Kesb ve cüz'i irade aynı şey midir?

Tarih: 27.12.2014 - 06:43 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Değilse aralarındaki fark nedir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Kesb ve cüz'i irade sözlük anlamları itibariyle ifade ettikleri anlam bakımından aynı şey değildir.  

Cüz’i irade insanın bir iş yapma iradesidir. Kesp ise yapılan iştir/fiilidir. "Dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin." (Kehf, 18/29) mealindeki ayette insanın bu özgür iradesine işaret edilmiştir.

- Bununla beraber, kesb kelimesi Kur'an'da üç anlamda kullanılır:

1) "Allah sizi yeminlerinizdeki yanılmadan dolayı sorumlu tutmaz. Sizi kalblerinizin kesbettiklerinden (kazandıklarından) sorumlu tutar." (Bakara, 2/225) mealindeki ayette kesb, kalbin akdi ve azmi anlamına gelmektedir. Burada kesbin, cüzî irade ile eş anlamlı olduğunu söylemek mümkündür.

2) "Ey iman edenler, kesbettiklerinizin (kazandıklarınızın) ve sizin için yerden çıkardıklarımızın helal ve iyisinden harcayın..." (Bakara, 2/267) mealindeki ayette kesb, ticaretle elde edilen kazanç anlamında kullanılmıştır.

3) "Herkesin kesbettiği (kazandığı) iyilik kendi yararına, kesbettiği (kazandığı) kötülük de kendi aleyhinedir." (Bakara, 2/286) mealindeki ayette ise kesb, çalışma ve amel/yapılan işi, fiil anlamında kullanılmıştır.

- Kelamcılar, kelimenin bu farklı anlamlarını nazara alarak farklı değerlendirmeler yapmışlar.  

- Eş'arîlere göre insanda potansiyel bir irade mevcut değildir, her bir fiil için irade ayrı ayrı yaratılmaktadır ve sadece fiile meyletmeyi ifade eder. İnsanın gücü de hâdistir ve her fiil için ayrı bir güç yaratılır. Kesb ise, bu gücün fiile iktiranından ibarettir. Demek ki onlara göre, irade ile kesb ayrı şeylerdir.

- Mâtüridîlere göre ise, insanda potansiyel bir irade mevcut olup, insan bu iradesini cüz'î hâdiselere sarfetmekte, kendisinde yaratılan hâdis kudretle fiili iktisap etmektedir.

Bunun özeti şudur: Maturidilerle Eş’ariler, kesbin kulun bir fiili ve Allah’ın mahluku olduğunda ittifak etmektedir.

Ancak; Maturidilere göre, fiilin aslındaki müessir kuvvet Allah’ın kudretidir. Fiilin sıfatındaki müessir ise, kulun kudretidir. İşte kulun bu tesirine kesb denir.

Demek ki Maturidilere göre, kulun kendi fiilinde bir tesiri var ve buna kesb denir. Fakat kulun bu fiili de Allah tarafından yaratılır.

Eşarilere göre ise, kesb, kulun özgür iradesine bağlı olmakla beraber Allah tarafından yaratılan fiildir. Kulun bu kesbte gerçek bir tesiri yoktur. Fiil, Allah’ın mahluku, kulun da meksubudur; yani kesbettiği şeydir.

Onlara göre, kulun kesbi olan fiili ile kudret ve iradesi arasındaki ilişki yalnız bir iktiran ilişkisidir. Yani, Allah’ın bir fiili yaratması ile insanın o fiili kesbetmesi esnasında kullandığı kudret ve iradesi arasında yalnız bir tevafuk vardır. Yoksa hakikat noktasında kulun hiçbir tesiri yoktur.

- Bütün açıklamalar ışığında diyebiliriz ki, cüzî irade ile kesb ayrı şeylerdir. Kesb bir fiilidir, eylemdir. İrade ise bir şeyi tercih etme mekanizmasıdır.

Ehl-i sünnetin iki ekolu olan kelamcıların tahlil ettikleri incelikler ise genellikle lafzi bir farklılığı gösterir. Zira, her iki ekolun görüşüne göre, kul, özgür iradesiyle bir fiil/kesb yapar, Allah ise kudretiyle o fiili yaratır. Kulun fiille olan ilişkisi zahiri bir sebeb-müsebbeb ilişkisidir. Asıl fiilin yaratıcısı Allah’tır (bu konuda değişik kelam kitaplarına bakılabilir).

- Son olarak şu tariflere da bakalım:

- İrade: Hayat sahibi bir varlığın birçok fiil arasından birini tercih etme vasfıdır. (Cürcani, Tarifat, 1/16)

- Kesb: Bir faydayı elde etmek veya bir zarardan kaçınmak için yapılan eylemdir. Allah’ın fiillerine kesb denilmez. Çünkü, Allah, kendi hakkında zarar-yarar mülahazasında bulunmaktan münezzehtir. (bk. Tarifat, 1 /148)

- Konuyla ilgili Bediüzzaman Hazretlerinin ifadeleri şöyledir:

“Cüz'-i ihtiyarînin üss-ül esası olan meyelan, Matüridîce bir emr-i itibarîdir, abde verilebilir. Fakat Eş'arî, ona mevcud nazarıyla baktığı için abde vermemiş. Fakat o meyelandaki tasarruf, Eş'ariyece bir emr-i itibarîdir. Öyle ise o meyelan, o tasarruf, bir emr-i nisbîdir. Muhakkak bir vücud-u haricîsi yoktur. Emr-i itibarî ise, illet-i tâmme istemez ki; illet-i tâmme vücudu için lüzum ve zaruret ve vücub ortaya girip ihtiyarı ref'etsin. Belki o emr-i itibarînin illeti, bir rüchaniyet derecesinde bir vaziyet alsa, o emr-i itibarî sübut bulabilir. Öyle ise o anda onu terkedebilir. Kur'an ona o anda diyebilir ki: 'Şu şerdir, yapma.'..."(bk. Sözler, s. 467)

- Bediüzzaman’ın şu ifadelerinden anlaşılıyor ki, o da kesb ile iradeyi, ayrı olarak değerlendirmiştir:

“Halbuki o cüz'-i ihtiyarî denilen silâh-ı insanî hem âciz, hem kısadır. Hem ayarı noksandır. İcad edemez, kesbden başka hiçbir şey elinden gelmez.” (bk. age., s. 210),

“Bu sırdandır ki: Kesb-i şer, şerdir; halk-ı şer, şer değildir.” (bk. age., s. 464)

Bu ifadelerden de anlaşılıyor ki, insanın yaptığı fiillere -yalnız görünürde ona ait olduğu için- Kesb denir. Allah’ın yaptığı işlere ise halk denir. Çünkü Allah bu fiillerin gerçek failidir. İnsan ise mecazi, sembolik failidir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun