NUSAYRİLİK
İslam Mezhepleri Tarihinde aşırı ve batınî fırkalar arasında sayılan Nusayrilik'in kurucusu Ebû Şuayb Muhammed b. Nusayr en-Nemîrî'dir. Diğer batınî fırkalar gibi Nusayriliğin de tarihi oldukça gizlidir. Ancak, muhtelif nedenlerle eserlerinden bir kısmı elde edilebilmiş ve kısmen de olsa görüşleri tanınabilmiştir. Şîa kaynaklarında verilen bilgilere göre İbn Nusayr, İsnaaşeriyye imamlarından Ali en-Nakî, Hasan el-Askerî ve Muhammed el-Mehdî'nin imamet dönemlerine yetişmiş ve 270/883-884 yılında vefat etmiştir. Ali en-Nakî devrinde (250-254/835-868) adı geçen imamın ilahlığını, kendisinin onun tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu ileri sürdüğü, guluv ve tenâsuhe yöneldiği, haramları helal saydığı nakledilmektedir(1).
Bir diğer rivayete göre de İbn Nusayr, İmâmiyye'nin onbirinci imamı Hasan el-Askerî (280/873)'nin "bâb" ı olduğunu ileri sürmüş ve onun vefatıyla da oğlu Muhammed b. el-Hasan'ın mehdiliğini kabul etmiştir(2). Bu iki görüşten ikincisi daha isabetli olarak görülmektedir(3).
Nusayriliğin görüşlerini Muhammed b. Nusayr'dan sonra Kufe ile Halep arasında Cunbulâ'da yetişen, aslen İranlı olan, 957 veya 968'de Halep'te ölen ve Şeyh Yaprak adı ile şöhret bulan Hamdan el-Hasibî (873-957) düzene koymuştur. Böylece Nusayriliğin ikinci kurucusu olarak tanınmış ve Nusayriler hakkında birçok eser yazmıştır(4). Ancak en önemli eseri onaltı sureden oluşan Kitâbu'l-Mecmu'udur. Bu kitap Nusayriliğin kutsal kitabı olarak tanınmaktadır.
Nusayrilik kendi arasında değişik kollara ayrılmıştır. Bu kollar, Hz. Ali'nin bulunduğu konuma göre ayrılık göstermiştir. Genel tasnifte şu dört kol bulunmaktadır: 1- Haydariyye; 2- Şimâliyye veya Şemsiyye; 3- Kilâziyye veya Kameriyye; 4- Gaybiyye. Nusayriliğin bu dört kolundan bugün meşhur olanı ise şu ikisidir: Şimâliyye (Haydariyye ? Şemsiyye) ve Kıbliyye (Kilâziyye ? Kameriyye) (5).
Nusayriliğin görüşleri incelendiğinde, inançlarının İslâm'dan kaynaklanmakla beraber tamamen batınî yorumlara dayandığı görülmektedir(6). Hatta görüşlerinde zaman zaman Hıristiyan kültürünün izleri görülebilir. Bu durumu Ahmed Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet'inde şöyle açıklar: Nusayrîlerin ulûhiyyet ve nübüvvet hakkındaki batıl düşünceleri hiçbir milletin inancına benzemez. Şöyle ki onlara göre, öncelikle ulûhiyet Hâbil'e ve ondan Şît'e hulûl eder. Âdem ise bir peygamberdir. Sonra ulûhiyet İsmail'e ve nübüvvet İbrahim'e intikal eder. Sonra nübüvvet Musa'ya ve ondan İsâ'ya ve ondan Hz. Muhammed b. Abdillah'a intikal eder. Ulûhiyyet de Harun'a ve ondan Hıristiyanlar arasında Butrus diye bilinen Şemûn'a ve ondan Ali b. Ebî Tâlib'e intikal eder(7). Ali, âsumânî hulleye bürünüp gökyüzüne yükselir. Güneş'te yerleşinceye kadar orada kalır. O, hâlâ Güneş'te bulunmaktadır. Semadaki büyük yıldızlar Nusayrîlerin Ukkâli'nin ruhlarıdır. Bu nedenle Nusayrîler, Güneş'in doğuşu ve batışı zamanında Güneş'e secde ve yıldızlara hürmet gösterirler. Dualarında ihtiyaçlarını, görünen yıldızlar hürmetine en iyisinden isterler. Ashâb-ı Kirâm'dan Mikdâd b. Ebi'l-Esved'e "Rabbu'n-Nâs = İnsanların Rabbi" diyerek, "Ali Muhammed'i, o da Mikdâd'ı ve Mikdâd diğer kulları yarattı" derler(8).
Nusayrilerin ahkamlarını ele alan müstakil bir eserleri bulunmamaktadır. Ancak onların en önemli ve kutsal kitapları konumundaki eser, yukarıda sözü edilen Kitâbu'l-Mecmû'dur. Onların mezhebe giriş şekilleri ve görüşlerini anlatan bir diğer önemli eser, önce bir Nusayri iken Hıristiyan olan ve sonra Tarsus'ta öldürülen Adanalı Süleyman Efendi'nin yazdığı Kitâbu'l-Bakûrâti's-Süleymâniyye fî-Keşfi Esrâri'd-Diyânet'n-Nusayriyye (Beyrut 1863) adını taşımaktadır(9).
Nusayriliğin günümüzde Suriye ve Türkiye'de tabileri bulunmaktadır. Antropomorfizmin açık bir örneğini gösteren Nusayriliğin görüşlerinin temelini Hz. Ali'nin ilahlaştırılması teşkil eder. Nusayrilerin bütün kollarına göre, Ali, mabuddur, tanrıdır. Ali, ne doğurdu ne de doğuruldu. Ölümsüzdür. Her zaman vardır. Zatı yıldızlara hakim olan nurdur. Nurun nurudur. ilâhî zatı itibariyle gizlidir(10). Ali, yerler ve göklerin yaratılmasından önce de var olmuştur, sonra da(11). O, manadır. Görünüşte imam ise de, bâtınî olarak o Tanrı'dır. Bu, Nusayriliğin temel inancı olduğu için, onlara göre şehâdet kelimesi, "Ben, Ali'den başka ilâh bulunmadığına şehâdet ederim" şeklindedir(12).
Kutsal kitapları Kitabu'l-Mecmu'unun "Başlangıç" olarak adlandırılan birinci suresinde, İslâm itikadında Allah için kullanılan pek çok sıfat ve isim ilâh olarak görülen Ali için ifadelendirilmektedir. Bu surenin bir paragrafının tercümesi şöyledir: "Seyyid Ebû Şuayb Muhammed b. Nusayr Sâmirî Yahya b. Maîn'e: Ey Yahya! Hayatla birlikte sana bir hastalık geldiğinde veya ölümle birlikte bir felakete uğradığında; aşırı taassub için olan bu beşerî gömlekten sıyrılarak, nuranî ışıklar yaparak, temiz, temizlenmiş, yüce, bembeyaz koku ile, saf ve tertemiz kılan bu ulvî bir davetle çağır. Buna nuranî heykelleri tabi kıl ve ey delalet ile yol gösteren, kudreti ile zahir, hikmeti ile batın, kendisi ile varlığı gerekli, sıfatları ile, ismi ile konuşan! Ey O, ey her şeyi olan, evveli ve sonu olmayan ezelî! Sebeplerin sebebi, gayelerin gayesi, sonların sonu! Ey gizli sırları bilen, ey hazır, ey mevcud, ey zahir ve ey maksud olan, ey gizlenmeksizin gizli olan, ey nurundan nuruna parlayan ve nuru kendinde sönen! O nur senden başladı, sana dönüyor. Ey her nuru ortaya çıkaran, meydana çıkan! Her nura "isim", her isme mekan, her mekana makam, her makama "bab" kılan! O, O'ndan O'na yönelen "bab" ı irşad ediyor. Ve yine O'nda O'na giden "bab" a giriyor. Sen ey Emiru'n-Nahl, ey kendine yönelene yol gösteren Ali b. Ebî Tâlib! Her şey sensin, hû, yâ hû, yâ hû! Ey her şeyi kendisinden başka kimsenin bilmediği! "Sîn" ile ilgili meseleleri "selekûn, sulûken, selikûn, sâlikûn, selikin" bunlarla ilgili sorunların sordukları şeyi senden istiyorum. (13)"
"İbnu'l-Veli'yi Yüceltme" başlığı taşıyan ikinci surede ise, Hz. Ali ile ilgili şu aşırı ifadeler yer alır: "Buyur, buyur ey Emiru'n-Nahl! Ey Ali b. Ebî Tâlib! Ey her arzu edenin sevip dilediği! Ey ulûhiyeti ile ezeli olan! Ey yaratılmışların aslı! Sen bizim gizli ilahımız, açıkça imamımızsın. (14)"
İslam inancı ile temelde çatışan bu görüşe göre Ali, Allah'tır. Kendi nurundan Muhammed'i yaratmıştır. Ali "mana" dır; Muhammed de "isim" dir. Muhammed ise, Selman el-Farisi'yi yaratmıştır ve o da "bab" dır. Bu A (Ayn), M (Mim), S (Sin) sembolüyle ifade edilir ve sırdır. Bu üçlü sistemde A (Ali), M (Muhammed) ile tezahür etmiş ve S (Selman) "Mana" nın resulü olmuştur. Bu sır, Süleyman Efendi tarafından, Hıristiyanlıktaki "Baba-Oğul-Kutsal Ruh" sistemiyle açıklanır. Ayrıca Bab'dan yani Selman'dan sonra beş "Eytam" vardır. Bunlar, Bab'ın manevi çocukları olup, Bab tarafından yaratılmışlardır(15).
Şarabın, ulûhiyetin amblemi olarak görüldüğü Nusayrilikte İslâm'ın beş şartına inanmak Kur'ân ve Sünnet'in ortaya koyduğu esaslardan tamamen farklıdır. Burada konumuzla alakalı olan ve antropomorfizmi açıkça yansıtan şehâdet anlayışlarına temas edeceğiz. Nusayrilerde şehâdet şöyledir: "Nusayrî dininden, Cundebî görüşünden Cunbulânî tarikatından, Hasibi akidesinden, Cillî inancından, Meymunî fıkhından olduğuma şehâdet ederim." Her Nusayri, Nusayriliğe girişten sonra bunu tekrar eder. Ayrıca, "Ali'den başka ilâh bulunmadığına şehâdet ederim" sözü de, şehâdet kelimesi olarak kullanılır(16).
Nusayrilerin yaratılış nazariyeleri de antropomorfik ifadeler taşır. Şöyle ki, onlara göre, Nusayriler, Ali'nin ulûhiyetine inanmak ve onun yüceliğinin nimetine erişmek bahtiyarlığına ulaşmış yaratıklardır. Bundan gururlandıklarından, Ali onları cezalandırmak için, insan suretinde yeryüzüne göndermiştir. Ali'ye inanan gerçek Nusayrilerin ruhları, hareket yoluyla yıldızlar haline dönüşerek nurlar alemine yükselir. Ancak Nusayri olmayanların, Müslüman, Hıristiyan ve Musevilerin ruhları hayvan cesetlerine girer. Böylece tenâsuh ve hulûle inanmakta olan Nusayrilerin, diğer bir özellikleri, kadınların ruhlarının olmadığını kabul etmeleridir. Onlara göre şeytanlar insanların günahlarından; kadınlar da şeytanların günahlarından yaratılmıştır. Bu bakımdan, hor ve hakir görülmeye layık, mezhebin sırlarının açıklanmayacağı bayağı yaratıklardır. Sırf bu inançları yüzünden, "masum" olarak gördükleri Fatıma'nın adını kullanmaktan kaçınıp, bu kelimelerin müzekkeridir (erkek) diyerek "Fâtır" adını tercih eder ve metinlerinde Fâtıma yerine "Fâtır" adını kullanırlar. Keza Hz. Ebû Bekir, Ömer, Osman, Talha, Sa'd, Muâviye, Yezid, Haccac ile Ahmedü'l-Bedevî, Ahmed er-Rifâî, Abdulkadir Geylânî gibi veliler de şeytanın sembolleridir ve lanet edilir(17).
Nusayriler Hz. Ali'nin ulûhiyeti noktasında birleşmekle birlikte, Ali'nin oturduğu mekan konusunda ayrılığa düşmüşlerdir. Dört koldan birincisi olan Kamerîler, Hz. Ali'nin makamının ayda olduğuna inanırlar. Haydarîler ise, Hz. Ali'nin makamının ayda değil arşta olduğunu söylerler. Bu görüşlerini de Kur'ân'a dayandırırlar. Bunlara göre Ali tanrıdır. Kur'ân'a göre Allah, arşın üzerinde oturur. Buna göre Güneş ve Ay mahluktur. Bu nedenle Allah'a mekan nisbet edilmez. Ali de Allah olduğuna göre Ay'da değil arştadır. Arş semadaki nâmütenahî varlıktır. Bir diğer kol olan Mütevali'ye göre de Tanrı arştadır. Bunlar oniki imama inanmaktadırlar. Dördüncü kol olan Gıyabilere göre de, Tanrı olan Ali, arştadır(18).
Sonuç olarak Hz. Ali'nin ulûhiyetini iddia eden Nusayrilik, İslâm'ın dışında Hıristiyanlık başta olmak üzere pek çok kültürlerden etkilenmiştir(19). Nusayriliği, batınî yorumların yoğunlukla bulunduğu ve mücessime ve müşebbihenin tipik bir örneği olarak görmek mümkündür. Bu itibarla Nusayriliğin görüşlerini İslâm'ın temel esasları ile bağdaştırmak ve telfik etmek mümkün görünmemektedir. Ancak şu da bir gerçektir ki, dayanmış oldukları gizlilik ilkesinden hareketle İslâm toplumu içinde gerçek inançlarını izhar etmedikleri bilinmektedir. Bu açıdan da yakın zamanlara kadar Nusayrilikle ilgili bilgiler son derece yetersiz iken, değişik nedenlerle kendi içlerindeki bazı kopmalardan dolayı yeni bilgilere ulaşılabilmiştir. Her ne kadar bu bilgilere de ihtiyatla yaklaşmak icap eder ise de, bizim konumuz açısından tereddüt etmeden ifade edebileceğimiz husus; onların, Hz. Ali'ye ulûhiyet isnatlarından dolayı antropomorfik bir inanca sahip oldukları ve İslâm'ın özü ile ayrılığa düştükleridir.
Kaynaklar:
Not: Nusayrilikle ilgili bu yazı, Prof. Dr. Sayın DALKIRAN'ın AKLIN BÜYÜK YANILGISI TANRILAŞTIRMA adlı eserinden alınmıştır. Bkz. Yedirenk Yayınları, İstanbul 2005.
1. Nevbahtî, Fıraku'ş-Şîa, İstanbul 1931, s. 78; Kummî, Kitâbu'l-Makâlât ve'l-Fırak, nşr. Dr. Muhammed Cevad Meşkûr, Tahran 1963, s. 100-101.
2. L. Massignon, "Nusayriler", İA, IX, 368; Ahmet Turan, Les Nusayris de Turquie dans la Region d'Hatay, Doctorat de III ecycle, Paris 1973, s. 21 (Fığlalı, Çağımızda İtikadi İslâm Mezhepleri, İstanbul 1996, s. 180'den naklen).
3. Fığlalı, Çağımızda İtikadi İslâm Mezhepleri, s. 180-181.
4. Ahmet Turan, İslâm Mezhepleri Târihi, Samsun 1993, s. 149; Ahmet Turan, "Kitâbu'l-Mecmu'u'nun Tercümesi", Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı 8, Samsun 1996, s. 5.
5. Bedevî, Mezâhibu'l-İslâmiyyîn, Beyrut 1973, II, 495-496; Fığlalı, Çağımızda İtikadi İslâm Mezhepleri, s. 185.
6. İzmirli, Yeni İlm-i Kelâm, İstanbul, Evkâf-ı İslâmiye Mat., 1339-1341, I, 182-183.
7. Ahmet Cevdet, Târih-i Cevdet, I, 333; Sayın Dalkıran, "Tarih-i Cevdet'te İslâm Mezhepleri II (Dürzîlik ve Nusayrîlik)", Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, yıl 10, sayı 21, Erzurum 2003, 216. Krş. Kitâbu Ta'lîmi'd-Diyâneti'n-Nusayriyye, II, 475-476 (Bedevî, A.g.e., II. Cilt içinde).
8. Târih-i Cevdet, Tertib-i Cedîd, İkinci Baskı, Dersaadet, Matbaa-i Osmaniyye 1309, I, 333.
9. Fığlalı, Çağımızda İtikadi İslâm Mezhepleri, s. 185.
10. Ahmet Turan, Les Nusayris de Turquie dans la Region d'Hatay, Doctorat de III ecycle, Paris 1973, s. 86 (Fığlalı, A.g.e., s. 185'den naklen).
11. Şehristânî, el-Milel ve'n-Nihal, Beyrut 1992, I, 193.
12. Ahmet Turan, "Kitâbu'l-Mecmu'u'nun Tercümesi", Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı 8, Samsun 1996, s. 8-11.
13. Turan, "Kitâbu'l-Mecmu'u'nun Tercümesi", s. 8-9. Bu ifadeler önce Nusayri olup daha sonra Nusayriliği terk eden Süleyman Efendi tarafından yazdığı kitabında tenkit edilmiştir. Bkz. Adanalı Süleyman Efendi, Kitâbu'l-Bâkûrati's-Süleymâniyye fî Keşfi Esrâri'd-Diyâneti'n-Nusayriyye, Baskı yer ve yılı yok, Hacı Mahmud Efendi Vakıf Kütüphanesi, nr. 4983, s. 9-11.
14. Turan, "Kitâbu'l-Mecmu'u'nun Tercümesi", s. 9; Süleyman Efendi, a.g.e., s. 10.
15. Süleyman Efendi, a.g.e., s. 19-20; Fığlalı, Çağımızda İtikadi İslâm Mezhepleri, s. 185-186. Ayrıca bkz. Abdulbaki Gölpınarlı, 100 Soruda Türkiye'de Mezhepler ve Tarikatlar, İstanbul 1969, s. 134-135; Çağatay-Çubukçu, İslâm Mezhepleri Târihi, I, s. 68; Abdulhamid Sinanoğlu, Nusayrîlerin İnanç Dünyası ve Kutsal Kitabı (Çağımızda Batınîlik Örneği), Konya 1997, s. 42.
16. Süleyman Efendi, a.g.e., s. 26-27; Fığlalı, Çağımızda İtikadi İslâm Mezhepleri, s. 187.
17. Fığlalı, Çağımızda İtikadi İslâm Mezhepleri, s. 186-187.
18. Şapolyo, Mezhepler ve Tarikatlar Târihi, s. 381. Şapolyo her ne kadar Haydarilerin Tanrıya bir mekan ittihaz etmedikleri için, arşta olduğunu söylediklerini dile getirse de gerçekte Haydarîler, Ali'nin Güneşte olduğuna inanmaktadırlar. Bu nedenle de onlara "Şemsîler" adı verilmektedir. Krş. Süleyman Efendi, a.g.e., s. 27-28; Bedevî, Mezâhibu'l-İslâmiyyîn, II, 495-496; Fığlalı, Çağımızda İtikadi İslâm Mezhepleri, s. 185.
19. Geniş bilgi için şu kitaplara bkz. ve krş.: Hüseyin Türk, Nusayrilik (Arap Aleviliği) ve Nusayrilerde Hızır İnancı, İstanbul: Ütopya Yayınevi, 2002; İnan Keser, Nusayriler: Arap Aleviliği, İstanbul: Çiviyazıları, 2002; Muhammed Emin Galib Tavil, Nusayriler Arap Alevilerin Tarihi, çev. İsmail Özdemir, İstanbul: Çiviyazıları, 2000; Muhammed Emin Galib Tavil, Tarihü'l-Aleviyyin, Beyrut: Darü'l-Endelüs, ts.; Ömer Uluçay, Arap Aleviliği: Nusayrilik, Adana: Gözde Yayıncılık, 1996; Ömer Uluçay, Nusayrilik: İnanç Esasları - Tenasuh (Reenkarnasyon), Adana: Karahan Yayınları, 2003; Reşid Tankut, en-Nasiriyyun ve'n-Nasiriyye, Devlet Matbaası, 1938.
BENZER SORULAR
- ZEYDİYE (Zeydiyye)
- Aynı dinin mensupları, niçin dinde ihtilaf etmiş ve 73 fırkaya bölünmüşlerdir?
- DÜRZÎ, DÜRZÎLİK
- 73 Fırka
- RAFİZİLİK
- Caferiler, Peygamber Efendimiz (sav) hasta iken vasiyetini yazmak için kağıt istediğini, ama Hz. Ömer'in buna mani olduğunu söylüyorlar. Doğruysa niye Hz. Ömer böyle bir şey yaptı?
- İSMAİLİYYE
- Barışçı Bir Dinin Radikal Grubu: Hariciler
- Sünnilik nereden çıktı?
- MUVAHHİD