Kur'an okumak ve dua etmek mi, yoksa Kur'an ilmi öğrenmek mi daha faziletlidir?

Tarih: 10.06.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Abdullah b. Amr anlatıyor: “Bir gün Hz. Peygamber (a.s.m) evinden çıkıp mescide gitti. Orada iki grubun oluşturduğu iki halka gördü. Onlardan birisi Kur’an okuyor ve Allah’a dua ediyordu. Diğeri ilim öğreniyor ve ilim öğretiyordu. Bunları gören Hz. Peygamber (a.s.m) şöyle dedi: ‘Bunların her ikisi de hayır üzeredir; şunlar Kur’an okuyor, Allah’a dua ediyorlar. Allah dilerse istediklerini verir, dilerse vermez. Bunlar ise, ilim öğreniyor ve ilim öğretiyorlar; ben de ancak bir muallim (öğretmen) olarak gönderildim.’ dedi ve onlarla birlikte oturdu.” (İbn Mace, Mukaddime, 17).

Hadîsin başı, gerek Kur'an okumak ve dua etmekle meşgul olanların ve gerekse ilim öğrenimi ve öğretimi yapanların hayır üzerinde olduklarını belirtiyor. Bunu takip eden cümlelerde ise Kur'an okumak ve duâ etmekle meşgul olanların Allah'tan dilediklerine kavuşmalarının malûm ve kesin olmadığı ifâde ediliyor. Hadiste Kur’an okuyan ve dua edenlerin, matlubuna erişip erişmemeleri Allah'ın dilemesi kaydına bağlanıyor. İlimle meşgul olanlara âit kısımda ise bunların dilediklerinin yerine getirilip getirilmeyeceği konusuna temas edilmemiştir.

Hadisi açıklayan Sindi diyor ki: Bu konuya temas edilmemesi, ilim ehlinin dileklerinin Allah tarafından kabul edilmesinin muhakkak gibi olduğuna işarettir. Dolayısı ile hayırlı olan bu iki hizmet çeşidi arasındaki muazzam farka hadis işaret etmiş olur. Resûl-i Ekrem'in, “Ben ancak muallim/öğretici/öğretmen olarak gönderildim.” buyurması ve ilimle meşgul olan sahâbîler cemaatine katılması ilim ehlinin kıymetini, onlara karşı gösterdiği üstün muhabbetini ve özel ilgisini belirtiyor.

Diğer bir rivayet ise şöyledir: “Hz. Peygamber (a.s.m) Mescidinde bulunan iki meclise uğradı. ‘Bunların ikisi de hayır üzeredir, fakat birisi diğerinden daha üstündür. Şunlar; Allah’a dua ediyor ve bütün rağbetlerini ona yöneltiyorlar. Allah dilerse, istediklerini verir, dilerse vermez. Bunlar ise, fıkıh ve ilim öğreniyor ve bilmeyenlere de öğretiyorlar. Bu sebeple bunlar daha üstündür, ben de ancak muallim olarak gönderildim.’ dedi ve onlarla birlikte oturdu." (Darimi, Mukaddime, 32)

Kur'an öğrenen ve öğretenin fazileti Resûlullah aleyhissalatü vesselam şöyle buyurmuştur: “Sizin en hayırlınız, sizin en faziletliniz Kur'an’ı öğrenen ve Öğretendir.” (Buharî, Fedailü'l-Kur’ân 21; Tirmizî, Fedailü'l-Kur’ân 15; İbnu Mace, Mukaddime 16)

Bu ve benzeri hadisler Kur'ân-ı Kerim'i öğrenmenin ve öğretmenin faziletini beyan ederek bu ulvi hizmeti ifa eden kimsenin en hayırlı ve faziletli insanlardan olduğunu ifade ediyor. Çünkü böyle bir mü'min hem kendi nefsini hem de başkalarını olgunlaştırıyor. Kendisi yararlanıyor, halkı da yararlandırıyor.

Şöyle bir soru hatıra gelebilir: Hadîslerin zahirine göre Kur'an öğrenimi ve öğretimi ile iştigal edenler en hayırlı ve en faziletli insanlardır. Bu duruma göre bunlar fıkıh ilminin öğrenim ve öğretimi ile meşgul olanlardan daha mı üstündürler?

Fıkıhçı bir kimse Kurrâ' olanlardan üstündür. Bu hadislerdeki muhataplar Sahabelerdir. Ashâb-ı kiram ise aynı zamanda fakih idiler. Buna göre hadisten alınan sonuç şudur: Fıkıh bilgisi yanında kıraatla da meşgul olan kimseler daha hayırlı ve faziletlidirler. Buhari'yi şerh eden Kastalâni bu soru ve cevabı belirttikten sonra şöyle der:

“Kur'an öğrenmek ve öğretmekle meşgul olan kimse, cihat eden veya cephede nöbet bekleyen veyahut iyiliği emredip kötülükten sakındıran kimseler gibi ağır ve tehlikeli yükler altına girenlerden üstün mü?" diye sorulsa buna cevaben denilecek ki: Bu hususta ölçü yararlı olmaktır. Hangisi topluma çok yararlı olursa o daha hayırlıdır. Diğer bir açıdan şunu da belirtelim ki kanaatimize göre hadislerden kastedilen mana, Kur'an-ı öğrenmek ve öğretmekle meşgul olan kimsenin en hayırlı ve en faziletli insan olduğunu belirtmek değildir. Gaye böyle bir kimsenin en hayırlı ve en faziletli insanlardan sayıldığını belirtmektir.

Kur'an okumaktan maksat, aynı zamanda onu yaşamaktır. Nitekim Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurur:

“Kur'an'ı öğreniniz, (devamlı) okuyup (onunla amel ediniz) ve uyuyunuz (dinleniniz). Çünkü Kur'an'ın durumu ile onu öğrenip hakkını ödemeye çalışan müminin durumu, içi misk dolu tuluğun durumuna benzer ki; miskin kokusu her tarafa yayılır. Kur'anı öğrenip, içinde Kur'an bulunduğu halde uyuşup gaflete dalanın durumu da içinde misk bulunup ağzı sıkıca bağlanmış olan tuluk gibidir. (Misk'in kokusundan yararlanılmıyor.) (İbnu Mace, Mukaddime 16)

Kur'an'ı öğrenip hakkını eda eden yâni devamlı okuyarak onunla amel eden mü'min, içi misk dolu ve ağzı açık tuluğa benzetiliyor. Kur'ân-ı Kerim de tuluğun içini dolduran misk'e benzetiliyor. İçi misk dolu ve ağzı açık tuluktan güzel misk kokusu her tarafa yayıldığı gibi, ruhu ve bedeni Kur'an-ı Kerim'i okumak ve onunla amel etmekle süslenmiş olan mü'minden de her tarafa nur ve feyiz yayılır. (bk. Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 1/370-390)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun