Vesvese nasıl anlaşılır?

Tarih: 29.10.2011 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

"Şeytan evvela şüpheyi kalbe atar. Eğer kalb kabul etmezse şüpheden şetme döner. Hayale karşı şetme benzer bazı pis hâtıraları ve münâfi-i edep çirkin halleri tasvir eder. Kalbe 'Eyvah!' dedirtir. Ye'se düşürtür. Vesveseli adam zanneder ki, kalbi Rabbine karşı sû-i edepte bulunuyor. Müthiş bir halecan ve heyecan hisseder. Bundan kurtulmak için huzurdan kaçar, gaflete dalmak ister."

"Şetim": Kaba söz, kötü düşünce, edebe aykırı hal, kalbi sıkan düşünceler, insanın kalbine yerleşmiş gibi sanılan imana aykırı hayali sözler, özellikle namaz kılarken aklın ve kalbin kabul etmediği çirkin hatıralar...

Vesvese bir şeytan işidir, şeytandan kaynaklanan bir musibettir. Şeytanın kalbi kurcalaması, karıştırmasıdır. Şeytanın tek hedefi kalbdir. Tek emeli, kalbi bozmak, onu işe yaramaz hale getirmektir.

Neden kalb şeytanın hedef tahtasıdır? Cevabı Kur'ân'dan alalım:

"Bilin ki, Allah kişinin kalbine ondan daha yakındır."(1)

"Kim Allah'a iman ederse, Allah onun kalbine hidayet verir."(2)

"Kalbler ancak Allah'ın zikriyle huzura kavuşur."(3)

"İmanlarına iman katmak için mü'minlerin kalblerine sükûnet ve emniyet veren Odur."(4)

"Allah size imanı sevdirdi, onu kalblerinize benimsetti."(5)

"Mü'minler o kimselerdir ki, Allah'ın adı anıldığı zaman kalbleri titrer."(6)

Kalb hakkında yüzlerce âyetten sadece mealini verdiğimiz bu birkaç âyette kalbin şu özelliklerini öğreniyoruz:

1. Allah kalbe yakındır.
2. Allah kalbe hidayet verir.
3. Kalb Allah'ın zikriyle huzura kavuşur.
4. Allah kalbe sükûnet ve emniyet verir.
5. Allah imanı kalblere benimsetir.

Evet, kalb imanın merkezi, zikrin merkezi, hidayetin merkezi, sükûn ve huzurun merkezi ve bütün duygularımızın merkezidir. Şeytan ise mü'mindeki bütün bu güzelliklerin düşmanıdır. Mü'mini bunlardan mahrum kılmak için elinden gelen düzenbazlıkları, hileleri ve oyunları yapar. Bunun için bütün mesele kalbi şeytanın hilelerinden uzak tutmaktır. Yoksa kalb bir kere bozuldu mu, bütün beden ve duygular bozulur. Hadis-i şerifte ifade edildiği gibi,

"Dikkat ediniz! Bedende bir et parçası vardır; o düzeldiğinde bütün beden düzelir, o bozulduğunda da bütün beden bozulur." (Buhârî, İmân, 39; Müslim, Müsakat, 107)

Vesvese ilk defa şüphe şeklinde gelir. Şeytan önce şüpheyi kalbe atar. Ancak kalb hemen tepki gösterir, savunmaya geçer. Fakat savunmayı bırakır, kabul ederse, şeytan birinci atışta hedefe isabet ettirmiş demektir. Fakat kalb kabul etmezse, orada bir iz bırakır, sonunda bir pus, bir leke oluşturur. Bir süre sonra hayal aynasına bazı pis düşünceler yansır, edebe aykırı bazı çirkin görüntüler oluşur. Zaten bu görüntü ve leke kalbin hırçınlaşıp feryat etmesine, sıkılıp daralmasına kâfi gelmiştir. Sonunda "Eyvah!" diyerek ilk hastalık mikrobunu kapmış olur ve ümitsizliğe düşüverir.

Vesvese mikrobunu kapan insan, kalbinin Rabbine karşı edepsizlikte bulunduğunu sanır, telaşa kapılır, titrer ve birdenbire heyecan dalgası bedeninin her yanım sarar. Bütün duygular yaralanmıştır, kalb penceresi puslanmış, görüntüler netliğini kaybetmiştir. İnsan bu halden kurtulmak için çırpınıp durur. Ancak kalbinin gerçek sesine, yani kalbe gelen melek ilhamına kulak vermediğinden bir an için kendini boşlukta hisseder ve neticede huzurdan kaçar, gaflete dalar.

Evet, artık iyice mikrop kalbi sarmıştır. Bu anda insan bîçaredir, çaresizdir. Kurtuluş yollarını, tedavi çarelerini arar. Bu yaranın merhemi ve ilacı nedir?

Birinci tedavi: Bu durumda en önemli mesele, heyecana yenilip telâşa kapılmamaktır. Böyle bir vesveseye kapılan insan telaşa düşmemeli, endişe etmemelidir. Telâş ve endişeye sebep olan şeyin gerçekte var olması gerekir. Oysa kalbe ve hatıra gelenler, birer hayal ürününden başka birşey değildir. Hayalden geçen çirkin şeylerin bir değeri, bir önemi yoktur. Üstelik insana bir zarar da vermez.

Bunun için insanın küfre iten şeyleri hayal etmesi onu küfre götürmediği gibi, edebe aykırı bir şeyi düşünmesi de edepsizlik olmaz. Çünkü bir şeyin hayalden geçirilmesi bir karar ve hüküm sayılmaz. Bundan dolayı insanı bağlamaz, iyiliğinin veya kötülüğünün delili sayılmaz, hakkında bir sonuca götürmez. Oysa edepsizlik, kötü söz ve çirkin bir kelimenin ifadesi bir hükümdür. Küfrü ve çirkin sözü hayalinden geçiren insan bunu söylemiş değildir ki mes'ul durumda kalsın.

İkinci tedavi: Kalbe gelen çirkin sözler, edebe aykırı haller kalbten gelmiyor, bunun için kalbe ait değildir. Çünkü bu sözlerden kalb rahatsızdır; sıkılıyor, daralıyor. Kalbin bir ürünü olmadığı için bir kuruntu ve evhamdan başka bir şey değildir. Kalbten kaynaklanmadığına göre, şeytandan kaynaklanıyor, belki kalbe yakın olan şeytanın lemmesinden geliyor.

Lemme-i şeytaniye hadiste şöyle ifade edilmektedir:

Hadisi Abdullah bin Mes'ud rivayet etmektedir. Resul-i Ekrem (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:

"Âdemoğlunda bir şeytanın lemmesi vardır, bir de meleğin lemmesi vardır. Şeytanın lemmesi, şerre (küfür, günah ve zulme) teşvik etmek ve hakkı yalanlamaktır; meleğin lemmesi ise iyiliği ilham etmek ve hakkı tasdik etmektir. Bunu her kim vicdanında hissederse Allah'tan olduğunu bilsin ve Allah'a hamdetsin. Öbürünü hisseden de şeytandan Allah'a sığınsın. Daha sonra Resulullah (a.s.m.) şu âyeti (meali) okudu: 'Şeytan sizi fakir düşmekle korkutur da, cimriliğe ve kötülüğe teşvik eder. Allah ise Kendi hazinesinden size mağfiret ve bolluk vaad ediyor...' "(7)

Hadis-i şerifte geçen lemme, hadis âlimleri tarafından "şeytanın inmesi, yakınlığı, dokunması ve vesvesesi" olarak açıklanırken, meleğin lemmesi de "ilham" olarak izah edilmektedir.

Lemme, şeytan ve meleğin kalbteki üssü, merkezi, karargâhı ve santralıdır. Bunlar birbirlerine çok yakındır. Şeytan kendi karargâhından kalbe devamlı vesvese okları fırlatarak insanı küfre, isyana ve günaha çağırır, hakkı ve hakikati reddetmeye yöneltir; melek de şeytanın lemmesini bertaraf etmek için karşı atağa geçer, ilham vererek, onu hayra, güzelliklere, sevaba ve hakka çağırır.

İşte insanın kalbine gelen, hayal aynasına yansıyan bu çirkin sözler, şeytanın santralından gelmektedir.

Aynı kalbde şeytanın santralı ile meleğin santralının birbirine yakın olması, aynanın parlak yüzü ile mat yüzünün birarada bulunmasına benzer. Bir başka ifadeyle bir kütüphanede iyi kitapla kötü kitabın yanyana durması gibidir.

Bunun için melek ilhamı ile şeytan vesveseninin birbirine yakın olması insana bir zarar vermez.

Nasıl olursa, insan vesveseden zarar görür?

İnsan vesvesenin zarar vereceği vehmine kapılır, zarar verdiğini düşünürse zarar görür. Böylece kalbini sıkıntıya sokmuş, ıztıraba sürüklemiştir. Çünkü hayali hakikat sanmıştır. Bir şeytan işi olan vesveseyi kendi kalbine mal etmiştir. Şeytanın vesvesesini kalbinden gelen bir söz gibi kabullenmiştir. Yani vesvesenin zarar verdiği kanaatine varmış, zarar görmüştür. Tehlikeli sanmış, tehlikeye düşmüştür. Zaten şeytan da böyle bir şeyi istemektedir ve şeytanın dediği olmuştur.

Bundan kurtulmak için ne yapmalı? Hadiste de bildirildiği gibi, hemen şeytanın şerrinden Allah'a sığınmalıdır.

Kaynaklar:

1 Enfal Sûresi, 24.
2 Teğâbün Sûresi, 11.
3 Ra'd Sûresi, 28.
4 Fetih Sûresi, 4.
5 Hucurât Sûresi. 7
6 Enfal Sûresi, 2.
7 Tirmizî, Tefsîrü'l-Kurân, hadis no: 2988.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun