Allah, neden atalarınız yanlış yolda demiyor?
- Allah ayette müşriklere, atalarınız yanlış yoldaysa, diyor. Allah niçin böyle diyor atalarınız yanlış yolda demiyor da niçin yanlış yolda olabilir ihtimalli şekilde söylüyor?
Değerli kardeşimiz,
Öncelikle ifade edelim ki, taklidin her şeyi zararlı değildir, ancak hiçbir şey anlamamış ve doğruyu bulamamış kimselere uymak zararlıdır.
Şu hâlde, ataları her konuda hatalı olmayabilir, hataları olmayan konularda onlara uymanın sakıncası da olmaz.
Bu kısa bilgiden sonra detaya gelince:
İlgili ayetin meali şöyledir:
"Onlara, 'Allah'ın indirdiğine uyun.' denildiği zaman, onlar 'Hayır, biz ecdadımızı üzerinde bulduğumuz (dine) uyarız.' derler. Onların ecdadı hiçbir şey anlamamış ve doğruyu bulamamış (kimseler) olsalar da mı (uyacaklar)! (Bakara, 2/170)
Allah Teala onlara, indirmiş olduğu açık delillere uymalarını emretmiş; onlar ise, "Biz buna tabi olmayız, ecdadımıza tabi oluruz." demişlerdir. İşte bundan ötürü de sanki onlar, delile taklit ile karşı koymuşlardır. Cenab-ı Hak da onlara, "Onların ataları hiçbir şeyi anlamayan ve doğruyu bulamamış (kimseler) olsalar da mı (tabi olacaklar)!" diyerek cevap vermiştir.
Cenab-ı Hakk'ın bu cevabı, şu şekillerde izah edilir:
a) Taklit eden kimseye şöyle denilir:
Bir insanı taklit etmenin caiz oluşunun şartının, o insanın hakka (doğruya) isabet ettiğinin bilinmesi olduğunu kabul ediyor musun, yoksa etmiyor musun?
Eğer bunu kabul ediyorsan, biz o insanı taklit etmenin ancak, senin o kimsenin doğruyu bulmuş olduğunu bilmenden sonra olabileceğini anlarız.
Buna göre, sen o insanın hakka isabet etmiş olduğunu nasıl biliyorsun?
Eğer sen bunu, bir başka taklit ile biliyorsan, bu durumda teselsül söz konusu olur. Eğer sen bunu, aklınla tanıyıp bildiysen, bu sana yeter. Bu durumda da taklide ihtiyacın kalmaz.
Eğer "O insanı taklit etmek, onun hakka isabet etmiş olduğunu bilme şartına bağlı değildir." dersen bu durumda sen, o hakka isabet edememiş bile olsa, o kimseyi taklit etmenin caiz olduğunu söylemiş olursun. O zaman da sen, kendinin hak üzre mi, batıl üzre mi olduğunu bilmeden, bir taklit içinde olursun.
b) Varsay ki taklit edilen kimse o şeyi biliyor. Fakat biz o taklit edilen kimsenin o şeyi asla bilmediğini ve o hususta herhangi bir yolu tercih etmediğini farz edersek, bu durumda sen ne yaparsın?
Taklit edilecek bir kimsenin ve mezhebinin olmadığını farz etmemiz halinde, mutlaka istidlale yani bir delil getirmeye başvurmak gerekir. Burada da böyledir.
c) Sen, senden önce geçen birisini taklit ettiğinde, bu taklit ettiğin kimseyi sen nasıl tanıdın; taklitle mi, yoksa taklitsiz mi?
Eğer onu taklitle tanıdınsa, bu durumda ya devr-i fasit veya teselsül gerekir.
Eğer sen onu taklit yoluyla değil, deliller ile tanıdıysan, sen o kimseyi taklit etmeyi kendine gerekli saydığın zaman, taklit ile değil, delil ile bilgiyi araman gerekir. O taklit ettiğin kimse o bilgisini taklit ile değil de delil ile elde ettiği halde, eğer sen bu bilgiyi delil ile değil de taklit ile elde etmek istersen, taklit etmiş olduğun kimseye muhalefet etmiş olursun. Öyleyse taklidin caiz olması, onun olmamasını gerektirir. Buna göre taklit battl ve geçersiz olur. (Razi, Mefatih, ilgili ayetin tefsiri)
İnkârcılara iman etmeleri için, pek çok bilgi verilip uyarılar yapılarak sonuçta, “Allah’ın indirdiğine uyun” denildiğinde -sanki kendilerine bu bilgiler hiç verilmemiş, bu uyarılar hiç yapılmamış gibi- hâlâ “Biz atalarımızdan gördüğümüze uyarız, onların yolundan gideriz” dediler.
Kuran, tam bir taklitçilik, bilinçsizlik ve körlük örneği olan bu cevap karşısında, “Ya atalarının aklı bir şeye ermemiş (lâ ya‘kılûne şey’en), doğru yolu bulamamışlarsa! (lâ yehtedûn)” buyurarak bilgide ve yaşayışta doğruya ulaşmanın iki temel aracını göstermektedir.
Bunlardan biri akıl diğeri de hidayettir.
Aklı kullanmak kuldan, hidayet vermek Allah’tandır. Bu sebeple kul, aklını kullanıp her konuda doğruya ulaşabilmek için kendisi bakımından mümkün olan bütün sebeplere başvurmanın yanında, Allah’ın “müsebbibü’l-esbâb” (sebeplerin yaratıcısı) olduğunu da asla unutmamalı ve başarıyı daima ondan beklemelidir.
Kötü niyetli insan ne aklını doğru kullanıp aklın buyruğuna uyabilir ne de hidayete layık olabilir.
Esasen ayette anılan inkarcıların taklitçiliğe saplanarak akıl ve hidayet yolundan mahrum kalmalarının temel sebebi de Kuran’ın ve Hz. Peygamber’in uyarılarından rahatsız olmaları ve bu kurtarıcı çağrıya kötü niyetle yaklaşmalarıdır.
Bu tutum sadece o dönem taklitçilerine özgü de değildir.
Basiretsizlik, bilinçsizlik, kötü niyet, çıkarcılık gibi çeşitli psikolojik zaaflar, kompleksler yüzünden ruhları kötürümleşmiş, şeytanın kışkırtmalarına açık ve dirençsiz hale gelmiş insanlar her devirde “atalarımızın yolu” dedikleri yanlışlara taassupla bağlanarak akıllarını sağlıklı ve gerektiği gibi kullanma, hidayetten nasiplenme imkânlarını kendi elleriyle ortadan kaldırmakta; Allah’ın, kitabı ve peygamberi aracılığıyla bildirdiği hakikatlere karşı direnmek suretiyle dalâlette kalmayı sürdürmektedirler.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Allah’a inanan, peygamberleri kabul etmeyeni nasıl ikna edebilirim?
- TEBLİĞ (İrşâd)
- TAKLİD
- Mezhepler Dosyası
- Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan... ayeti hangi olay üzerine inmiştir?
- 3. “Allah Arş’tadır.” diyenler, Arş’ı melekler taşırken Allah nerede olacak?
- Beşeri Nesneler ile Öteki Nesnelerin Kıyası-3
- Maide suresi 67. ayette “Ali’nin müminlerin mevlası olduğunu tebliğ et” ifadesi var mı?
- İSRA VE Mİ`RÂC MU`CİZESİ
- Ebu Hanife' ye zorla mezhep kurdurulduğu doğru mu? Cafer-i Sadık ve Ebu Hanife arasında neler olmuştur?