"Eğer onları dinlemezseniz sizi öldürecekler, ..." şeklinde bir hadis var mıdır?

Tarih: 15.06.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

“Eğer onları dinlemezseniz sizi öldürecekler, itaat ederseniz sizi sapıtacaklar. Onlara karşı Hz. İsa (a.s)'ın arkadaşlarının davrandığı gibi davranın. Onlar ki testerelerle biçildiler,..”
- Bu anlamda bir hadis var mıdır?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Muaz bin Cebel (r.a.) rivayet ediyor:

"İhsanı, ihsan olarak kaldığı müddetçe alınız. Dininiz için rüşvete dönüştüğünde ise onu almayınız. Onu almadığınızda fakir ve muhtaç duruma düşecek değilsiniz.

Dikkat edin! Beni Merah'ın borusu yeterince öttü. Beni Merah artık öldü. Haberiniz olsun! Bundan sonra İslamın sözü geçecektir.

Dikkat edin! Kur'ân'la idareci birbirinden ayrılacaklar. Siz Kur'ân nerede ise orada yer alınız.

Dikkat edin! Üzerinize bazı idareciler gelecek. Eğer onlara itaat ederseniz, dalalete düşersiniz. Şayet karşı çıkarsanız sizi öldürürler."

Câbir (r.a.), "Ey Allah'ın Resulü, o zamana ulaşırsak nasıl hareket edelim?" diye sordu. Resûlullah (asm) şöyle buyurdu:

"İsa bin Meryem'in ashabının davrandığı gibi davranın. Onlar testere ile ikiye biçildiler, darağaçlarına çıkarıldılar. Allah'a itaat üzere ölmek, ona isyan ederek yaşamaktan hayırlıdır." [Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/198-200]

Hadis, Peygamberimizin (asm) ümmeti için çok önemli ikazlarını içeriyor. Bunlardan ilki, "Hediyeyi ancak hediye olarak verildiği müddetçe almaktır." Eğer bir şey ihsan eden kimse bununla dinî rüşvet isteyecekse, kişiden dinden uzaklaşmasını isteyecekse, o ihsanı almamayı tavsiye etmektedir. O ihsan alınmadığında da fakir ve muhtaç duruma düşülmeyeceği hatırlatılarak müminler uyanık olmaya davet edilmektedir.

Hadiste dikkat çekilen ikinci husus, "zorbalık devrinin artık bittiği", zorbaların borusunun yeterince öttüğü, bundan böyle İslâmiyetin borusunun öteceğidir. Dolayısıyla zorbalardan korkarak dinden taviz verilmemesi gerektiğidir. Benî Merah, zorbalığın sembolüdür. Her devirde temsilcisi olmuştur. Günümüzde de temsilcileri vardır. Fakat Allah'a şükür içinde yaşadığımız zamanda da artık "Benî Merah" ölmüştür. Daha borusunu öttüremeyecektir. Bundan böyle İslâm hâkim olacaktır. Bu sebeple ümitsizliğe düşmeye, din düşmanlarına taviz vermeye, onlara şirin görünmeye çalışmaya gerek yoktur.

Hadiste dikkat çekilen üçüncü nokta "Kur'ân'la idarecilerin birbirinden ayrılacaklarıdır." Peygamberimizin (asm) Allah'ın bildirmesiyle verdiği bu haber, Emevîler devrinden itibaren gerçekleşmiş, idareciler Kur'ân'dan ayrılmıştır. Bizde de Tanzimat hareketiyle başlayan idarecilerin Kur'ân'dan ayrılması, Cumhuriyet devriyle, tamamen belirgin bir hal almıştır. Bu durumda Müslümanlara düşen, Peygamberimizin (asm) tavsiyesine uyarak,. "Kur'ân'a sarılmak, ondan ayrılmamak" olmalıdır.

Hadisin son kısmı da kendilerine itaat edildiğinde dalâlete düşülecek olan, karşı çıkıldığında ise ölümle biten idarecilere karşı nasıl davranılacağı açıklanmakta, Hz. İsa (as)'ın hükümdarların inkara zorlamaları karşısında bâzı Hristiyanların testere ile doğranmayı, darağacına asılmayı göze alarak onlara karşı çıkmaları örnek gösterilmektedir. Ve Allah'a itaat üzere ölmenin, Ona isyan ederek yaşamaktan hayırlı olduğu nazara verilmektedir.

Benzer bir hadis rivayeti de şöyledir:

Habbâb b. Erett anlatıyor:

Rasûlullah (asm) Kabe'nin gölgesinde kaftanını yastık ederek dayandığı bir sırada yanına vardık.

“Yâ Rasûlallah! Bizim  için Allah'a duâ edemez misin? Allah'tan nusrat / yardım dileyemez misin?” dedik. (Kureyş müşriklerinin işkencelerinden şikâyet ettik) Bunun üzerine Rasûlullah (asm)’ın rengi değişti ve şöyle buyurdu:

"Sizden önceki ümmetler içinde öyle kimseler bulunmuştur ki, (zalimler  tarafından) yakalanır, onun için yerde bir çukur kazılır, o kişi o çukurun içine gömülürdü. Sonra büyük bir testere getirilir, onun başı üzerine konulurdu da cesedi ikiye bölünürdü, fakat bu onu dinden döndürmezdi. (Bir başkasına da benzer işkenceler uygulanır); demir taraklar ile etinin altındaki kemiği ve sinirleri taranırdı da, bu işkenceler o mümini dîninden çevirmezdi."

"(Sahâbîlerim!) Size yemîn ederek söylüyorum ki, Allah bu işi (İslâm dinini), mutlaka tamamlayacaktır. Öyle ki, bir süvârî San'â'dan Hadramevt'e kadar  (tek başına) yolculuk edecek de Allah'tan ve bir de (yolcu koyun sahibi ise) koyunlarına kurdun saldırmasından başka hiçbir şeyden korkmayacaktır. Fakat sizler acele ediyorsunuz!" (Ahmed b. Hanbel, 5/109; Buharî, Menakıbu’l-Ensar, 29)

Hz. Peygamber (asm) bu sözleriyle, ashâb-ı kiramın çektikleri sıkıntıların acısını dindirmek, onları teselli etmek, karşılaşacakları sıkıntılara sabrettikleri takdirde huzurlu ve emniyetli günlere kavuşacaklarını müjdelemek istemiştir.

Hafız İbn Hacer'in ifadesine göre: Arabistan çevresinde birisi Şam'da diğeri de Yemen'de olmak üzere iki tane San'a vardır. Hadramevt'te Yemende'dir. Bu hadis-i şerifte Müslümanların gelecekte çok uzun mesafeli yolculukları yalnız başına yapabilecekleri bir güven ve huzur ortamına kavuşacakları müjdesi verilmek istendiğine göre, buradaki San'a'dan maksadın Şam'da bulunan San'a olması gerekir. Çünkü Hadramevt ile Şam'da bulunan San'a arasındaki mesafe Hadramevt ile diğer Sana arasındaki mesafeden daha uzundur ve hadis-i şerifte anlatılmak istenen uzun yolculuğa daha uygundur.

Sahabe-i Kiramdan bazılarının Rasûl-i Ekrem (asm)'e gelerek kendilerinin çekmiş oldukları sıkıntıların sona ermesi için dua etmesini rica ettikleri halde Hz. Peygamber (asm)’in bu ricayı kabul etmemesinin sebebini Hafız îbn Hacer şöyle açıklıyor:

Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'inde

"... Bana dua edin, duanızı kabul edeyim..." (Mü'min, 40/60)

"Hiç olmazsa kendilerine böyle şiddetimiz geldiği zaman yalvarsalardı!" (En'âm 6/43)

buyurduğu halde, Hz. Peygamber (asm) ashâb-ı kiramın acılarının sona ermesi için dua etmekten kaçınmasının sebebi, Allah Teâlâ'nın diğer peygamberlerin ve sahabelerinin başına da gelmesini takdir ettiği belâların kendinin ve sahabelerinin başına da gelmesini takdir etmiş olduğunu, diğer peygamberlerinin ümmetlerinin çektiği sıkıntılar sayesinde ermiş oldukları nimetleri ve yüksek makamları bilmesidir. İşte Hz. Peygamber (asm), haklarındaki Allah'ın takdirini ve Allah'ın bu takdiri sayesinde yüksek derecelere erişeceklerini bildiğinden dolayı, ümmetinin de başına gelecek olan belaların dinmesi için dua etmedi. Allah'ın o takdirine razı oldu. Bu sayede umduğunu elde etti; korktuğundan kurtuldu.

Ancak şurasını da unutmamak gerekir ki, her ne kadar Allah'ın takdiri karşısında peygamberlerin bu şekilde davranması icab ediyorsa da peygamberlerin dışındaki kimselerin başlarına gelen musibetler hakkında Allah'a el açıp bu belalardan kurtulmaları için dua etmeleri vaciptir. Çünkü peygamberlerin dışında kalanlar, peygamberlerin muttali oldukları kaza ve kaderle ilgili sırlara muttali olamazlar.

İbn Battal'ın açıklamasına göre: Ulema ölümle küfür arasında bir tercih yapmaya zorlanıp da ölümü küfre tercih eden bir kimsenin ecrinin, küfür lafızlarını mecburen söylemeyi ölüme tercih eden kimsenin ecrinden daha fazla olduğunda ittifak etmişlerdir. Fakat domuz eti yemek, şarap içmek gibi bir günahı işlemekle küfretmek arasında bir tercih yapmaya zorlanıp da domuz eti yemeyi veya şarap içmeyi ölüme tercih eden kimsenin sevabı, ölümü bu günahlardan birini işlemeye tercih eden kimsenin sevabından daha azdır.

Maliki ulemasından bazılarına göre ölümle, leş yemek arasında bir tercih yapmaya zorlanan kimse eğer ölümü leş yemeye tercih ederse günahkâr olur. Bu mevzuda Hanefi ulemasının görüşü de şöyledir; leş yemek, şarap içmek, domuz eti yemek gibi günahlardan birini işlemekle hapsedilmek, dövülmek, zincire vurulmak gibi işkencelerden birini tercihe zorlanan bir kimsenin, bu günahlardan herhangi birini işlemeyi hapsedilmeye veya dövülmeye ya da zincire vurulmaya tercih etmesi helal olmaz.

Fakat bu günahlardan biriyle ölüm arasında bir tercih yapmaya zorlanan bir kimsenin, sözü geçen günahlardan birini öldürülmeye ya da organlarından birinin kesilmesine tercih etmesi caizdir. Eğer ölümü yahut da herhangi bir organının telef edilmesini bu günahlardan birine tercih edecek olursa günahkâr olur. Çünkü aslında domuz eti veya leş yemek gibi fiiller insan vücuduna zararlı oldukları için haram kılınmışlardır. Zaruret durumlarında bunları yemekten kaçınmak ise vücudu büsbütün imha etmek demektir.

Yine Hanefî ulemâsına göre Allah'ı veya Rasûlünü (asm) inkâr etmek ya da onlara sövmekle öldürülmek veya organlarından birini kaybetmek şıklarından birini tercih etmeye zorlanan bir kimse, zorlayan kimselerin bu tehdidi yerine getireceklerini kesinlikle anlarsa o zaman Allah'a ve Rasûlüne (asm) olan imanını kalbinde saklayarak, zahiren Allah'ı ve Rasûlünü (asm) inkâr ederek onların emrini yerine getirmek suretiyle kendisini kurtarır. Bundan dolayı asla günahkâr olmaz. Fakat ölümü tercih edecek olursa çok büyük ecre nail olur. (bk. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10/186-187)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun