemeyiz. Sonsuz rahmet sahibi Allah’ımız da bunun hayırlı olmayacağını bildiğinden dolayı, farklı bir şekilde kabul eder.
Hazreti Meryem validemizin doğma vaktinde annesi onu mescide adar. Ve onun erkek değil kız olduğunu görünce epey şaşırır ve üzülür. Alimlerimiz bu durumu misal getirerek derler ki, Allah muhakkak yaptığımız duaları kabul eder. Bazen daha farklı ve daha güzel bir surette kabul eder. İşte Hz. Meryem 100 erkek değerinde bir kız. Allah annesinin duasını kabul etmedi denilmemeli. Aksine "daha güzel bir surette kabul etti" denilmelidir. Bazen de dünyada hiç kabul edilmedi zannedilir; fakat cennette daha ulvi ve güzel şekilde kabul edilir.
Bu açıklamalara göre, hayırlı eş için hem dini ölçülere göre araştırmak hem de dua etmek bizim görevimizdir.
İlave bilgi için tıklayınız:
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- İrademiz özgür müdür?
- Maide suresinin 60. ayetinde bazı insanların maymun ve domuza dönüştürülmelerinden bahsediliyor. Bunu açıklar mısınız?
- Haram yiyen biri namaz kılabilir mi?
- İhlas tam olarak nedir; ihlas nasıl kazanılır?
- En faziletli, en sevaplı ameller nelerdir? Sevabı en büyük beş hayırlı iş/amel nedir acaba?..
- Fıkıh Mezheplerinin Sosyal Yapı Perspektifinden Mukayesesi —Said Nursi ve Şa'rani Örneği—
- Alışkanlık haline gelmiş bir günahtan nasıl kurtulunur?
- Kainat ve içindeki her şey bir ayet midir?
- Ölünün arkasından hayır, dua ve iyilik olarak neler yapılabilir? Yasin suresi ve başka hangi dualar ölünün kabir azabını hafifletmek için okunmalıdır?
- SAKAL
Yorumlar
Öncelikle Allah sizden razi olsun, bizleri bilmedigimiz, emin olmadigimiz konularda aydinliga kavusturuyorsunuz.
Bu soruyu ve de özellikle verilen cevabi büyük bir ilgiyle okudum. Cevabiyla Editörümüzün ne demek istedigini cok iyi anladigimi düsünüyorum. Gayet mantikli ve net bir sekilde konuya girdi ve adim adim örnekler vererek soruyu yanitlamaya calisti. Yalniz belkide sorun bendedir ve anlama kabiliyetimin kit oldugundan dolayidir ama bazi noktalarda defalarda okumama ragmen kafamda bazi soru isaretleri olustu. Izin verirseniz eger, o sorularimi burdan eklemek istiyorum.
Sunuda belirteyim, elhamdullillah müslümanim bende ve böyle sorulari sormam emin olmadigimdan degildir. Yasadiklarimin, hissetiklerimin dogru oldugundan süphem yok allaha sükür. Sadece "Irade" konusu sürekli müslüman olmayan tanidiklar tarafindan aciliyor ve cok zor ifade edebiliyorum düsündüklerimi, cünkü gercekten anlatmasi, aciklamasi zor bir konu.
Anlamadigim nokta sudur: Örnek verdiniz., cocugun calismayacagini bilen, o yüzden önceden defterine O yazan ögretmen, eger cocugun puanini önceden bilebiliyorsa, neden hala sinav diye bir olay varki? Eger Allah benim yapacagimi önceden biliyorsa, neden beni bu hayatda imtihan ediyor? Sonuclarini bildigi bir sinavi niye yaptiriyor? O zaman Allah hepimizi hak ettigimiz yere gönderebilir SIMDIDEN, cünkü hepimizin ne yapacagini biliyor, yani sonumuzuda biliyor? Bana az da olsa irade verilmisse, bu iradenin aslinda anlami yokki. Tövbe estagfurullah, ama Allaha o irademle herhangi bir sürpriz yaratamayizki. Allahimiz bu irademizlede neyi nasil yapacagimizi biliyor. Peki niye hala bize bu hayati yasatiyor?
"Allah yazdığı için biz yapmıyoruz, bizim yapacağımız şeyleri bilerek Allah yazıyor. İşte buna kader diyoruz." ---Eger Allah benim yapacaklarimi önceden yazmissa, ve benim nasil karar verecegimi biliyorsa, niye tüm bunlari yasatiyor? Bu hayatin sinav oldugu süphesiz, ama sonucu belli olan bir sinavi Allahimiz niye yasatiyor bize o zaman? Simdiden veremezmi hakettigimizi? Anliyorum, az da olsa benimde iradem vardir, kendi capimda bende bazi seyler yapabiliyorum, kendim yapmak istedigim icin. Ama Allah benim ne yapacagimi basindan beri biliyor. anlamadigim tek sey, niye hala insanlarini o sinava sokuyorki? Sonucunu zaten biliyor? Sinav dedigi hayatimizin anlami kalmiyorki?
"Ancak Allah’ın bilmiş olması, insanın o işi yapmasını zorlamaz. Çünkü Allah, insanın önüne sonsuz seçenekler koymuştur.
İnsan kendi iradesini kullanarak, hangi yolu tercih ederse, Allah onu yaratır. Dolayısıyla sorumlu olan insanın kendisidir." ----Allah bana secenekler sunuyorsa, benim hangisini sececegimi de biliyor! Eger biliyorsa, neden hala yasiyoruz bu hayati? Hayat bizi imtihan etmek icin uydurulan bir rüya degilmi? Bu sinavin sonucu belliyse eger, niye hepimiz simdiden hakettigimiz yere gönderilmiyoruz?
Umarim bozuk türkcemi ve mutlaka yapmis oldugum hatalari hosgörüyle karsilar, benim bu sorularima cevap verirsiniz. Cok tesekkür ediyorum simdiden..
Allah razi olsun..
Allah için “ hikmetinden sual sorulmaz” tabiri kullanılmaktadır. Yani Allah’ın yaptığı hiçbir şey sorgulanmamalı, çünkü O sonsuz hikmet ve Adalet sahibidir.
Size verdiğimiz cevapta sorduğunuz sorunun cevabı var. Şöyle ki: Allah yapacağımız şeyleri bilir ve kaderimizde yazar. Bu yazdığı ve bildiği şeyleri bizim yapacağımıza göre biliniyor. Şayet bizim yaratılmadığımızı kabul etsek o zaman işlediğimiz herhangi bir fiil olmayacağından, kaderimizde yazılan herhangi bir mukadderat ta olmayacaktır. O zaman cennet ve cehennem imtihandan dolayı olmayacaktır. Çünkü “ilim maluma tabidir” diye ifade edilen genel bir kaide vardır. Yani bir şeyi bilmek, o şeyin nasıl olacağına bağlıdır. Takvimlerde, her yörenin güneşinin ne zaman doğacağı veya ne zaman batacağı hep yazılmıştır. Bu takvimlerde yazıldığı için güneş, o zamanlarda doğup batmamaktadır. Güneşin o zamanlarda doğup batacağını insanlar hesaplayıp bildiklerinden dolayı takvime yazmaktadırlar.
Şimdi, “Madem Allah bizim ne yapacağımızı biliyor, öyleyse bizi neden imtihana tabi tuttu?” sorusuna gelelim. Bu soruya bazı maddelerle cevap vermeye çalışalım:
1- Allah bizi yaratmayı irade etti ve irademizi serbest bıraktı. İrademizin önüne çok alternatifler açtı. Bizde kaderimizde nelerin yazıldığını bilmediğimiz halde, serbestlikle kendi hür irademizle kendi yolumuzu seçiyoruz. Dolayısıyla vicdanen biliyoruz ki, bu fiillerimizi biz isteyerek işliyoruz.
2- Bu fiilleri işleyen biziz. Bilen Allah’tır. Bir günahtan bilen değil, işleyen sorumludur.
3- İnsanların bu fiilleri hiç işlemeden doğrudan cennete veya cehenneme gönderildiğini farz edelim. O zaman yukarıda belirttiğimiz “ bir şeyin bilinmesi, bilinen ve işlenen şeye bağlıdır” kaidesine göre, Allah’ın ilmine veya Levh-i mahfuza işlenen bir fiil geçmeyecektir. Çünkü, işlenen bir fiil yok ki, kaydedilsin. Oysa Allah’ın bir insan için kaydettiği fiiller, onun işlemesine göre belirleniyordu.
İnsanların mahşerde yapmadıkları ve işlemedikleri bir suçtan dolayı, ceza almaları adalete ve hikmete zıttır. İşte Allah bu adamın bu fiili işleyeceğini bilse bile, o adamın itiraz etmemesi için, o adamı yine yaratması ve imtihan etmesi gerekiyor. Yukarıda verdiğimiz öğretmen ve öğrenci örneğinde olduğu gibi, şayet öğretmen o öğrenciyi imtihan etmeden 0 verseydi, çocuğun itiraz etmesine vesile olacaktı. Ama öğretmen o öğrencinin 0 almasını bilse bile, yine onu imtihan etmesi gerekir. Çünkü, nefis daima kendisini haklı görmek ister.
Kader konusunu tamamiyle anlamak mümkün mü acaba? Ama şunu diyebilirim heralde; Allah bizi yarattı ve fıtratımızı biliyor nerede ne yapacağımızı da çok iyi biliyor. Aslında kader konusu Allah ın yüceliğini apaçık bir şekilde gösteriyor.
Metin görgü rumuzlu kardeşimizin sorusunun cevabını ben sırf tevekkül ile bulmuştum. Benim sorum bunun bir ileri aşaması. Cevabınız beni tatmin etmesede önemli değil. Çünkü ben Allaha ve ahirete iman ettiğim için kaderi tam anlayıp anlamamam önemli değil. Çünkü Allahın işinde sual olunmaz ve bu konuda insanların çok konuşması Allahın gazabını çekebilecek tehlikeli bir yoldur. Zaten kader ilminin %100ü Allahın katındadır ve hiçbir kul kader meselesine tamamen hakim olamaz. Ben bu soruyu belki benim bilmediğim birşeyi bilirsiniz ve beni mutmain edebilirsiniz diye soruyorum. Allah zaman ve mekandan münezzehtir. Elbette geleceği bilir çünkü O'nun için gelecek yoktur. Dolaısıyla kimin cennetlik kimin cehennemlik olduğunu bilmesinden normal birşey olamaz. Ben olayın bir ileriki aşamasını anlamıyorum. Ama eminimki benden daha zeki olan bir alim müslümanda benim anlamadığımı gayet iyi anlıyordur. Çünkü kader mevzuunun sonu yoktur ve bu ilmin tamamı ancak Allah katındadır. Anlamadığım şu: Bizi cennete götürecek iyi meziyetlerle veya cehenneme düşürecek kötü meziyetler ile yaratan Allah. Tembel öğrenci çalışmayacak ve zayıf alacak. Bu belli ve ezelden beri biliniyor. Ancak o öğrenciyi tembel yaratan Allah değilmi? O kişiyi belli bir ahlak ve huy üzere yaratan Allah değilmi? Yani yüce Rabbim hem tercihlerimizi biliyor hem de bizi o tercihi yapmaya meyilli olacak şekilde yaratıyor. Yani bir Hazreti Ebu bekir yaratıyor ve ona çok büyük bir ahlak nasip ediyor. Bu kişi elbette asansöre bindiğinde yukarı düğmesine basacak. Sonra Ebu cehili yaratıyor. Bu kişi elbette aşağı düğmesine basıp cehenneme gidecek. Bu ahlakta yaratılan birisi hiç yukarı düğmesine basarmı? Yani zaten Allah bu kişiyi cehenneme odun olsu diye yaratmıyor mu? İşte benim anlamadığımda bu. Bu soruyu belki 50 alime sordum.hepside büyük hocaydı. Hiçbiri beni tatmin edecek bir cevap veremedi. belki siz yardımcı olursunuz. Ama cevabını bilmesemde önemli değil. Ben Allaha ve resulüne tam teslim oldum.
daha önce sorulan sorulara verilen cevaplarda, bu soruya cevap verildiğini az bir dikkat ile görmek mümkündür. bu meselenin ve sorunun özeti şudur:
1- Allah her insanı iyilik ve kötülük yapabilecek fıtratta yaratmıştır. dolayısıyla bir insanın ne yapacağını Allah bilir. Ama bu bilmek o insanı zorlayıcı bir unsur anlamında değildir. Çünkü, Allah sonsuz adalet sahibidir.
2- Her insan kendisinde bir irade ve istek gücünün olduğunu vicdanen bilir. dolayısıyla bizim ihtiyarımızla ne yapacağımızı tayin eden biziz, Allah değildir. çünkü, kader ikiye ayrılır. birisi ihtiyarımızla işlediğimiz kader. diğeri bizden irademiz haricinde vukubulan kader. mesela, gözümüzün bu şekilde yaratılması ızdırari bir kaderdir. yani irademiz haricinde yaratılmış ve takdir edilmiştir. ama gözümüzün nereye bakacağını tayin eden biziz. bu nedenle iyilik işleyenlere sevab, kötülük işleyenlere günah ve azab verilmesi hem hikmet hem de adalettir.
3- bir insanın hem şer işlemek üzere yaratılması ve hem de bunun neticesinde o şahsa, peygamber ve kitap gnderilmesi ve neticede " şayet bu hataları işlersen veya bu ibadetleri yapmazsan cehenneme gideceksin. ama tersini yapıp iyi işlersen cennete gideceksin" gibi bir teklif ve korkutmak, abes ve yanlış bir iş olurdu. oysa allah abes iş işlemekten münezzehtir. mesela, bir insan kendi oğluna "oğlum bu şeyi yap" diye emir verse, neticede çocuğa "neden bunu yaptın" diye dayak atar mı? elbette hayır. işte aynen bunun gibi allah hem bir insanı şer işlemek üzere yaratıp, sonra da ona azap vermekten münezzehtir. dolayısıyla insanlar kendi iradeleriyle isterse iyilik isterse şer işleyebilir. bunu vicdanımızla biliriz.
4- "Allah her insanı İslam fıtratı üzerine yaratmıştır." hadis-i şerifine göre, insanın fıtrat ve yaratılışı itibariyle, hayırlı ve güzel ameller işlemek üzere yaratıldığı bilinmektedir. fakat bu insan daha sonra kendi iradesiyle istediği yere gider.
kader konusunda çok güzel açıklamalar yapmışsınız teşekkürler
Değerli ehli sünnet alimleri, yaptığınız iş çok kutsal. İlk defa güzel bir cevap aldım. Verdiğiniz 3. örnek soruma tam bir cevap oldu. Ancak eminim siz de kader ilmine tam hakim değilsinizdir. Kader Allahın bir sırrıdır ve onu tüm yönleriyle sadece Allah bilir. Acaba yanılıyormuyum? Mesela sizinde kader konusunda kafanızda soru işaretleri bulunabilirmi acaba? Haddi aştıysam şimdiden özür dilerim.
ben bu konuda sadece şöyle diyerek kendimi tatmin ediyorum arkadaslar:Yüce Rabbimin işine bizim aciz benligimiz bu küçücük aklımız ne kadar erer?bu kadarınada şükür demek gerek..
Insan okudukça daha da aydınlanıyor. Kafasındaki sorular açığa kavuşuyor. Allah sizden razı olsun. Mekanınız cennet olsun, inshallah.
ya ne kadar güzel açıklanmış ALLAH sizlerden ve o güzel yorumu yapan kardeşimizden razı olsun.
kader, ikidir.
bunlardan birisi sadece allah'ın ilmine ait olan kaderdir. bu kader kısmını Allah'tan ve Allah'ın bildirdiği kullardan başka kimse bilmez.
ikinci kader ise, ilme bağlı olan kader cihetidir. bu kader meselesini muhakkik alimler etbette ilimleri ölçüsünde bilirler.
"Nefis daima kendisini haklı görmek ister."
Yukarıdaki bütün soruların cevabı bu cümleyle netleşebilir ancak ve bu cümle şimdiden bende kendi içimden sorduğum "neden"lerin de cevabı oldu.Allah arzı olsun.
Soran kişiyi de haklı görüyorum.İnsan öğrenmek isteyince cevaplar seriliyor önüne.Çok güzel bir buluş gibi.
Allah:
Birzaman gayet zengin bir ressam, sergi açmak istemiş,fakat sahnenin gerisinde durmuş kendisini konuklara göstermemiş. Konuklara hertürlü ikramı yapmış.sergiyi gezen misafirler,harika resimlere bakmışlar,ne kadar güzel resimler diyerek aralarında konuşurlarken birisi, ressamı göremediği için, acaba bu resimler nasıl olmuştur diye bir soru ortaya atmış.Bir kısım insanlar,bu resimler kendi kendine olmuştur demişler.bir kısım insanlar resimleri tabiiyyat kanunlarının yaptığını iddia etmişler.Bir kısım insanlar ise resimleri,resmi meydana getiren, boya,fırça, tablo birlikte bu resmi meydana getirmiştir demişler.Bir kısım insanlar ise,harika resimleri ancak bir ressam tarafından yapılabileceğini söyleyerek, kendilerine ikramda bulunan ressamı içeriden,alkışlar ile davet edip,kendisiyle tanışmış ve teşekkür etmişler.
İşte biz,kainatın yaratıcısı ve mimarı olan ve tek olan;o Müsavvire, o ressama Allah diyoruz.
Ressamdan farkı, gerçek ve canlı resimler yaratmasıdır.
Resim,ressamın bir parçası olmadığı gibi; ressam da, resmin bir parçası değildir.
Soru:Peki, Allah'ı kim yaratmıştır? sorusu(şeytanın insanları kandırmak için sorduğu sorudur) genellikle insanların kafasının karışmasına yol açmış,bu soruda takılıp kalmışlardır. İnsanların bu sorunun cevabını bulmaya çalışması,nafiledir.
Mesela; diyelimki bir saraya girmek için yüz kapı var,ama bir kapı kapalı ve sarayın sahibi ancak o kapıyı açabilir ve anahtarda sadece ondadır.Dışarıdan saraya girmeye çalışan biri,açık doksandokuz kapının herhangi birinden içeri girebilir.Fakat kapalı kapının önünde durup o kapıyı açamayınca,bu saraya girilemez diyemez,Çünkü diğer doksandokuz kapı açıktır.Aynen öylede, Allah'ı kim yaratmıştır, sorusu farzedelim ki kapalı bir kapıdır.O kapının anahtarı sadece Allah'tadır. Allah'a inanmak için doksandokuz kapı açıktır. Ama inat edip, kapalı kapının önünde durmak ve saray sahibini inkar etmek ve açık kapıdan saraya girmemek akıl karı değildir.
Peki Allah yoksa,bu kainatı kim yaratmıştır? Bu kainat nasıl olmuştur?Yani yukarıdaki harika resimler nasıl olmuştur? Sorusunun cevabını inat edenlerin vermesi gerekir.
İlmin kapısı Hz.Ali şöyle der; Varsayalım ki inanmayan inat edenlerin dediği gibi Allah, peygamberler, melekler, kitaplar, ahiret, vs. yok.; Ne inanana bir şey olur,nede inanmamakta inat edene. Ama ya varsa; inanana yine bir şey olmaz ama inanmamakta inat eden; işini şansa bırakmış olur ki buda akıl karı değildir.
Kader;
Soru:Madem,herşey bir kader defterinde yazılı ve herşey ona göre oluyor;o halde insanlar niçin cehenneme gidiyor?
Cevap:Evet herşey bir kader defterinde yazılı ve herşey ona göre oluyor;ama,defterde yazılı olduğu için o şey olmuyor.
Mesela;meteroloji uzmanı,uydudan gelen fotoğraflara bakarak geleceği görebilmektedir.bir insan ne kadar yükseğe çıkarsa hem görüş alanı genişler hemde geleceği görebilir.Meteroloji uzmanı, uydudan görüyor ki, Türkiyenin batısından yağmur bulutları geliyor. Bulutların hızını ve yönünü hesaplıyarak,hemen defterine şunları yazıyor: yarın Türkiye bulutlu ve yağışlı olacak. Bulutların gelmesine bir gün var,bir gün sonra Türkiye bulutlu ve yağışlı olsa;acaba meteroloji uzmanı bir gün önceden deftere,bu olayı yazdığı içinmi olaylar oluyor? Yoksa uzman olayları uydudan önceden gördüdemi yazdı.
Doğru cevap;gördüde yazdı.Yazdığı için olaylar olmamakta;fakat olayın öyle olacağını önceden görüp yazmıştır.
Mesela;aklı başında bir kişiyi, siz sırtınıza alsanız,nereye gitmek istersen seni oraya götüreceğim deseniz,diyelim ki iki yol var biri,tehlikeli yol, öteki tehlikesiz yol.Siz baştan o kişiye uyarıda bulunarak her iki yolun durumunu anlatsanız buna rağmen,o kişi beni tehlikeli yoldan götür dese,o tehlikeli yolda başına bir kaza gelse ,size diyebilirmi ki,bak senin yüzünden başıma bu kaza geldi diyemez.Çünkü kendi iradesiyle tehlikeli yolu seçmiştir.götüren değil,isteyen suçludur.
Güç ve kuvvet yalnız Allah'tandır. bunu felçli hastalar daha iyi bilir.Götüren Allah'tır, fakat tehlikeli yolda gitmek isteyen,insan suçludur. Hem insan başıboş bırakılmış da değildir.Her istediğini yapamaz. Cüz-i iradesinden başka kendisine ait günahları ve borçları vardır.Sevaptaki hissesi ise pek azdır.Kötülükte ise tamamen kusur ve günah kendisine ve sebep olanlara aittir.
Tevekkül ve dua;
Bir çifçi,evvela (önşart); ürün almak için, 1-toprağını nadasa koyacak, 2-toprağını sürecek,tohumu dikecek, 3-sulayacak.vb.fiili dua edecek.
Sonra; Allah'a ,ürün vermesi için kavli(sözlü) dua edecek.Çünkü bir afet gelir ürünü alıp götürebilir.
Mesela;Çekirge ve sel afeti gibi.Şartlardan birinin eksik olması,neticeye engeldir.
Dua eden kişi için o istediği, kendisi hakkında hayırlı olup olmadığını dua eden bilemez.O halde duam niye,niçin kabül edilmedi diye,üzülmemelidir.
Mesela;Bir anne ve baba hiçbir zaman çocuğunun kötülüğünü istemediği için ,terbiyeye muhtaç çocuğunun her istediğini de yapmaz .Bu imtihan dünyasında,sınırlı ve kayıtlı olduğumuz için her istediğimizi elde edemeyiz,her istediğimizi yapamayız.Fakat her istediğimizi elde edecek ve her istediğimizi yapabileceğimiz bir yer vardır ki o yere cennet derler.
Her şeye muhtaç olan kişinin , Samed olan Allah”ın kapısını çalması doğru bir şeydir.Yanlış olan, herşeye muhtaç bir kişinin, kendisini hiçbirşeye muhtaç olmadığını zannetmesi ve dua etmemesidir.
Şeytan,
Şeytanın aslı cin olup ateşten yaratılmıştır.İnsanın apaçık,bir düşmanıdır. Mahlukatı, Allah'a düşman etmek için fırsat kollar. Bu hayatı insanlar için cehenneme çevirmeye çalışır.
İnsan, şeytandan herbakımdan üstündür.Fakat şeytanı da hafife almamak gerekir. Çünkü Hz.Adem babamız ile Hz.Havva annemizin cennetten çıkmasına vesile olmuştur.Biz şeytanın inadına,bu dünyayı cennete çevirmek için çalışmalıyız.
Sakın sizi şeytan, Allah afedicidir diye yanıltmasın. Çünkü, Allah af edicidir ama, kul hakkı hariçtir.
Şeytan, Allah'ı inkar etmemektedir ama, Ona düşman olduğu, iman etmediği için ezeli ve ebedi olarak cehennemden çıkamayacaktır.
İnkar etmemek ayrıdır,iman etmek ayrıdır,hiç inanmamak ise,hiçmi hiç akıl karı değildir.
İnsanlar korku ile ümit arasında olmalı. Acaba cennetlikmiyim, yoksa cehennemlikmiyim sorusunu merak etmek yerine, en kötü ihtimali göz önüne alarak, tedbirimizi almak; daha akıllıca bir iş olsa gerektir. Allah'tan ancak O'na iman etmeyenler, ümidini keser. Son nefese kadar,kimin ne olacağı,
(şeytan hariç) bizce mechuldur. Cennet ucuz olmadığı gibi, cehennem dahi lüzümsuz değildir.
İslam Dini,
Medeniyetin ve insanlığın maddeten ve manen yükselmesini,daha iyiye ve ileri gitmesini savunur. İslam dini;bir lokma bir hırka felsefesine karşıdır. Yarın ölecekmiş gibi, ahirete, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya teşvik eder.İki günü aynı olan ziyandadır, Komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir. Haksız yere bir insanı öldüren,tüm insanlığı öldürmüş gibidir.
Tek İlah vardır. O, İlahın adı Allah'dır.
Zerrece Allah'a imanı olan ve O'na düşman olmayan herkez, hesaptan sonra cennete girecektir.
Peygamberi Hz.Muhammed'tir,Kitabı Kuran-ı Kerim'dir. Bir Müslüman,hem İncile,hem Hz.İsa'ya, hem,Tevrata, hem Hz.Musa'ya,hem Hz.Davud'a,hem Zebur'a; yani tüm semavi kitap ve peygamberlere zaten inandığı için din değiştirmesi, hiçmi hiç akıl karı değildir.
Ey ehl-i kitab;birbirinizle mücadele etmek yerine, insanlığı doğru yola iletmek için çalışmak daha akıllıca olsa gerektir.
Namaz,
Dininin direğidir.Bir insan,Allah'ın benim namazıma ihtiyacı yoktur, demesi, hasta birinsinin, doktara ;ey doktor senin ilaca ne ihtiyacın var demesine benzer ki, Allah'ın bizim namazımıza elbetteki ihtiyacı yoktur, bizim namaza ihtiyacımız vardır.
Bedenin havaya ve suya ihtiyacı olduğu gibi, ruhunda manevi gıdaya ihtiyacı vardır ki o gıdalardan biriside; Hu kelimesidir.
İnsanlar her nefes verişte bilmeden,gayri ihtiyari O; hu; derler. Hu , Allah demektir.Aslında her şey Allah'ı anmaktadır.
İnsanın bu dünyaya gönderilmesinin sebebi ve hikmeti Allah”ı tanımak ,O”na dua ve ibadet etmektir.
Hayat,
Helal şekilde; Çalışınız,kazanınız,yiyiniz,dağıtınız,paylaşınız,ama israf etmeyiniz.Kara günler, yaşlılığınız ve ahiret içinde,azık ayırınız. İlimin ,malın ve kuvvetin önemini fark ediniz.Bunları insanlığın hayrı için ve helal bir şekilde kullanınız.
Şeytanın,dünyayı fesada veren ve insanlar için dünyayı cehenneme çeviren,sen çalış ben yiyeyim ve ben tok olayım başkası açlıktan ölsün bana ne düşüncesini ,ortadan kaldırmak ve sosyal dengeleri kurmak için çalışmak insanlığa yapılacak en büyük hayırlardan biri olsa gerektir.
İlim,
Bir zaman iki ayna var imiş,her iki aynada yüzlerini gökteki güneşe çevirmiş,aynalarda akseden,tecelli eden güneşi , insanların yüzlerine her iki ayna da çevirdiğinde, insanların gözlerini kamaştırmışlar. Aynalardan biri gururlanarak ben insanların gözlerini kamaştırdım diye kibirlenmiş ve kendisinde bir şeyler olduğunu, tevehhüm, zan etmiş.
Diğer ayna ise mütevazı birşekilde,aslında kendisinde bizatihi bir şey olmadığını,gökteki güneş olmasa hiçbirşey olduğunu, önceki aynaya söylemiş. İşte gururlu ayna, sihir ve büyü gibi zararlı ilimler ile ilgilenip insanları kendisinin etkilediğini zanneden şeytan gibidir.Ama mütevazı ayna ise mücize ve kerametin asıl sahibinin Allah olduğunu bilen ve faydalı ilimler ile ilgilenen bilge kişidir.
Gıbta edilecek kişi gökteki güneşin ısı ve ışığına mazhar olan kendisini güneş zannetmeyen ama güneşi gösteren, kişidir.Bu aynaların en güzelleri peygamberlere aittir.en kötüleri ise şeytan ve şeytan gibilere aittir. Şeytan ve şeytan gibi kötü kişilerin şerrinden Allah”a sığınmak gerektir.Çünkü insanları ve insanlığı tesirleri altına alabilmekte ve aldatabilmektedirler.
Her insan kabiliyeti nispetinde güneşe mahzar olabilir ve olmalıdırda. Asıl olan aynayı insanlığın hayrına kullanmak ve ayna olduğunu hiçbirzaman unutmamaktır.Aynadan kasıt insan, güneşten kasıt ise, Allah'tır.
Allah bize çok yakındır ama biz ona çok uzağız.
Mesela;Güneş bize ışık ve ısısı ile bize çok yakındır,biz ise güneşe çok uzağız.Ama ayna vasıtasıyla,bir nebze güneşin özelliklerini anlayabiliriz. Veya uzay mekiği ile güneşin hakiki nuruna ve ısısına yaklaşabiliriz onu yakından inceleyebiliriz ki,bunu mirac hadisesinde Hz.Muhammed bizzat refref'e binerek çok kısa bir zaman zarfında yapmıştır. Cenneti,cehennemi ve kainatın yaratıcısını görmüş,gidipte görenmi var veya gidipte dönenmi var sorusunuda cevapsız bırakmamıştır.
Mesela, koca bir kütlesi olan dünyamızı,vasıtasız ve çok süratli birşekilde götüren ve döndüren, bir insanı elbette ve evleviyetle daha hızlı ve kısa bir sürede götürmeye ve geri getirmeye muktedirdir ve aynen öylede olmuştur.
İnsanlığa faydalı bilgileri, başkaları ile de paylaşınız, yayınız. Ben bu bilgileri bilmiyordum,bana kimse öğretmedi diyen kişinin hesabı; bilenden, bildiği halde susandan ve hakikatı ve doğruyu yaymayandan sorulacaktır.
Malın zekatı olduğu gibi,ilminde zekatı ve kuvvetinde bir zekatı vardır.Bilen ile bilmeyen bir değildir.İlim müminin yitiğidir, nerede olursa alır.İlim Çinde de olsa alınız.Hayatta,en hakiki murşit ilimdir. Faydalı tüm ilimlerden istifade ediniz,ettiriniz. Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz. Okuyunuz,okutunuz.Ne demiş Yunus Emre; İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir,sen kendini bilmez isen ilim nice okumaktır.
Ruh nedir;
Ruh insanın aslıdır,kendisidir.Mahiyeti,bir şekli sureti ve şuuru olan bir kanundur, yerçekimi kanunu gibi,ama yerçekimi kanununun bir şekli, sureti ve şuuru yoktur.Fakat dünyadaki işleri yapabilmesi için, ruhun elbisesi,bineği mahiyetinde olan bedene ihtiyacı vardır.Ruh katiyen bakidir,yani ölümsüzdür. Ey insanlar, baki bir aleme gideceksiniz,o halde hazırlıklı olun.Ölüm,ruhun bedenden çıkması daha önce vefat etmiş olan sevgili anne ve babanızın ve sevdiklerinizin yanına gitmektir.
Mesela ;bir şöför nasıl aracından inince araba hiçbir işe yaramaz ise,ruh”ta beden aracından inince, beden hiçbir işe yaramaz.Kabre konan bedendir.Siz ise ruhsunuz.Ruh berzah alemine gitmektedir. ölüm yokluk ve hiclik değildir.Kim yok olmak isterki,Ezeli ve Ebedi, bir ve tek olan Allah”ın sevgili mahlukatıda ebedi olmalıdır.Fakat mahlukatın ebediliği bizatihi değil, Allah”ın dilemesiyledir.
Ey insanlar ve cinler ezeli ve ebedi cennete girmek,
ebedi yaşamak,her istediğini yapmak ve Allah'ı görmek istemezmisiniz.
Ey sevgili ruh,bunun için Allah'a şükretmeli ve iman etmeli değilmisin.
HULASA :
Allah,birdir, hiçbirşeye ihtiyacı yoktur, ne birbaşkası O'nu yaratmıştır ne de O'nun bir çocuğu vardır.O'nun eşi ve benzeri yoktur.
arkadaşlarıma bir tavsiyem olacak kader kaza ile ilgili aklımıza gelebilecek her türlü soruların cevabı Bediüzzaman hazretlerinin sözler ismli eserinde 26. sözde çok açık anlatılmıştır okuyanların hiç bir şüphesi kalmayacaktır inşaallah
teşekkür ederim. cevabınız beni rahatlattı. ALLAH sizi bağışlasın
Bazı şeyleride Allahın büyüklüğüne inanarak çok fazla araştırmamak gerekir ve olduğu gibi kabul etmek gerekir. Çünkü herşeyi anlayabilecek şekilde yaratılmadık.
Öncelikle Allah Razı Olsun, ben bu konuda söyle düsünüyoum: Allah-u Teala her insana her zaman 2 yol cıkartıyor mesela Cuma Günü Namaza gitmek yada evde oturup tv'ye bakmak eger sen Namaza gidiyorsan bu seni Cennete bir adım daha yaklastırıyor eger gitmezsen bir adım daha Cehenneme yaklasıyorsun. Allah'ın herseyi bilmesi konusu ise, bizim gözümüz Nuru göremezken beynimiz bircok seyi alamazken sınırlı yaratılmısken bunu anlamamız cok güctür. Zaten Yüce Allah'ın Kudreti aklımızın alacagından cok daha büyüktür ki alması mümkün degildir. Ancak biz iyi kul olursak Altından Irmaklar Akan Cennet'e gidecegiz yapmamız gereken budur bence...