Yahya b. Ziyad el-Ferra' hakkında bilgi verir misiniz?

Tarih: 18.11.2012 - 01:25 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Ebû Zekeriyyâ Yahya b. Ziyâd b. Abdillâh el-Absî el-Ferrâ' (ö. 207/822) Arap dili ve tefsir âlimi.

144 (761-762) yılında Kûfe'de doğdu. Baba tarafından Benî Minkâr'ın veya Be­nî Esed'in azatlısı bir aileye mensuptu. Bu sebeple Kûfî, Esedî, aslen Deylemli oldukları için de Deylemî nisbeleriyle anılır. Çocukluğu ve ilk tahsil yılları Kû­fe'de geçti. İmam Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî ile teyze çocuğu oldukları bi­linmektedir. Lakabı olan Ferrâ her ne kadar "kürk yapan, kürk satan" anlamı­na geliyorsa da kaynaklarda onun bu meslekle meşgul olduğuna dair bilgi yok­tur. Bu lakabın ona kelâmı (söz) tahlil ve tetkik ettiği için (yefri'l-kelâm) veril­diği söylenmektedir.

Süyûtî, Ferrâ'nın kürkçülükle hiçbir ilgi­sinin bulunmadığını belirtmekte, dil konularını inceleye­rek düzene koyduğu için, deriden yapı­lan giyecekleri biçip diken kimseye benzetilerek ona bu lakabın verildiğini söy­lemektedir. Ancak fery kelimesi ayrıca "takdir edilecek, insanı hayrete düşüre­cek işler yapmak" anlamına da geldiğin­den çalışmalarındaki olağanüstü başarı ve güzellikten dolayı kendisine bu laka­bın verilmiş olması da mümkündür.

Ferrâ'nın ders arkadaşı olduğu anla­şılan Küfeli muhaddis ve zâhid Hennâd b. Serînin anlattığına göre, Ferrâ derslerde not tutmaz, dinlemekle yetinir, fa­kat tefsir veya lügatla İlgili bir söz geç­tiği zaman hocadan tekrar etmesini is­terdi. Bu sebeple Hennâd, onun kendi­sine lâzım olan şeyleri ezberlediği ka­naatini taşımaktadır.

Başlangıçtan beri lügat ve tefsir ilmine daha fazla alâka gösterdiği anlaşılan Ferrâ tahsiline Bas­ra'da devam ederek Halîl b. Ahmed, Yû­nus b. Habîb gibi meşhur âlimlerden ders okudu. Kaynakların bildirdiğine gö­re Ferrâ Halil'den ziyade Yûnus b. Ha­bîb'in derslerine devam etmiştir. Bas­ra'da Arap dili, tefsir ve kıraat alanların­daki tahsilini tamamlayıp Kûfe'ye dön­düğünde, bu muhitte nahivle meşgul olanların kendilerine rehber edindikleri Ruâsî'nin  Kitabü'l-Faysal'ını (el-Fasl) iyice öğrenmiş bulunuyordu.

Mehdî-Billâh devrinde (775-785) ho­cası Ruâsi'nin tavsiyesiyle Bağdat'a git­tiği zaman şehrin en yetkili âlimi olan Kisâî ile yaptığı ilmî tartışmada nahiv­deki üstünlüğünü görünce onun gözde talebeleri arasında yer aldı. Daha son­raki yıllarda saraya ve devlet adamları­nın çevresine girmesi ve buralarda ta­nınması da hocası vasıtasıyla oldu. Fer­râ'nın Bağdat'a gidişi ve Kisâî ile tanış­ması hayatında önemli bir dönüm nok­tası teşkil etmiştir. Onun faydalandığı pek çok âlim ve râvinin başında Kisâî gel­mektedir. Kisâî'den daha ziyade kıraata dair rivayetleri ve nahvin inceliklerini öğ­rendi. Nahiv alanında ayrıca Ruâsî'den, lügat konusunda Yûnus b. Habîb'den, dil ve edebiyat konusunda fesahatiyle meşhur bedevilerden olan Ebü' I -Cerrah, Ebü Servân ve Ebû Ziyâd el-Kilâbî'den, şiir ve ahbâr alanında da Mufaddal ed-Dabbî'den istifade etti.

Ferrâ 187 (803) yılından önce çevre­sinde kendini kabul ettirmiş ve halife­nin huzuruna davet edilecek derecede şöhret ve itibar sahibi olmuştu. Bunun­la beraber gerek nahiv gerekse Kur'an ilimleri alanında dönemin en önemli şah­siyeti sayılması Kisâî'nin ölümünden (189/805) sonraya rastlamaktadır. Kisâî vefat edince arkadaşlarının ısrarı üzeri­ne onun yerine geçti ve o tarihten itiba­ren hocalık hayatı başlamış oldu. Me'âni'l-Kurân'dan sonra yazmaya başla­dığı el-Hudûd'un telifine dair rivayet­ler de onun Bağdat'taki ilmî itibarını açık şekilde göstermektedir. Bu rivayetler­den birine göre Halife Me'mûn ondan, nahiv usulüne ve bedevilerden derlen­miş fasih Arapça'ya dair malzemeyle il­gili bir eser telif etmesini istemiş, sa­rayda kendisine bir yer ayırtmış, her türlü ihtiyacını karşılayacak ve ona hiz­met edecek kimseler tayin etmiş, eseri­ni yazdıracağı verrâklar tahsis etmiştir.

II. (VIII.) yüzyılın sonu ile III. (IX.) yüzyı­lın ilk yıllarında Kur'ânî ilimler sahasın­da Bağdat'ta en büyük otorite olarak kabul edilen Ferrâ'nın dersleri ve im­lâ meclisleri büyük rağbet görüyordu. Me'mûn'un oğullarına da hocalık yapan Ferrâ'nın yetiştirdiği pek çok talebe ara­sında Ebû Abdullah et-Tuvâl, Ebû Abdurrahman Abdullah b. Ebû Muhammed el-Yezîdî, Basra dil mektebinin en tanın­mış simalarından biri olan Ebû Ubeyd Kasım b. Sellâm, aynı mektebin önde ge­len âlimlerinden Ebû Yûsuf İbnü's-Sikkît, Küfe dil mektebine mensup nahiv âlimlerinden ve Sa'leb'in hocalarından Ebû Abdullah Muhammed b. Abdullah b. Kadim, dil ve edebiyat âlimi Ebû Amr Şemr b. Hamdeveyh el-Herevî, aynı za­manda Ferrâ'nın râvisi ve verrâklarından biri olan Ebû Abdullah Muhammed b. Cehm es-Simmerî, Sa'leb'in hocala­rı arasında adı geçen Ebû Muhammed Seleme b. Âsim en-Nahvî zikredilmek­tedir.

Ferrâ Bağdat'ta ikamet etmek­le beraber Küfe ile ilgisini kesmez, se­nenin sonu yaklaşınca Kûfe'ye gide­rek yakınlarının arasında kırk gün kalır ve kazandıklarını onlara dağıtırdı. 206 (822) yılında hacca giden Ferrâ, zilhicce­yi (mayıs) Mekke'de geçirdikten sonra dönüşünde 207 yılının başlarında vefat etti.

Ferrâ, nahvin bütün meselelerinin he­nüz açıklığa kavuşmadığı bir dönemde yaşadığından, bunlar üzerinde önemli ça­lışmalar yapmıştır. Halife Me'mûn'la ta­nışmasını sağlayan, devrin belagatı ve fesahatiyle meşhur âlimlerinden Sümâme b. Eşres'in Ferrâ hakkındaki sözleri onun yaygın şöhretini, çeşitli ilimlere vu­kufunu ve şahsiyetini belirtmesi bakı­mından önemlidir. Halifenin huzuruna girebilmek için defalarca saraya gidip gelen Ferrâ'nın kim olduğunu anlamak için kendisiyle görüşen ve belli başlı alan­lardaki bilgisini yoklayan Sümâme, onun son derece edepli ve vakur, lügat ve na­hiv sahasında derinleşmiş, çeşitli fıkhi meselelere vâkıf, nücûm ve tıp ilimle­rinde bilgi sahibi, eyyâmü'l-Arab'ı ve Arap şiirini çok iyi bilen bir kimse oldu­ğunu gördükten sonra, "Sen Ferrâ'dan başkası olamazsın." demiştir.

Her şeyden önce bir nahiv âlimi olan Ferrâ, hocası Kisâî'yi bile zamanla göl­gede bırakmıştır. Nitekim kendisi henüz hayatta iken Kûfeliler onu bu ilim­de Kisâî'den daha büyük bir âlim ola­rak kabul etmişlerdir. Öğrencisi Seleme b. Asım'ın, Ferrâ daha büyük bir nahiv âlimi olduğu halde onun Kisâî'yi kendisinden büyük telakki etmesine hayreti bu yüzdendir. "Nahiv Ferrâ'dır ve Ferrâ nahivde emîrü'l-mü'minîndir" şeklindeki yaygın kanaat de bunu göstermektedir. Her ne kadar eski müellifler, Küfe mektebinin tarihî seyrinde ve kıraat alanındaki önemli yeri dolayısıyla Kisâî'yi na­hivde de birinci, Ferrâ'yı ise ikinci şah­siyet olarak kabul ederlerse de Zübeydî ve İbnü'l-Kıftî, yalnız dil konusunda­ki ilmî seviyesini dikkate alarak onu "Küfıyyûn'un en üstünü ve en âlimi" diye nitelendirirler. İbn Hallikân da Ferrâ'yı nahivde, lugatta ve edebiyatın çeşitli dallarında bu şekilde tavsif eder.

Kıyasa çok önem veren Ferrâ, bunu dil meselelerine ve başka konulara da uy­gulardı. Sadece öğrendiklerini ve derle­diği bilgileri telif ve nakletmekle kalmaz, bunları inceleyip tahlil eder ve yeni bir­takım sonuçlara varırdı. Nitekim Kisâî, "Ferrâ mı yoksa Ahmer mi daha büyük âlimdir?" şeklinde bir soruya Ahmer'in daha bilgili, ancak Ferrâ'nın daha akıllı, daha geniş görüşlü olduğu, bu sebeple kendi düşünce ürünü olan bilgiler bakı­mından onu daha âlim bulduğu cevabı­nı vermiştir.

Arapça'nın özelliklerinin ve kuralları­nın tesbit edilmesinde Ferrâ'nın büyük hizmeti olmuştur. Sa'leb'in kanaatine göre Arapça'yı unutulup kaybolmaktan koruyan odur. Çünkü münakaşa konu­su olan bu dil hakkında herkes dilediği iddiada bulunuyor, birçok kimse aklının erdiği, kabiliyetinin el verdiği kadar ko­nuşuyor ve o günün âlimleri de diğer ilim adamlarının sözlerini tekrarlamaktan öte bir şey yapmıyorlardı. Tenkitsiz ve değerlendirilmeden nakledilen bu sözler de halledilmemiş problemler halinde ka­lıyordu. İş­te böyle bir durumda Ferrâ, gerek ken­disinden öncekilerin gerekse çağdaşla­rının fikir ve kanaatlerini karşılaştırmak­la yetinmemiş, bunları tenkit ederek kendi görüşüne göre birleştirmiş ve me­seleleri uyumlu bir sistem haline getirmiştir. Küfe mektebine mensup olması­na rağmen Basriyyûn'un doğru buldu­ğu görüşlerini de benimser ve savunur­du. Bu sebeple kendisi, Basra ve Küfe mekteplerini mezceden Bağdat mekte­binin kurucusu olarak da kabul edilir.

Eserleri

Ferrâ çok verimli bir müellif olup kaynaklarda yirmi beş kadar eserinden söz edilmektedir. Ancak bunlar­dan sadece dördü günümüze kadar ge­lebilmiştir. Başlıca eserleri şunlardır: 

1. Me'âni'l-Kur'ân. Ferrâ'nın Tefsîru müşkili icrâbi'l-Kurân diye adlandırdığı bu eseri, onun en tanınmış iki kitabından biridir. Daha sonraki lügat ve gramer ça­lışmalarına esas teşkil eden başlıca kay­naklardan biri olan eserde âyetlerdeki dil özelliklerinden hareketle Arapça'nın sarf ve nahvi tesbit edilmiştir. Eser, muh­telif kütüphanelerdeki nüshalarına da­yanılarak üç cilt halinde yayımlanmıştır.

2. el-Eyyâm ve'l-leyâlî (ve'ş-şühûr). Gündüz, gece, haftanın günleri ve aylarla ilgili kelimele­ri ihtiva eden sözlük mahiyetindeki eser, bilinen üç nüshası esas alınarak İbrahim el-Ebyârî tarafından neşredilmiştir.

3. el-Müzekker ve'l-müennes. Arap dilinde isimle sıfatın, faille fiilin sa­yı ve cins bakımından uyumunda, zamir­ler, fiilimsiler, işaret sıfatlan vb. önem­li konularda müzekkerlik ve müennesliğin doğurduğu birtakım güçlükleri hal­letmek için yazılan ilk eserdir. Ferrâ, di­ğer kitapları gibi bunu da öğrencilerine imlâ ettirmek suretiyle, ölümünden üç yıl önce Me'mûn'un kumandanlarından Tâhir b. Hüseyin adına telif etmiştir. el-Müzekker ve'l-müennes ilk defa Mus­tafa ez-Zerkâ (Diğer iki kitabı ile birlikte el-Mecmûcatü'l-luğauiyye içinde, Beyrut -Halep 1345), daha sonra Ramazan Abdüt-tevvâb tarafından yayımlanmıştır. 

4. el-Maksûr ve'l-memdûd. Arapça'da son harfleri elif-i mak­sure ve elif-i memdûde olan kelimele­re dairdir. Eseri Abdülazîz el-Meymenî ve Mâcid ez-Zehebî neşretmişlerdir. 

5. el-Behâ (el-Behi). Konuşma dilinde görülen hatalı kelime ve kullanımlara dair olup genel­likle "Kitâbü Mâ telhanü fihi'l-'âmme". "Lahnü'l-'âmme" benzeri adlarla anılan eserlerin ilk örneklerinden biridir. Fer­râ bu kitabını Tâhir b. Hüseyin'in isteği üzerine kaleme almıştır. Eseri gördüğü­nü belirten İbn Hallikân bunun küçük hacimde bir kitap olduğunu, Sa'leb'in el-Fasîh'inin esasını teşkil ettiğini kay­deder.

6. el-Hudûd {Hudûdü'n-nahu). Ferrâ'nın, talebelerine on alt yılda imlâ ettiği bu eser, sadece onun değil bütün Küfe mektebi mensuplarının nahiv konusunda yazdığı kitapların en önemlisi sayılmaktadır. Müellif ese­rini her birine "had" (tarif) adını verdiği kırk altı bölüme ayırmış ve her bölüm­de Arapça'nın çeşitli meselelerini ele almıştır. Daha sonra ge­len bazı dil âlimleri nahve dair teliflerin­de bu eseri örnek almışlar, hatta Ebü'l-Hasan er-Rummânî gibi bazı müellifler eserlerine aynı adı vermişlerdir. 

7. Hurûfü'l-mu'cem. Ferrâ'nın hayatını an­latan kaynaklarda böyle bir eserinden söz edilmemekle beraber, İbn Reşîk el-Kayrevânî kafiyeden bahsederken bu eserden iktibasta bulunmuştur. 

8. İhtilâfa ehli'l-Kûîe ve'l-Basra ve'ş-Şâm fi'l-Mesâhif.

Ferrâ'nın kaynaklarda adı geçen di­ğer eserleri de şunlardır:

Âletü'l-küttâb (Âletü'l-kâtib veyâ Âlâtü'l-kâtib), el-Cem' ve't- teşriiye fi'l-Kur'ân, el-Ebniye, el-Emâlî, Fa'ale ve efcale, Garîbü'l-hadîs, el-Kâfî fi'n-nahv, Luğâtü'l-kabâ'il, Luğatü'l - Kur'ân, el-Mesâdir fi'l-Kur'ân, Kitâbü Mülâzım, Müşkilü'I-luğa, en-Nevâdir, en-Nüdbe, et-Taşrif, el-Vakf ve'l-ibtidâ', el-Vâv, Yâfi' ve yefe'a. Bazı kaynaklarda ve yeni araştırmalarda el-Fâhir fi'l-emsâl adlı eser Ferrâ'ya nisbet edilmişse de bunun, Ferrâ'nın talebelerinden ve râvilerinden Seleme b. Âsım'ın oğlu Ebû Tâlib el-Mufaddal'a ait olduğu tesbit edilmiştir.

Ferrâ hakkında yapılan belli başlı ça­lışmalar şunlardır:

Ahmed Mekkî el-Ensârî, Ebû Zekeriyyâ el-Ferrâ' ve mezhebühû fi'n-nahv ve'l-luğa(Kahire 1964); Abdülhamîd Muhammed Abdülkerîm es-Subhî, el-Lehecâtü'l-'Arabiyye fî Me'âni'l-Kur'ân li'l-Ferrâ; Zülfikar Tüccar, al-Farrâ', Haya­tı, Eserleri ve Arap Dili ve Edebiyatın­daki Mevkii; Ah­med Alemüddin el-Cündî, Fi'l-Kur'ân ve'l-'Arabiyye min türâşin luğaviyyin mefküd.

(TDV İslam Ansiklopedisi Ferra Md., 12/407-408)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun