Kötülükler benden gitti diyen samimi mi?
- Hud 10, Hud 7, Yusuf 87, Ali İmran 118 ayetlerini açıklar mısınız?
- Birinci sorum: Yemin olsun ki, eğer ona kendisine dokunan sıkıntıdan sonra nimet tattırsak, mutlaka: "Kötülükler benden gitti” der. (Hud 10)
Buradaki "der" demesi içten mi?
- İkinci sorum: Kafirler mutlaka "bu ancak apaçık bir sihirdir,” derler. (Hud 7) Ancak bazı kafirler bunu demez, Müslüman olur. Ayrıca neden sihir denilmiş.
- Üçüncü sorum. Çünkü inkar edenlerden başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez!" (Yusuf 87) Yunus 22’de kafirler Allah’a dua ediyor. O zaman bu ayet nasıl anlaşılır, bu bir ümit bağlama değil mi?
- Dördüncü sorum: Kin ve nefretleri ağızlarından belli olmuştur. (Ali İmran 118) Halbuki, münafıkların kin ve nefretleri bazen belli olmuyor neden, nasıl anlaşılır.
Değerli kardeşimiz,
Birinci Cevap:
“Kötülükler benden gitti” diyen kimse bu sözünde samimidir. Fakat bu sözle kendini temize çıkarıyor, artık tertemiz bir insan olduğunu, Allah katında kıymetli bir kul payesini aldığını söylemek istiyor, içinden böyle düşünüyor ve böylece şımarıklığın zirvesine tırmanıyor.
İkinci Cevap:
- Kâfirlerden maksat “bütün kâfirler” demek değildir. Bu ayetin ifadesine mutabık olması için bir kısmının “sihir” demesi yeterlidir.
- Hz. Muhammed’e (asm) sihirbaz, Kuran’a sihir gibi cazibeli, diyen kafirler vardı. Bunlar kastedilmiş olabilir. Ayette -mealen- yer alan “eğer sen onlara: ‘ölümden sonra mutlaka diriltileceksiniz’ dersen...” ifadesi Hz. Peygamberle (asm) tartışan belli bir kısım kafirlerin kastedilmiş olduğunu göstermektedir.
Buna göre benzer özellikleri taşıyan kafirlerin tamamının buna dahil olduğu söylenebilir.
Neden “diriliş” söz konusu edilince “sihir” demişler?
Burada alimlerin farklı yorumları vardır:
a) Demek istiyorlar ki; “Hz. Peygamber (asm), ahiretin varlığını nazara vererek insanları dünya lezzetlerinden alıkoymak ve onları kendine boyun eğdirmek istiyor. Cennet büyüleyici bir cazibeye sahip olduğu için, onu gündemine alarak -bir sihir gibi- insanların gözlerini bağlıyor.
b) Sihir batıl bir şey olarak kabul edilmektedir. Bundan hareketle “öldükten sonra dirilme düşüncesi de” bunun gibi batıl bir şey olduğunu söylemek istiyorlar.
c) Ölümden sonra dirilmenin olduğunu söyleyen Kur'an’ın kendisidir. İşi kaynağından kurutmak için “Bu Kur'an bir sihirdir, büyüleyici yönü bundan kaynaklanıyor, yoksa bir hakikati yoktur.” diyorlar.
d) Bir kıraatte sihir yerine “sahir” olarak okunmuştur ki, bu da Hz. Muhammed’e (asm) yönelik bir iftiradır. (krş. Razi, ilgili ayetin tefsiri)
Üçüncü Cevap:
Ümitsizlik şu üç sebepten birisiyle tahakkuk eder:
1. Allah’ın mükemmeli yaratmaya kadir olmadığını düşünmek.
2. Allah’ın her şeyi bilmediğini itikat etmek.
3. Allah’ın cömert olmadığına inanmak.
Allah’ın rahmetinden ümit kesmenin asıl sebepleri bu üç şeydir. Bunların üçü de küfürdür. Dolayısıyla, ümit kesmek de küfürdür. (bk. Razi, Yusuf suresi 87. ayetin tefsiri)
Bu özellikler kafirlerde olur, Müslümanlarda olmaz.
- Yunus suresi 22. ayetteki konunun özeti şöyledir:
Kâfirler iyi durumda iken Allah’a şirk koşuyorlar. Kötü duruma düştüklerinde hakiki kurtarıcı olan Allah’a yalvarıyor, Ondan yardım diliyorlar. Bunun manası şudur:
Durumları iyi olduğu zaman, Allah’a ihtiyaçlarını hissetmiyorlar, dolayısıyla içinde bulundukları küfürde sürüklenip gidiyorlar. Fakat durumları kötüye gittiği, artık denizde boğulmak üzere olduklarını düşündükleri zaman, yardımlarına ancak Allah’ın yetişebileceğini nazara alarak yalnız ona yalvarıyorlar. (Burada asıl muhatap olan kâfirler ateist değil, Allah’a inanan Arap müşriklerdir).
Bunun özeti şudur:
Ateist olmayan kâfirlerde iki yön hâkimdir. Biri vicdanlarının derinliklerinde hissettikleri Allah’a iman, diğeri ise yaratmada sebeplere, putlara da pay vermelerinden kaynaklanan küfür.
Dolayısıyla bu gibi kâfirler Allah’a dua ettikleri zaman imani yönleri ağır basmaktadır.
Bilindiği gibi, “Her müminin bütün sıfatları mümin olmadığı gibi, her kâfirin bütün sıfatların da kâfir değildir…”
Allah’a yalvarıp dua ettikleri zaman iman sıfatları devrededir.
Dördüncü Cevap:
Bu ayetin muhatapları, Yahudi veya münafıklar ya da bütün kafirler olduğu bildirilmiştir. (bk. Razi, ilgili yer)
Burada daha kuvvetli görünen görüş münafıklarla ilgili olan görüştür. Bunların kin ve nefretlerinin “ağızlarından belli olmuştur” ifadesi, doğrudan kin ve nefreti içine aldığı gibi, dolaylı olarak da kin ve nefreti gösteren alametleri de içine alır. Şayet açıkça bunu belli etmemişlerse bile davranışları, sözlerindeki imaları bu nefretin birer alametidir.
“Biz dileseydik, onları sana gösterirdik de sen onları yüzlerinden tanırdın. Andolsun, sen onları, konuşma tarzlarından da tanırsın. Allah, yaptıklarınızı bilir.” (Muhammed, 47/30)
mealindeki ayette, münafıkların ağızlarından çıkan sözlerden ve konuşma tarzlarından da tanınmasının mümkün olduğuna işaret edilmiştir.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Müminler sayıca her zaman daha az mı olacak?
- Mucize Haktır- 10. Bölüm: Efendimize (asm) ait Kur’an’da zikredilen mucizeler 7. Ayet-i Kerime
- Şefaat Haktır- 23. Bölüm: 13. Soru-Cevap
- Muhyiddin Arabi, Firavun'un mümin olarak öldüğünü söylemiş midir?
- Yahudlikte büyünün durumu nedir? Yahudiliğin şu anki haline göre büyüyü haram kabul etmiyorlar mı?
- Mahşer günü ile ilgili hikayeler doğru mu?
- Kuran'ın Tanrısı tuzak kurar mı?
- Çoğu Hristiyanın mucizevi olaylar yaşaması nasıl açıklanabilir?
- İslamiyet aleyhinde çalışanların amacı ne?
- "İbadetlerine güvenenin, müminlere eziyet edenin ve Allah’ın rahmetinden ümit kesenin yaptıkları ibadetler geçersizdir." anlamına gelen hadis sahih midir?