CENAZE İÇİN ÇELENK GÖDERİLİYOR. İSLAM`DA BUNUN YERİ VAR MIDIR?

Müslümanlıkta ne çelenk, ne de resim vardır. Bunlar son asırda Hristiyanlardan alınan yabancı âdetlerdendir. İslâm’ın emri, çelenk için verilecek parayı bir fakire vermek, ölenin ruhuna böylece sevap kazandırmaktır. Zira çelenk mezarın başında bir, iki günde solup dökülür, pislik yapar, hiç kimseye bir fayda sağlamaz. Ama çelenge verilen para, bir muhtacın çoluk çocuğunun ciddi ihtiyaçlarını karşılar, fakirin sevinmesi de merhuma sevaplar kazandırmış olur. Bu durumda hem yeşilliklerimiz katledilmemiş olur, hem de sosyal bir yardımda bulunmak suretiyle ölen de sevap kazanır, ruhen rahat bulur.

Ölülerine gerçek mânâda saygı duyanlar, onun sevap kazanacağı, ruhen istirahat edeceği şeyleri tercih ederler. Resim takmakta, gösterişlerde bulunmakta merhum için sevap yoktur. Belki rahatsız edilmek vardır.

Ölümden sonrası da ancak din ile izah edildiğinden, neden rahatsız olup, neden huzur bulacağını yine din izah eder. Dinin gösterdiği usulden ayrılmamak gerekir. Ayrılıp Hristiyanları taklid edenler, her halde Müslüman ölülerine Hristiyan âdeti tatbik etmekten sevap kazandırmış olmazlar.

Diğer konularla ilgili çelenk göndermek:

İçimize yerleşen pek çok âdetler gibi, çelenk yapma ve gönderme âdeti de Avrupa’dan gelmiştir. Bu âdet, Batı ülkelerinde çok yaygındır. Başta üzüntü ve sevinç ânı olmak üzere her vesileyle birbirlerine çelenk gönderen Batılılar, bu âdeti bize de benimsetmişlerdir.

Esas itibarıyla, hangi ülke ve milletten gelirse gelsin, yurdumuzka giren âdetler dinen bir mahzur teşkil etmiyor, bir sünnetin unutulmasına sebep olmuyor, İslâmın ruhuna ters düşmüyorsa, meşru olarak kabul edilir ve arzu edilirse tatbik edilip yaşanır. Fakat bunun aksine olarak, dinî bir meseleyi gölgeliyor, Peygamber Efendimizin tavsiye ettiği bir sünnetin terk edilmesine sebep oluyorsa, o âdet bid’at sayıldığından reddedilir. İslâm topluminde yaşanmasına göz yumulmaz.

“Çelenk”in ise bir ekonomik yönden, bir de dinî yönden iki mahzuru söz konusu olabilir. Nişan, nikâh ve düğün yapan bir çifte gönderilen çelenk her ne kadar ilk anda onların gönlünü alsa, hatırlanmış olmaktan gelen bir memnuniyet duymuş olsalar da; çelenk için verilen para, yeni kurulacak yuvanın bir eksiğini görecek, bir ihtiyacı karşılayacak şekilde kalıcı bir şeye verilse veya nakdî olarak takdim edilse, daha yerinde ve faydalı olur. Diğer taratan, çelenk kısa bir müddet için gönderildiği yerde kaldığından, merasim bittikten sonra dağılmakta, telef olmaktadır. Böylece binlerce lira israf olmaktadır. Yine cenazeye gönderilecek çelengin parası ölen kimsenin ailesine verilse, yahut vefat eden kişi adına bir fakire veya bir hayır müessesesine hibe edilse, daha yerinde ve isaetli bir hareket olmuş olur.

Dinî tarafına bakarsak: İslâm topluminde böyle bir âdet olmadığı gibi, sünnette de yeri yoktur. Yani, bir cihetiyle bid’attir. Bu âdet sırf Batılılara, Hıristiyanlara özenildiği ve onlar yaptığı için yapılıyorsa, hâlis bir niyet taşımadığı için, “Kim bir kavme benzemeye çalışıyorsa o milletten sayılır” hadis-i şerifinin şümulüne girer. Yukarıda da belirtildiği gibi, bazı yardım yollarını, sadaka ve hibeleri kaldırdığı için de ayrı bir mahzur teşkil etmektedir.

Fakat, yardım da yapılıyor, muhatabın —varsa— ihtiyacı da görülüyor, bazı şahsî ve içtimaî münasebetlerin pekişmesi düşünülüyor, kurum kuran, evlenen kimseleri tebrik mahiyetinde bir niyet taşınıyor; bir Avrupa âdeti olarak değil de, sırf iyi niyet belirtisi olarak çiçek veya fazla masraf tutmayan bir çelenk gönderiliyorsa bunda fazla bir mahzurun olmadığı ortaya çıkıyor.

Çelenkler bazı zamanlar bir reklâm vasıtası da olmaktadır. Müesseseler ve ticaretle meşgul olan şahıslar, yeni açılan bir mağazaya çelenk göndererek aynı zamanda kendi firmalarının ismini de duyurmaktadırlar. Bu cihetten de bir mahzuru olmasa gerektir. Bütün bunlarla birlikte, yine de bu âdetin fazla yayılmasına taraftar olmamak lâzımdır.

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun