Peygamberimizin korktuğu, hocalar, şeyhler, evliyalar mı?

Tarih: 07.07.2019 - 20:02 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bir hadiste ''Ümmetimle ilgili korktuklarımın en önemlisi Allaha ortak koşmalarıdır. Dikkat edin, ben size onlar aya güneşe putlara tapacaklar demiyorum. Fakat Allah’tan başkasının arzularına ve emirlerine göre yaşayacaklar.'' (İbni Mace 4205)
- Arzularına ve emirlerine göre yaşanan peşlerine gidilen bu kişiler kimler? Hocalar, şeyhler, evliyalar mı?
- Mealciler ayetlerden bu tür hadislerden örnek gösteriyor. Bu konuda bilgilendirir misiniz?
- Ayrıca benzer bir rivayette geçen gizli şehvet (İbn Mace, Zühd, 21) nedir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Cevap 1:

Bu hadiste, “Allah’tan başkasının arzularına ve emirlerine göre yaşayacaklar” ifadesi asla yoktur. Doğrusu, “Allah için yapılmayan ameller” şeklindedir.

Hz. Peygamber (asm)’in “Ben ümmetimin güneşe, aya veya puta tapacağını  söylemiyorum” sözünden de anlaşıldığı üzere, burada zahiri / gözle görülen / fiziki bir yapıya sahip olan nesnel bir şirkten bahsedilmiyor. Bilakis, insanın kendi iç dünyasında meydana gelen birtakım arzu ve isteklere boyun eğmekten bahsediliyor.

İslam alimleri bu konuda değişik yorumlar yapmışlardır. (bk. Suyutî, Şerhu Süneni İbn Mace, 1/310;  Sindî, haşiye ala süneni İbn Mace, 2/551)

Bir hadis rivayetinde şu ziyadelik vardır: “Ya Resulellah! Gizli şehvet nedir?” diye sorduklarında, Efendimiz (asm): “Kişi oruçlu olarak sabahlar, sonra içinden peyda olan bir arzudan dolayı orucunu bozar.” şeklinde cevap vermiştir. (bk. (Hakim, Müstedrek, 4/366; Suyuti, Sindi, a.y)

Bu ifadede gizli şehvetin nasıl olacağı ve nasıl etkileyeceği hususu, çok açık bir misal ile verilmiştir.

Buna göre, gizli şehvet, duyguların, hislerin, iç dürtülerin telkinleriyle meydana gelen temayüllerin tercihi manasına gelir.

Bundan da anlaşılıyor ki, soruda yer alan tasvirler hadisin metni ile yakından uzaktan bir alakası yoktur.

Kanaatimizce, bu hadisin verdiği derste şu hususlara dikkat çekmiştir.

a) İnsan bir işi, ibadeti Allah için yaparken, içinden gelen nefsani arzular ve şeytani telkinlerle “yüzü Allah’a dönük olan amelinin yüzünü tamamen veya kısmen başka maksatlara döndürür.” Buna daha çok riyakarlık denilir. Mesela: kişi  Allah için namaz kılmaya başlar, sonra yanındaki insanların varlığı aklına gelir, “tadil-i erkânda biraz daha dikkatli olursan, bu insanlar da seni iyi bilir” türünden bir vesveseye kapılır ve gösteriş yapar. İşte buna şirk-i hafi / gizli şirk denilir. 

b) Allah için yaptığı bir işi, insanlar tarafından da bilinmesini tetikleyen bir dürtü, onu başkasına duyurmaktan keyif alır. Buna Sum’a’ denilir. Bu da bir şirk-i hafidir.

c) Yine kişi bütün benliğiyle aciz bir kul olarak Allah’ın huzurunda -söz gelişi- güzelce namaz kılarken, içinden nefsani ve şeytani bir dürtü, yaptığı işin mükemmel olduğunu düşündürüp kendisinde “beğenmişlik” fikrini uyandırır. Bunun adı ise ucubdür. 

Bütün bu konularda, yapılan ibadetin veya herhangi bir kulluk görevinin başta Allah için yapıldığı, Allah’ın rızasının esas alındığı, yapılan işin yüzü tamamen Allah’a dönük olduğu halde, daha sonra kişinin iç dünyasında beliren bir takım arzu ve istekler ile yapmakta olduğu amelin yüzünü kulluk şuurundan uzaklaştırıp, nefsin heva ve hevesine döndürür. Böylece fahr, gurur, gösteriş gibi süfli arzular devreye girer.

Cevap 2:

İslâm, tevhid dinidir. Hangi varlığa baksak, üzerinde “Ben ancak, varlığı vacib ve bütün sıfatları sonsuz olan bir zâtın eseri olabilirim.” mührü vardır.

Allah’ın Zâtında şeriki (ortağı) olmadığı gibi, sıfatlarında ve fiillerinde de şeriki yoktur. Allah’ın zatına koşulan şirk açık şirktir ve şirk denilince de öncelikle bu şık akla gelir; putlara tapmak, güneşe tapmak, Hz. İsa’ya (as) uluhiyet isnat etmek gibi…

Allah’ın isimlerine ve sıfatlarına koşulan şirk yanında, sebeplere olduğundan çok fazla önem vermekle düşülen şirk ise şirk-i hafidir, yani gizli şirktir.

Bir ağaç, kökü ve gövdesiyle, dalları ve yapaklarıyla, çiçek ve meyveleriyle bir bütündür. Dallarının bir kısmını başka ilahlara isnat etmek aklen mümkün değildir; aynı şekilde meyvelerin de bir kısmı başka ilahlara isnat edilemezler. Bir ağaçta rahatlıkla okunan bu hakikat, kâinat ağacının değerlendirilmesinde bazı yanlış tevillere ve bâtıl görüşlere yol açabiliyor. Bu yanlış düşüncelerin her biri, gizli şirkin ayrı bir çeşididir.

Allah’ın isim ve sıfatları konusunda düşülen gizli şirk konusunda Mâlik, Şâfi’, Rezzâk ve Hâdi isimleri üzerinde kısaca söz edelim:

Malik ancak Allah’tır. O, bütün mülk âleminin yegâne sahibidir. İnsan, kendisine emanet olarak verilen ve bir süre sonra bırakıp gideceği bir mülke kendisini sahip zannederek büyüklenme yoluna girdiği takdirde Mâlik ismine gizli şirk koşmuş demektir.

Tedavi ettiği bir hastanın sıhhate kavuşması halinde bu hayırlı neticeyi kendi hüneri ve marifeti sayan bir doktor da şifa sahasında gizli şirk yoluna sapmış olur. Her hayır gibi şifa da Allah’ın elindedir, Onun ihsanı ve ikramıdır. İnsanlar tıp sahasında yaptıkları çalışmalar ve elde ettikleri başarılarla Şâfi’ isminin tecellisine vesile olurlar ve bununla bir şeref kazanırlar. Aldıkları olumlu neticeler için Allah’a şükrettiklerinde de ibadet yapmış olurlar. Aksini düşündüklerinde, bütün şifaları ihsan eden Allah’ın Şâfi’ ismine bir nevi şirk koşmuş sayılırlar.

Bakımını ve bekçiliğini yaptığı meyve ağaçlarına kendi eseriymiş gibi sahiplenen ve onlardan faydalanan kimselerden aşırı derecede teşekkür ve hürmet bekleyen kişi de gizli şirkin bir başka çeşidine maruz kalmıştır. Suyu ve toprağı yaratan, kışı götürüp baharı getiren ve meyve ağaçlarını birer sanat mucizesi olarak yaratan kim ise meyvelerin hakikî sahibi de odur. Aksini düşünmek Rezzâk ismine şirk koşmak olur.

Ağacın bakımını yapan kimsenin meyvenin yaratılışında hiçbir hissesi olmaması gibi, insanlara hakkı tebliğ eden kimsenin de kalplerde hidayetin yaratılmasında bir tesiri yoktur.

Bütün maddî rızıkları yaratan Allah olduğu gibi, en büyük manevî gıda olan hidayeti ihsan eden de yine ancak Odur.

Alimler ve mürşitler insanların hidayete ermelerine vesile olmak için çalışırlar; sözlerinin akıl ve kalplerde mâkes bulması için de Allah’a yalvarır ve Onun rahmetini beklerler. O bahtiyar insanlar bilirler ki kendileri sadece birer vesile, birer sebeptirler. Aksini düşünmeyi Hâdi ismine gizli şirk koşma olarak görürler.

Sebepleri tesir sahibi zannederek, meyveyi ağacın, balığı denizin, balı arının yaptığını söylemek de birer gizli şirktir. Bunlar içerisinde en dehşetlisi, insanı annesinin ve babasının yaptığını vehmetmektir.

“...Sizi annelerinizin karnında bir yaratılıştan öbürüne geçirerek üç (kat) karanlık içinde (O) yaratıyor. İşte Rabbiniz olan Allah budur. Mülk yalnız Onundur...” (Zümer, 39/6)

İnsanın yaratılışını sebeplere, tabiata, tesadüfe, evrime, yahut maddeye isnat eden insanlar işledikleri bu büyük şirkin cezasını akıl almaz biçimde çekeceklerdir.

“Şu memleketin haşmetli malikinin elbette cezası da dehşetlidir.” (Sözler)

Nur Külliyatı’nda riyanın da şirk-i hafi olduğu beyan edilir.

Yeryüzünün halifesi olan insan, “dinin direği” olan namazına “Allah rızası için” diye niyet ederek başlar.

Allah bütün âlemlerin Rabbidir. O âlemlerden hassas ölçülerle insan varlığını süzüp çıkaran da Odur. Elbette akıl, kalb ve vicdan birlikte hükmederler ki, şükür ve ibadet ancak Ona mahsustur.

Namaz boyunca “ancak Allah’a ibadet ettiğini ve yine yalnız Ondan yardım dilediğini” defalarca ifade eden insan, toplum hayatının içine girdiğinde, bazı cüz’i menfaatler için yetkili kişilere kendini beğendirmeye çalışmakla riya yoluna girer. Riya ise rızaya zıttır ve ona talip olmak da gizli bir şirktir.

Riyanın da akıldan en uzak olanı, yaptığı ibadetlerinde yahut İslâmî hizmetlerinde başkalarının teveccühüne ve alkışlarına talip olmaktır. Zira, bununla hiçbir maddî menfaat kazanılmadığı gibi manen büyük bir zarara uğranılmaktadır.

Kısacası, her şey ve her hadise Allah’ın esma tecellileriyle ortaya çıkmaktadır. Ağaçlar Rezzâk ismine, tabipler Şâfi’ ismine, mürşitler Hâdi ismine, zenginler Gani ismine, devlet yetkilileri Hâkim ismine birer aynadırlar.

Bunların eliyle kavuştuğumuz nimetler, güneşin aynadaki aksinden edindiğimiz ışığa benzetilmiştir.

Ayna ışığı yansıtmakla, güneşin ışığına ortak olamayacağı gibi, sebepler ve vesileler de o ilâhî isimlere ortak olamazlar.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun