Ölüm korkusunu nasıl yenebilirim?
- Bizim mahalleden ben yaşlarda bir kız öldü. Beklenmedik bir anda gidiverdi...
- İnsan yaşlanır da ölür gibi sanılar vardır ya hani, ben de böyle düşünüyordum. Buna düşünmek denirse tabi...
- Fakat bu ani ölüm kafama balyoz gibi indi... Kimi geceler aniden uyanıyorum... Odam karanlık oluyor... Düşünmeye başlıyorum...
- Ölümüm geliyor aklıma... Kalkıp ışığı yakıyorum... Uyumak gelmiyor içimden...
- İnsan ölür, kaçınılmaz son... Yüzleşmek, kabullenmek o kadar zor ki...
- Bazen yüzleşiyorum ama kısa sürüyor bu... Bir süre sonra korkularım tekrar başlıyor...
- Bana bir şeyler söyle lütfen... Ölüm korkusunu nasıl yenebilirim?
…
Bir olay, bir varlık, bir kavram kendi kendine olumlu ya da olumsuz bir şey söylemez bize...
Nesneldir bunlar... Ne korkutucu ne de sevindiricidirler... Biz anlam yükleriz onlara...
Ben onun hakkında ne düşünüyorsam, onun bendeki etkisi de öyle olur...
Mesela, ölüm bir yok oluş mu yoksa daha güzel bir âleme gitmenin aracı mı?
- Can alıcı melek eli tırpanlı, insanı titreten acımasız bir seri katil mi, yoksa en kıymetli malımız olan ruhumuzu alıp başka bir âleme götüren güvenilir bir elçi mi?
Sen nasıl inanıyor, nasıl düşünüyorsan, onların sendeki tesiri de öyle olacaktır...
İnsan kendi aynasına yansıyan görüntülerin etkisi altındadır...
Evrendeki tüm olaylar, belirtiler, görünümler senin ruh aynana göre biçimleniyor, görünüyor...
Gerçi onların bir hakikati var... İlahî isimlerin tecellisinden ibaret... Fakat bunu kabul etmeyip kendi aklını yeterli sanan mağrur kişi göremiyor...
Ölüm konusuna bakış açıları, düşünceleri, tutumları ve davranışları bakımından insanları iki kısma ayırmak mümkün...
Birinci kısma göre ölüm, hayat ışığının bir daha parlamamak üzere sönmesidir, ömrün bitmesidir, sevgililerden ayrılmaktır, kara toprak altına girmektir, yok olmaktır; keza sevdiklerinin de aynı dehşetengiz akıbete maruz kalmasıdır...
Bunlar, ölümü düşünmeden yaşamak ister, meselenin konuşulmasına bile tahammül edemezler...
Korku ve kaygı içinde yaşar, avcıyı görünce başını kuma sokan devekuşu gibi davranırlar...
Fakat düşünmek istemeseler de kendilerini bekleyen o amansız hakikatin farkındadırlar...
Bir engerek yılanı gibi zihinlerinde beklemektedir ölüm fikri, yok demekle yok olmamaktadır...
İkincisi, inanan insanın bakış açısıdır... Yaratılış nedenini bilen, yolunun sonsuza gittiğine iman eden kişi için ölüm son değil, başlangıçtır...
Güzel bir âlemin kapısıdır... Dünya zindanından ahiret bahçelerine seyahattir...
Daha önce ölen sevgililere kavuşma vesilesidir... Ruhun ten kafesinden kurtulmasıdır... Ebedi hayat kitabının ön sözüdür...
Kabri nurlar şehrinin giriş kapısı bilen, buna göre düşünen elbette korkmuyor ölümden...
İnancının derecesine göre ölümü özlüyor bile... Şu dünya zindanından bir kurtuluş gibi görüyor...
Ölüm gerçeğiyle yüzleşmekle ilgili bir misal vereyim sana. Kadim dille ifade edecek olursak, bir temsil...
Evinin bir odasında bilinmez bir varlık var... Onun sürekli orada olduğunu biliyorsun, ama kimdir, nedir, nasıl biridir, bilmiyorsun...
Yüzleşmeye de korkuyor, gece gündüz korku içinde yaşıyorsun... Çünkü her an çıkabilir...
Hâlbuki aslında o iyi biri... Tanısan, yüzleşsen, korkun geçecek, hayatından lezzet alacaksın...
İşte ölüm de böyle... Bir gün mutlaka geleceğini, yaşarken dakika dakika ölüme yürüdüğünü biliyorsun... O hep seninle...
Fakat yüzleşmemişsin, onun güzel bir vesile olduğunu bilmiyor, korku içinde yaşıyorsun...
BENZER SORULAR
- Ölüm yolunun durakları neler?
- Her şey tesadüfen olamaz mı?
- Yazdığım öyküyü de mi Allah yaratıyor?
- Ruh, ölümden sonra nereye gider?
- Ruh başka bedene geçer mi?
- Madem cennetlikler de cehennemlikler de belli, dünyaya ne gerek vardı o zaman?
- Teberrük 7- Teberrük hakkında Hadis-i Şerifler ve Sahabe uygulamaları
- Allah insanları neden korkutuyor?
- Allah yerine Tanrı desem olmaz mı?
- Tanrı yaratıp öylece bırakmış olamaz mı?