Nasıl cesur olabilirim?

Tarih: 28.11.2016 - 10:31 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Tepki göstermem gereken bazı olaylar da korkularım ve çekingenliğimden dolayı çoğu defa sustum.
- Bedensel ve zihinsel gücüm yettiği halde bile utangaç olup korkak davrandığım için zulme dur diyemedim. Ama sonraları hep vicdanen rahatsız oldum.
- Dışarıdan boylu ve yüksek öz güvenli görünmeme rağmen bu utangaçlık ve çekingenliğim çocukluğumdan beri var.
- Haksızlık karşısında korkularımı ve utangaçlığımı nasıl yenerim?
- Zulme artık “dur!” demek istiyorum.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bu konuda bile bildiğimiz kadarıyla bazı hatırlatmalarda bulunacağız. Notların çıkarılmasını o keskin zekâvetinize havale edeceğiz.

- Bazı zamanlar olur ki, “korkaklık” cesur davranmaktan daha güzel bir haslet olur. Mesela, “Cahil cesur olur.” sözünün geçerli olduğu yerlerde, tırnak içinde temkin payı olan “korkaklık” daha iyidir.

“Her dediğin doğru olmalı, fakat her doğruyu söylemek doğru değildir.”düsturuna göre hareket etmek korkaklık değildir.

- Şu bir geçektir ki, hadiste ifade edildiği üzere, 

“En büyük şehit zalim bir hükümdarın yanında hakkı haykırdığı için şehit edilen kimsedir.” (Tirmizi, Ahkam, 4)

Ancak, kişinin kendi nefsi için gösterdiği feragati, kabul ettiği eziyet ve hakaretinin aynısını yakınlarından bekleme hakkı yoktur. Bu yakınlarının zarar göreceği yerde cesur davranmak caiz bile olmaz.

- İnsan, başkasının karşısında hakkı savunurken çok dikkat etmesi gerekir. Çünkü eğer bu tutum ve davranışı sırf Allah rızası için değil de cesaretini, haksızlığa tahammül etmeyen bir kişiliğe sahip olduğunu göstermek ise, bu takdirde sevabı olmadığı gibi, gösteriş ve riyakârlığın günahını da yüklenmiş olur. (bk. Gazali, İhya, 2/330)

- Gösterilen cesaret ve kahramanlıkların erdem sayılabilmesi için;
Benlik davası,
Hâkimiyet tutkusu,
Çıkar sağlama arzusu
gibi ahlâk dışı amaçlar güdülmeyip;
Kin,
Kıskançlık,
Riya
gibi kötü duyguların etkisinde kalınmadan;
Dinî ve insanî değerlerin korunması, haksızlıkların önlenmesi gibi üstün amaçlara yönelmek gerektiğini belirtmişlerdir.

Nitekim İbn Hazm şecaati “Bir kimsenin dinini ve ailesini, baskı altında kalmış komşusunu, kendisine sığınan, malı ve onuru saldırıya uğramış bir mağduru haksızlık edenlere karşı ölümü göze alarak savunması” şeklinde tanımlar. (el-Ahlak ve’s-siyer, s. 59; ayrıca bk. Râgıb el-İsfahânî, s. 328-329)

- İbn Miskeveyh’e göre dışarıdan bakıldığında cesurca görünen her iş onu yapanın şecaat ehli olduğunu göstermez. Bu tür işlerin arkasında bulunabilecek farklı etkenleri sıralayan İbn Miskeveyh yalnız erdemden dolayı sergilenen kahramanlıkların şecaat değeri taşıyacağını belirtir. Zira erdeme saygısı olan gerçek şecaat sahibi bir kimse, yüksek amaçlar uğruna şerefli bir ölümü çirkin bir yaşayışa tercih eder; özellikle dini, inançları, namusu ve ülkesi gibi değerlerini savunmaktan büyük haz duyarak iyilik ve hakikat için ölümü göze alır, bu uğurda karşılaşacağı her türlü sıkıntıya sabreder.

İbn Miskeveyh, bu şekildeki bir şecaat erdemine en çok hükümdarların ve dini yaşatma sorumluluğu taşıyanların sahip olması gerektiğini belirtir. (Tehzibü’l-ahlâk, s. 103-106)

Ahlâk kitaplarında sıralanan ve şecaatten doğan diğer erdemler, gerek sayı gerekse adlandırma bakımından çeşitlilik gösterir.

Gazzâlî, şecaatten doğan bu erdemleri şöylece sıralanır:

- Kerem,
- Necdet,
- Şehâmet,
- Nefse hâkimiyet,
- Dayanıklılık,
- Hilim,
- Sebat,
- Öfkesini yenme,
- Vakar,
- Sevgi. (Mîzânü’l-amel, s. 71)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun