Ben, yaratıcımın sert bir üslup takınmayacağına inanıyorum?
- Kur’an’ın üslupları çok sert değil mi?
- Kur'an'ı daha yakından tanımak amacıyla okumaya başladım, ama okudukça haşa dinimden uzaklaşıyorum. Üslup çok sert geldi. Bir kaç kaynaktan okuyorum ama fark etmiyor.
- Ben yaratıcımın böyle bir üslup takınmayacağına inanıyorum. Yani hatası ne olursa olsun insanoğluna bu şekilde davranacağını, böyle sesleneceğini düşünmüyorum. Örneğin:
"Rabbimiz bizi cehennemden çıkar, eğer bir daha dönersek o zaman gerçekten zalimlerdeniz. Allah buyurdu ki, susun! konuşmayın!.." (Mü'minûn,107-108)
"Onların ciltleri cehennem ateşinde pişip kavrulduğu her seferinde, azabı tatsınlar diye yeni ciltlerle (bedenlerle) değişiriz" (Nisâ, 56)
“Haydi görelim sizi, can boğaza geldiğinde, O vakit can çekişenin yanında bulunan sizler bakar durursunuz. Biz ise, ona sizden daha yakınız, ama siz göremezsiniz. Haydi bakalım eğer âhirette vereceğiniz hesap yoksa, iddianızda tutarlı iseniz, çıkmakta olan o rûhu geri döndürsenize!” (Vakıa, 56/83-87)
- Bu ayetleri örnek verme amacıyla yazdım. Hadi tutarlıysa geri döndersenize! vb. ifadeleri Kur'an'da gördükçe şaşırıyorum.
- Üslubun daha yumuşak naif olmasını ya da ne bileyim en azından bu kadar sert olmamasını beklerdim.
- Karşımda restleşen birileri var gibi geldi. Yaratıcıyı hissedemedim ve kutsal kitabım sonuçta hissetmek isterdim.
- Bunun açıklaması nedir acaba?
Değerli kardeşimiz,
a. Öncelikle bilmemiz gereken husus şudur ki, Allah’ı kendi muhayyilemizle tanıyamayız; öyle bir yetkimiz de yoktur.
Bu sebeple, soruda geçtiği gibi, “Ben yaratıcımın böyle bir üslup takınmayacağına inanıyorum.” ifadesi son derece yersizdir, haddi aşmaktır. Zira yaratıcı bunun şunun keyfine göre konuşmaz; kendi hikmetine göre konuşur. Çünkü Yaratan bilir ve bilen konuşur:
“Yaratan bilmez olur mu? O lâtiftir, her şeyden haberdardır.” (Mülk, 67/14)
Allah’ı tanımanın, ahlakını bilmenin yegâne kaynağı Kur’an ve sünnettir. Bunun dışında hiç kimse kendi aklına göre Allah’a bir rol biçemez.
b. İkincisi: Kur’an bir irşat kitabıdır. Allah bu kitapla kullarının ebedi saadetini temin etmek istiyor. Fakat bunu adaletli bir imtihanla gerçekleştirmek istiyor. İmtihanda kazananlar yanında kaybedenlerin de olması, adaletle yapılan bir imtihanın gereğidir.
Diğer bir ifadeyle, bu imtihanda akla kapı açılır, fakat özgür iradesi elinden alınmaz. Hiç kimse, zorunlu bir istikamete yönlendirilmez.
Kur’an’ın üslubunda da bu hususa dikkat edilmiştir. Öyle bir üslup kullanılmış ki, bazıları ona bakarak iman ederken, bazıları da inkâr etmeyi tercih eder. Şüphesiz inkâr edenler, kendi akıllarını ön plana koymakla beraber, gerçek hikmeti bilmeyen, her şeyin kendi malumatına bağlı olduğunu sanan egoist kimselerdir.
Oysa Kur’an’ın Allah kelamı olduğunu gösteren onlarca mucize ve delil vardır. Bu konuda yüzlerce eser yazılmıştır. Bu delillere objektif olarak bakanlar Kur’an’ın Allah’ın kelamı olduğuna iman ederler.
Şu andaki konumuz, Kur’an’ın Allah’ın sözü olduğuna iman ettiği halde, kendi aklına aykırı bulduğu bazı hususlardan ötürü şüpheye düşen kimselerdir.
Bu ciddi bir mantık çelişkisidir: Bir yandan Kur’an’ın Allah’ın sözüne inanacaksınız ve bu inanç doğrultusunda Allah’ın sonsuz ilim, kudret, hikmet ve merhametine inanacaksınız... Diğer yandan Allah’ın bazı ifadelerini -haşa- çirkin, hikmetsiz, merhametsiz bulacaksınız!.. Bu olacak iş değil…
Dediğimiz gibi, Kur’an’a inanmayanlara bu konuda bir sözümüz yok... Fakat inandığı halde, bunu yanlış bulanların bu tavrı imanla bağdaşmadığını belirtmek isteriz. (Kur’an’ın Allah’ın kelamı olduğuna dair bir kısım deliller Sitemizde mevcuttur, bakılabilir.)
c.Bir irşat kitabı olan Kur’an’daki muhatapların büyük bir kısmı, işin hikmetini tahkik edip anlayacak durumda değildir. Bu gibi insanlara bir yandan cennet gibi bir müjde, bir yandan da cehennem gibi bir uyarı yapmak, irşat hikmetinin gereğidir.
Onun içindir ki, Kur’an’da genellikle bu müjde ve uyarılar aynı ayet grubunda yer alırlar. Bununla insanların Allah’ın emir ve yasaklarına uymalarını temin etmek hedeflenmiştir.
Şu bir gerçektir ki, öyle insanlar var ki, cennet ve cehennem olmasa da Yüce Yaratıcısına karşı saygısızlık etmemeye ahd-u peyman etmiştir. Bazıları da sırf cennet arzusu ile kulluk görevini yerine getirirler. Diğer bir kısmı da yalnız cehennem korkusundan ilahi emir ve yasaklara riayet eder.
İşte Kur’an’da bütün bu insanlara hitap vardır..
Unutmayalım ki, “Nush (nasihat) ile yola gelmeyeni etmeli tekdir; / Tekdir ile yola gelmeyenin hakkı kötektir.”
Not: Bu konuda gerçekten doyurucu bilgi edinmek isteyenlere Risale-i Nur’u tavsiye ederiz...
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Âl-i İmran suresi 90. ayette ifade edilen "tövbeleri asla kabul edilmeyen" kimseler hakkında bilgi verir misiniz? Kimlerin tövbesi kabul olmayacaktır?
- Kur'an'da neden mizah yok?
- Secdede iken, ayakların üst kısmının yere konulması namazı bozar mı?
- Allah, Kur’an ayetlerinde, "Allah en büyüktür, ona iman ederim, Ondan başka ilah yok." gibi kelimelerle neden üçüncü tekil şahısmış gibi anlatır, direkt olarak “Ben Allah'ım.” demez?
- Kur’an, O’nun (asm) Nübüvvetine Delildir.
- Kur’an, O’nun (asm) Nübüvvetine Delildir.
- Yedinci yüzyılda bilimsel gelişmeler olmadığı halde, o dönemin insanları Kur'an'ın hangi yönüne bakarak iman etmişlerdir?.. Bilimsel ayetler o dönemde anlaşılıyor muydu?
- Kur'an yakanlara, Kur'an ve Sünnet çizgisinde nasıl tepki verebiliriz?
- Kur'an'da çelişki olmaması, onun vahiy olduğuna nasıl delil olabilir?
- Allah’ın, kazanma şansı olmayan şeytan ile mücadele etmesi garip değil mi?