“İffetli olmak isteyeni, Allah Teâlâ iffetli kılar.” sözü bir hadis midir? İffetli olmayı istemek nasıl olur?
- İffetli olmak istemek ne demektir, iffet nedir, iffetli kimdir?
- İffetli olmak için ne yapmalıyız?
Değerli kardeşimiz,
Evet, bu anlamda bir hadis vardır:
Ebû Saîd el-Hudrî’nin (ra) naklettiğine göre, Ensâr'dan bazı kimseler Resûlüllah'dan (asm) (ihtiyaçlarını karşılayacak kadar mal) istemişlerdi. Resûlüllah (asm) isteyen herkese muhakkak verirdi ve öyle de yaptı. Nihayet yanında infak edilecek hiçbir şey kalmayınca, onlara şöyle buyurdu:
“Yanımda bulunan ne kadar mal varsa, onları sizden asla esirgemem. Şunu da iyi bilin ki, kim (istemeyip) iffetli kalmayı dilerse, Allah onu iffetli kılar. Kim de sabretmeye çalışırsa, Allah ona sabır ihsan eder. Kim insanlardan müstağni olmak isterse, Allah onu müstağni kılar. Sizlere sabırdan daha hayırlı ve daha büyük bir ihsanda bulunulmamıştır!” (Buhari, Rikâk 20)
İffet, insanın bedenî ve maddî hazlara aşırı düşkünlükten korunmasını sağlayan erdem için kullanılan bir ahlâk terimidir.
Sözlükte "haramdan uzak durmak, helâl ve güzel olmayan söz ve davranışlardan sakınmak" anlamında masdar olan iffet kelimesi, daha çok felsefî mahiyetteki ahlâk kitaplarında ve bunların etkisinde kalan diğer eserlerde insandaki arzu (şehvet) gücünün ılımlı işleyişinden hâsıl olan erdemi ifade etmek üzere kullanılmış ve başta gelen erdemlerden biri kabul edilmiştir. Bu kaynaklardaki iffet tanımlarını "yeme, içme ve cinsî arzu konusunda ölçülü olmak, aşırı istekleri bastırıp dinin ve aklın buyruğu altına" sokmak suretiyle kazanılan erdem şeklinde özetlemek mümkündür. İffetli kimseye afîf denir.
Kur'ân-ı Kerîm'de iffet kelimesi geçmemekle birlikte, dört âyette aynı kökten isim ve fiiller yer almıştır. İffetle ilgili âyetlerin ikisi (Bakara, 2/273; Nisâ, 4/6) mal mülk, yeme içme konularında ölçülü ve kanaatkar olmayı, ikisi de (Nûr, 24/33, 60) cinsel istekler hususunda ölçülü ve edepli davranmayı ifade etmektedir.
Hadislerde hem iffet kelimesine hem de aynı kökten başka kelimelere yer verilerek, konu her iki açıdan ele alınmıştır. Meselâ,
"Yâ rabbi! Senden hidayet, takva ve iffet diliyorum." (Müsned, I, 389, 439)
şeklinde dua eden Hz. Peygamber (asm), Bakara sûresinin 273. âyetini delil göstererek yardıma en lâyık olan kimselerin iffetlerini korumaya çalışan yoksullar olduğunu bildirmiştir. (Buhârî, Tefsir, 2/48) Diğer bir hadiste,
"Allah, yoksul olmasına rağmen iffetini korumaya çalışan mümin kulunu sever." denilmiştir. (İbn Mâce, Zühd, 5)
Ahlak felsefesinde nefsin nutuk(düşünme), gazap ve şehvet (arzu) olarak sıralanan üç temel psikolojik kapasite ve yeteneğinin itidal ölçüsünde işleyişinden üç fazilet, bunların ve bunlara bağlı diğer faziletlerin uyumlu birliği ve etkinliğinden dördüncü bir fazilet doğduğu kabul edilerek bu dört fazilet çoğunlukla hikmet, şecaat, iffet, adalet şeklinde sıralanır.
İffeti, "nefiste yerleşen ve şehvetin insana üstün gelmesini önleyen nitelik" şeklinde tanımlayan Râgıb el-İsfahânî, âyetlerde ve sorudaki hadiste geçen "isti'fâf" kavramını "iffetli olmayı isteme, bir çeşit mümâresede bulunarak, kendine disiplin uygulayarak ruhunda bu erdemi geliştirmeye çalışma" şeklinde açıklamaktadır. Ayrıca iffetin şehvet gücüyle, bu gücün de hayvanî zevklerle ilgili olduğuna dikkat çekerek iffet erdemine ancak bu tür zevkler karşısında nefsin dizginlenmesiyle ulaşılabileceğini söyler. (Müfredât, “İffet” mad)
İslâm ahlâkçıları, insanın aşırı zevklerden uzak durmasının iffet ve erdem sayılabilmesi için bu tutumun bizzat kendi bilinçli tercihine dayanması ve güçlü bir iradî çaba ile gerçekleştirilmesi gerektiğini belirtirler. Psikoiojik veya bedensel bir zafiyetten, acizlik, korkaklık ve bilgisizlikten yahut başka bir engelden dolayı zevklerini terkeden kişi erdemli sayılmaz. Aynı şekilde ileride daha fazlasını elde etmek için mevcut bir zevkten feragat etmek de erdem değildir. (Gazzâlî, İhya, III, 105)
Özellikle Mâverdî, iffet erdemini kişinin onuru ve saygınlığı bakımından da ele alarak iffetli olmayı, nefsi aşağı sıfatlardan arındırmayı ve insanlara muhtaç konuma düşüp onların yardımıyla yaşama zilletinden korunmayı insanın kendi kişiliğine karşı ahlâkî görevleri olarak göstermiştir. (Edebü'd-dünyâ ve'd-dîn, s. 309-321)
Ahlâk kitaplarında diğer temel erdemler gibi iffetten doğan tâli derecedeki erdemler de kaydedilmiştir. Meselâ Gazzâlî, bu tâli faziletler şöyle sıralanmıştır:
"Haya, mahcubiyet, müsamaha, sabır, cömertlik, işleri güzellikle ölçüp tartma, güler yüzlü ve tatlı dilli olma, kolaylaştırıcı olma, düzenlilik, güzel görünüş, kanaat, ağır başlılık, günahtan çekinme, yardımlaşma ve kibarlık." (Mizânü'l-'amel, s. 87)
Başta Kur'ân-ı Kerim ve hadisler olmak üzere İslâmî kaynaklarda olgun müslüman sayılmak için sadece iman edip dinin bazı formel kurallarını yerine getirmek yeterli görülmemiş; insanın iffet, haya, edep, zühd, kanaat gibi faziletlerle donanması ve genellikle din bakımından günah sayılan, aklıselim sahibi insanlarca da ayıp ve kötü kabul edilen tutum ve davranışlardan uzak durmasının gerekliliği de vurgulanmıştır.
Fahreddin er-Râzî'nin,
"Günahın gizlisinden de açığından da uzak durun." (En'âm, 6/120)
mealindeki âyeti açıklarken yer verdiği görüşler, İslâm âlimlerinin günahın her türlüsünden kaçınmayı dinde ve ahlâkta kemale ulaşmanın şartı olarak gördüklerine işaret eder. Hz. Peygamberin (asm),
"Her kim ağzına ve cinsel arzularına hâkim olacağına dair bana söz verirse, ben de onun cennete girmesine kefil olurum" hadisi (Buhârî, Hudûd, 19)
iffet erdeminin kapsamını ve İslâm ahlâkındaki önemini ortaya koymaktadır.
"Her dinin bir ahlâkı vardır, İslâm'ın ahlâkı da hayadır."(İbn Mâce, Zühd, 17)
mealindeki hadis de aynı gerçeği bildirir.
İslâm ahlâkçıları, diğer erdemler gibi iffetin de öncelikle ruhî bir meleke haline getirilmesi gerektiğini kabul ettikleri için insanın yeme içme ve cinsî arzularını disiplin altına alarak ruhunu bu yönde terbiye etmesinin zorunluluğu üzerinde önemle dururlar.
Örneğin Gazzâlî, İhyâ isimli eserinin kırk ana konusundan birini insanın manevî ve ahlâkî hayatını yıkıma götüren tehlikelerin en büyüğü olarak gördüğü "mide şehveti" ile "cinsî şehvete" ayırmıştır. Aynı şekilde iffeti "nefsi, hayvanî zevklerden korumak" diye açıklayan Râgıb el-İsfahânî bu erdemi kanaat, zühd, gönül zenginliği, cömertlik gibi erdemlerin esası olarak görür ve iffetten yoksun olmanın bütün güzelliklerden mahrum kalmak demek olduğunu belirtir. (ez-Zerî'a, s. 318)
Demek ki iffet;
Öncelikle, bedenî hazlara ve nefsânî aşırılıklara ilgi duymaktan kurtarılmış bir ruhî yapıya sahip olmaktır; buna "kalbin iffeti" denir.
Bundan sonra, tam iffete ulaşmak için eli, dili, gözü, kulağı ve genel olarak bütün bedeni ahlâka aykırı davranışlardan uzak tutmak gelir.
Diğer taraftan, ahlâk kitaplarında iffetin bir tür özgürlük kaynağı olduğu belirtilir. Çünkü özgür olmak isteyen kişinin öncelikle tutkularının baskısından kurtulması gerekir. Râgıb el-İsfahânî, "En alçaltıcı kölelik, şehvet köleliğidir." derken, İbn Miskeveyh, iffet erdemini kazanmış insanın tutkularına kul olmaktan kurtulup özgürleşeceğini belirtir. (Tehzîbü 'l-ahlâk, s. 40; bk. TDV İslam Ansiklopedisi, İffet md.; Prof. Dr. Osman Güner, Bir Mü'min Şiarı: İffet)
Tarihte yaşanmış sayısız iffet örneklerinden biri şöyledir:
Devir, adalet timsali, müminlerin emiri Ömeru’l-Fâruk’un (radıyallâhu anh) hilâfet dönemidir. Medine’de âbidliği, zahitliği ve takvasıyla bilinen bir genç vardır. Hayatını "kalbi mescitlere bağlı bir kimse" (Muvatta, Şi’r 14) olarak geçiren bir gençtir. Bu genç birden bire gözlerden kaybolur ve Hz. Ömer bunun farkına varır; cemaate nerede olduğunu sorar; onlar da gencin vefat ettiğini söylerler. Vefatı öncesinde evine gelip giderken bu gence nasılsa kötü niyetli bir kadın musallat olur; peşine takılır ve onu ağına çekmek ister. Genç, bu fettan kadına tam takılmak üzeredir ki, birden diline
“Takvâya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda, (Allah’ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerçeği görürler.” (A’râf, 7/201)
âyeti takılır. Genç adam, gayr-i ihtiyarî bu âyeti defalarca tekrar eder. Böyle bir ihsasın vermiş olduğu heyecan ve duygu atmosferi içinde kalbi durur ve oracıkta ruhunu teslim eder.
Hz. Ömer, gencin ölüm sebebini anlayınca, hemen gömüldüğü yere gider ve orada ona:
“Rabbinin huzurunda durmaktan korkan kimselere iki cennet vardır." (Rahmân, 55/46) Şimdi sen istediğine girebilirsin.”
diye seslenir. Hz. Ömer sözlerini henüz bitirmiştir ki, o sırada herkesin duyacağı şekilde mezardan şöyle bir ses yükselir:
"Yâ Emire’l-Müminîn! Allah bana onun iki katını verdi." (Ali el-Müttakî, Kenzü’l-ummâl, II/218)
Genç adam, takvalı ve iffetli yaşantısından dolayı Rabbinin katında mükâfatını fazlasıyla almıştır. Hiç şüphesiz yaşanan bu hâdise, keyfiyeti meçhul, sıra dışı, harikulâde bir hâdisedir ve Allah’ın rahmet ve lütfunun ne kadar sonsuz olduğuna bir işarettir.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Müminun suresinin ilk on ayetiyle amel etmenin faziletiyle ilgili hadis var mıdır?
- İFFET
- Zina eden kişi, bu günahtan kurtulmak için ne yapması gerekir?
- Hutbe sonunda, neden Nahl suresi 90. ayet okunur?
- Birr (örnek /erdemli) davranışlar nelerdir?
- Bakara Suresi 177. ayette geçen "birr = örnek / erdemli" davranışlar nelerdir?
- "Kıskanmayan erkekte hayır yoktur." sözü hadis midir?
- İki yüzlülük ve ahlaki eksikliğin giderilmesi hakkında bilgi verir misiniz?
- Zina etmek neden günahtır?
- Cinselliği doğru kullanmanın ve zinadan korunmanın yolları nelerdir?