Ahiretin olması akla ve gerçeğe aykırı mıdır?

Tarih: 15.04.2020 - 13:52 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İki Bebeğin Diyalogu ve Ölüm Sonrasının Mantığı

Anne karnındaki bir çocuğun hayatı ile dünya hayatı arasında kavram karşılaştırmasını, dünya ile ahiret arasında paralel kurgu yapılarak ikinci bir hayatın muhakemesi yaptırılır. Anne karnındaki bir çocuğun dünyaya bakışı ile dünyadaki bir insanın ahirete bakışının benzerlikleri ve benzer hataların yapılması üzerine Yirmi Dokuzuncu Lem’a’da şunlar dile getirilir:

“Ve kezâ, rahm-ı mâderden dünyaya gelen çocuk, mâhut tünelde çektiği sıkıcı, ezici zahmet neticesinde dünya saadetine nâil oluyor."

"Arka cihet: Yani geride gelenlere felsefe nazarıyla bakılsa, ‘Yâhu, bunlar nereden nereye gidiyorlar ve niçin dünya memleketine gelmişlerdir?’ diye edilen suale bir cevap alınamadığından, tabiî, hayret ve tereddüt azabı içinde kalınır. Fakat nur-u iman gözlüğüyle bakarsa, insanların kâinat sergisinde teşhir edilen garip, acip kudretin mu’cizelerini görmek ve mütalâa etmek için Sultan-ı Ezelî tarafından gönderilmiş mütalâacı olduklarını anlar.” (Nursi, B. S. Lem'alar, Yirmi Dokuzuncu Lem'a, İkinci Bab, s. 752.)

Anne karnındaki bir çocuk dar ve sıkıntılı bir tünelden geçtikten sonra dünyadaki ışığa, dünya saadetine nail olur. Çocuk doğmadan önce henüz anne karnındayken dünya hayatının varlığı konusunda sorgulama yapar. Bu sorgulamayı bir hikâye ile anlatalım:

Anne karnında iki tane bebek vardır ve bunlar birbiriyle anne karnından sonraki hayat hakkında konuşarak doğum sonrası hayatı analiz etmeye çalışırlar. Birinci bebek,

— Biz burada devamlı kalmayacağız, doğumdan sonra sürekli kalacağımız bir hayata geçeceğiz. Bu hayatı herkes biliyor. O hayata hazırlıklı olmalıyız, doğumdan sonra olacaklara karşı kendimizi güçlendirmeliyiz, der.

Anne karnındaki bebeğe baktığımızda, orada hiç ihtiyacı olmayan birtakım hareketler yapar. Meselâ parmağını emer, dudağını emme hareketi yapar, anne karnındaki suyun besin değeri olmadığı halde, yutar vücudunda dolaştırır ve çıkarır. Böylece mide ve bağırsağını çalıştırır ki, doğduktan sonraki sindirim için egzersiz yapar. Dudak hareketleriyle beynin konuşma merkezini çalıştırır.

Prenatal psikoloji, doğum öncesi psikolojiyi inceler. Bu psikoloji dalında normal doğan çocuklarla, sezaryenle doğanları karşılaştırırlar. Bu çocukların topuklarına iğne batırarak o andaki stres hormonlarına bakarlar. Doğum kanalından sıkıntıyla geçen çocuğun topuğuna iğne batırıldığında daha az stres hormonu salgılandığı, sezaryenle doğan çocuğa batırıldığında ise, daha büyük stres hormonu cevabı verildiği görülür. Doğum kanalından geçerken çekilen sıkıntının, zahmetin çocuğa dayanıklılık kazandırdığı anlaşılır.

Birinci bebek sorgulamaya devam eder:

Sahip olduğumuz, kol, bacak, kulak, göz gibi organları burada kullanmadığımıza göre, demek ki çıktıktan sonra bize lazım olacaktır.

 İkinci bebek ise şunları söyler:

— Hayır, ben senin gibi düşünmüyorum, her şey burada ve bundan sonra başka hayatın olacağına inanmıyorum, o hayatı da düşünmüyorum.

Birinci bebek devam eder:

Ağız verilmiş demek ki yiyecekler var, göz verilmiş demek ki ışık var, dudak hareketlerimiz var, demek ki konuşacağız, göbek bağımız var, demek ki bizi besleyen biri var.

Bu bebek anne karnındaki davranışlarından hareketle sonraki hayat hakkında öngörülerde, tahminlerde bulunur. Doğum sonrası hayat için anne karnındaki hayattan deliller toplar. Doğum sonrası hayatın olma ihtimalinin olmama ihtimalinden daha yüksek olduğunu söyler. İkinci bebek inkârına devam eder:

Ben bugüne bakarım, gördüğüme inanır, görmediğime inanmam.

Birinci bebek bir annenin olduğuna inandığını söyler:

Ben görmüyorum ama annenin olduğuna inanıyorum, göbek bağı ile bizi o besliyor, bizi üşütmüyor, hasta etmeden bizi koruyan bir güç var.

İkinci bebek onu da inkâr eder:

Ben görmüyorum ki anneyi, neden inanayım, olsaydı görürdük.

Birinci bebek anneyle ilgili hissettiklerini söylemeye devam eder:

Zaman zaman etrafta sessizlik olduğunda bir ses, bir şarkı duyuyorum, sezgilerim beni seven birinin var olduğunu söylüyor. Bazen beni okşadığını hissediyorum.

Diğeri yine tesadüfen bir şeylerin olduğunu söyleyerek inkârına devam eder. İki bebeğin arasında böyle bir tartışma geçer.

Bu konuşan iki bebek gibi, ahirete inananla inanmayan iki kişinin muhaveresini düşündüğümüzde de benzer bir diyalog karşımıza çıkacaktır. Ahiretin varlığına inanan kişi, kendisindeki sonsuz yaşama isteğine baktığı zaman, ölümden sonra her şeyin bitecek olması çok anlamsız gelir. Yemek, içmek, para biriktirip zengin olmak bütün bunlar anlamını yitirir.

Midedeki açlık hissi yiyecekleri gösteriyorsa, güzel bir şeyi görmek, sevme duygusunu gösterip mükemmele sevk ettiriyorsa, bu düzenin ebedî olmaması kişiyi rahatsız edip ebedî saadeti istetiyorsa, ebedî hayatın olmasının zorunluluğuna götürür. İnsanın ruhunu ancak sonsuzluk tatmin eder, psikolojik ihtiyaçlarını da ancak sonsuz mutlulukla giderir.

Göremediğimiz ama varlığını hissettiğimiz, bizi tehlikelerden koruyan, kritik zamanlarda dua ettiğimizde yardımını hissettiğimiz bir gücün varlığının olması, olmamasından çok daha güçlü ihtimaldir. İnsandaki duygular, cihazat, akıl yürütme yolları, olması gerektiğine işaret eder. Bu nedenle ahiretin olması akla ve gerçeğe en yakın görüştür. Eğer bu dünya hayatından sonra bir hayat yoksa bu âlemde yaşamanın da hiçbir anlamı yoktur.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun