Peygamberimiz neden altına ihtiyacımız yok demiştir?

Tarih: 09.11.2017 - 01:16 | Güncelleme:

Soru Detayı

- (5196)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:
"Bir adam kendisine on dinar borçlu olan bir alacaklısının peşine düştü ve: "Vallahi borcunu ödeyinceye veya bana bir kefil getirinceye kadar arkanı bırakmayacağım!" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm o borcu üzerine aldı. Sonra adam, üzerine aldığı miktarı Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a getirdi. Aleyhissalâtu vesselâm adama: "Bu parayı nereden buldun?" diye sordu. Adam: "Madenden!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm: "Öyleyse bizim buna ihtiyacımız yok! Onda hayır da yok" buyurdu ve borcu ona bedel ödeyiverdi." [Ebu Davud, Büyû 2, (3328); İbnu Mace, Sadakat 9, (2406).]
- Bu hadisteki madenler hakkındaki Peygamberin tavrı neden olumsuz olmuştur.
- Hadiste peygamberin keraheti hakkında muhaddislerin açıklamaları nelerdir.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İbn Abbas (r.anhüma)'dan şöyle rivayet dilmiştir:

Bir adam, on dinar (altın para) alacaklı olduğu borçlusunun peşine takılıp: Vallahi, borcunu ödeyinceye veya bir kefil getirinceye kadar senden ayrılmam, dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (asm) o paraya kefil oldu.

Borçlu, Rasulullah'ın vadettiği zamanda geldi.(1)

Rasûlullah (asm) adama: "Bu altını nereden buldun?" diye sordu.

Adam: Madenden, dedi.

Rasûlullah (asm): “Bizim ona ihtiyacımız yok, bunda hayır da yok." buyurup, borçlunun yerine borcunu ödedi. (Ebu Davud, Büyû 2)

Hadisin İbn Mâce'nin Sünen' indeki rivayetinde; buradakinden fazla olarak, alacaklının borçluyu Hz. Peygamber'e çekip götürdüğü ve Hz. Peygamber'in borçlu için bir ay mühlet aldığı kaydedilmektedir. Ayrıca hadisin sonunda, borçlunun Hz. Peygamber'in dediği zamanda geldiği de açıkça ifade edilmiştir. (bk. İbn Mâce, Sadaka 9)

Demek ki bir adam borcunu ödeyememiş, Hz. Peygamber de ona kefil olup bir mühlet almıştır. Verilen sürenin bitiminde borçlu elinde bir miktar işlenmemiş altın madeni olduğu halde gelmiş, Hz. Peygamber de bunu kabul etmeyerek, adamın borcunu ödemiştir.

Hadis-i şerif, kefaletin ve borçlu borcunu ödeyinceye kadar alacaklının kendisini takip edip tasarruftan menetmesinin caiz olduğuna delildir.

Hadis-i şerifin gerek ifade ettiği mana, gerekse ihtiva ettiği hükümler itibariyle izahı gereklidir.

1. Hz. Peygamber (asm)'in, borçlunun madenden çıkardığı altını kabul etmeyip, "Bizim ona ihtiyacımız yok, onda hayır da yok." buyurması, sadece Hz. Peygamber'in bildiği bir sebepten dolayı olsa gerek. Yoksa bu, (resmi makamlardan izin almak şartıyla) madenden çıkartılan altına sahip olup, mal edinmenin mubah olmayışından değildir. Zira tüm altın ve gümüşler madenden çıkartılmıştır.

Ayrıca Hz. Peygamber (asm); Bilâl b. el-Hâris'e, Kabeliyye madenlerini vermişti. Onlar bu madenden hak veriyorlardı. Günümüze kadar Müslümanların uygulaması da böyledir.

2. Hz. Peygamber (asm)'in altını kabul etmemesi, şu yönden de olabilir:

Madenciler, maden toprağını onu işleyenlere satarlar; onlar da toprağın içindeki altın ve gümüşleri ayırırlardı. Bunda ise aldanma ve aldatma olabilir. Çünkü o toprakta altın ve gümüş var mıdır, yok mudur, bilinemez. Nitekim içlerinde Atâ, Şa'bî, Süfyân-ı Sevrî, Şafiî, Ahmed b. Hanbel ve İshak b. Râhûyeh'in de bulunduğu bir ulema grubu, maden toprağının satılmasını mekruh görmüşlerdir.

Hadiste diğer bir yön daha var ki o da şudur:

Peygamber Efendimiz (asm)'in "Bizim ona ihtiyacımız yok" sözünün manası; o altına revaç yoktur, bizim ihtiyacımız onunla giderilmez demektir. Çünkü Hz. Peygamber'in kefil olduğu darbedilmiş sikkeli altındı. Adamın getirdiği ise darbedilrnemişti ve Peygamberimizin yanında bu işi yapacak kimse yoktu. O zaman onlara altın paralar Rum memleketlerinden (Bizans'tan) getiriliyordu.

İslâm'da ilk sikkeyi basan ve altın parayı yaptıran Abdülmelik b. Mervân'dır.

3. Hz. Peygamber (asm)'in bu sözü, şu yönden dolayı söylemiş olması da muhtemeldir:

Peygamber Efendimiz (asm), bunu altının madenden çıkartılması esnasındaki bir aldanma veya aldatmadan ya da ondaki bir şüpheden dolayı uygun görmemiştir. Çünkü onlar altını; bulduklarının onda biri, beşte biri, üçte biri gibi hisselere mukabil çıkartıyorlardı. Bu ise garar (aldanma-aldatma) dır. Çünkü işçinin altın bulup bulamayacağı bilinmemektedir. Bu durum aynen ürküp kaçan deveyi geri getirmek üzere yapılan akit gibidir. Bu akdi yapan, onları ele geçirebilecek mi belli değildir.(2)

4. O şahıs, çıkardığı madendeki devletin hakkı olan beşte bir hisseyi devlete vermemişti. Hz. Peygamber (asm) bunu bildiği için, altını kabul etmedi ve onda hayır olmadığını ifade etti.(3)

5. Hz. Peygamber (asm)'in, adamın madenden altın çıkarmasına engel olmaması, bunun helal kazanç yollarından birisi olduğunu gösterir; altını kabul etmemesi ise, Peygamber Efendimizin adama yaptığı iyiliği tamamlamak isteğine başlı olduğunu ifade eder.(4)

Buna göre:

- Borçluya kefil olmak caizdir.

- Alacaklının, borçlunun peşine takılması ve hakkı­nı alıncaya kadar onun mali tasarruflarına engel olması caizdir.

- Kefil, borçlunun borcunu ödemediği takdirde alacaklıya borcu ödemek mecburiyetindedir.

- Borçlunun borcunu ödemekten aciz kalması halinde, ona mühlet ver­mek gerekir.(5)

Dipnotlar:

1)  Bu cümleyi, "Borçlu vadettiği miktarı Hz. Peygamber'e getirdi" şeklinde de anlamak mümkündür.
2) Hattâbî, Meâlimu’s-sünen, ilgili hadisin şerhi.
3) Sindi, ilgili hadisin şerhi.
4) bk. Muhammed Zekeriyya el-Kandehlevî, Bezlü'l-Mechûd'a yaptığı ta'lik.
5) bk. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/319-321.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 500+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun