Zina yaparken insanın imansız olduğunu belirten hadise göre, zina yaparken ölen kimse imansız mı ölmüş olur? Yani zaina yaparken iman gider mi?

Tarih: 06.09.2006 - 18:29 | Güncelleme:

Soru Detayı
"Kişi zina edince iman ondan çıkar ve başının üstünde bir bulut gibi havada durur. Zinadan çıkınca iman kişiye geri döner." Bu hadisten anladığımıza göre, kişi zina ederken ölürse kafir olarak mı ölecek?
Cevap

Değerli kardeşimiz,

Resulullah (asm) buyurdular ki:

"Zani bir kimse, zina yaptığı sırada mü'min olarak zina yapmaz, hırsız da çaldığı sırada mü'min olarak hırsızlık yapmaz, içkici, içki içtiği sırada mü'min olduğu hâlde içki içmez; insanların, onun yüzünden gözlerini kendine kaldıracakları kadar nazarlarında kıymetli olan bir şeyi mü'min olarak yağmalamaz." [Buhari, Mezalim 30, Eşribe 1, Hudud 1, 20; Müslim, İman 100, (57); Ebu Davud, Sünnet 16, (4689); Tirmizi, İman 11, (2627); Nesai, Sarık 1, (8, 64)]

Yine Resulullah (asm) buyurdular ki:

"Kişi zina edince iman ondan çıkar ve başının üstünde bir bulut gibi muallak durur. Zinadan çıkınca iman adama geri döner."

(Tirmizi, şu ziyadede bulunmuştur: "Ebu Cafer el-Bakır Muhammed İbnu Ali'nin: "Bunda imandan çıkıp İslam'a geçiş vardır." dediği rivayet edilmiştir.") [Ebu Davud, Sünnet 16, (4690); Tirmizi, İman 11, (2627)]

Bu ve buna benzer hadisler büyük günah işleyenin kâfir olacağını değil, mükemmel imana sahip olmayacağını bildirmek içindir. Çünkü günahlar imanın aslını olumsuz şekilde etkilemese de, imanın kemalini etkiler. Nitekim Peygamberimiz (asm) yukarıda geçen hadisleriyle bunu bildirmiştir.

İman ve amel, bir bütünü oluşturan parçalar değil, ayrı ayrı şeylerdir. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de:

"İman edip iyi işler yapan, namaz kılan ve zekât verenler var ya onların mükafatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur, onlar üzüntü de çekmezler." (Bakara, 2/277)

buyurulmuş, amel, iman üzerine atfedilmiştir. Arapça gramer kuralına göre ancak ayrı ayrı manada olan şeyler birbirine atfedilebilirler. Daha açık bir ifade ile eğer amel imanın bir parçası olsaydı "iman edenler" ifadesinden sonra "iyi iş yapanlar" denmesine gerek kalmazdı.

İman ile amel, ayrı ayrı şeyler olmakla beraber aralarında çok sıkı bir ilişki vardır. Allah ancak olgun müminlerden razı olur. Olgun mümin olmak için de yalnız inanmak yeterli değildir. İman ile birlikte ibadet etmek ve güzel ahlâka sahip olmak gerekir. Hiç şüphe yok ki ibadet, imanın bir göstergesidir. Sadece inandım demek yeterli değildir. Kalpdeki iman ışığının sönmemesi için ibadet de gereklidir. İbadet yapmayan kimsenin kalbindeki iman yavaş yavaş zayıflar ve Allah korusun günün birinde sönebilir. Bu ise insan için en büyük bir kayıptır. İman nurunun söndüğü bir gönül, insan için bir yük olmanın ötesinde bir anlam taşımaz.

İman ile amel ayrı ayrı şeyler olunca, akla şöyle bir soru gelir. Farz olan ibadetleri yapmamak, Allah'ın yasakladığı büyük günahları işlemek imanı nasıl etkiler? Başka bir ifade ile farz olan ibadetleri yapmayan ve büyük günah işleyen kimse imandan çıkar mı?

Bu konuda farklı görüşler olmakla beraber Ehl-i sünnetin görüşü, farz olan ibadetleri yapmamak ve büyük günah işlemek insanı dinden çıkarmaz, günahkâr yapar. Dinden çıkmak başka, günahkâr olmak başkadır. Nitekim Ashab-ı Kiram'dan Ebû Zer (r.a.) şöyle demiştir:

"Peygamberimize geldim. Üzerinde beyaz bir elbise olduğu halde uyuyordu. Döndüm, sonra yine geldim, uyanmıştı şöyle buyurdu:

Lâilâhe illallah –Allah'tan başka ilâh yoktur– diyen ve bu ikrar üzerine ölen hiç bir kul yoktur ki, cennete girmesin, buyurdu. Ben:
Zina etse de hırsızlık etsede mi, dedim. Peygamberimiz:
Evet, zina etse de hırsızlık etse de girer, buyurdu. Ben:
– Zina etse de hırsızlık etse de mi, dedim. Peygamberimiz:
– Evet, hırsızlık etsede zina etsede girer, buyurdu. Ben takrar:
– Ey Allah'ın Resûlü, zina etse de hırsızlık etse de mi, dedim. Peygamberimiz:
– Evet, Ebû Zerr'in burnu toprağa sürülse ve böylece zelil ve hakir olsa da muhakkak cennete girer, buyurdu.
Ebû Zer (r.a.) bu hadisi rivâyet ederken: "Ebû Zerr'in burnu kırılsa da," yani istemese de Peygamberimiz böyle buyurdu." demiştir. (Buhari, Tevhid, 33, Rikak, 16; Müslim, İman, 40)

Şu hadisi şerif de büyük günah ile imanın bir arada bulunabileceğini ifade etmektedir:

Ubâde b. es-Samit (r.a.) şöyle demiştir: Peygamberimiz etrafında bir topluluk olduğu hâlde şöyle demiştir:

''Allah'a ibadette O'na hiç bir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarınızı öldürmemek, kendiliğinizden uyduracağınız bir yalanla kimseye bühtan etmemek, hiç bir ma'rufda isyan etmemek üzere bana biat ediniz. İçinizde sözünde duran olursa onun ecri Allah'a aittir. Bu dediklerimden birini yapıp da ondan dolayı dünyada azaba uğrarsa bu ona kefaret olur. Bunlardan birini yapıp da yaptığı işi Allah Teâlâ örterse işi Allah'a kalır; isterse onu afeder isterse ona azap eder."

buyurdu, biz de bu şart üzerine kendisine biat ettik". (Buhari, İman, 11; Müslim, Hudut, 10.)

Peygamberimiz (asm)'den itibaren hemen her devir İslâm alimleri, imanı bulunduğu halde farz olan ibadetleri yapmayan veya haram ve büyük günahları işleyen kimseleri, yaptıklarını helâl görmedikleri sürece, mü'min kabul etmişler, ancak bunların günahkâr olduklarını söylemişlerdir. Ehl-i sünnetin görüşü de budur.

* * *
Büyük günah işleyen kâfir olmaz. Ama kişinin akıbetinin nasıl olacağını ancak Allah bilir. Ölümle beraber zina işleme, yani günah da bittiğinden, bu kişinin kesin bir şekilde imansız gittiği söylenemez. Allah, tövbe etme fırsatı bulamayan kullarını da bağışlayabilr veya işlediği günahtan dolayı azab eder.

Bu soruyu cevaplarken, işlediği günahlarla övünen ve bunlardan pişmanlık duymayanların konumuz dışında olduğunu hemen belirtelim. Asıl mevzumuz, inandığı halde bu tür günahlara düşen ve onlardan pişmanlık duyanlardır.

Ehl-i sünnetin dışında kalan Mutezile mezhebi ve Haricilerin bir kısmı, “büyük günah işleyenlerin kâfir olacağını veya imanla küfür ortasında kalacağını” söyler ve bunu şöyle izah etmeye çalışırlar:

“Büyük günahlardan birini işleyen bir mü'minin imanı gider. Çünkü Cenab-ı Hakk'a inanan ve cehennemi tasdik eden birinin büyük günah işlemesi mümkün değildir. Dünyada hapse düşme korkusuyla kendini kanun dışı yollardan koruyan birinin, ebedi bir cehennem azabını ve Cenab-ı Hakk'ın gadabını düşünmeyerek büyük günahları işlemesi, elbette onun imansızlığına delalet eder.”

İlk bakışta doğru gibi görünen bu hüküm, insanın yaradılışını bilmeyen sakat bir düşüncenin mahsulüdür. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, bu sorunun cevabını Lem'alar adlı eserinde şu şekilde vermektedir:

“... İnsanda hissiyat galip olsa, aklın muhakemesini dinlemez. Heves ve vehmi hükmedip, en az ve ehemmiyetsiz bir lezzet-i hazırayı (el altında bulunan hazır bir lezzeti), ileride gayet büyük bir mükafata tercih eder. Ve az bir hazır sıkıntıdan, ileride büyük bir azab-ı müecceleden (sonradan gelecek, tehir edilmiş bir azaptan) ziyade çekinir. Çünkü tevehhüm ve heves ve his, ileriyi görmüyor. Belki, inkâr ediyorlar. Nefs dahi yardım etse, mahall-i iman olan kalb ve akıl susarlar, mağlup oluyorlar."

"Şu halde; kebairi (büyük günahları) işlemek, imansızlıktan gelmiyor, belki his ve hevesin ve vehmin galebesiyle, akıl ve kalbin mağlubiyetinden ileri gelir.”

Evet, Bediüzzaman Hazretlerinin ifade ettiği gibi, insanın yaradılışında cennetin akıl almaz lezzetlerini çok ötelerde görmesi ve bu yüzden onları ikinci plana atıp, hemen eli altındaki günah lezzetlerine meyletmesi gibi bir özellik vardır. Çok acıktığı için kendisini en yakın lokantaya atan bir adamın, ısmarladığı iki porsiyonluk döner on-on beş dakika gecikeceği için, hemen eli altında bulunan kuru ekmeği ymeye başlaması ve midesinin yarısını onunla doldurması, bu sırdandır.

Yine Bediüzzaman'ın dediği gibi, insan bir ay sonra gireceği bir hücre hapsinden çok, hemen yemek üzere olduğu bir tokattan korkar. Yani bu hissiyata göre cehennem azabı, onun için çok uzaktır ve Allah da zaten affedicidir.

İşte insan, bu mülahazalarla 'imanlı olmasına rağmen, günahlara meyleder ve nefsinin de desteklemesiyle içine düşebilir. Evet büyük günahları işlemek, imansızlıktan gelmez. Fakat o günahlar, tövbe ile hemen imha edilmezse, insanı imansızlığa götürebilir. Bu konuda yine Bediüzzaman'ı dinleyelim:

“Günah kalbe işleyip siyahlandıra siyahlandıra, ta nur-u imanı (iman nurunu) çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Her bir günah içinde küfre (Allah'ı inkara) gidecek bir yol var. O günah, istiğfar ile çabuk imha edilmezse, kurt değil belki küçük bir manevi yılan olarak kalbi ısırıyor...”

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 50.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun