Dönüm Noktası: Hendek Savaşı
Hicret’in beşinci senesidir. Hayber’e sürülmüş olan Nadiroğulları yahudileri içlerini yakan İslam düşmanlığını biraz olsun soğutmak için Müslümanlara karşı geniş cepheli bir askeri ittifak organize eder. Önce Mekke’ye gidip oradaki putperestleri ikna ederler. Onlara: “Sizin dininiz Müslümanların dininden daha doğrudur” der, bile bile ALLAH’a iftira etmeyi göze alırlar. Sonra da bir yandan Mekke putperestleri, bir yandan yahudiler… Bu İslam düşmanları, neredeyse bütün Arap çölünü Müslümanların aleyhine ayaklandırırlar. En büyük kabileler, bu anti-İslam ittifakta yer alır. O güne kadar benzeri Arap diyarında görülmemiş, on bin kişilik bir ordu kurulur.
Müslümanların savaş gücü ise üç bin kişidir. Bedir ve Uhud’un geleneği bozulmamış ve bire üç oranı yine korunmuştur. Uhud’dan alınan dersin de etkisiyle Müslümanlar Medine’de kalıp, savunma savaşı yapmaya karar verir. İranlı Selman’ın önerisi kabul görür ve hızla Medine’nin etrafına bir savunma hendeği kazılmaya başlanır. Savaşa adını verecek “Hendek”tir bu… Altı gün süren kazı boyunca Hz. Muhammed, kendisi için kurulan bir “Türk” çadırında yatıp kalkar ve kazı işinde çalışır. Ve bu, sembolik bir çalışma değildir… Altı gün boyunca o da herkes kadar çalışır. Kıtlık ve açlığın hâkim olduğu günlerdir… Sahabilerden biri hendeği kazarken açlıktan bayılmamak için karnına taş bağlamıştır. Ve ister ki, bu durumu Peygamberine de göstersin, ahirette onu bu fedakârlığına şahit tutabilsin. Hz. Muhammed’in önüne geçer: “Bak! Ey ALLAH’ın Elçisi!” der, karnını sıyırır, taşı gösterir. Sahabisinin niyetini anlayan ALLAH’ın Elçisi tebessüm eder ve: “Sen de buna bak öyleyse!” der ve o da elbisesini sıyırır. Hz. Muhammed’in karnında iki taş bağlıdır.
Hendek’i kazarlarken Mescid’in inşasında olduğu gibi Hz. Muhammed ve ashabı karşılıklı şiirler söyler, İslami bilinç ve maneviyatlarını diri tutarlar. Hz. Muhammed: “ALLAH’ım! Gerçek hayır, ahiret hayrıdır! Ensar’ı ve Muhacirler’i bağışla!” dedikçe, Ensar ve Muhacirler hep bir ağızdan cevap verir: “Bizler, sağ olup yaşadıkça, Muhammed’e İslam ve cihad üzere söz vermiş kişileriz!”
Bir ara içlerinde Hz. Selman ve Hz. Huzeyfe’nin de bulunduğu on sahabinin kıramadığı sert bir kayayla karşılaşılır. Hz. Muhammed’e haber yollanır. Bilirler ki kimsenin başaramadığı “en zor” işler, onun “işidir”. O, kayayı üç vuruşta un ufak eder ve her bir vuruşta parçalanan kayadan bir şimşek çıktığı görülür. Ashab tekbir getirir. Hz. Muhammed bu gizemli olayın hikmetini açıklar. Birinci vuruş ve şimşek başta İran, dünyanın doğularının Müslümanlara verildiğinin işaretidir. İkinci vuruş ve şimşek başta Bizans, kuzeylerin; üçüncü ise başta Yemen, güneylerin… Olay, Müslümanların imanını ve Rablerine olan güvenini arttırır, münafıklar ise alay ederler: “Biz korkumuzdan tuvalete gidemiyoruz, Muhammed ise adamlarına dünyanın en büyük mülklerini paylaştırıyor.” derler. Tarih, Hz. Muhammed’i ve Müslümanları haklı çıkartır.
Ve nihayet on bin kişilik kâfir ordusu gelip Hendek’in karşısında kamp kurar. Hendek henüz tamamlanamamıştır, ama kazı faaliyeti durdurulur ve Müslümanlar da savaş düzenine geçer. Hz. Muhammed, Hendek’in eksik kalmış en zayıf ve en tehlikeli yerinde mevziye girer. Böyle bir savaş taktiği bilmeyen putperest Araplar şaşkındır. İlk günler ne yapacaklarını bilemezler. Ayrıca o sıralar Medine ve çevresini kasıp kavurmakta olan kıtlık da kâfirlerin aleyhine olacak ancak onlar bu durumu iş işten geçtikten sonra anlayabilecektir. Savaşın başında kâfirlerin lehine olan önemli bir gelişme ise Medine’de kalmış son yahudi kabilesi olan Kurayzaoğullarının, Müslümanlara ihanetidir. Kurayzaoğulları, dışarıdan Medine’ye bir saldırı olduğu takdirde Arap ve Müslüman unsurlarla birlikte şehri savunup, savaşacaklarına dair yazılı söz vermişlerdir. Ama yahudilikleri baskın gelir ve bu muazzam ordu karşısında Müslümanların yok olmaktan kurtulamayacaklarını düşünüp, ganimetten yoksun kalmamak için sözlerini çiğnerler. Savaşın gidişatı, bu sayede, Müslümanlar için ağır bir bunalım halini alır. En sıkışık anlarında iki ateş arasında kalmışlardır. Zaten kâfir ordusunun üçte birinden bile daha az olan askeri güçlerinden beş yüz kişiyi ayırıp, yahudilere karşı gönderirler. Arkada bıraktıkları çoluk çocukları büyük bir tehdit altına girmiştir. Hz. Ebubekir o günleri: “Medine’de bıraktığımız ailelerimiz hakkında Kurayzaoğulları yahudilerinden duyduğumuz korku, karşımızdaki on bin kişilik putperest ordusundan duyduğumuz endişeden daha büyük idi!” diyerek anacaktır. Hz. Muhammed, yahudilerin ihanet edip, kendilerini arkadan vurduğu haberini: “HasbunALLAH ve ni’mel vekil! (ALLAH bize yeter! O, ne güzel Vekil’dir!)” diyerek karşılar. Bir süre olduğu yere uzanıp, sessiz ve hareketsiz kalır. Sonra yattığı yerden doğrulurken: “ALLAHuekber! Ey Müslümanlar topluluğu! Sevinin!” der. Tecrübeli sahabiler anlar ki, yahudilerin ihanetinden kendilerine bir zarar gelmeyecektir. Olayların akışı ashabı haklı çıkarır.
Kurayzaoğulları yahudileri Medine’deki kadın ve çocuklara saldırıp surları aşmayı dener. Fakat büyük kısmını Müslüman kadınların oluşturduğu savunmacılar tarafından püskürtülür, somut bir zarar veremezler. Ve daha ileri gitmeye de yürekleri yetmez. Kendi surlarının içinde ihanetleriyle başbaşa, Müslümanlarla putperestler arasındaki savaşın sonuçlanmasını beklemeye başlarlar.
İlk günlerin “Hendek” şaşkınlığını atlatan putperestler ise var güçleriyle Müslümanların üzerine yüklenir. Günler boyunca Hendek aşılmaya çalışılır. Hz. Muhammed, binlerce insan tarafından ok yağmuruna tutulur. Her hücum dalgası, Müslümanların büyük gayretleri sayesinde püskürtülür. Bu arada birçok namaz vaktinde kılınamaz, kaza edilmek zorunda kalınır. Ve bu sayede de kaza namazlarıyla ilgili hükümler konup, uygulamalı olarak netleştirilir. Ve Hz. Muhammed, buna neden olan kâfirlere lanet okur: “Onlar bizi nasıl orta (ikindi) namazından alıkoydularsa, ALLAH da öylece onların evlerine, karınlarına, mezarlarına ateş doldursun!” der. O güne kadar hiç kimseye, hiçbir sebepten böyle bir beddua etmemiştir. İnsanlar, vaktinde kılınan namazın ALLAH katında ne denli önemli olduğunu, bu olaya bakarak anlarlar.
Putperestler günler boyunca, bütün güçleriyle yüklenir fakat kalıcı bir başarı elde edemezler. Müslümanlar, onların Hendek’i aşmasına ya izin vermez ya da aşmayı becerebilen küçük birlikleri kısa sürede kuşatıp yok ederler. Teke tek yapılan ve Müslümanları genellikle Hz. Ali’nin temsil ettiği dövüşler de hep İslam’ın zaferiyle sonuçlanır.
Hz. Muhammed bir ara düşman ordusunun yarıya yakınını oluşturan Gatafanoğullarını putperest/yahudi koalisyonundan koparabilmek için Medine’nin bir senelik hurma ürününün üçte birini, kendilerine vermeyi düşünür. Ve bu düşüncesini de Medineli Müslümanların önde gelenleriyle istişare eder. Ensar’ın Hz. Muhammed’e cevabı, bir Müslüman bilincinin ve ruhunun, ulaşması gereken mükemmel kıvamın bir örneğidir: “Ey ALLAH’ın Elçisi!” derler, “Eğer bu düşünce Rabbinin bir emri ise bize ne soruyorsun, istersen hepsini ver. Eğer senin kendi tercihin ise yine serbestsin, biz, ne emredersen onu yaparız. Ama sadece bizim iyiliğimizi göz önünde tutup da böyle düşündüysen, bu işe razı değiliz. Nasıl olabiliriz ki, Gatafanoğulları, bizler kendi ellerimizle oyduğumuz putlara tapan zelil ve şaşkın insanlar olduğumuz zamanlarda bile, parayla satın aldıkları ya da bizim onlara ikram ettiklerimiz dışında Medine’nin bir tek hurmasına bile sahip olamamışlardır. Ve şimdi ALLAH bizi İslam’la şereflendirdikten sonra mı onlara rüşvet vereceğiz. Ellerinden geleni ardlarına koymasınlar!” Ashabının yiğitliği Hz. Muhammed’i hoşnut eder. Hiç şüphe yok ki Hz. Muhammed’in Rabbini de…
Sonunda ALLAH’ın takdirinin yerini bulacağı zaman gelir. “Savaş hileden ibarettir!” diyen Hz. Muhammed, bir hileyle Hendek Savaşı’nı sonuçlandırır. O günlerde gizlice Müslüman olan Gatafanoğullarından Nuaym b. Mesud, Hz. Muhammed’e gelerek kendisine nasıl hizmet edebileceğini sorar. Hz. Muhammed de Nuaym’a imanını gizli tutarak, düşman ittifakını parçalama görevi verir. Nuaym, bizim deyimimizle tam bir “laf ebesi”, böyle işler için biçilmiş kaftandır. Kendi kabilesini, Mekkelileri ve Kurayza yahudilerini tek tek dolaşır ve büyük bir ustalıkla her birinin kafasını karıştırır. Diğerlerine olan güvenlerini sarsar. Düşman koalisyonunu oluşturan taraflardan her birinin, uzayan savaş karşısında zaferden ümidi kestiğine ve gizlice Müslümanlarla anlaşmaya çalıştığına, diğer tarafları ikna eder. Zaten savaşma şevkini büyük ölçüde yitirmiş ve Medine çevresinde hüküm süren kıtlıktan her gün biraz daha etkilenen kâfirler, bu mükemmel komplo ile son dirençlerini de yitirir. Müslümanları bırakıp birbirlerini düşman gibi görmeye başlarlar. Nuaym’ın, kâfir topluluklarını birbirlerinden soğutup, birliklerini dağıtmak için aralarında dolaştığı saatleri Hz. Muhammed, “Türk çadırı”nda namaz ve duayla geçirir.
Son darbe de doğadan gelir. Daha önce benzeri görülmemiş bir fırtına, yahudi/putperest ordusunun kampını alt üst eder. Müthiş bir soğuk da fırtınanın tuzu biberi olur ve bu son darbe, Kur’an’da da kendisine yer bulur: “Ey iman edenler! ALLAH’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın! Hani birleşik ordular üzerinize saldırmıştı da, Biz onlara karşı bir rüzgâr ve sizin göremediğiniz ordular göndermiştik.” (33/Ahzab:9)
Küfrün bütün çeşitleri bir-iki gün içerisinde savuşur, Medine çevresini terkeder. Savaş toplam yirmi üç gün sürmüştür: “ALLAH, o kâfirleri elleri boş olarak, kin ve öfkeleriyle geri çevirdi. ALLAH(ın yardımı) savaşta Mü’minlere yetti. ALLAH, Kavi’dir, Aziz’dir (kuvveti sonsuz, her şeye üstün).” (33/Ahzab:25)
Hz. Muhammed, arkalarından bakar: “Bundan sonra onlar bize değil, biz onlara hücum edeceğiz!” der. Ve haber verir ki Hendek Savaşı, Mutluluk Çağı’nın özellikle siyasi/stratejik boyutunun en önemli kırılma noktasıdır. Tarih bu sözünde de Hz. Muhammed’i haklı çıkartacaktır.