Müslümanın derdiyle dertlenmeyen Müslüman değil mi?

Tarih: 11.12.2023 - 12:13 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Müslümanın dertlerini ve sıkıntılarını kalbinden hissetmezse onlardan değildir, diye bir hadis varmış, böyle bir hadis var mı, eğer varsa o zaman Müslümanın derdiyle dertlenmeyen Müslümanlıktan çıkmış mı olur?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Evet, “Müslümanların derdini kendine dert edinmeyen onlardan değildir.”(1) anlamında bir hadis vardır.

Ancak hadiste geçen “onlardan değildir” ifadesi, söz konusu kişinin Müslüman olmadığını değil, mümin kardeşlerine karşı gereken hassasiyeti göstermediğinden, bir Müslümana yakışmayan bir tutum içerisinde olmuş demektir. 

Örneğin, “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.”(2) hadisinde de bu tema işlenmiştir. Bu açlık maddi olduğu gibi manevi de olabilir.

Burada “Bizden değildir.” ifadesini, “dinden çıkmış olmak” şeklinde değil de “bizim ortaya koyduğumuz yardımlaşma, merhamet etme, başkasını düşünme, dertleriyle dertlenme prensibinin dışına çıktığı, Müslüman kimselere yakışmayan bir tutum sergilediği” şeklinde anlamak gerekir.

Hadisi-i şeriflerde bu gibi yanlış fiilleri işleyenlere "bizden değildir" ifadesinin kullanılması, "hakiki imanın bulunmadığını ve Müslüman olmanın gereğinin yapılmadığını" açıklamak içindir. Yani yapılan bu yanlış fiil, İslam’ın tasvip ettiği sünnet yolu değildir. Yoksa bunları yapanların dinden çıktığı anlamına gelmez.

Müslüman din kardeşine yapacağı hiçbir yardımı önemsiz görmemelidir. Hz. Peygamber (asm) bir hadiste şöyle buyurmuştur:

“Her iyilik bir sadakadır. Kardeşini güler yüzle karşılaman, kendi kovandan, ihtiyacı olan bir şeyi kardeşinin kovasına boşaltman da bu tür iyiliklerdendir.”(3)

Başka bir hadiste de “Din kardeşini güler yüzle karşılama şeklinde olsa bile hiçbir iyiliği küçük görme!”(4) buyurulmuştur.

Müslüman, ulaşabildiği Müslümanlarla bizzat ilgilenirken, göremediği veya ulaşamadığı müminleri de düşünür, onların dertlerini kendine dert edinir. Ulaşma imkânı olmayan müminlere en azından dua eder.

Peygamberimizin (asm) ifadesiyle;

 “Müminler; birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer.” (5)

Buna göre, Müslümanları bir beden gibidir, bedenin bir yerinde ufacık da olsa bir ağrı belirse, bütün bir beden bu ağrıyı hissederse, onun gibi Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir mümin, dünyanın neresinde olursa olsun, bir mümin eğer bir acı çekiyorsa, o acıyı yüreğinde hisseder, uykusuz kalır ve onun derdiyle dertlenir.

Aslında bu durum, hadis-i şeriflerde de ifade edildiği üzere imanın kemalinin bir gereği ve cennete girmenin de bir vesilesidir:

“Sizden biri, kendisi için istediğini (Müslüman) kardeşi için de istemedikçe (gerçek anlamda) iman etmiş olamaz.”(6)

“İman etmedikçe cennete giremezsiniz, aranızda sevgi ve muhabbeti ikame etmedikçe de iman etmiş olmazsınız.”(7)

Hâl böyle iken mümin kardeşlerimizin çektiği sıkıntılara karşı hissiz davranan bir mümin; bir başka deyişle sadece kendini düşünen, ama uzak ama yakında bulunan Müslüman kardeşlerinin derdiyle dertlenmeyen bir mümin; imanının gereğini hakkıyla yerine getirebilmiş midir acaba?

“Kim bir Müslümanın dünya sıkıntılarından bir sıkıntıyı giderirse, Allah da onun kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim darda kalan bir kimsenin işini kolaylaştırırsa, Allah da dünya ve ahirette onun işlerini kolaylaştırır. Kim bir Müslümanın ayıbını örterse, Allah da dünya ve ahirette onun ayıplarını örter. Kul; kardeşinin yardımında olduğu sürece, Allah da onun yardımcısı olur.”(8)

Öyleyse müminler olarak bunları sorgulayıp ona göre tedbirler almalıyız, Müslüman kardeşlerimizin dertleriyle dertlenmeliyiz. Kimin neye gücü yetiyorsa o nispette mümin kardeşlerimizin yardımına koşmalıyız.

Kaynaklar:

1) Hâkim, Müstedrek, Rikâk, IV, 459 (Hadîs no: 7970); Aclunî, Keşfü’l-Hafâ, II, 279 (Hadîs no: 2617). Hadîsin farklı rivayetleri için bk. Taberânî, Süleyman b. Ahmed b. Eyyûb el-Lahmî, el-Mu’cemu’l-Evsat, thk.: Târık b. Ivazullah b. Muhammed-Abdulmuhsin b. İbrahim el-Huseynî, Dâru’l-Haremeyn, Kâhire ts., VII, 270; Taberânî, er-Ravdu’d-Dânî (el-Mu’cemu’s-Sağîr), thk.: Muhammed Şekûr, el-Mektebu’l-İslâmî, Dâru Ammâr, Beyrut,
1405/1985, II, 131; Hafiz Heysemî -Taberanî’nin rivayet ettiği- bu hadisin zayıf olduğunu söylemiştir. bk. Mecmau’z-Zevaid, 10/248.
2) Hakim, 4/167.
3) Tirmizi, Birr, 45.
4) Müslim, Birr, 144.
5) Müslim, Birr, 66.
6) Buhârî, İman, 7.
7) Müslim, İman, 93.
8) Ebû Dâvûd, Edeb, 60.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun