Âhirete îmanın meyveleri

Aziz ve muhterem Müslümanlar!

Hem dünya, hem de âhiret saadetimizin temeli olan îmanın 6 şartından biri de âhirete îmandır.

Bugünkü hutbemizde âhirete îmanın dünya saadetimize, şahsî ve içtimaî hayatımıza bakan yüzlerce faide ve meyvelerinden birkaçım ar-zetmek istiyoruz.

Evvelâ, en kıymetli ve şerefli mahlûk olan insan, ebed için yaratılmıştır ve ebede gidecektir.

İnsan diğer canlılara muhalif olarak kendi eviyle alâkadar olduğu gibi dünyayla da alâkadardır. Akrabalarıyla münasebet içinde olduğu gibi, bütün insanlarla da ciddî ve fıtrî münasebettardır.

Dünyada muvakkat bekasım arzuladığı gibi, âhirette sonsuz bir hayat yaşamayı aşk derecesinde arzuluyor.

Midesinin gıda ihtiyacım temin etmeye çalıştığı gibi, dünya kadar geniş, belki ebede kadar uzanan sofraları ve gıdaları akıl, kalp, ruh ve insaniyet mideleri için tedarik etmeye fıtratan mecburdur, çabalıyor.

Ve insanın öyle arzulan ve istekleri var ki, ebedî saadetten başka hiçbirşey onlan tatmin etmiyor.

Hatta bir milyon sene ömürle dünya saltanatı insana teklif edilse, fakat "Sonunda yok olacaksın, hiç olup gideceksin! Bunu mu istersin? Yoksa bakî fakat âdî ve meşakkatli bir vücudu mu istersin?" dense, aklı başmda her insan geçici hayatı değil, cehennem de olsa bakî ve sonsuz hayatı tercih edecektir.

Çünkü insan ebediyyetle fıtraten alâkadardır. Sonsuz bir hayata namzettir. Bu dünyaya ebedî hayatı kazanmak için gönderilmiştir.

Pekçok arzusu ve emeli olduğu halde ömrü kısa, hayatı kısa, sermayesi az bir misafirdir.

Bu yaradılışa sahip bir insana âhirete îman ne derece kuvvetli ve tükenmez bir hazine, bir medar-ı saadet ve lezzet, bir medar-ı istimdad, bir merci' ve dünyanın hadsiz gam, keder ve dertlerine karşı bir medar-ı teselli olduğu öyle bir meyve ve faidedir ki, onu kazanmak yolunda dünya hayatını feda etse yine ucuzdur.

Nefis ve malını Allah'a satmakla cennet gibi bir fiyat alacağından, kâr içinde kâr etmiş olacaktır.

imanlı kardeşlerim!

Her insanın her zaman düşündüğü en ehemmiyetli endişesi, mezaristana giren kendi dostları ve akrabaları gibi o idamhâneye girme keyfiyetidir. Bir tek dostu için ruhunu feda eden o bîçâre insanın binler, belki milyonlar, milyarlar dostlarının kabir darağacına çıkıp idam olduklarını düşünmek cehennem azabından daha beter bir elemdir, azaptır.

İşte âhirete îman imdada gelip mü'minlere der ki: "Sizlere müjde! Mevt îdam değil, hiçlik değil, fena değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in'idam değil... Belki bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Saâdet-i ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattır. Yüzde 99 ahbabın mecmaı olan âlem-i berzaha bir visal kapısıdır."

Sevdiklerinden ayrılan, bundan dolayı üzülen mü'minlere "Ve hüve hayyü'l-lâ yemût" kelimesi de şöyle müjde verir, der ki: "Sizlere müjde! Mahbuplannızdan nihayetsiz firakların yaralarını tedavi edip merhem süren bir Mahbûb-ı Bâkî'niz var. Madem O var ve Bâkî'dir, başkaları ne olursa olsun, merak çekmeyiniz. Madem O var, herşey var!" Ahiret var, cennet var, dostlarınızla ebediyyen görüşmek var.

Âhirete îman gençlere, ihtiyarlara, her sınıf insana bir tesellî kaynağıdır, imanlı bir genç şöyle düşünür: "Gerçi hükümet hafiyeleri (gizi polisler) beni görmüyorlar ve ben onlardan saklanabilirim, fakat cehennem gibi bir zindanı bulunan bir padişah-ı zülcelâlin melâikeleri beni görüyorlar ve fenalıklarımı kaydedip yazıyorlar. Ben başıboş değilim, vazifedar bir yolcuyum. Ben de onlar gibi ihtiyar ve zayıf olacağım!" der, şefkat ve merhametle muamele yapmaya muvaffak olur.

Gençlere bu güzel düşünce ve güzel ahlâkı kazandıracak ancak îmandır. Her türlü kötülükten alıkoyacak, cehennem fikridir. Allah'ı tanımayan, âhirete îmanı olmayan, herşeyden mahrumdur.

Dünya ve âhirette saadet ve huzur isteyen, îmanını kuvvetlendirmeli; kurtarmaya çalışmalı ve başkalarının îmanlarını kuvvetlendirecek hizmetlerde bulunmalıdır.

Dünyada maddeten herşeyi olan fertler, milletler, devletler vardır fakat huzursuzdurlar; buhranlar, bunalımlar, intiharlar hayatı azaba çevirmiştir. Zira onların birşeyleri yoktun îmanları... Makbul ve sağlam îmanları yok! Bu ispat eder ki, kâinatta en yüksek hakikat îmandır, en büyük kuvvet, en büyük servet, en yüce devlet îmandır.

İki dünya saadetinin anahtarı yalnız îmandır.

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun