Kadının kocasına karşı yükümlülükleri nelerdir?

Kadının kocasına karşı yükümlülükleri nelerdir?
Tarih: 05.09.2023 - 19:20 | Güncelleme:

Soru Detayı

- (Çocuklarının annesi olarak değil) Bazı alimler, kadınların ev işlerini yapmak zorunda olmadıklarını, ancak bunun onlar için Teşvik edildiğini söylüyorlar. Bunu kabul ediyorum. Ancak:
1) İffetini korumak, kocasının malını korumak dışında, sadece bir eş olarak (anne olarak değil) görevleri nelerdir? Bunu bilmek istiyorum çünkü çoğu zaman görevler kocanın üzerine düşüyor.
2) Nezaket göstermek, yumuşak davranmak bir kadının kocasına karşı yükümlülüğü değil midir?
3) İtaat konusunda, bildiğim kadarıyla, bir kadın kocası için bir görev yapmalıdır, eğer buna muktedirse, ancak yemek pişirmek bu kategoride zorlanamaz, o zaman takip etmesi gereken diğer itaatler nelerdir?
- Lütfen bunlardan bazı örnekler verin.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Biz hak-ödev paylaşmasını, tarafların gönüllü ve karşılıklı olarak "meşru, güzel, doğru, iyi, iki taraf için yararlı olan her şeyi paylaşmaları; yani bunların olması, gerçekleşmesi için birbirine yardımcı olmaları, her birinin elinden geleni yapması" olarak alıyor, böyle anlıyoruz. İyi bir evliliğin ancak böyle oluşup gelişeceğine inanıyorum.

Taraflar, gönüllü olarak paylaşmayı bir yana bırakır, "Kim kimden üstün, kim kimin yönetiminde, kim kime nerede, ne kadar itaat edecek, kimin hakları, yükümlülük ve ödevleri nedir?" sorusunu sorar ve bu konuları tartışmaya başlarlarsa, her şeyden önce bir güven ve sevgi eksikliğinin bulunduğu ortaya çıkmış olur.

Erkeklerin aile içindeki yetkileri, kadınların da bu yetki karşısındaki durum ve tutumları konusu şu ayetlerde açıklanmıştır:

"Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılmasına bağlı olarak ve mallarından harcama yapmaları sebebiyle erkekler, kadınların yöneticisi ve koruyucusudurlar. Saliha kadınlar Allah'a itaatkârdır. Allah'ın korumasına uygun olarak, kimsenin görmediği durumlarda da kendilerini korurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve onları dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür. Eğer karı kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin; düzeltmek isterlerse Allah aralarını bulur; şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır." (Nisa, 4/34-35)

Şimdi bu iki ayeti tefsir ederek konuyu anlamaya çalışalım:

34. ayette, yalnızca kocaların değil, bütün erkeklerin koruyucu ve yönetici (kavvâmûn) olmaları iki gerekçeye dayandırılmıştır:

a) Allah insanların bir kısmına diğerlerinden üstün kabiliyetler vermiştir, bu cümleden olarak koruma ve yönetme bakımından erkekler, kadınlardan daha uygun özelliklerle donatılmışlardır.

b) Erkekler aile geçimini ve diğer malî yükümlülükleri üslenmişlerdir. Bazı müfessirlere göre bu iki gerekçeden:

Birincisi insan tabiatının değişmez özelliğidir; genel olarak erkeklerde akıl ve mantık ön plandadır, kadınlarda ise duygu öne çıkar. Koruma bakımından fizik güç önemlidir ve erkekler bu yönden daha güçlüdürler.

İkinci gerekçe ise yaratılıştan değil, kültür ve medeniyet şartlarına bağlı alışkanlıklar, âdetler, tutumlardan kaynaklanmaktadır. İslam'ın geldiği çağda daha yoğun, günümüzde ise önemli ölçüde olmak üzere erkeklerin bu fonksiyonları da devam etmektedir. İslam hukuk kurallarına göre erkek hem -geniş manada- ailenin geçiminden tek başına sorumludur hem de mehir, diyet, cihad / askerlik gibi malî tarafı olan yükümlülükleri vardır.

- Erkeğin "kavvâm" olması hangi yetkileri ve vazifeleri ihtiva etmektedir?

Bu soruya verilen cevaplar eskiden yeniye değişik olabilmiştir. Yalnızca ayet ve hadislerin lafızlarını değil, bunların yanında uygulamayı ve dolayısıyla örf ve âdeti de göz önüne alan müctehid ve müfessirler, sözlük manası "bir şeyin üzerinde duran, hâkim olan, özen gösteren, onunla yakından ilgilenen" demek olan kavvamlığa, "reislik, yöneticilik, eğitim, koruma, savunma, ıslah, kazanma, üretme" manalarını yüklemişlerdir. Tarih boyunca erkekler bu işleri ve sıfatları, fiilen kadınlardan daha ziyade yüklenmişlerdir. Çağımızda kelimeye yüklenen hâkim mana ise "aile reisliği"dir.

Ayetten erkeklerin yönetim, savunma ve koruma bakımlarından genel olarak önde oldukları anlaşılmakla beraber, takip eden cümleler göz önüne alındığında burada, aile kurumunda hâkimiyet ve yöneticilik manasının ağır bastığı görülecektir. Ailede kurucu unsur karı kocadır.

Bu temel kurumu oluşturan, yöneten, yönlendiren dinî, ahlakî, hukukî kurallar vardır. Kurallara uyulduğu müddetçe mesele yoktur. Taraflar kuralları bozar, hakları çiğnerse düzeni sağlamak ve adaleti gerçekleştirmek üzere çeşitli tedbirler ve müeyyideler devreye girecektir.

Bu ayette karının, aynı surenin 128. ayetinde ise kocanın hukuku çiğnemesi ve düzene baş kaldırması (nüşuz) ele alınmıştır. Aile hayatı içinde kadın, kurallara göre rolünü ifa edip etmemesi yönünden iki sıfatla nitelendirilmiştir:

Saliha ve naşize.

Saliha kadınlar hem kocalarının ve diğer aile fertlerinin yanında (açıkta, zahirde) hem de onların bulunmadıkları yerlerde (gaybda) vazifelerini hakkıyla yerine getirir, Allah'ın koyduğu, toplumun benimsediği kuralların dışına çıkmaz, aileye ihanet etmez, şerefine leke sürmezler. Bazı davranış ve tavırları sebebiyle yoldan çıkma, hukuka baş kaldırma (nüşuz) belirtileri gösteren, böylece nâşize olması ihtimali beliren kadınlara karşı ne yapılacak, aile düzeni ve hukuku nasıl korunacaktır?

İşte bu noktada Kuran-ı Kerîm vazifeyi ailenin reisi sıfatıyla önce kocaya vermektedir. Öngörülen tedbirlere başvurmasına rağmen koca düzeni sağlayamazsa ve ailenin dağılmasından korkulursa sıra hakemlere gelecektir. Ayette hukuka baş kaldıran, meşru aile düzenini bozmaya kalkışan (naşize) kadına karşı erkeğin yapabileceği şeyler:

Öğüt vermek, yatakta yalnız bırakmak ve dövmek şeklinde sıralanmıştır.

Öğüt vermek ve yatakta yalnız bırakmak, küsmek gibi tedbirler problem teşkil etmemiştir, ancak dövme tedbiri özellikle çağımızda, kadın hakları ve insanlık haysiyeti yönlerinden önemli bir tartışma konusu olmuştur.

Esasen tefsir ve hadis kitaplarına bakıldığında kadının baş kaldırma durumunda bile kocası tarafından dövülmesini, eski tefsirciler arasında da farklı yorumlayanların, bu sebeple dövmenin caiz olmadığını ileri sürenlerin bulunduğu bilinmektedir…

Erkeklerin hakkı, bir derecelik üstünlüğü "aile reisliği" ile ilgilidir. Koca hem ailenin geçimini sağladığı hem de aileyi temsil, koruma ve yönetme bakımından daha uygun bulunduğu için ailenin reisi olması uygun görülmüştür.

İslam insanın dünya ve ahirette mutluluğunu sağlamak üzere gelmiş ilâhî bir dindir. İnsanın varlığı, yaratılış gayesinin gerçekleşmesi ancak bir topluluk içinde olabileceği için dinin hükümleri arasında "topluluğun düzeni" ile ilgili talimat ve tavsiyeler de bulunmuştur. En küçük fakat en önemli topluluk birimi ailedir; o da küçük bir topluluk olduğu için düzen gerektirmiş, bu sebeple aile fertlerinin birbirlerine karşı konumları, hak ve sorumlulukları belirlenmiştir.

Hz. Peygamber (asm) Efendimizin çocuklarla ana baba, karı ile koca, fert ile onun hısım ve akrabası arasındaki bağ, karşılıklı haklar ve sorumluluklar üzerine söylediklerini bu çerçeve içinde anlamak gerekirken bazı erkekler, geçmişte ve günümüzde "kadının kocasına itaati" konusundaki hadisleri çerçevesinden saptırmışlar, karılarına zulmetmek, onları esirler, hatta köleler haline getirmek için kullanmışlar; yemek tuzlu oldu diye, kadın yatağa veya çalışmak üzere tarlaya gelmedi diye... onu azarlamış, hatta dövmüşler, bu salahiyeti de İslam’dan aldıklarını söylemişlerdir.

Evet, Hz. Peygamber'in (asm) hadisleri arasında;

"Kulun kula secde etmesi caiz olsaydı kadınların kocalarına secde etmelerini emrederdim." (Ebû Dâvûd, Nikah, 40; Şerhi Avnu'l-Ma'bûd, 6/177; Tirmizî, Radâ', 10)

"Bir koca karsını yatağına çağırır da karısı gelmezse sabaha kadar ona melekler lanet eder." [Buharî, Nikâh 85, Bed'ü'l-Halk 6; Müslim, Nikâh 120-122 (1436); Ebu Dâvud, Nikâh 41, (2141)]

"Kadın evinize, istemediğiniz bir kimseyi sokarsa onu yola getirmek üzere -başka çare kalmadığında- iz bırakmayacak ölçüde, yüze vurmadan… dövebilirsiniz.” (Ahvalü’ş-Şahsiyye, Muhammed Muhyiddin Abdülhamit, s. 116)

mealindeki hadisler gibi uyarıları, teşvik ve irşatları vardır.

Ama Kur'an'da ve sünnette;

"Eşlerimize karşı makul ve meşru davranmamız"

"Onlara evlilik bağı içinde maddi veya manevi zarar vermekten uzak durmamız"

"Ya iyilikle, güzellikle evli kalmamız yahut da yine iyilik ve güzellikle ayrılmamız."

diye emredilmiştir.

Velileri tarafından sevmedikleri, istemedikleri kimselerle evlendirilmiş kızlar ve kadınların nikahlarını Peygamberimiz iptal etmiştir. Kendi kızı Hz. Fâtıma, kocası Ali'nin ikinci evliliğine razı olmamış, O da (asm) kızının tarafını tutmuş, damadına "ya Fâtıma'yı boşamasını yahut da ikinci evlilikten vazgeçmesini" söylemiştir.

Zaman zaman Hz. Fatıma ile kocası tartışmışlar, küsüşmüşlerdir; bu durumda Sevgili Babası kızına "sana melekler lanet eder, hemen barış, dediğini yap" buyurmamış, Hz. Ali karsını dövmeye kalkışmamış, Peygamberimiz (asm) aralarına girerek onlar barıştırmış, normal evlilik hayatına dönmelerini sağlamıştır.

Efendimizin bizzat kendi eşleri dini emir konusu olmayan bazı hususlarda ona itiraz etmişler, ondan yapmak istemediği bazı şeyleri istemişler, bir müddet küs kalmışlar, sonra konuşarak anlaşmış, barışmış ve mutlu hayata dönmüşlerdir.

Hz. Peygamber (asm) çok yaygın bulunan "kadın dövme olayını" yasaklamış, birden gelen bu kesin yasaklama alışılan düzeni bozduğu için bilahare "evlilik hukukuna riayet etmeyen kadına karşı son çare olarak ve hafif olmak şartıyla" izin vermiştir; ancak kendisi ömrü boyunca eşlerine bir fiske vurmamış, "Karılarını dövenler hayırlılarınız değildir", "Akşam bir yatağı paylaşacağınız eşlerinizi nasıl hayvanlar gibi dövebiliyorsunuz" buyurmuştur.

Aile hayatının düzgün yürümesi, kocanın otoritesini kötüye kullanmaması kadar kadının da kadınlığını istismar etmemesi için yapılmış tavsiyeleri tek taraflı olarak ve bağlamlarından kopararak alan ve karşı tarafa zulmeden, baskı yapan kimseler, Allah ve Resulünün murat ve maksatlarının dışına çıktıklarını bilmelidirler. Ve bilmelidirler ki, hiçbir beşere (bunun içinde koca, ana, baba ve devleti yönetenler de vardır) itaat mutlak değildir. Hiçbir kimseye haksız olan, meşru olmayan emir ve isteklerinde itaat edilmez.

Eğer bir kadın kocasına kırılmışsa, onun gül yaprağından nazik gönlü örselenmiş, kalbi incinmişse kocanın yapacağı şey "Hemen dediğimi yap, ben reisim, bana itaat edeceksin, etmezsen sana melekler lanet ederler..." demek yerine "En iyileriniz kadınlarına en iyi davrananlarınızdır" hadisine uyarak onun gönlünü almak, meseleyi açık yüreklilikle ve sevgiyle çözmektir.

Allah Sevgisine ulaşmanın yolu O'nun Örnek olarak gönderdiği Kamil İnsan'a uymak, onu hayatta rehber edinmek, izinden asla sapmamaktır. O'nun söylediklerinin bir kısmını alıp bir kısmını almamak yerine, sözlerini bir bütün halinde ve maksadına da dikkat ederek alıp uygulamaktır.

Eğer bu yapılır, bu yol ve usul takip edilirse Müslümanlar ölmeden, cennete gitmeden de -dünyada olabilecek ölçüde- mutlu olur, mutlu yaşarlar.

İlave bilgi için tıklayınız:

Evlilikte saygı nasıl olmalı?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun