Sınav: Huneyn
Mekke’nin fethinin üzerinden birkaç ay geçmiştir. Müslümanlar yeni bir sınava tabi tutulur: Huneyn. Kendilerini tehdit altında algılayan Hevazin kabilelerinin, Mekke üzerine yürüyüp, Müslümanlara baskın vermek niyetinde oldukları duyulur. Bunun üzerine Hz. Muhammed inisiyatifi ele alır ve ilk harekete geçen taraf olur. Hedef, Hevazin; strateji, baskını yapan taraf olup, düşmanın toparlanmasına izin vermemektir.
Mekke’ye on bin kişi olarak giren İslam ordusu, şehirden on iki bin kişi olarak ayrılır. İki bin kişisi, Mekke’nin fethi sonrasının yeni Müslümanlarıdır. Ve bu iki bin kişi, İslam ordusu Hevazin yolundayken, Huneyn’de yaşanacak olan o ağır sınavın altyapısını hazırlar. İslam onlarda henüz tazedir. Ruhlarına yavaş yavaş sinmeye başlamış, bilinçlerinde ise hiç yer etmemiştir. Derler ki: “Bu orduyu dünyada mağlup edecek hiçbir ordu yoktur!” Sayılarının kalabalıklığıyla mağrur olurlar. Ve bu kibir, Gayretullah’a dokunur.
Düşman arazisine girilmiştir. Sabahın erken saatlerinde, Huneyn vadisinin girişini oluşturan darboğazdan ilerlemeye çalışan İslam ordusu, o bölgede daha önce pusuya yatmış olan dört bin kişilik Hevazin kabilelerinin baskınına uğrar. Savaşın ilk aşaması kendini, İslam ordusunda büyük bir panik şeklinde gösterir. Baskına uğrayan öncü kuvvetlerde başlayan kaçış, salgın bir hastalık gibi hızla yayılır ve çok kısa bir sürede panik, kitle psikolojisiyle bütün İslam ordusunu pençesine alır.
Fakat ALLAH’ın inayeti yar olur, panik mağlubiyetle sonuçlanacak bir bozgun noktasına ulaşamaz. Toparlanmaya sebep olanlar ise tahmin edileceği üzere Hz. Muhammed’in etrafında kenetlenmiş bir avuç sahabidir. Tahmin edileceği üzere, eski Müslümanlar…
İslam ordusunun bozulması, Hz. Muhammed’i adeta kendinden geçirtecek ölçüde çileden çıkarır. Müslümanların “bir kara bozgun” şeklinde birbirlerini çiğneyerek kaçıştıkları ve bu manzara karşısında cesareti katlanan Hevazin kabilelerinin, Huneyn tepelerinin yamaçlarından aşağı dalgalar halinde hücuma geçtikleri dakikalarda… Hz. Muhammed, bineğinin üzerinde hamle yapıp ayağa kalkmakta, var gücüyle ve tek başına putperest ordusuna saldırmaya çalışırken, bir yandan da avazı çıktığı kadar tekrar tekrar haykırmaktadır: “Ben ALLAH’ın Elçisi’yim! Bunda yalan yok! Ben ALLAH’ın Elçisi’yim! Bunda yalan yok!” Yanında bulunan sahabiler bütün güçleriyle bineğin koşum takımlarını tutar ve O’nun kopup tek başına düşman ordusunun içine girmesini engeller. Sonra, Hz. Muhammed, amcası Hz. Abbas’a emreder. Yüksek bir kayanın üzerine çıkan Hz. Abbas, bütün gücüyle seslenmeye başlar: “Ey Ensar topluluğu! Ey Rıdvan ağacı altında biat edenler! Dağılmayın, Bedir’deki gibi, Uhud’daki gibi haydi bir kere daha kükreyin!” Hz. Abbas’ın sesi elektrik gibi yayılır, sahabileri uyarır ve insanlar birer birer Hz. Muhammed’in etrafında halkalanmaya durur. Bir sahabi, Hz. Muhammed merkezli bu koşuşturmacayı: “Yavrusunu çok özlemiş bir dişi devenin ona koştuğu gibi” benzetmesiyle anlatacaktır.
Ve savaşın gidişatı bir anda tersine döner. Hz. Muhammed, yerden aldığı bir avuç toprağı Hevazinlilere doğru savurur: “Kara olsun yüzleri!” der. Sonra da İslam ordusunun karşı saldırısı başlar. Düşman kesin bir mağlubiyete uğratılır. Altı bin esirin yanı sıra yirmi dört bin deve, kırk bin küçükbaş, dört bin okka da altın ve gümüş ele geçmiştir. Esirlerin büyük kısmı, düşmanın kadın ve çocuklarıdır. Bunların arasında Hz. Muhammed’in sütkardeşleri de olduğu anlaşılınca, onları kendi payı kabul edip serbest bırakır; bunu gören sahabiler de ellerindeki bütün esirleri azad eder.
Huneyn savaşının sonunda, Hevazin bölgesinden kaynaklanan askeri tehdit ortadan kaldırılmış ve bu kabilelere İslam’ın yolu açılmıştır. Bu savaştan iki önemli sonuç çıkarılır: Müslümanların, ALLAH’tan başka şeylere, özellikle sayı çokluğu ve maddi güç gibi sebeplere güvenip böbürlenmemeleri gerektiği… Ve merhum Necip Fazıl’ın ifadesiyle: “Huneyn, etrafında tek kişi kalmayınca, Peygamberin ne demek olduğu” gerçeği…