Genler de Evrime Karşı (Bilim Yaratılış Diyor-6)

Evrimcilere göre, bir canlıda yeni bir özelliğin kendi kendine ortaya çıkması için, tabiî seleksiyondan önce fertte faydalı bir değişiklik ortaya çıkmalıdır ki, bu fert, türler arasında rekabet için bazı avantajlara sahip olabilsin. Bu yüzden, makroevrimle çok büyük değişiklikler geçireceğine inandıkları canlılarda bir değişmenin ortaya çıkmasına imkân verecek bir şeye ihtiyaç duymaktadırlar. Peki, organizmalarda değişmeye sebep olabilecek şey tam olarak nedir? Mendel'den sonra, biyologlar canlı organizmalarda bu biyolojik değişikliği işletecek temel sebep olarak genlerin üzerinde durmaktadırlar. Peki, genler tam olarak nedir?

Mendel modern genetik anlayışımıza zemin hazırlamış olmasına rağmen, kalıtımın moleküler temelinin keşfedilmesi bir yüzyıl kadar daha sürmüştür. 1940'larda bazı bilim adamları, genetik kalıtımın sebebi olarak DNA'yı fark etmişlerdir; fakat, ancak 1953 yılında Fransis Crick ve James Watson, bu molekülün, meşhur çift spiral yapısını keşfetmiştir. DNA molekülü, alfabedeki harflerin görevini yapan azotlu bazlardan yapılmış dört nükleotid vasıtasıyla genetik bilgiyi kodlamaktadır. Bu dört baz iki gruba ayrılır: pürinler; guanin-G ve adenin–A ve pirimidinler; timin -T ve sitozin-C (Şekil–1). DNA molekülü şeker-fosfat omurgasının üzerine azotlu bazların yerleştiği iki zincirli bir yapıdan meydana gelir. İki zincir birbirine ters yönde durup birbirleri etrafında dönmüştür. Zayıf hidrojen bağları birbirini tamamlayıcı baz çiftlerini, A ile Tyi, G ile Cyi birbirine bağlar.

DNA dizilerine proteinleri kodlama kabiliyeti verildiğinden, DNA'nın bu şifreleri aslında mesajdır. DNA'nın bu baz dizilerinin proteinleri kodlamasını, harfler kullanılarak mânâlı bir metin yazmaya benzetebiliriz (Şekil–2). Biz nasıl mânâsı olmayan harflerden oluşmuş bir metin ile mânâsı olan bir metin arasındaki farkı anlayabilirsek, hücre de, akılsız ve şuursuz görülmesine rağmen rastgele dizilmiş bir DNA ile gerçek bilgi taşıyan bir mesaj arasındaki farkı küllî iradenin biyolojik prensipler şeklindeki tecellisiyle anlayabilir. Londra Former Üniversitesi'nden hücre biyologu E. J. Ambrose, hücrenin içinde bu mesajlaşmayı şöyle vurgulamaktadır: "DNA'daki bazların sıralanmasında, eğer hücrenin yaşaması ve çoğalması için gerekli hayatî aktivitelere dönüştürülebilecek bir mesaj varsa hücre bu mesajı tam zamanında fark eder."1

Astronomik sayıda muhtemel DNA dizilerinden sadece aşırı derecede küçük bir kısım, verilen tipte fonksiyonel bir proteini kodlar. Cambridge'te paleontolog Simon Conway Morris: "Hücre içinde sanki bir okyanus içinde yüzen milyonlarca işe yaramaz şifre içinden işe yarayan ve gerekli olan şifrelerin 'hususi hazırlanmış adalar' şeklindeki kısımlarda seçilmesi çok açık olarak bir akıllı bir tercihi gösterir." 2 demektedir.

Bununla beraber, Neo-Darvinciler, DNA'nın, biyolojik açıdan önemli yapıları bu kadar küllî bir ilim ve kudreti, dolayısıyla bir Allah (celle celâlühü) inancını gerektirecek şekilde kodlamasını kabul edemezler. Bunun yerine tesadüfî gen mutasyonları üzerinde iş gören akılsız tabiî seleksiyonda gizli bir ilim, irade ve kudret vehmederler. Mutasyonlar, DNA molekülündeki değişmelerdir ve iki kısma ayrılır: Nokta mutasyonlarıyla DNA'nın küçük bir bölgesindeki nükleotid bazlarından birkaçının değişmesiyle meselâ; bir aminoasidin şifresi bozulabilir ve protein zincirindeki bu yere farklı bir aminoasit girebilir. Kromozom mutasyonlarında ise küçük nükleotid parçalarının değil, DNA parçasının bütününü içine alan bir değişikliğin ortaya çıkması söz konusudur. Kromozom mutasyonları, bir DNA parçasının bilemediğimiz bir sebeple iki misline çıkması, bir parçanın kaybolması, aynı veya farklı bölgedeki DNA molekülüyle başka bir yerdeki parçanın yer değiştirmesi veya tersine dönerek yerleşmesi şeklinde olabilir.

Nokta mutasyonları nadir olarak görülür. Ama ne kadar nadir? Bir genin ortalama olarak her 100.000 ila 1.000.000 replikasyonda (yeniden üretimde) bir kere değiştikleri bilinmektedir.3 Nokta mutasyonlarının çıkış nispetini ifade etmenin bir yolu da, en az bir tane mutant gene sahip olan üreme hücresi sayısının bulunmasıdır. Çalışmalar göstermiştir ki, mutant bir gen ortalama olarak, 10 ila 100 gamette (üreme hücresinde) bir görülmektedir. Nokta mutasyonunun bu ortaya çıkış nispetinin altında yatan sebepler tam olarak anlaşılmamıştır; ancak bu nispet ısı, kimyevî maddeler ve radyasyon gibi belirli çevre faktörleriyle daha da artmaktadır.

İlk bakışta, kodlama yapan bir gende meydana gelen bir nokta mutasyonu, hücrenin işleyiş bilgisinde bir değişme olarak düşünülebilir. Hücre içerisindeki işleyişle alâkalı bir bilgiyi kodlayan bir gen ile yazılmış bir kitapta bulunan mânâlı bir kelimenin durumu oldukça benzemektedir. Bu kitapta bulunan bazı kelimelerdeki harfler gelişigüzel değişse ne olur? Kitapta bir gelişme olur mu? Her bakımdan ölçülü ve plânlı bir şekilde bir ilimle yazılan bir kitaptaki bu tarz değişmeler, çok büyük ihtimalle sahip olduğu mânâlı bilginin artmasına değil, azalmasına sebep olur. Bu değişiklikler çok fazla olursa neticede kitap mânâsız bir saçmalıklar yığını hâline gelecektir.

Biyolojik dünyada da mutasyonlar aynı tesiri yapar. Birçoğu zararlı, bir çoğu da zararlı olmasa bile organizmaya ne yardım eden ne de engel olan, sadece nötr değişmelerdir. Aslında, sert çevre hasarlarının baskısının anormal derecede arttığı aşırı şartlar hâricinde (bakterilerin antibiyotiklere maruz kaldığında dirençli hâle gelmeleri gibi), hiçbir faydalı nokta mutasyonun ortaya çıktığı bilinmemektedir.

Bununla beraber bu tip faydalı mutasyonlar, sadece tek bir protein üzerinde küçük ölçekte bir değişmeye vesile olabilir ve bu da makroevrim için bir güç sağlamaz ve delil teşkil etmez. Ayrıca çevre baskısı azaldığında, ortaya çıkan fayda da kaybolma eğilimindedir. Meselâ, bakterilerde meydana gelen antibiyotik dirençliliği, üreme nispetlerini azaltma eğilimindedir bu yüzden, antibiyotikli ortamdan uzaklaştırıldığı zaman, daha yüksek üreme nispetine sahip fıtrî tipteki orijinal bakteriler yeniden ortaya çıkar ve populasyon içerisinde yeniden baskın hâle gelir. Bu durum ise bir evrim olmayıp, bir adım öne, bir adım geriye doğru olan bir harekettir.

Çok büyük bir çoğunlukta ise fonksiyonel genlerdeki nokta mutasyonları zararlı veya öldürücüdür. Diğer bir tabirle, genel yapıya ait bozukluklara ve genetik hastalıklara sebep olmakta veya daha kötüsü ölüme yol açmaktadır. Netice olarak, mutasyonların çoğu evrimcilerin kendi hayallerindeki akıllı tabiî seleksiyon tarafından elenmektedir. Bazı ileri derecede büyük tahribata sebep olabilen ölümcül mutasyonlar, organizmanın hayatının henüz zigot veya embriyo safhasında sona ermesine sebep olmaktadır.

Nokta mutasyonlardaki bu sınırlardan dolayı, bazı Neo-Darwinciler, makroevrime ait değişmelere kaynak olması için kromozom mutasyonlarına bakmaktadır. Bu bakış açısından bilhassa gen duplikasyonlarının (iki misline çıkmasının) mühim olduğunu düşünmektedirler. Bunun sebebi, bir gen bir kere çift hâle geldi mi, onun bazı yeni fonksiyonlar sergileme ihtimalinin olmasıdır. Normal olarak bir gen, sadece bir fonksiyon için yaratılmıştır (meselâ; bir protein sentezlemek veya proteinlerin üretimini düzenlemek gibi). Ancak, eğer bir gen duplike olursa (iki misline çıkarsa) çift hâle gelen gen fazladan olacağı için, zaten orijinal gen tarafından yeterli şekilde yerine getirilen bir fonksiyonu sergilemeyecektir. Bu yüzden, evrimcilere göre kendiliğinden başka genetik ihtimaller meydana getirebilir. Neo-Darwinistlerin iddiasına göre, duplike olmuş olan gen, "genetik hiperuzay" boyunca "başıboş hâlde gezinerek", daha sonra makroevrimde işe yarayacak değişmelere temel olabilecek, bazı yeni fonksiyonlar elde edebilir.

Böyle bir iddiayı dillendirmek, konuşurken insana kolay gelse de, incelendiği zaman makûliyetini çok çabuk kaybeder.4 İddia sahiplerine göre duplike olmuş genin seleksiyon baskısından kurtulduğunda, nasıl değişeceği tamamen şans ile belirlenmektedir. Fonksiyonel olarak kalan orijinal genin tersine, iki katına çıkan gen sadece bir yere oturur ve kendisinin, kromozoma ait diğer mutasyonlar (inversiyon/tersine dönme gibi) ve nokta mutasyonları vasıtası ile bazı yeni fonksiyonlara sahip bir gene dönüşmesini bekler. Ancak az yukarıda gördüğümüz gibi, nokta mutasyonları nadirin de ötesinde çok az meydana gelmektedir. Buna ek olarak, çift hâle gelmiş genin başına gelecek herhangi bir ek kromozom mutasyonu, sadece genin yeniden belli bir yerde konumlanması ve düzenlenmesi için şansa dayalı başka bir hareketten öte bir şey değildir.

Böyle başıboş bekleyen çok sayıda genin her birinin plânlı ve şuurlu bir iradeyle yönetilmeden kendi kendilerine uygun bir yer bulmaları ve burada komşu olduğu yeni genlerle nasıl mânâlı bir anlaşma yaparak yeni organlar oluşturabileceği, hayal bile edilemeyecek kadar mantıktan uzak bir beklentidir. Hâlbuki bütün genlerin yaratılışta sadece birer perde olduğu ve her birinin yapacağı fonksiyonların ve bulunacağı yerin, çok hassas bir şekilde, sonsuz ilim ve kudret sahibi bir Yaratıcı tarafından hazırlandığı düşünüldüğünde her şey çok kolay olmaktadır.

Dipnotlar:

1. Ambrose, E.J. (1982): The Nature and Origin of the Biological World. NewYork: Wiley Halsted, p.26
2. Morris, S. C.(2003): Life's Solution: Inavitable Humans in a Lonely Universe. (Cambridge: Cambridge University Press, p.19-20.
3. Dobzhansky, T. (1951): Genetics and the Origin of Species. NewYork: Columbia University Press, p.59.
4. Behe, M.J. and Snoke, D.W. (2004): Simulating Evolution by Gene Duplication of Protein Features that Require Multiple Amino Acid Residues. Protein Science 13, p1-14.

(Prof. Dr. Arif SARSILMAZ)

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Okunma sayısı : 500+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun