Kel, kör, abraş olan üç kişinin durumu nasıl açıklanabilir?

Tarih: 01.02.2017 - 02:34 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bildiğiniz gibi kel, kör, abraş adında bir hadis var. Buradaki insanlar Peygamber değil ama onlara olan şeyler birer mucize yani kel olan adamın bir anda saçı oluyor halbuki Allah sebepsiz bir şey yapmaz yani normal insana böyle bir şey nasıl olur?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bunlara mucize denilmez, Bbnun sebebi tamamen imtihandır, denemedir.

Nitekim, Nevevi Riyazü's-salihin adlı eserine aldığı bu rivayetin konu başlığına "Babu'l-murakabe / Allah’ın kulları denetlemesi" adını koymuştur. Allah her an ve her yerde her kulunu denetler ve imtihan eder.

Allah, imtihan etmek istediği kullarına da elbette farklı imkânlar ve ihsanlarda bulunur.

Böylece kimini yokluk ile kimini de varlık ile imtihan eder. Kimini de hem yokluk hem de varlık ile imtihan eder.

İlgili hadiste son durumun bir örneği görülmektedir.

Allah kullarını her zaman imtihan eder. Bu durum ilk insandan itibaren devam etmiş, şu an devam ediyor ve kıyamete kadar da devam edecektir.

İşte, Peygamber Efendimiz (asm)'in ders ve ibret almamız için İsrâiloğulları arasında imtihan edilen üç kişinin durumu da bunlardan biridir.

Bu durum aynı zamanda kıyamete kadar gelecek insanlar için de bir ders ve ibrettir.

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre kendisi, Hz. Peygamber aleyhissalatü vesselamın şöyle buyurduğunu işitmiştir:

“İsrâiloğulları arasında biri ala tenli (abraş), biri kel, biri de kör üç kişi vardı. Allah Teâlâ onları sınamak istedi ve kendilerine bir melek gönderdi.

Melek ala tenliye geldi:

- En çok istediğin şey nedir, dedi. Ala tenli:

- Güzel (bir) renk, güzel (bir) ten ve insanların iğrendiği şu halin benden giderilmesi, dedi. Melek onu sıvazladı ve ala tenlilik gitti, rengi güzelleşti. Melek bu defa:

- En çok sahip olmak istediğin mal nedir, dedi. Adam:

- Deve (yahut da sığır)dır, dedi. Ona on aylık gebe bir deve verildi. Melek:

- Allah sana bu deveyi bereketli kılsın, diye dua etti.

Sonra kele gelerek:

- En çok istediğin şey nedir? dedi. Kel:

- Güzel (bir) saç ve insanları benden uzaklaştıran şu kelliğin giderilmesi dedi. Melek onu sıvazladı, kelliği kayboldu. Kendisine gür ve güzel (bir) saç verildi. Melek sordu:

- En çok sahip olmak istediğin mal nedir, Adam:

- Sığır… dedi. Ona da gebe bir inek verildi. Melek:

- Allah sana bunu bereketli kılsın, diye dua ettikten sonra körün yanına geldi ve:

- En çok istediğin şey nedir, dedi. Kör:

- Allah’ın gözlerimi iade etmesini ve insanları görmeyi çok istiyorum, dedi. Melek (onun gözlerini) sıvazladı. Allah onun gözlerini iade etti. Bu defa Melek:

- En çok sahip olmak istediğin şey nedir, dedi. O da:

- Koyun… dedi. Bunun üzerine ona döl veren bir gebe koyun verildi.

Deve ve sığır yavruladı, koyun kuzuladı. Neticede birinin vadi dolusu develeri, diğerinin vadi dolusu sığırı, ötekinin de bir vadi dolusu koyun sürüsü oldu.

Daha sonra melek ala tenliye, eski kılığında geldi ve:

- Fakirim, yoluma devam edecek imkânım yok. Gitmek istediğim yere önce Allah sonra senin yardımın sâyesinde ulaşabilirim. Rengini ve cildini güzelleştiren Allah aşkına senden yolculuğumu tamamlayabileceğim bir deve istiyorum, dedi.

Adam:

- Mal verilecek yer çoook, dedi. Melek:

- Ben seni tanıyor gibiyim. Sen insanların kendisinden iğrendikleri, fakirken Allah’ın zengin ettiği abraş değil misin, dedi. Adam:

- Bana bu mal atalarımdan miras kaldı, dedi. Melek:

- Eğer yalan söylüyorsan, Allah seni eski haline çevirsin, dedi.

Sonra melek, eski kılığına girip kelin yanına geldi. Ona da abraşa söylediklerini söyledi. Kel de abraş gibi cevap verdi. Melek ona da:

- Yalan söylüyorsan, Allah seni eski haline çevirsin, dedi.

Körün kılığına girip bu defa da onun yanına gitti ve:

- Fakir ve yolcuyum. Yoluma devam edecek imkânım kalmadı. Bugün önce Allah’ın sonra senin sâyende yoluma devam edebileceğim. Sana gözlerini geri veren Allah aşkına senden bir koyun istiyorum ki, onunla yoluma devam edebileyim, dedi. Bunun üzerine (eski) kör:

- Ben gerçekten kördüm. Allah gözlerimi iade etti. İstediğini al, istediğini bırak. Allah’a yemin ederim ki, bugün alacağın hiçbir şeyde sana zorluk çıkarmayacağım, dedi. Melek:

- Malın senin olsun. Bu sizin için bir imtihandı. Allah senden razı oldu, arkadaşlarına gazap etti, cevabını verdi (ve oradan ayrıldı). (Buhârî, Enbiyâ 51; Müslim, Zühd 10)

Rahmet Peygamberi Efendimiz (asm)'in verdiği bu örnekte, insanoğlunun darlık ve bolluk, felâket ve saadet, hastalık ve sağlık gibi farklı hal ve zamanlarında nasıl farklı davranabildiği görülmektedir.

Davranışlardaki bu farklılık, her şeyden önce, murakabe şuurundan uzaklaşmaktan ileri gelmektedir. Nitekim Kur'an-ı Kerîm’de de bu tutarsız davranışlara işaret buyurulmuştur. Meselâ Lokman suresinin 32. ayetinin meali şöyledir:

“Onları, gölgeler salan dağlar gibi dalgalar sardığı zaman, bütün samimiyetleriyle Allah’a yönelerek O’na yalvarırlar. Fakat Allah, onları kurtarıp karaya çıkarınca içlerinden bir kısmı orta yolu tutar (bir çoğu da inkâr eder); zaten bizim ayetlerimizi (öyle) nankör gaddarlardan başkası inkâr etmez.”

Hadiste sözü edilen abraşlık (ala tenlilik), kellik ve körlük başkalarınca görülen hastalıklar olduğu için, özellikle eski toplumlarda bu tür hastalar ayıplanır, kınanır ve hatta toplumdan dışlanırdı. Tabiatıyla böyle bir muamele onlar için daha da büyük bir felâket olurdu.

Bu tür hastalıklardan kurtulmak da hiç şüphesiz hastalara büyük mutluluk verirdi. Zira onlar hem hastalıktan, hem de toplumun dışlamasından kurtulmuş olurlardı. Böylece her nimete bir şükür hesabından bunlara iki şükür gerekirdi.

Hadiste zikredilen şükür imtihanını ancak üç kişiden birinin kazandığı görülmektedir. Bu ölçü ve oran belki de insanoğlunun, ilâhî nimetlere karşı tavrını ortaya koymaktaydı. Yani ilâhî denetim altında yaşadığını her hâlükârda fark edebilenler ancak üçte bir oranındaydı. Nitekim Allah Teâlâ “Şükreden kullarım gerçekten pek azdır.” (Sebe, 34/13) buyurmamış mıydı?

Hadis şerhlerinde işin psikolojik tarafına da dikkat çekilmektedir. Şöyle ki; ala tenlilik ve kellik kişinin bünyesi, fizik yapısı, mizacı, tabiatı ile ilgilidir. Yani bu hastalıkların sebebi, dahilidir. Dolayısıyla hastanın psikolojisini de etkilemektedir.

Körlük ise, böyle değildir. Haricî sebeplerle de insan kör olabilir. Netice itibariyle de insan psikolojisini diğerleri kadar olumsuz etkilemez. Hadiste de bunun örneği görülmektedir.

Ala tenli ve kel, mizaçlarına bağlı olarak huyları da bozulmuş olduğu için, kendilerine yapılan ikram ve iyiliği ve onun sahibi olan Allah’ı unutmuşlar ve imtihanı böylece kaybetmişlerdir. Kör ise, böylesi kötü bir sonuçtan kendisini kurtarabilmiştir.

Meleğin bu üç kişiden her birine onların eski hallerine bürünerek gelmesi, onlara eski durumlarını hatırlatmak, istemedikleri o halleri gözlerinin önüne getirmekle ve onlara herhangi bir mazeret ileri sürme imkânı bırakmamak içindir.

Ayrıca olayda mal ve servetin insanı nasıl azdıracağına da dikkat çekilmiştir. Buna göre:

- En kötü huy, nankörlük ve cimriliktir. Çünkü bu huylar insana Allah’ı ve O’nun nimetlerini unutturur, hatta inkâr ettirir.

- Cimrilik ve yalancılık Allah’ın gazabına uğramaya sebeptir.

- Doğruluk ve cömertlik güzel huylardır.

- İsrailoğullarının başından geçenleri anlatmak câizdir. Özellikle ibret alınacak olayların eğitim maksadıyla naklinde hiçbir sakınca yoktur.

- Eğitim ve irşadda kıssalardan yararlanmak faydalıdır.

- Mümine doğruluk ve cömertlik yakışır.

- Allah’ın verdiği nimetlere söz ve fiil olarak şükürde bulunmak lâzımdır. Nimetin devamı ve artması buna bağlıdır.

- “Ne oldum delisi” olmamak, geçmişi unutmamak gerekir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun