Peygamberimizin ibadeti ile bizimki arasında ne fark var?
- Bizim yaptığımız ibadet ile Peygamberimizin ibadeti arasında ne fark var?
- Ben de namaz kılıyorum, ben de umreye hacca gidiyorum, ben de zekat veriyorum, peygamberimizle aramızda neden böyle bir fark var?
- Risale-i Nur diliyle açıklar mısınız?
Değerli kardeşimiz,
- Sadece Peygamberimiz (asm) ile aramızda değil, sahabeler, büyük müçtehit âlimler ve evliyalarla da aramızda ibadet konusunda çok büyük fark vardır.
İbadetlerin fiziki yönleri olduğu gibi, manevi cepheleri de vardır.
Fiziki yönden İslam’ın emrettiği şartlar yerine getirildikten sonra yapılan ibadetler sahih kabul edilir ve kişi yeniden o ibadeti yapmakla mükellef olmaz. Fakat, bir çekirdekten bir ağaca kadar, bir mum ışığından bir Güneş'e kadar, atomdan bütün evrene kadar ne kadar mertebeler varsa, ibadetlerin fiziki çekirdekleri ile manevi meyveleri arasında çok daha fazla mertebeler vardır.
Örneğin mum ışığı da bir ışıktır, güneş de bir ışıktır; aradaki fark bellidir. İşte bunun gibi bizim kıldığımız bir namaz da namazdır, evliyanın kıldığı namaz da namazdır. Ama aradaki fark sayıyla ifade edilemeyecek kadar büyüktür.
Mesela: Oruç tutmanın asli çekirdeği belli zamanlarda yemek, içmek gibi durumlardan uzak durmaktır. Farz, vacipler, namaz ağacının fidan olması için bir çekirdek hükmündedir. Ancak bir incir çekirdeği ile ağacı arasında ne kadar mertebeler, dereceler varsa, namazın bu zahiri kıraat ve hareketler çekirdeği ile onun meyveleri olan huzur, huşu, hudu, tezellül, tesbih ve tekbir meyveleri arasında ondan bin kata daha fazla dereceler vardır.
Risale-i Nur’da bu hakikatleri şu Bediane ifadelerde görmek mümkündür:
“Hem İsm-i Âzam’a mazhar olan Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtu Vesselâm’ın bir ayette mazhar olduğu feyz-i ilahi, belki bir peygamberin umum feyzi kadar olabilir.” (bk. Sözler, Yirmi Dördüncü Söz, Üçüncü Dal)
Örneğin, bütün peygamberlerin ortak sünneti olan şefkat, yani insanlara acıyıp merhamet etmek ve onları cehennem azabından kurtarmak için bütün güçleriyle çalışmak, Hz. Peygamber (asm) Efendimizin kalbinde en mükemmel manada hükmetmiştir.
İşte ubudiyetin zirvesindeki o eşsiz Peygamber (asm), şefkatin en ileri mertebesiyle bütün insanların, öncelikle iman ederek ebedî saadete nail olmalarını bütün ruh u canıyla istemekte ve bunu Rabbinden niyaz etmektedir.
“Sahabeler o zamanda, efkâr-ı âmme-i âlem hakaik-i İslâmiyeye muarız ve muhalif iken; -sahabeler- yalnız suret-i insaniyede Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ı görüp, bazen mu'cizesiz olarak, öyle bir iman getirmişler ki; bütün efkâr-ı âmme-i âlem, onların imanlarını sarsmıyordu. Şübhe değil, bazısına vesvese de vermezdi."
"Sizler iseniz kendi imanınızı, sahabelerin imanlarıyla müvazene ediyorsunuz. Bütün efkâr-ı âmme-i İslâmiye, imanınıza kuvvet ve sened olduğu halde; Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın şecere-i tûbâ-i nübüvvetinin çekirdeği olan beşeriyeti ve suret-i cismaniyesini değil, belki umum envâr-ı İslâmiye ve hakaik-i Kur'aniye ile nurani muhteşem şahs-ı manevîsini bin mu'cizat ile muhat olarak akıl gözüyle gördüğünüz hâlde, bir Avrupa feylesofunun sözüyle vesveseye ve şübheye düşen imanınız nerede?"
"Bütün âlem-i küfrün ve Nasara ve Yehud'un ve feylesofların hücumlarına karşı sarsılmayan sahabelerin imanları nerede? Hem, sahabelerin kuvvet-i imanlarını gösteren ve imanlarının tereşşuhatı olan şiddet-i takvaları ve kemal-i salahatları nerede? Ey müddei! Senin şiddet-i za'fından, feraizi tamamıyla senden göstermeyen sönük imanın nerede?” (Sözler, Yirmi Yedinci Söz'ün Zeyli, s. 494)
“Âlem-i İslamın şecere-i kübrasının menşei, çekirdeği, hayatı, medarı olan mahiyet-i Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâm'ın fevkalâde istidad ve cihazatıyla, âlem-i İslâmiyetin maneviyatını teşkil eden kudsî kelimatı, tesbihatı, ibadatı en evvel bütün manalarıyla hissedip yapmaktan gelen terakkiyat-ı ruhiyesini düşün; habibiyet derecesine çıkan ubudiyet-i Muhammediyenin (asm) velayeti, sair velayetlerden ne kadar yüksek olduğunu anla!"
"Bir zaman bir tek tesbihin, bir tek namazda, Sahabelerin tarz-ı telakkisine yakın bir surette bana inkişafı, bir ay kadar ibadet derecesinde ehemmiyetli göründü. Sahabelerin yüksek kıymetini onunla anladım.
"Demek bidayet-i İslâmiyede kelimat-ı kudsiyenin verdiği feyiz ve nurun başka bir meziyeti var. Tazeliği haysiyetiyle başka bir letafeti, bir taraveti, bir lezzeti var ki; gaflet perdesi altında mürur-u zamanla gizlenir, azalır, perdelenir."
"Zât-ı Muhammediye (asm) ise, onları menba-ı hakikîsinden (Zât-ı Akdes'ten) turfanda, taze olarak, fevkalâde istidadıyla almış, emmiş, massetmiş. Bu sırra binaen o zat; bir tek tesbihten, başkasının bir sene ibadeti kadar feyiz alabilir."
"İşte bu nokta-i nazardan Zât-ı Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâm'ın, haddi ve nihayeti olmayan meratib-i kemalâtta ne derece terakki ettiğini kıyas et.” (Lem'alar, Otuzuncu Lem'a, s. 327-328)
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Peygamberin geleceği bilindiği halde neden iman etmediler?
- Zina yapmak isteyen genç, niçin zina isteğinden kolayca kurtuluyor, garip değil mi?
- Fitne zamanında yaşayan insanların suçu ne, haksızlık değil mi?
- İsra suresi 9. ayette geçen en doğru yol sözü, başka doğruların da olduğu anlamına mı gelir?
- Bazı hadisler Necm suresi 3. ve 4. ayetler ile çelişmiyor mu?
- Hz. Muhammed her şeyi bilir mi?
- Ubudiyet noktasında Peygamberimiz neden en üsttedir?
- Nur-u Muhammedî neden yaratılmıştır; yaratılmasındaki amaç neydi?
- Okuma yazma bilmeyen bir peygamber, Kur'an'ı yorumlayabilir mi?
- Asr-ı saadette içtihat var mıydı?